• 1592
    --- alıntı ---

    g.saray, trabzonspor'a 3-0 yenildi. prandelli'nin sneijder'i yedek bırakması maçın önüne geçti. böylesine kritik ve zorlu maçta böyle bir tercih nasıl açıklanabilir?

    iki komplo teorisi var. birincisi: prandelli, g.saray'dan kovulmak istiyor. yüklü bir tazminat alacak, italya'ya dönecek, yeni bir iş bekleyecek. çünkü g.saray'da geleceğinin olmadığını gördü. ne kadar çabuk giderse o kadar iyi... devre arasında avrupa'da hoca arayışı başlar. hem vakit kazanacak hem de tazminat alacak. kovulmanı nasıl hızlandırırsın; işte böyle yaparak!

    ikinci komplo teorisi: abdurrahim albayrak'ın bir emriyle sabri kadroya alınmakla kalmadı, prandelli ile antrenman yapmadan ilk 11'de sahaya çıktı ve o gün bugündür oynuyor. yani prandelli, abdurrahim albayrak'ın emrinde!

    şimdi, g.saray başkanı duygun yarsuvat ve abdurrahim albayrak'ın sözlerine bakalım. yarsuvat, "kadromuz kalabalık, maddi yük oluyor. bu kadroyu eksilteceğiz" diyor.

    albayrak ne diyor: "maddi durumumuz kötü... gelire ihtiyacımız var."

    g.saray'ın maddi durumu futbolcuların yüksek maaşlarını ödeyemeyecek kadar kötü. hatta finansal fair play gereği, gelecek sene avrupa kupalarına alınmama tehlikesi var; bir yandan da kadrosu kalabalık... yani g.saray oyuncularını satmak zorunda... satarken hem kadroyu düşürecek hem de gelir sağlayacak.

    g.saray'da satılması halinde gelir getirecek bir numaralı isim sneijder... peki sneijder, içeride dışarıda mücadele ederken sneijder'i satabilecek yürekte bir başkan ya da yönetim kurulu çıkabilir mi; 'biz, sneijder'i satıyoruz' diyecek! sneijder'den kurtulmanın yolu; kendisi 'gidiyorum' diyecek. sneijder, 'gidiyorum' diyecek ki yarsuvat ve albayrak paçayı kurtarsın. sneijder'in 'gidiyorum' demesi için ne lazım: böyle muamele görmesi lazım. g.saray, sneijder'e ya 'kendi isteğinle git, seni satıp para kazanalım. çünkü seni, kendi kendimize satamayız' demek istiyor ya da prandelli, kendini kovdurmak için sneijder şovu yapıyor!

    sneijder'in ölüsü&yekta'nin dirisi!

    sneijder oynamadı ve g.saray, trabzonspor'a 3-0 mağlup oldu. bu taktikler ne kadar doğru?

    sneijder'in oynaması şu demek; sneijder'in ölüsü, trabzon'un korner direğinin orada 90 dakika dursa ersun yanal önüne iki kişi koyar. iki kişi de orada durur. 'sneijder bu yana gelir, sol taraftan içeri doğru kayar, volkan'a attığı şut gibi, iki tane çakarsa' diye bir adam yanında, bir adam kademesinde durur. büyük oyuncuların faydası budur.

    takımın son iki italyan çalıştırıcısı, prandelli ve mancini arasında bir kıyaslama yapabilir misiniz?

    prandelli futboldan anlamıyor. prandelli'nin kişiliği yok. futboldan anlayan adam, kişiliği olan adam abdurrahim albayrak'ın emri ile sabri'yi kuyudan çıkarıp, ilk 11'e koyar mı? futboldan anlayan adam 'ben futbolu biliyorum' diyen adam, kendi sahanda oynadığın trabzon maçında yekta gibi bir sıfırı takıma koyar mı?

    şampiyonlar ligi'nde oynayan takımda yekta yedek olamaz! g.saray'ı düşürdüğü duruma bakın. yekta kümede kalmaya oynayan bir takım için tamam... sen yekta'yı kadroya alıyorsan 'g.saray'ı oralarda görüyorsun' demektir.

    --- alıntı ---

    http://www.webaslan.com/...yapiyorSXHBQ72995SXQ
  • 1596
    sabahspor.com'a bu hafta verdiği röportaj şu şekilde,

    --- alıntı ---

    galatasaray'da eleştirilerin odağında yer alan prandelli gönderildi. italyan hocayı yollamak için galatasaray'ın avrupa'dan elenmesini beklemek ne kadar doğru?

    prandelli'nin ayrılığı; galatasaray'ın ne kadar kötü halde olduğunu gösteriyor. senin, prandelli'yi gönderecek maddi-manevi gücün vardı da niye avrupa'dan elenmeyi bekledin; ey ali dürüst kardeşim, ey abdurrahim albayrak kardeşim, ey duygun yarsuvat!.. sen katılmadığın toplantıya telefon edip, 'parasını bulun, gönderin' diyecek kadar otoriter, diktatör bir galatasaray başkanısın da şimdiye kadar niye susup oturdun?

    galatasaray'ın avrupa'dan elenmesinin maddi-manevi kulübe kaybettirdiklerinin ölçüsü yok. ali dürüst de abdurrahim albayrak da duygun yarsuvat da bütün mal varlıklarını satsalar bu kaybedilenleri karşılayamazlar. o kadar büyük kaybı var galatasaray'ın... galatasaray, şöyle bir grupta avrupa ligi'ne bile gitmiyor; düşünebiliyor musun!..

    daha bir hafta varken, kendi sahasında oynayacağı bir maç daha varken galatasaray elenmeyi garantiledi! başarıya bakar mısın!..

    ünal aysal 'kulübü kötü yönetti' diye gitmedi; ünal aysal, 'prandelli'yi getirdi' diye gitti. insan içine çıkacak hali kalmadı, 'ben kaçıyorum' dedi. gelenlerin ilk yapması gereken şey ne; prandelli'ye teşekkür etmek.

    adamı kovdular; parayı nasıl ödeyeceklerini şimdi düşünüyorlar! su ada'da -adı galatasaray adası değil artık- yemek vereceklermiş de yumuşatacaklarmış, gelecek seneki alacaklarından vazgeçireceklermiş! galatasaray'ın düştüğü hale bak!

    bir kere daha aynı hikayeyi anlatacağım. her hafta anlatacağım. bekri mustafa'yı imam yapmışlar, cenaze namazını kıldırıyor. eğilmiş tabuta; "yukarıda sorgucu melekler, dünyanın halini sorarlarsa 'bekri imam oldu' de anlarlar" demiş!

    abdurrahim albayrak, galatasaray'da başkan yardımcısı olduysa... abdurrahim albayrak'ın olacağı bir tek şey var; florya'da ağabey... çocuklarla konuşacak, yemek yiyecek, sohbet edecek, onların morallerini düzeltecek, acil parası ihtiyacı olana -alacağına mahsuben- 'al kardeşim şu parayı da olay çıkarma' diyecek... böyle birisi albayrak... bu da iyi bir şey... bu da galatasaray için çok gerekli bir şey...

    birinci sınıf genç bir polis adliye muhabiri var. 'vay ne güzel haber yapmış' diye ben bunu getirip sabah'a genel yayın müdürü yapıyorum!..

    trabzon maçının ardından, "hocamızın arkasındayız" deyip de bir gün sonra televizyonda, "ben artık hocanın arkasında duramam" sözleri büyük bir gaf olarak değerlendirildi.

    galatasaray camiasında, abdurrahim albayrak'ın arkasında kim duruyor peki! duygun yarsuvat durabiliyor mu?

    hamzaoğlu'nun tercih edilmesinde terim'in payı nedir? hikmet karaman çok konuşuldu. o da göreve davet edilmesini çok bekledi. davet gelmeyince de "eğer fatih hoca, beni veto etmişse, çok ayıp etmiş" açıklaması yaptı.

    yayılan dedikodular şu; terim veto etti. çünkü terim ile abdurrahim albayrak ve ali dürüst arasındaki dostluğu bilmeyen yok. ünal aysal'ın bu ikisini kadro dışı bırakması, acele ile kongreye gidip abdurrahim ve ali'siz bir yönetim seçip, arkasından fatih'i kovması zaten yeterince yazıldı.

    şimdi tabii abdurrahim ile ali dürüst'ün fatih terim'in görüşünü almadan oraya bir hoca getirmeleri söz konusu değil. getirdikleri adam da fatih terim'in yardımcısı olunca, hemen dedikodu başladı. 'fatih terim, hikmet karaman'ı veto etti ve hamza'yı oraya tayin etti' diye...

    galatasaray yönetimi bu hallerdeyse, batsın galatasaray zaten!.. ama bu hale getirdiler işi...

    başka şeyler de var: sen milli takım antrenörüsün ve de iyi para kazanıyorsun. işin başında da fatih terim var. yani senin işin, türkiye'de büyük bir garanti altında... paran kalmaz, aylığın kalmaz, ikramiyen kalmaz. sağlamdasın. sen bunları bir kenara bırakıyorsun, milli takımdan ayrılıyorsun, 5 ay için, 11 ayda 4 hoca değiştiren galatasaray'ın hocalık teklifini kabul ediyorsun.

    bunu kabul eden kişinin ya çok idealist bir galatasaraylı olması ya da geri zekalı olması gerekiyor. hamza bunların ikisi de olmadığına göre, futbol federasyonu ve fatih terim de anında hamza'ya izin verdiklerine göre bütün bu planlamanın, abdurrahim ve ali'nin yakın dostu, türkiye futbol direktörü fatih terim tarafından yapıldığını söyleyenler; bir yığın gerekçe sıralayabilirler. ve de bütün görünüşü ile haklı olabilirler. bunları bir kenara bırakıyorum.

    hamza hamzaoğlu, bu dönemde galatasaray için en iyi seçimdir.

    1- iyi galatasaraylıdır.
    2- çok iyi bir hoca olduğunu; akhisar gibi bir takımı yoktan var ederek göstermiştir. izmir takımları, denizliler, aydınlar sürünürken, akhisar'ı, koskoca ege'nin birinci ligde tek temsilcisi yapan ve de yerleştiren kişidir. fatih terim onu 'milli takım' diye ayartmasa ve akhisar'da kalsaydı, akhisar bu sene avrupa'ya oynuyordu.
    bu çapta bir hoca... galatasaray'ın içini biliyor, türkiye'yi gayet iyi biliyor, hakemlerini gayet iyi biliyor, lig tv'sini gayet iyi biliyor, medyasını gayet iyi biliyor, kendi adamlarını gayet iyi biliyor, rakiplerini gayet iyi biliyor. 5 ay için daha ne istiyorsun? üstelik 5 ay için hocalık yapmayı da kabulleniyor.

    başkan yarsuvat, mayıs ayında görev sürelerin dolması nedeniyle 5 aylık sözleşme yaptıklarını açıkladı.

    duygun yarsuvat hukukçu ya!.. "ben gelecek yönetimi bağlayamam" diyor!.. sayın duygun yarsuvat, rahmetli özhan canaydın'ın gelecek 4 yönetimi bağlayan, su ada anlaşmasını niye soruşturmuyor!

    ben şimdi duygun yarsuvat'a soruyorum: 'su ada' lafı utandırmıyor mu galatasaray camiasını! koskoca galatasaray kulübü, o adayı sahiplenemedi, o adaya bir şey yapamadı; orası bir kişiye veriliyor ve o kişi galatasaray'a bir verip, yüz kazanıyor! adayı kaçak olarak büyütüyor! bu yüzden mahkemeye verildi, bu yüzden ada üç defa mühürlendi; bu mührü üç defa kırdı! mühür kırıyor; adamdaki cesarete bakar mısın! mahkemeye verilen de galatasaray!.. adanın sahibi galatasaray çünkü...
    ey duygun yarsuvat bütün bunlara göz yumuyorsun da şimdi niye "ben gelecek yönetimi bağlamam. onun için anlaşmayı 5 aylık yaparım" diyorsun!

    'ben, 5 ay için bu göreve geldim' diyen bir hoca ile 'ben en az 1.5 sene bu görevde kalacağım' diyecek bir hocanın farkını anlatmaya, tartışmaya gerek var mı?
    galatasaray için en ideal adam mustafa denizli'ydi. gerek geçmişi ile gerek yaptıklarıyla, gerek çapıyla... ama mustafa denizli'ye 5 aylık teklifte bulunmaya cesaret dahi edemezsin. onun için mustafa denizli'yi akıllarından dahi geçirmediler.

    mustafa denizli, 'ben bu seneyi tamamlarım. mayıs ayından sonra da kendi takımımı kurarım' diyen bir hoca... yani en az 1.5 sene... 'benden gelecek sene hesap sorarsınız. çünkü sezon sonunda kendi takımımı kurarım' diyen bir hoca... bunlar onu aramıyorlar; bunlar ambulans şoförü arıyorlar!

    ama eğrisi doğrusu bir yana; hamza hamzaoğlu, tekrar tekrar söylüyorum: galatasaray'ın bugünkü koşullarında, bugünkü yönetimiyle, bugünkü durumu ile en iyi seçimdir. galatasaray taraftarı nezdinde de saygın bir adam... fatih terim'den nefret edenler var galatasaray'da... mustafa denizli'den nefret edenler var galatasaray'da... tribünde 'gelsin bu da çuvallasın' diye bekleyenler var. hamza'ya karşı hiç kimsenin böyle bir hissi yok. hamza nötr bir hoca olarak geliyor. başarılı bir hoca olarak geliyor ve galatasaraylı olarak geliyor.

    taffarel'in yönetiminde sahaya çıkan galatasaray, gaziantep'i burak'ın son dakikalarda bulduğu golle mağlup etti. bu maçla ilgili değerlendirmeniz nedir? prandelli'nin gidişi takımı olumlu etkiledi mi?

    galatasaray, anderlecht maçında da derli toplu bir futbol oynamadı. aynı takım aşağı yukarı... taffarel, anderlecht maçında listede olmadığı için oynayamayan sabri'yi kadroya koydu, telles'i çıkardı. bence yanlış... bu takımda muhakkak oynaması gereken iki adam var. galatasaray'ın yönetiminde yer alan herkes bunu ezberine yazmalı.

    1- telles... caner'den de iyi olabilecek bir sol bek, sol açık... kazanman lazım. kazanmanın yolu her hafta oynatmak.

    2- umut... burak gibi bir adamı kazanmak istiyorsan, onu yeniden gol kralı görmek istiyorsan yanında umut'u oynatmak zorundasın. madem drogba'n yok. ikinci santrfor umut'u oynatacaksın.

    bunu ezberlemeyen bir hocanın galatasaray'da başarılı olması söz konusu değil...

    prandelli ve mancini, denenebilecek tüm rakamlı sistemleri denedi. başarılı olan bir tek sistem var: ileride çift forvet... ama maçın tamamında, ama ikinci yarıda, ama son 10 dakikada... galatasaray ne zaman iki forvet oynuyor; o zaman burak'ın futbolu değişiyor.

    burak'ın attığı ilk şut maçın 52. dakikasında... umut, 46. dakikada oyuna girdi, maçın ilk şutunu attı burak... bunlar çok önemli göstergeler.

    hamza hamzaoğlu'na 'ağabey öğütleri' diye bir yazı yazmayı düşünüyorum. galatasaray'ın fatih terim döneminden beri yaptığı yanlışlar var. bir türlü düzeltmediği yanlışlar var. bunları birisinin galatasaray takımına anlatması lazım.

    en basiti; geçen pazar arkadaşlar geldi, fener maçını bekliyoruz. televizyonu açtık; tottenham-everton maçı başlamış. maçın ikinci dakikasıydı. 45 dakikasını seyrettik. "arkadaşlar bu maçta garip bir şey gözünüze çarptı mı?" dedim. "yok" dediler. "hiç yere düşen bir adam gördünüz mü; yerde kalan, yerde üç takla atan, hakeme ağlaşan..." dedim.

    şimdi kural şu; futbolun iyi oynanması, futbolun göze hoş gelmesi, futbolun seyirci toplaması için iyi futbol gerekiyor. tottenham-everton maçında bir tek boş yer yoktu. bunlar şampiyonluğa oynayan takımlar da değil üstelik. çünkü seyirci iyi futbol istiyor. niye?

    1- futbolcu, kendini yere atıp maçın 1 dakika, 2 dakika durmasına sebep olmuyor.
    2- hakem zırt pırt faul çalmıyor. oyunda devamlılık sağlanıyor. maçı durdurmak açık seçik oyunun kalitesini düşürür.

    şimdi biz seninle oyun oynuyoruz. futbol değil, herhangi bir oyun... benim oyuncu kalitem 10, senin oyuncu kaliten 100... oyunun kalitesi 100 üzerinde oynandığında kim kazanır?

    ben kazanırım.

    benim senin yenmemin bir tek yolu var, oyunun kalitesini 10'a indirmek. oyunun kalitesi nasıl düşer futbolda; durdukça düşüyor. yani oyunun durması kimin lehine; kötü takımın lehine... kimin aleyhine; iyi takımın aleyhine...

    galatasaray oyun kuramıyor, en büyük sebebi; galatasaray'ın sah-te-kar futbolcuları... burak 8 takla atacak, tarık 3 takla atacak, sabri hakemin üzerine koşacak. bunların hepsi oyunu durduruyor. oyun 30 saniyede bir durursa galatasaray nasıl oyun kuracak?

    bakın ingiltere maçına; adam tekmeyi yiyor, düşüyor. hakem faulü çalıyor, o yerde yatan, hakem düdüğü çaldığı anda ayağa fırlıyor, oyunu hemen başlatıyor. hemen... sanki durmamış gibi. çünkü oyunu hızlı oynamak iyi takımın lehine...

    3- oyunu hızlı oynamak tribünlerin lehine. adam da o bilinç de var.

    'ben tottenham'ı yeneyim' diye düşünmüyor. 'mesele, bu tribünün dolu olması... bu tribün dolu olursa ben bu maaşı kazanırım' diye düşünüyor.
    nba'de de prensip o değil mi? kendi galibiyetlerinden önce tribünlerin ve televizyonların önü dolarsa eğer 50 milyon dolarlık anlaşma yapacağını biliyor adam; şampiyon olursa değil. onun için de nba'yi üst düzeyde tutmaya uğraşıyor bütün nba futbolcuları ve yöneticileri...

    tarık'ın haline bak! bu geleceğin yıldızı olacak da... 'püf' yapıyor birisi, üç takla atıyor yerinde!.. hayda beklesin, dursun da oyun soğusun. soğuyan oyun bitirir. galatasaray'ı bitirir!.. bunun farkında değil. çünkü bunu ona kimse söylemiyor.

    galatasaray'ın antrenörü olacak fatih terim, galatasaray'ın antrenörü olacak mancini, galatasaray'ın antrenörü olacak prandelli 'kendini yere atıp, böyle üç takla atıp oyunu durduranı, bekleteni, soğutanı oyarım' demiyor!

    maç başlıyor, daha saniye 30; çatladıkkapıspor'un kalecisi değil, galatasaray'ın kalecisi muslera, topu kaç saniyede elinden çıkarıyor? autu kaç saniyede atıyor muslera? ağır, ağır, ağır... kırk yılda bir hızlı oyuna sokuyor, gol oluyor. o zaman yazıyorlar 'muslera asist yaptı' diye!.. peki ötekiler; öldürdükleri? bir kişi muslera'nın kulağından çekip, 'kardeşim, sen galatasaray'ın kalecisisin. galatasaray galip durumda olsa bile bunu yapmaya hakkın yok. bak tribünler bomboş senin yüzünden' demiyor! muslera da 30. saniyeden başlıyor oyunu yavaşlatmaya...

    düşünün, muslera'nın sarı kart gördüğü kaç maç var? galatasaray kalecisi vakit öldürmekten sarı kart görür mü! muslera'dan başlayarak bütün galatasaraylı futbolcular oyunu durdurmak için ellerinden geleni yapıyorlar!

    rakip kızarmış ekmeğini getirmiş, galatasaray da üstüne çok güzel tereyağını sürüyor. bunu anlatmıyorlar mesela... bakalım hamza anlatacak mı? daha böyle neler var.

    taffarel gibi kaleci antrenörü var galatasaray'ın... kornerlerde, duran toplarda arka direkten yediği golün hesabı yok muslera'nın!.. hala arka direğe bir adam koymuyorlar! muslera'nın gözünün gördüğü ön direkte bir adam var, görmediği arka direkte adam yok. oradan gol yiyor galatasaray habire!.. kaçıncı golü yediler! demiyor ki 'biz kardeşim arka direkten habire gol yiyoruz. bari arka direğe de adam koyalım.'

    'hamza kardeşim bak bunları kimse galatasaray'a öğretmedi. bari sen öğret' diye madde madde yazacağım.

    --- alıntı ---
  • 1599
    soru-cevap şeklinde geçtiğimiz haftanın değerlendirmesini yapmış. uzun bir yazı :)

    --- alıntı ---

    arka arkaya maçlar yapan beşiktaş, gaziantep maçinin pazartesi gününe alinmasini talep etti ama bir karşilik bulamadi. eksiklere ve yorgunluğa rağmen sahadan galibiyetle ayrilmayi başardi. bu durumlarda federasyonun bir esneklik göstermesi gerekmez mi?

    federasyonun, galatasaray'a yaptığı neydi? belçika'dan dönüp takımı gaziantep'e gönderdiler. federasyonun neyi nasıl yaptığına akıl erdirmek güç!..

    buna karşılık beşiktaş'ın iyi bir kadrosu var. biri sakatlandığı zaman yerine herhangi bir adam gelmiyor. o sakatlananın yerine beşiktaş formasını rahatça giyebilecek bir adam geliyor. yerli, yabancı...

    düşün; iki tane milli santrforun var. biri yerli milli, öbürü yabancı milli... ikisi de aynı hafta sakatlanıyor ama üçüncü santrforun bunlardan aşağı kalan yanı yok. türkiye'nin en iyi forvetlerinden biri cenk tosun beşiktaş'ta... orta sahadaki adamları öyle… savunmadakiler öyle…

    mesela bu hafta motta sakatlandı. ben beşiktaşlı olsam 'iyi oldu' derim. çünkü bana sorarsan; ismail köybaşı, motta'dan iyi...

    gökhan töre'nin ilk yarida şenol can'a dirsek atmasi maça damgasini vurdu. çağatay şahan'in çarpma olarak değerlendirip, oyunu devam ettirmesi büyük tepki çekti. bu karar maçin kaderini ne kadar etkiledi?

    maçın kader anıydı. birinci yarıda maç 0-0'ken beşiktaş 10 kişi kalsa!..

    tabii çok şey değişirdi. beşiktaş'ın kendi yöneticisi bile "dürüst olmamız lazım; ben olsam atardım" dedi.

    gökhan töre'nin aynen fenerbahçeli emre gibi psikolojik bir yardıma ihtiyacı var. bu çocuk başına gelenleri tek başına sırtlayacak güçte değil. gökhan töre'nin neredeyse arka arkaya olay çıkartmadığı hafta yok!

    iyi bir topçu ama 'beni şutlayın' diye bastırıyor! iyi bir doktora götürüp, profesyonel yardım almasını sağlamak lazım. yoksa kaybediyoruz gökhan töre'yi.

    beşiktaş-galatasaray maçinin hangi statta oynanacaği da çok konuşulan konular arasindaydi. beşiktaş, konya'daki stattan memnun kaldiktan sonra derbiyi konya'da oynama arzusundaydi. galatasaray yöneticileri önce olumlu yanit verdi, ardindan vazgeçtiler!

    galatasaray şaşkın! galatasaray'ı kimin yönettiği belli değil, her kafadan bir ses çıkıyor.

    ben galatasaray'da yetkili olsam; konya'da oynamayı tercih ederim. çünkü galatasaray iyi futbol oynama yolunda hızlı adımlar atan bir takım... iyi futbol oynayan takım, kendisine güvenen takım; iyi saha ister, iyi hava şartları ister.

    olimpiyat stadı futbol oynamanın yasaklanması gereken bir stadyum aslında...

    biz "olimpiyat'ta oynamak istiyoruz" diyen ali dürüst açıkça şunu söylüyor: 'biz galatasaray olarak bu maçta beraberliğe razıyız. en berbat koşullarda oynansın ki maç, beşiktaş bir şey yapamasın biz de aradan sıyrılırız!' bunun anlamı bu!..

    galatasaray, konya'daki sahada nasıl top oynayacağını gösterdi. olimpiyat'ta oynanması beşiktaş'ın lehine...

    fenerbahçe'nin sivas'i yendiği karşilaşmada büyük bir hakem hatasi yaşandi. sari-lacivertli takimin attiği ilk golde bariz ofsayt vardi. aslinda son dönemde hakemlerle ilgili şikayetler de artmaya başladi. hakem hatalarinin asgariye indirilmesi için ne yapilmasi gerekiyor?

    akla hayale gelmez bir hata!.. ben bunca yıldır futbol seyrediyorum, bunca yıldır futbol yorumculuğu yapıyorum; böyle bir şey görmedim. abartılı olmasın ama öbür taraftaki yan hakem dahi ofsaydı görebilirdi! arkadaki 6. hakem görebilirdi, durduğu yerden orta hakemin kendisi görebilirdi. o kadar açık ve net!.. bir kişi de değil, dört kişi birden ofsayt!.. ve de bir metre ofsayt!!! piero'sunu çekmişler; 86 santim ofsayt çıkmış.

    "bu ofsaydı ben görmedim; veremiyorum" diyen bir hakem olamaz.

    orada suç sadece yan hakemin değil; aynı zamanda orta hakemin... re'sen düdük çalabilirdi.

    o maç türkiye ligi için o kadar kritik ki... birisi şampiyonluğa oynuyor, birisi de kümede kalmaya oynuyor. maçın 3. dakikasında sivas gibi bir takım böyle bir gol yerse ondan sonra iflah olur mu!..

    neticeyi etkileyen, skoru değiştiren hakem hataları felaket bir şekilde artmaya başladı.

    ahmet çakar, sabah gazetesindeki köşesinde yazmış. "bu zekeriya alp ile olacak iş değil. yaptığı salı toplantıları hakemleri hırpalamak, zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor. ama öte yandan düzelmeleri yolunda da herhangi bir katkıda bulunmuyor. hakemler çok kötü yönetiliyor" diye...

    bu pozisyonun dişinda başka tartişmali anlar da vardi. emre ve meireles'in pozisyonlarinda sivas penalti bekledi.

    iki tane penaltı vardı. net... öteden beri söylüyorum; bu inancımda değişiklik yok. üç büyükler özellikle kendi sahalarında oynadığı zaman hakem de yanlarında yer alıyor. fenerbahçe sahada 14 kişiydi. resmen...

    14 kişi olmasına gerek de yoktu. bu gördüğüm en kötü sivaslardan bir tanesiydi ama ne olursa olsun, sen 3. dakikada akıllara seza bir hakem tokadı yersen iyi olsan da bir şey yapamazsın.

    fenerlilere kart çıkarılmıyor, sivaslılara çıkarılıyor. penaltılar verilmiyor. yani tam bir hakemlik komedisi!!!

    böyle olunca da maçı yorumlamak da zor. hatırla, roberto carlos hafta içinde maçın hakemlerinin böyle olacağını adeta tarif etti. "saracoğlu'na gidiyoruz, orada nasıl hakemler bulacağımızı biliyoruz" dedi.

    fenerbahçe kamuoyunda bu defa genel anlamda beğenildi.

    maçın genelinde fenerbahçe'nin iyi futbol oynadığını söylemek mümkün değil. tabelacı olsam bile söyleyemem ki ben tabelacı değilim. savunması çok kötü... fenerbahçe iyi oynasa o maç 10-0 biterdi. atılan gollere bak; sivas kalecisinin hediyesi gibi goller...

    galatasaray, konya'yi 5-0 mağlup ederek adeta büyük bir patlamaya imza atti. aslinda maçin zorlu geçmesi bekleniyordu ama konya, son dönemde çikişta olan galatasaray karşisinda varlik gösteremedi.

    aykut kocaman'ın gelişinden sonra konyaspor kendi sahasında ligin en iyi futbol oynayan takımlarından biriydi. galatasaray'ın da hamza ile kıpırdanma içinde olduğu ortadaydı. ama arsenal maçındaki durum da meydanda...

    onun için maç öncesi bana bir galatasaraylı olarak 'beraberliğe razı mısın?' diye sorsalardı; 'evet' derdim. öyle bir görüntü vardı ama galatasaray'ın en kolay maçlarından biri oldu. hatta bu sezona bakarsan; galatasaray'ın kazandığı en kolay maçların ilki oldu.

    bunda tabii galatasaray'ın girdiği pozisyonları gole çevirmesi etkili oldu. galatasaray'ın kaleyi bulan 8 şutu var; 5'i gol... galatasaray'ın böyle bir şut isabet yüzdesi yok. galatasaray'ın bu kadar şut attığı bir maç yok.

    hamza'nın gelişi ile takımda ortaya çıkan durum şu: hücum futbolu oynuyorlar. hem kadronun kuruluşu hücuma dönük hem oynanan futbol anlayışı hücuma dönük. hücum futbolu oynamak da sanki hücum oyuncularını psikolojik olarak etkilemiş, gol pozisyonlarında onları daha akılcı, daha doğru vuruşlar yapmaya sevk etmiş gibi...

    hepsi bir araya geldi ve beklenmedik kolaylık da bir maç ortaya çıktı.

    bu maç gelecek maçlara örnek olur mu; göreceğiz. ben hem fenerbahçe'nin 4-1'ini hem galatasaray'ın 5-0'ını fazla güvenilmesi gereken maçlar olarak görmüyorum.

    öteki taraftan arsenal maçini aradan cimbizlarsak eskişehir, akhisar ve konya maçlarina baktiğimizda bir 'toparlanmadan söz edebiliriz' miyiz?

    hala erken... bu erken kararları trabzon için de vermişlerdi; trabzon'un durumu ortada... galatasaray'da gözle görülür bir düzelme var. özellikle yerli futbolcularda...

    bunun en bariz görüntüsü şu; galatasaray 4-4-2 oynuyor. ortada iki tane santrfor -umut ve burak- var.

    kanat kombinasyonlarını bu taktik içinde orta sahanın ve savunmanın kanatlarında oynayan adamlar ikili ataklarla geliştirirler. galatasaray'ın sağında sabri ve emre çolak oynuyor. solda telles ve sneijder oynuyor. galatasaray hangi kanattan daha tehlikeli, daha fazla akın yapar? hangi kanat daha fazla gol pozisyonu yaratır?

    sneijder solu en azindan isim olarak parlatiyor.

    sabri ile emre; telles ile sneijder'e fark attı! bırak türk milli takımı'nı, galatasaray da bile oynatılmayan iki adam sağ kanatta; brezilya milli takımı'nın beki ile hollanda'nın en iyi oyuncularından biri sol kanatta ama sağdan gelen akınlar sola fark attı!

    bu da beraberinde başka bir soruyu getiriyor: italyan hocalar, yerli oyuncuları küstürmüşlerdi; şimdi de yabancılar da mı bir sorun var?

    melo da bir durgunluk hissediliyor sanki...

    melo, arsenal maçının en iyisiydi. konya maçında sahada yoktu. telles döküldü. ben hayatımda bu kadar kötü bir telles görmedim. resmen 'adamlar soldan gelecekler' diye korkuyorduk ki ben başından beri telles ve bruma'nın oynatılması ve kazanılması gerektiğine inanıyordum. hala da inanıyorum ama onların da fırsat verildiği zaman bunu değerlendirmeleri lazım.

    işte sabri'ye bir fırsat verildi; a2 takımından geldi ve 11'e yerleşti. telles gibi bir adam kendisine verilen fırsatı böyle mi kullanır!

    daha önce hamzaoğlu'na verdiğiniz öğütler arasinda melo önemli bir yer tutuyordu. "melo tercihi belirleyici olacak" demiştiniz. hamzaoğlu'nun melo'lu bir takimi tercih ettiğini görüyoruz. buna karşilik konya maçinda bruma kenardaydi. bu seçim sahaya nasil yansidi?

    bruma, arsenal maçında çok kötü oynadı. melo da sahanın en iyisiydi. bir de gözle gördüğün var. galatasaray, beşiktaş ve fenerbahçe ile kıran kırana bir puan mücadelesi veriyor. son yıllarda olmayan bir mücadele bu...

    o zaman hamzaoğlu'nun doğru yerde doğru seçimi yaptiğini söyleyebilir miyiz?

    yapacak bir şey yok. ben de hamza hamzaoğlu'nun yerinde olsaydım; bruma'yı değil, melo'yu düşünürdüm. ama şu melo'yu gördükten sonra da yeniden düşünürüm

    telles de dediğiniz gibi son iki maçta döküldü.

    galatasaray iyi takım olacaksa iyi bir bruma ve iyi bir telles'e ihtiyacı var.

    o zaman ilk söylediğinize dönersek; hamzaoğlu'nun yabancilari da sarip sarmalamasi gerekiyor.

    evet. yabancıları kazanırsa maddi manevi kazancın olur. bir de bunları iyi paraya satarsın. emre çolak harikalar yaratıyor da kime satacaksın emre çolak'ı!.. avrupa'da emre'ye talip olacak takım var mı?

    bruma'nın, telles'in şimdiden talipleri var. galatasaray gibi boğazına kadar borca batmış bir kulübün transfer pazarını düşünmesi lazım. bir yandan bu var bir yandan da hata affetmeyen, kıran kırana bir şampiyonluk mücadelesi var. avrupa'dan elendikten sonra galatasaray'ın başka mücadele edeceği bir alan yok.

    hamza hocanin kazandiği isimlerin başinda emre çolak geliyor. siz emre'de bir gelişme görüyor musunuz?

    emre, italyanların zamanında fırsat verildiğinde de takımın en yararlı adamlarından biri oluyordu ama italyanlar, yüz vermediler nedense!.. 'fatih terim'in adamı' diye herhalde yüz vermediler! emre görev adamı; emre büyük bir futbolcu değil.

    golü güzeldi.

    ramsey'in golü gibi… ayağına oturursa olur.

    selçuk da doğru yerde ve doğru zamanda topu çikardi.

    öyle topların biz hem de emre tarafından tribünlere atıldığını çok gördük. bazen sen de iyi oynarsın, şansın da yerinde olur ve top da ayağına oturur. bana sorarsan; emre hakkında bu hafta çıkan abartılı övgülerin baş sebebi o gol...

    topu ayağına öyle oturtursan herkes senden bahseder. ramsey'e topu kimin verdiğini hatırlayan var mı? galatasaraylılar verdi. topu açmak isterken adamın önüne attılar. adamın da ayağına oturacağı varmış.

    sneijder kaç tane şut attı? sneijder'in bir tane kaleyi tutan şutu yok. şöyle bir avrupa'da, herhangi bir gazeteciye sorun bakalım; hangisi iyi şut atar; sneijder mi, ramsey mi? ramsey'in iki golü var, sneijder'in yok. bazen olmayınca olmuyor, bazen de olunca oluyor.

    galatasaray'da unutulan isimlerden bir tanesi de trabzonspor'dan alinan olcan adin…

    olcan'ın alınması yanlış. trabzon'dan alınan iyi adam bana sorarsan; yasin. yasin geleceği olan bir adam... aklını başına devşirirse, kendini bu işe ciddi ciddi verirse ve hoca da ona inanırsa galatasaray, yasin'den çok şey kazanır.

    olcan'dan fazla bir beklentiniz yok anladiğim kadariyla...

    bir an evvel satılmasında fayda var. olcan küçük takımın büyük futbolcusu... trabzon da o yüzden vazgeçti zaten...

    takim düzelmeye başladi ama galatasaray'daki mali kriz derinleşmeye devam ediyor.

    bir de 40 milyon lira ceza geldi. vuran vuruyor!

    özellikle basketbol şubesi büyük darbe yedi bu mali kriz nedeniyle... oyuncular teker teker gidiyorlar.

    galatasaray basketbol şubesi bitik. bu hafta maça çıkacak 5 kişi bulunur mu; bilemiyorum! şiddetle ve çok hızlı bir şekilde sponsora ihtiyacı var galatasaray'ın... çünkü liv hospital 5 milyonluk sponsorluğunu 1 milyona indirmiş. kulüpte 5 kuruş para yok.

    ergin ataman'ın "ünal aysal basketbola sponsor olsun" diye bir teklifi var. bence en mantıklı ve en akılcı teklif... ünal aysal basketbola sponsor olur ve iyi bir galatasaray basketbol takımı ortaya çıkarsa kulüpte ve camiada kaybettiği itibarını da bir ölçüde kurtarır.

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın