gheorghe hagi; nam-ı diğer karpatların maradonası diyen çok güzel demiş. kendisinin ne real ne barca kariyerini bilirim bize transferini bile hatırlamam, bilmezdim ki o zaman takımın kimlerden oluştuğu, kim oynar bu galatasarayda diye sorduğunda, yalan yanlış 3 adam sayabilirdim
ulrich van gobbel, d
ean saunders,
kral hakan şükür. onlardan oncesini hiç bilmezdim. " hangi takımlısın sen bakıyım ?" diye soranlara bile galatasaray demezdik, cimbom derdik hatta cim bom bom; çünkü benim için o zaman cimbom > galatasaraydı.
gheorghe hagi'nin galatasaray'a geliş tarihi benim ilkokul 1'e başlama yılıma denk gelir; fakat dedik ya o zaman herseyden bihaberdik. adını ilk defa, ömer çavuşoğlunun hagi dede demesi üzerine babamın ona karşı
*hiddetli bir küfürü ile duymuştum. ondan sonra dur lan bu futbol güzel birşey galiba fikri bende oluşmaya başlamıştı.
aradan zamanlar geçiyor bir adam var ki tartışmasız her hafta adı duyuluyor baba-abi muhabbetlerinde hep onun ismi geçiyordu, hagi. bende ufaktan ufaktan sanırım futbola giriş yapıyordum bu arada. yıllar süren hagi mi hacie mi sorunsalı o zamandan gelmektedir.
artık mahallede hava atma vaktiydi, evden dinlenilen konuşmaların hepsi hafızaya alınıyor
*, sokağa çıktıgında birebir söyleniyordu akranlara karşı, "oglum hagi var ya... " diye başlanaraktan.
o zamanlar futbol ilgimle birlikte büyüyen gheorghe hagi, galatasaray sevgisinin yanında, beşiktaş'a karsı da bir antipati yükselmeye başlamıştı, benden 3-4 yaş buyuk kuzenlerin besiktaslı olmasının bunda etkisi olsa gerek. hemen kendimce rekabete başlıyorum onlarla cimbom böyle besiktaş soyle gibilerinden; fakat orda bilgisiz oldugum ortaya cıkıyor ve birçok yapılan kıyaslamada kendimi maglup hissediyorum, kendimce kazanılan macları atılan golleri saymaya çalısıyorum fakat yok bir turlu olmuyor. derken geliyor yine bir besiktas macı, galiba show tv yayınlamıstı uzatmalara giden bir mac
*uzatmalar oynanırken, top havalanıyor nihat havadan gelen topa gelişine çakıyor, bizim kaleciyi asıyordu ve o golle biz besiktasa bir tane kupa veriyorduk. macın bitiminde banyoya gitmemle aglamaya baslamam bir oldu, oyle boyle degil, dedim kendi kendime "yok olmaz bu galatasarayla, bırakacam." ama dur bi dakka
hagi? nasıl olacak onsuz? yok onsuz olmaz deyip aglamayla birlikte devam cimbom'a diyordum.dogruya dogru o yaşta bizdeki ne arma sevdasıydı, ne forma sevdasıydı.
dedik cimbomla devam yola, o zaman artık cahilligi atmak gerekiyordu, daha ilgili olmaya basladım, "bu mac ne macı ? " sık sık sorulan bir soruydu artık. tüm bunların o zaman için tek sebebiydi benim için
hagi. yarın okul var hadi bakalım yataga seklinde zorla uyutulurken tesaduf eseri açtıgında gozlerini, attıgı efsanevi gormek
* tarif edilemez birşeydir. sonrasındaki basarıları saymaya gerek bile yok.
hayatta kimi insanları sorgusuz sualsiz seversiniz, kimisi için o anne-baba olur bir digeri için sevgili. bir başkası için herhangi biri.
gheorghe hagi benim sorgusuz sualsiz sevdigim insanlardan birisi. çocuklugumdaki sanki her hafta sonu bulustugum bir arkadasımdı. galatasaray ayrıldıgında da oyleydi geri gelip fener'e 5 attıgında da kayserideki olayda da. ve son olarak kazım transferinde de. hiç bir zaman bende bir gram eksilmedi sevgisi, sorgulamadım hiç ne futbolculugunu, ne insanlıgını, ne teknik adamlıgını. nasıl en ufak bile suphe duyardım ondan. tek bildigim var ki hagi benim çocukluğumdan süre gelen arkadaşım ve o mutlu gunleri tekrar yaşatacaktır bana. bende hiçbir zaman ondan desteğimi çekmem en kotu zamanda bile. bu bugunde boyledir, yarın fenerden alıp bilicayı, emre belozoglunu getirse bile. yıl 2011 ilkokul 1'den üniversite 4'e gelmişiz ve ben bu arkadaşıma hala çocukluğumdaki gibi inanır güvenirim. son olarak;
i love you hagi.