1996-2000 dönemindeki galatasaray için sahaya 1-0 önde çıkardı goygoyu vardır. işte o bahsi geçen 1 bu güzel insandı. şimdilerde topla orta sahayı geçen yıldız oyuncular hemen geriye ya da yana paslayarak "atağı olgunlaştırma" çabasına girişir, bunu yapmayıp ilerlemeye çalıştığında çok büyük ihtimalle 10-15 adım sonra topu kaptırıp hatırı sayılır bir küfür seline maruz kalır. üstadın zayıf ayağıyla gol attığı mesafeler bir kenara, altı pasta önünde boş kale bulunan adamın bile golü atıp atamayacağından emin olamayız. bir futbolcumuzun üç kişiyi üstüne çekerek boşa çıkardığı arkadaşına pas verdiği an
işte premier lig bu ayarında coşar, pası alan futbolcunun pozisyonu itinayla mundar etmesinden sonra aynı oranda deliririz falan...
işte gheorghe hagi'nin sahada olduğu bir maçı izlerken bütün bu duygu karmaşasından eser kalmazdı. sahanın neresinde olursa olsun önünde yeterli boşluğu bulduğunda, ters ayağında bile olsa topa ve kaleye rahatça bakabildiği her pozisyonda, hiçbiri olmasa bile "yetti gayrı" diyerek kaleye doğru yardırmaya başladığında o pozisyonun sonunda ayağa kalkacağınızı bilirdiniz. ceza sahası etrafından kazanılmış frikiklere gol gibi sevinir, 30 metre civarı atılmış gollere sıradanmış gibi tepki verirdiniz...
öyle birşeydi işte hagi. anlatmak yersiz kalır, o yılları yaşayanlar bilebilir ancak...
(bkz:
i love you hagi)