• 254
    25 mart 2017 tarihli galatasaray mali genel kurul toplantısında hakan şükür ve arif erdem'in galatasaray'dan ihracı konusunda genel kurulun verdiği ret kararının ardından tanju çolak'ın gerçekleştirmiş olduğu eylem. alpaslan dikmen'in şu sözlerini akıllara getirmiştir: hadi ahmet'e küstün, mehmet'e küstün. galatasaray'a nasıl küseceksin? başka galatasaray yok!
  • 255
    ya galatasaraylısındır ya da değilsindir. konjonktüre göre, dönemlik tepkilerle "galatasaraylılığımı askıya alıyorum" diyen kişi zaten galatasaraylı falan değildir. taraftarlıkta bugün askıya alayım yarın ortam uygun olunca dönerim mantığı işlemez. ilkelerine, ideolojine, hayat görüşüne uymayan, yanlış bulduğun kararlar ve davranışlar sebebiyle kulübe üyeysen üyeliğini askıya alabilirsin/istifa edebilirsin, bir taraftar olarak kombineni iptal edebilirsin, kulübün resmi ürünlerini almayı bırakabilirsin, boykot edebilirsin ama "galatasaraylılığımı askıya alıyorum" diyemezsin. diyorsan sen zaten galatasaraylı değilsin demektir, farklı bir amacın vardır.
  • 259
    bu kafa 1915 de yaşasaydı eminim türklüğünü de askıya alırdı. burada, bu sitede yazar olan herkes galatasaray'a gönül vermiş insanlar. galatasaray'ı gönülden sevmeyen bir insan - çok büyük bir işsiz veya troll değilse - gelip de bu sitede onlarca yorum yazıp zaman geçirmez. hem bu kadar sevip hem de bu kadar kolay vazgeçiyorsanız eminim ilk kurduğum cümleyi aynen yaşardınız. kalıp savaşanlarla selam olsun.
  • 260
    şunu bir daha dinleyin, kendinize gelin. mevcut çürük yapılanmaya tepki göstermeye, taraftarın yok sayılmasına karşı artık bir şeyler yapılmasına eminim ki hemen herkes katılıyor. ancak ona sırtımızı döneceksek, onu bizler de yalnız bırakacaksak kim sahip çıkacak sanıyorsunuz. hele ki adeta varoluş savaşı vereceği şu günlerde.

    https://www.youtube.com/...485&spfreload=10
  • 261
    askıya alıp bir de bu başlık altına yazarlar ya.. yazmayın beyler.

    bakın yukarıda üstte en sağdan ikinci buton var "çıkış" diye. oraya basın ve gidin. galatasaray ne kendisini bir, iki basiretsiz yüzünden bırakmaya yeltenenlere ne de onu yönetmeye çalışan ve yönetemeyen mahluklara muhtaç değildir.

    bugünlerde gelir ve geçer. baki olan galatasaray sevgimiz olur.
  • 264
    olmayan ve olamayacak şeydir.
    ya galatasaraylı olunur ya da olunmaz. artık galatasaraylı değilim diyeni anlarım. başarılar, iyi yönetimler, kupalar elbet gelecek. gelince askıdan indirirsiniz galatasaraylılığı. sorana galatasaraylıyız dersiniz yine

    babalarımız abilerimiz 15 sene üstüste şampiyonluk görmediler ama askıya falan almadılar. asıl şimdi galatasaraylılığı göstermenin tam zamanı.
    biz burdayız galatasaraylıyız inadına galatasaray deriz.
  • 266
    aşırı tepki ile söylenmek istenenin aslının göz ardı edildiği ya da bilerek edilmeye çalışıldığı eylem.

    "galatasarayla ilişkimi koparırım" söyleminin altında "bana ne galatasaray'dan, ben keyfime bakarım" yatıyorsa tepkiler doğru. ama diğer taraftan "galatasaray'daki bu yönetimsel zaafiyetin bitmesi için pasif olarak tepki gösteririm" denmek istiyorsa bu da arada kaynatılmamalıdır.

    galatasaray taraftarı bu yönetime ve bu yönetimi seçip, bira edenlere tepki göstermelidir. bu da statta bağırarak olmaz. olmuyor. olmayacak da. maça gitmemek, ürün almamak, galatasaray yönetimine zaman ve para kazandıracak her türlü davranıştan uzak durmak an itibariyle verilebilecek en doğru tepkidir.

    ama sizler "stada gidip bağıralım" dediğinizde işler öyle olmuyor. görüyoruz işte sucukçuları. senelerdir böyle bu. rahmetli özhna canaydın ve adnan polat döneminde de böyleydi. hep aynı teraneler okundu. "tepkimizi statta gösterelim, takımı yalnız bırakmayalım, sinirimizi yönetim kulübe değil" vb. gibi söylemlerle özhan canaydın 6 yıl başkanlık yaptı. adnan polat ise stat olayı ve ibra edilmeme olsa taraftarı bir yerine takmayacaktı.

    neden? çünkü tepki göstermiyoruz. statta 90 dakika "başarılar gelir geçer" ve "saldır galaaatasaray" deyip maç bitince "yönetim istifa" diye cılız cılız bağırmakla bu iş olmaz. olmadı. olmayacak.

    şu an galatasaray'a sahip çıkmak için maçlara gidilmemesi, kulübe maddi ve maneiv kazanç sağlanmaması gerekiyor. bu kadar basit. diğer türlüsü saçma bir destek oluyor çünkü. galatasaray'a sahip çıkmak istiyorsak sevgimizi kalbimize gömüp işe yarayabilecek bir tepki göstermemiz lazım.
  • 267
    galatasaraylı tepki gösterir, bağırır, küfreder, sağı solu dağıtır ama galatasaraylılığı askıya alamaz, zaten askıya almak fiili bile aslında askıya alamamaktır. birşeylere tepki göstermektir.

    bir insan babalığını, anneliğini askıya alabilir mi çocuğu yaramazlık yaptığında?

    takım sevgisi insanın kendi çocuğunu sevmesi gibidir. ne yaparsa yapsın asla bırakamaz anne baba çocuğunu. çünkü bilir ki bir bakışı bir gülüşü tüm o siniri, yorgunluğu siler götürür. şu cümleleri çok duyarsınız anne babalarda " bizim çoçuk hiç uyumuyor, mahvetti bizi, çok yaramaz vs vs." ama kimse "çok yaramaz çocuk bu, büyüyünceye kadar, uslanana kadar yurda vereceğim" demez, diyemez, çünkü*çocuk sevgisi budur.

    galatasaray bizi az mı üzdü? az mı dilediğimiz şeyleri yapmadı. az mı kızdırdı?

    bizi sinirden uykusuz bıraktı. biz tüm gün heyecanla maçın başlamasını beklerken futbolcular pres bile yapmadı. boşa giden paralara, kaçırılan fırsatlara kahrolmadık mı? içtiğimiz içkilerin her bir yudumda o olmadı mı?

    ama bizi sevindirdi de. uykusuz da bıraktı, soğuklarda mutlu mesut evlere giderken içimizi ısıtan da oydu. ** 700 euroya kombine kiralayalım dediklerinde yok ben maçı seyredeceğim diyenler de bu taraftardı.*

    galatasaray çocuğumuz gibi, ne yaparsa yapsın bırakılamıyor.

    söyleyinsenize bana, kiminiz bırakabildi?
  • 268
    eğer galatasaraylılığınızı askıya alıyorsanız galatasaraylı değilsinizdir zaten. popüler kültürden etkilenmiş galatasaray sempatizanısınızdır. eğer galatasaraylılığı askıya almaktan kastınız lisanslı ürün almamak, maçlara gitmemek ise o galatasaray'ı protesto etmektir.

    galatasaraylılık stada gitmekle, kaç tane lisanslı forma sahibi olduğunuzla ölçülmez. galatasaraylılık kalptedir. sapla samanı birbirine karıştırmayın.
  • 269
    her ne koşulda olursa olsun askıya alınabileceğine inanmadığım his durumudur galatasaraylılık. insan senelerini verdiği bu histen nasıl arınabilir? çok klasik olacak ama kimler geldi kimler geçti hayatımızdan. belki sayısız sevgili değiştirdik, eşya değiştirdik, ev araba değiştirdik de galatasaray'ı değiştirebildik mi? kendimizi bildik bileli bu sevda içimizde. bırakamazsınız, askıya da alamazsınız. kendinizi kandırmayınız.
  • 274
    mevcut durumda gayet makul olan eylem. galatasaray'ı bırakmak tamam saçma olabilir ama askıya almak çok mantıklı. bi kere kulübün yöneticilerini sevmiyorum, teknik heyetini de sevmiyorum, birkaçı dışında* futbolcuların hiçbirini sevmiyorum. maçları stada gitmeyi bırak televizyondan bile takip etmiyorum. etsem de izlediğimden zevk almıyorum. yendiğimizde heyecanlanmıyorum, yenildiğimizde üzülmüyorum. üzülen varsa gülerim gerçekten. ağlayan falan varsa hatta :d :d

    böyle takım mı olur lan.

    koskoca galatasaray'ın geldiği duruma bak. hayır bi takım kötü olur eyvallah da bazı insanların elinde oyuncak olması kabul edilir bir durum değil.

    ben liseden mezun oldum, üniversiteye hazırlandım, kazandım, üniversiteyi binbir zorlukla bitirdim, askere gittim geldim, iş aradım, iş buldum, yıllardır da çalışıyorum. dönüp arkama bakıyorum aylar, mevsimler, yıllar geçmiş sabri hâlâ bu takımda aq. lisede de bu adamla dalga geçiyoduk, üniversitede de geçtik, şimdi de geçiyoruz. ben kendimi bildim bileli bu adamla dalga geçiyoruz. adam inatla gitmiyor bu takımdan. kendisi gitmediği gibi gönderilmiyo da. gitsene kardeşim. hakan şükür gitti bu takımdan, popescu gitti, hagi futbolu bıraktı gitti, fatih terim seksen kere gitti, drogba bile gitti sen niye gitmiyorsun olm?

    kulüp başkanı desen yolda görsem tipten polise ihbar ederim. başkan dediğin biraz asil olur asil. bak faruk süren'e, ünal başgana.. adnan polat'ın bile bi ağırlığı vardı. adamda bir ses vardı sanırsın gökten vahiy geliyo. o ne ses tonuydu yarabbi. sokakta öksürse yağmur yağacak ıslanmayalım diye eve kaçardınız. bi de dursun özbek'e bakıyosun adam takım elbise giyiyo paçalar gelinlik gibi. sen daha terzini yönetemiyosun kulübü nasıl yöneticeksin ibiş.

    teknik direktörler hakkında konuşmak bile istemiyorum. hoca hoca değil özel bankada çalışan saha satış elemanı. 2 ay hedef tutturamayan gidiyo takımdan. birisi geliyo "takımı baştan aşağıya değiştiricem, yeni bi yapılanmaya giricez, her şey çok farklı olucak" falan bi bakıyosun 2 hafta sonra kendisi değişmiş takım aynı duruyo. birisi geliyo "bu kara bulut falan değil sis, pus" diyo hop iki hafta sonra kendisi toz olmuş. ya bi tanesi "bütün zaferler gökyüzüne" diye geldi kafamızı yerden kaldıramadık aq. en sevdiğim de işler kötü gidince "enkaz devraldım." diyen teknik direktör :d. bu lafın hiç "enkaz devralıcam.", "enkaz devralıyorum." versiyonunu duyamazsınız. hep imza atıp takımın başına geçtikten sonra söylenir bu. "enkaz devraldım." iyi b*k yedin :d

    şimdi size enkaz devralmakla ilgili kısa bir hikayemi anlatıcam.

    şaka şaka. hikaye anlatıcam ama enkaz devralmakla ilgili değil. enkaz devralmakla ilgili bi hikayem olsa da anlatmazdım zaten. öyle hikaye mi olur lan.

    - geçen yine enkaz devralıyorum..

    neyse.

    beni tanıyanlar bilir yakışıklı değil ama sempatik biriyim. karizmatik değil ama çekici. maço değil ama sert. hırçın, deli dolu ve biraz da seksi. photoshoplu fotoğraflarımın instagram'da en az 100 like'ı var. shop'tan anlarım yani. ama benden daha çok anlayanlar varmış. onu da gördüm.

    yine efsane fotoğraflarımdan birini paylaşmamın akabinde yeni takip istekleri -her zaman olduğu gibi- almıştım. seçici bir insan olduğum için 12 takip talebinin yalnızca 11'ini kabul etmiştim. bi tanesi zaten hamzaicgiyim tarzı bi hesaptı adını tam hatırlamıyorum şu an, onu reddettim. takip edenlerden bir tanesi biraz ilgimi çekmişti doğrusu. masmavi bir çift göz, sapsarı saçlar, pespembe yanaklar, kız tam bir japon anime karakteri. böyle hesaplara her zaman temkinli yaklaşırım fake olma ihtimali yüzünden. fakat gerek paylaştığı 3.816 fotoğraf olsun gerek yalnızca tuvalete girerken ara vermek zorunda kaldığı anlık hikayeler olsun hesap "ben gerçeğim" diye bağırıyordu adeta. hadi tuttuğu takımı da siz tahmin edin. tabiki de "galatasaray'mmm <3". yalnız kız harbiden güzeldi gençler fotoğraflarını hızlı hızlı geçerken elimin titremesinden yanlışlıkla en az 33 fotoğrafını beğendim. takip isteğini kabul ettikten sonra kızlara karşı her zaman kullanmış olduğum taktik gereği 4 saniye bekledikten sonra mesaj attım. çünkü daha erken atarsam kızın şımarma ihtimali var. 4 saniye bu yüzden çok önemli. siz de not alabilirsiniz bu taktiği.

    mevzuya hemen galatasaray'dan girdim. galatasaray'ın benim için bir yaşam tarzı olduğundan, maçları televizyondan izlemekten nefret ettiğimden, her maç stadda olmazsam hayatın anlamsızlaştığından bahsettim. kombinemin hangi bloktan olduğunu sordu. ters köşe yapmıştı. "hiç kombinem olmadı ki :d:d:d" diyemediğim için mevcut yönetime karşı olduğumdan kombine almadığımı söyledim. bu sefer en son gittiğim maçı sordu. kız podolski gibi sürekli kalemi yokluyordu. hemen düşünmeye başladım. 3-1 kazandığımız antalya maçı*. hayır o maçı televizyondan izlemiştim. muslera'nın etoo'yu pazara gönderişi hâlâ dün gibi aklımda hehe. olcan'ın gol attığı fenerbahçe derbisi* desen o zaten kadıköy'de oynandı. 1-1'lik schalke maçı*? yok neuchatel xamax aq. en son hangi maça gittiğimi ben bile merak etmiştim. kız gerçekten çetin ceviz çıkmıştı. hemen passo.com.tr'ye girip en son aldığım bilete bakacaktım ki passo şifremi unutmuşum. bi an ulan acaba passolig kartım yok mu benim diye ben bile şüpheye düştüm aq.

    kız beni beklemekten sıkılmış olacak ki kendisi başladı anlatmaya. bunların bi grubu mu ne varmış her maça gidiyolarmış falan. gittiği deplasmanları, forma koleksiyonlarını, futbolcularla çekildiği fotoğrafları her şeyi anlattı. ben de ona hemen "biz de boş adam değiliz." dercesine emre çolak'la olan fotoğrafımı gösterdim. o da sinemada tesadüfen denk gelmiştik yoksa maçta falan değil.* hatun tam bir galatasaray manyağıydı yalnız.

    bu arada kızın çok güzel olduğunu söylemiş miydim.

    günlerce edilen muhabbetten sonra artık görüşme konusunu yavaş yavaş gündeme getirmeye başlamıştım. fakat kız görüşmeye bir türlü sıcak bakmıyordu. sürekli "bizim grupla şuraya gidicez", "bizim grubun yemeği var" gibi bahaneler üretiyordu. gruplarında sözlükten yazarlar da var ama kim olduklarını söylemicem hehe. neyse güç bela kızı bi kahve içmek için ikna ettim. bu da ikinci taktik arkadaşlar. bunu da not edebilirsiniz. bi kıza buluşma teklif edilmez kahve içme teklif edilir. daha cool duruyor. bu taktikle her ay 5 kızla buluşabilirsiniz. yanlış duymadınız 5 kız. çünkü her 84 kızdan 5'i bu teklifi kabul ediyor. yani önce 84 kız bulmanız lazım teklif etmek için. her neyse.

    büyük gün geldi çattı.

    istiklal caddesinin başındaki burger king'in önünde bekliyorum. evet.hepinizin anladığı üzere bu da bir diğer taktiğimiz. burger king'in önü. buluşmak için daima burayı seçiyoruz. bunun aslında belli bi nedeni yok. ilk defa bi kızla buluştuğumda bana orayı söylemişti. ben de herkesi oraya çağırıyorum aq. alışkanlık işte. neyse siz yine de not edin. 1 saat falan bekledim. tabi sonuçta benle buluşuyor hazırlanmasının saatler sürmesi çok normal derken telefon çaldı. hemen telefonu açıp kafamı kaldırıp karşıya bakmaya başladım. arkada fon müziği çalmaya başlamıştı bile. allah'ım sonunda geliyordu.

    ben: alo. geldin mi?
    sarı saçlı mavi gözlü pembe yanaklı anime kız: evet, geldim. nerdesin?
    b: kapının önündeyim. hani nerdesin göremiyorum hehe.
    ssmgpyak: tamam ben seni gördüm :)

    gençler gözlerimi kısıp tam geldiği yöne doğru dikkatlice baktım. karşıdan bir grup geliyor. önce bana anlattığı gruptaki arkadaşlarıyla beraber geldi sandım. "ulan bunlar hiç ayrılmıyolar galiba." diye düşünürken farkettim meğer kız tek başınaymış aq. hepsi bi kişiymiş yani. tek başına ordu gibi üzerime geliyor kız. ben sibel can diyetiyle ayda 8 kilo vereni gördüm ama photoshop diyetiyle haftada 45 kilo vereni görmemiştim. bu gözler onu da gördü. hani her sene galatasaray bu sezon tam 30 bin / 40 bin kombine sattı falan diye haberler yapılıyor ya. 20 bini zaten bu kıza ait. ya fotoğraflarda sadece kafasının gözüküyor olmasından kıllanmıştım da bu kadarına ihtimal vermemiştim. suç biraz da bende yani. yeni formam diye resim koymuş formanın yakaları var bi tek. tamam herkes mükemmel olmak zorunda değil. benim de kusurlarım var. benim de boyum 1.43 ama ben uzun gözükeyim diye fotoğraf çekilirken yanımdakilere "siz diz çökün" demiyorum. birazcık eğiliyolar sadece. hafif dizlerini kırsalar yeter. neden insanları kandırayım ki. neyse ben bunu görür görmez buluşmak için ne kadar yanlış bir yer seçimi yaptığımı farkedip hemen burger king'in kapısının önünden tek adımda karşıdaki midyecinin yanına sıçradım. triple double xxxxl menü falan yerine en azından bi kaç midye yer gideriz dedim. can havliyle bunu düşündüm. gerçi aslında ilk midyeci rolü yapıp kızı tanımamazlıktan gelerek olaya kökten çözüm getirmeyi düşündüm ama anlar diye vazgeçtim.

    sonra tokalaştık, sarıldık falan derken "nevizade'ye gidelim hadi." dedi. şöyle bi tek gözümü kapatıp kıza baktım. içimden hesap yapıyorum nevizade sokağına sığar mı diye. onu yapmadım tabi o kadar da hayvan değiliz. "tamam." dedim. bunun son günümüz olduğunu düşünerek kendimi motive ettim sürekli. ya aslında beni yanlış tanımanızı da istemem gençler mesele kilo falan değil ama resmen başkasıyla takılıyorum aq. günlerce bi kızla konuşup randevu ayarlayıp görüşmeye başkasının geldiğini düşünsenize. mevzu bu yani. neyse uzatmiyim en sonunda mecburen 5 dakikalığına galatasaraylılığımı askıya aldım ve "sana bir şey itiraf edicem, ben aslında fenerbahçeli'yim." dedim. "hahah sorun yok benim için insan olman önemli ama ben de sana bir şey itiraf edicem ben kısalardan hoşlanmıyorum." dedi.* direk bunu söyledi. ben sırf sen üzülme diye "abi kuran çarpsın üst katta yerimiz yok. zaten bina ahşap abi :((" diye ağlayan mekan sahiplerini duyma diye mekan dışına konan masalardan yer ayırtmışım senin yaptığına bak. ulan ben bu lafa bir içerledim. ya hiç utanması da yok bu cümleyi kurarken çatalında 8 tane patates kızartması vardı. zaten toplam 13 patatesle servis ediliyo o kızartma. ya sen 3 hamburgerin birini ayranla birini kolayla birini de kuru kuru yemedin mi az önce karşımda. bana nasıl kısa diyebilirsin. mekan sahibi bizim adisyonu hesaplayabilmek için istanbul üniversitesi matematik bölümü mezunu kuzenini aramadı mı gözümüzün önünde. o adisyon hayatında o kadar çarpı işareti görmüş müdür acaba. bizim adisyonu gören o masada yemek yedik değil batak oynadık sanar aq. ya kredi kartımı pos cihazından geçirdik makineden boş akbil sesi çıktı. bankadan mesaj geldi telefonuma "yemek harcamanızı taksit yapalım mı" diye. bana kısa demeden önce hatıra olsun diye birlikte çekildiğimiz selfiede neden benim olmadığımı açıkla. şimdi bile sinirlerim bozuldu aq.

    kurban olduğum yüce rabb'ime o an orada diz çöküp beni bu kadar karizmatik, zeki, sempatik ve seksi yaratabilmek için boyumdan kısmış olmasına şükrettim. boyum 1.50'nin üstünde olsa belki de bi enkaz devralıcaktık.

    şaka maka enkaz devralmakla ilgili hikayem varmış lan.
App Store'dan indirin Google Play'den alın