bugün karne günü.
çocukken ne çok sevinirdim karne alacağım günlerde. başarılı sayılabilecek bir öğrenciydim ve her sene başında babamla sene sonu teşekkür veya taktir belgesi getirirsem aldıracağım şeylerin pazarlığını yapardım.
ben istiyordum, ancak işçi emeklisi babam istediğim şeyleri bütçesi doğrultusunda alabiliyordu. bazen bu durumlar çatışmalara yol açıyordu.
hiç unutmam dilinden hava basılan
nike air jump modeli ayakkabılar çok modaydı, babamla sene sonu spor ayakkabı alınması konusunda anlaşmıştık. ayakkabıyı almaya gittiğimiz spor mağazasında babam fiyatları görünce bana
le cog sportif marka bir ayakkabı almıştı.
bütün gece ağlamıştım, ben bu ayakkabıyı istemiyorum giymeyeceğim diye. babam "oğlum paramız buna yetti, bak ben sözümü tutuyorum, ama birgün şartlarım daha iyi olursa o istediğin ayakkabıdan da alırım" diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı. o şartlar hiç bir zaman çok iyi olmadı.
ama ben o yaz o ayakkabılar ile çok mutlu günler geçirdim. üstelik kızılay dağıtmış gibi herkesin ayağında olan bir ayakkabıya değil mahallede tek bende olan bir ayakkabıya sahiptim.
taraftar olarak, bir çocuk misali yönetimimizden bize dünya yıldızları almasını, önemli isimleri takıma kazandırmalarını bekliyoruz. bu beklenti içinde devamlı olarak eleştiriyoruz. ama ben kendi adıma biliyorum ki şartlar birgün düzelirse babamız
* bize daha iyisini alacak. ancak o zamana kadar alınanlar ile mutlu olmayı bilmeliyiz.
kimbilir belki beğenmediğimiz bir fransız markası tüm seneyi çok mutlu geçirmemizi sağlayabilir,
franck ribery örneğinde olduğu gibi. hoş onunda sonu kötü bitmişti!