2009/2010 sezonunun son haftalarında tarihinin en kotu donemini yasayandır.. daha dogrusu kendi icinde "tek" olduklarını iddia eden bir taraftar grubu tarafından tarihinin en kotu donemi yasatılandır.. blogumda bir ton yazdım, daha fazla tekrar etmek istemiyorum, yazıyı vereyim:
http://artemiofranchi.blogspot.com/...c-kaybmz-tribun.html maçı kısaca maddeledik geçtik. rahat geçmesi gereken maç beklendiği gibi geçti gitti. ancak beklenenin çok çok ötesinde olan bir rezillik vardı protesto adı altında. fenerbahçe maçında olanlara çok büyük tepki gösterip dibe vuruş, çöküş, tribünün bittiği an demiştik ama ne bilelim biz onların devede kulak kıvamında kalacağını. derbide susup ezeli rakibe meydanı bıraktırıp baskının b'sini kuramamayı eleştirirken diyarbakır maçında yaşanacak olanları bilemezdik. diyarbakır da ne talihsizmiş, kendi seyircisinin olaysız atlattığı günde konuşulan şey yine tribün oldu, taraftar oldu, seyirci oldu. espri kısmını bırakıp ciddi boyuttaki şeylere geçelim.
maç öncesi tv başında ilk saçmalığa şahit olduk, pankartlar ters asılmıştı. öyle ki her fırsatta ruhunu çağırdıkları "taçsız kral metin oktay"ımızın eli göğsünde armasının ve kalbinin üzerinde olan o fotoğrafını bile baş aşağı çevirirken utanmamışlardı. o adam bir semboldür, duruştur, karakterdir, ruhtur, bir tanedir. sen saçma sapan fikirlerinle tribünün yarısını ele geçirip galatasaray tarihinin tribünlerdeki en kötü gününe imza atarken metin oktay ismine saygısızlık etmeyeceksin. edeceksen de galatasaraylıyım demeyeceksin arkadaş, o kadar basit. bahsi geçen olay bu yazıda altta duran fotoğrafta görülüyor. siz neymişsiniz ulan be! 23.000 kişilik, 46 yıllık ali sami yen stadı'nın tek sahibi gibi davrandığınız yetmezmiş gibi taçsız kral'ın formasını giyen kaptan arda'yı bile ıslıklamakta bir beis görmüyorsunuz. saydırın, sallayın, küfür edin, ıslıklayın, ne yaparsanız yapın ama bunu ali sami yen stadı'nın içinde yapmayın. kahvehanede veya evinizde kendi kendinize yapın.
çünkü "galatasaray taraftarı" siz değilsiniz, hep eleştirdiğiniz o numaralı'da bu maçta koşulsuz şartsız takımının yanında olanlar var ya işte; galatasaray'ın gerçek taraftarları orada. onlar viski içerler, bacak bacak üstüne atıp "değil mi azizim hah hah keh keh" diye maç izlerler veya daha da basitleştirirsek "çekirdekçi" diye dışlanırlar hep. tabii bu size göre böyledir, çünkü sizin için tribün demek en ufak hatada insanları asıp kesip kendi yanlışlarını doğruymuşçasına tüm taraftarlara kabul ettirebilmek demek. numaralı'ya ne derseniz deyin; bugün rerere rarara diye o tribünde gururlar bağıran adamdır benim takımımın gerçek taraftarı. eski açık'ta yaş ortalaması 25-26'dır en fazla. benim tahminim 1-2 sene daha az olduğu yönünde ama net olarak nedir bilemem, belki kulüpten öğrenilir bir araştırma için lazım diyerek. merak eden şansını denesin.. konuyu şuraya getiriyorum, kale arkaları stadın en genç tribünleri desek yanlış olmaz. ağızlarında hep 14 sene şampiyon olamayan takımın ruhu var. e sen 15-20 yaşındasın oraya çıkmış 14 sene şampiyon olunmayan dönemdeki inançtan ruhtan bahsediyorsun. 20 yaşında olan biri 1990 doğumludur ki 14 senelik dönemle alakası yoktur. o dönem yaşananları örnekleyip "bu taraftar 14 sene sabır gösterdi" diye lafa başlayıp gerekirse bir 14'e daha katlanabileceğinizi nasıl iddia ediyorsunuz? sizin o dilinizden düşürmediğiniz 14 seneyi yaşayan adamlar bugün numaralı'da oturuyor. 14 seneyi yaşadığı için, o zaman her koşulda her an takımını deli gibi desteklediği için bugün tek maçta takımını satmıyor. türk futbol tarihindeki en büyük devrimlerden biri için yola çıkılmış ancak bazıları tek sezonda 8 yılda kurulan bugünkü barcelona'nın performansını bekliyor.
eski açık'a konuşlanan ve çoğunluğunun yaşı 15-25 arasında değişen kitlenin çıkıp da 14 yıl şampiyon olamamış takımın o günkü taraftarı ile kendisini bir tutması komedidir, eğer ciddi ciddi bu iddia ediliyorsa da rezilliktir. hatta daha da abartayım 14 senenin en azından 10 senesini yaşamamış adamın o günkü sabrı veya o günkü tahammülü göstermekten bahsetmemesi lazım. ben 16 kasım 1987'de doğdum, yani 14 yıllık hasret bittikten bir kaç ay sonra. doğduktan sonra tam 10 tane türkiye ligi şampiyonluğu yaşamış tuttuğum takım. bunun yanında 2 tane de avrupa kupası kazanmışız ki türkiye'de bunun bir daha başarılabileceği bile muamma. ben avrupa'nın en büyük 3 kupasından 2 tanesinin kazanıldığını görmüşüm ömrümde o 10 tane şampiyonluk yetmezmiş gibi. hal böyleyken çıkıp da "biz 14 sene şampiyonluk görememiş taraftarız, 3 sene 5 sene görememek değildir bizi isyan ettiren" diyemem. 5 sene şampiyonluk görememeye dayanacağımı söyleyemem arkadaş. anca işte böyle çıkarım rijkaard'ın barcelona'da yaşadığı gibi 1 tane ölü sezona tahammül edebileceğimi söylerim, 2. sezon da o devrim beklenildiği gibi yaşanmazsa umudumu keseceğimi söylerim. ben buyum, başarıya alıştım ben. yalanla dolanla işim yok, 14 sene şampiyon olamazsak benim çevremde bunu yaşayanların; yani babamın, dayımın, dedemin dayandığı gibi dayanamam arkadaş, 10. senede isyan ederim. takımımı yine tutarım, yine bağlanırım belki ama 1-2 sene şampiyon olamadığımız dönemdeki gibi olmam.
durum buyken tribündeki yaşıtlarımın da sırf istanbul'da yaşayıp maça gittiği için kendini 25-30 sene önce yaşananları yaşamış gibi göstermesini anlayamam. tutturmuş bir 14 sene gidiyorsunuz, ayıptır.. yalana gerek yok, 14 sene tahammül edemezsiniz, inanın buna.
o efsane ve acı dolu 14 seneden bahsetmeden önce biraz daha bilinebilecek, biraz daha yaşanılmış bir olayı akla getirmeli bu sabırsız güruh. derwall bu takıma geldiğinde 1990'lar gelmemişti, tarih bugün hala dünyada ayrı bir duyguyla anılan 80'ler efsanesini yaşamaktaydı. derwall ile başlayan devrim sonuca ulaştığında ise takvimler 17 mayıs 2000 tarihini gösteriyordu. 14 yıllık örnek lazımsa buyrun size daha çarpıcı ve daha gerçek bir 14 yıl. o uefa kupası tam 14 yılın sonunda geldi. ve 14 yılın içinde 5 sene şampiyon olamadığımız dönem oldu en fazla. derwall'den uefa'ya uzanan yol 14 yılda tamamlanmışsa biz rijkaard geldikten 8 ay sonra takımın tamamen buna adapte olmasını mı bekliyoruz? kötü de oynayacaklar, rezil de olacaklar yeri gelecek. basındaki bir takım organizmalar jo'ya parti yaptı diye yüklenip, arda'nın sinema kapatmasına yüklenip, 2000 yılındaki başarıyla kazanılan ve bugün büyüyüp 14-15 yaşına gelen suni taraftarı gaza getiriyor ve buna kendini galatasaray tribünlerinin sahibi olduğunu sanan grup da alet oluyor. medya iki satır yazıyor, tribündeki hainler o iki satırı iki yüz satır gibi abartıp kendi armasını formasını terleten adamı yerden yere vuruyor. fenerbahçe maçında kötünün iyisi olarak alkış tutulan jo bugün yerin en dibine gömülüyor. sonra bazıları da çıkıp biz taraftarız diyor. manifestolar yayınlayıp "biz buyuz!" diye saçma bir duruş gösterip "galatasaray taraftarı"nı kendi stadında küçük düşürmeye çalışıyor. o protestoyu yapan ve tribünde "tek" olduğunu iddia eden grubun üyeleri kendilerini gerçek galatasaraylı sansınlar, aklı çalışan herkes kimin ne olduğunu biliyor onlara inat.
benim takımımın kaptanını oyundan çıkarken ıslıklayan insancıklar benim takımımın taraftarı olamazlar. olmasınlar. bu adamlar kendi stadında kendi takımını utanmadan arlanmadan eleştiren hainlerden başka bir şey değiller. bir de utanmadan bağırdılar "herkes gider biz kalırız, biz galatasaraylıyız" diye. mümkünse siz gidin, biz kalalım, zira galatasaraylı olan bizleriz, sizler değilsiniz.
biz bir şeyi kaybetmedik bugüne dek, geleceği kazanabilmek adına bugün bir şeyleri kaybetmeyi göze aldık sadece. ve biz gerçek galatasaraylıların ruhu bugün tribünün hiç beklenmedik bir noktasındaydı: numaralı tribünde. demir yazmıştı ve "çünkü kaybediyor olmamız, kaybettiğimiz anlamına gelmiyor" demişti.
http://artemiofranchi.blogspot.com/...cause-im-losing.html o enfes yazıyı bir kez daha hatırlattıktan sonra şununla bitirmek istiyorum:
bir devrim için yola çıktık ancak bu devrim yeşil saha sınırları içinde kalmamalı. tribünde de bir devrim şart ve inanıyorum ki yakın zamanda "tek" olduklarını sananlar da bir gün tek olmadıklarını, galatasaray tribünlerinin sahibi değil sadece gelip geçici bir rüzgarı olduklarını anlayacaklar.