• 1
    akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
    ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer
    ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    - demeye de dilim varmıyor ama -
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

    nazım hikmet ran.
    http://www.youtube.com/watch?v=6N2nHOAnfSA
  • 4
    bu vatana nasıl kıydılar

    insan olan vatanını satar mı? 
    suyun içip ekmeğini yediniz. 
    dünyada vatandan aziz şey var mı? 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız? 

    onu didik didik didiklediler, 
    saçlarından tutup sürüklediler. 
    götürüp kâfire: "buyur..." dediler. 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    eli kolu zincirlere vurulmuş, 
    vatan çırılçıplak yere serilmiş. 
    oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız? 

    günü gelir çarh düzüne çevrilir, 
    günü gelir hesabınız görülür. 
    günü gelir sualiniz sorulur: 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    nazım hikmet ran

    bugün (15 ocak 1902) ölümsüz şair nazım hikmet'in doğum günü.

    iyi ki hayatımıza girdin mavi gözlü dev.

    113. doğum günün kutlu olsun üstat.

    http://www.haberler.com/...izdi-6859540_x_o.jpg

    http://www.hayalgunlugu.com/...d/nazimhikmetran.jpg

    http://www.sinifogretmeniyiz.biz/...967_1386024352_n.jpg

    http://galeri2.uludagsozluk.com/...met-ran_473199_m.jpg

    http://www.sanatlog.com/...-hikmetin-mezari.jpg

    son not;

    düşmana inat bir gün daha fazla yaşayacaksın!
  • 5
    http://kitap.radikal.com.tr/...n-kayip-siiri-414813

    --- alıntı ---

    ölümüm
    o sabah alnımda iki ter damlası konuşacak
    yorgun olarak öldüğüme dair
    benim yeni sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci yusuf
    iskele kahvesinde çayım soğuyacak
    ilk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmıyacaklar
    lâz müezzin hakkımda salâ verecek
    imam bildiğini okuyacak
    bozuk düzen makamından
    hiç çamlıca'ya kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
    yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
    ve hepsi de
    iyi biliriz diye yalan söyliyecekler
    ertesi sabah cumhuriyet’te sülâlem sayılacak
    müessif bir irtihal denmiyecek
    ve nihayet
    başı boş hayatım gibi
    başı boş mezarım da taşsız kalacak.

    okuduğunuz bu şiir orhan veli kanık’ın ölümünden sekiz yıl sonra, sanat gazetesi köprü’nün, 1 aralık 1958 tarihli beşinci sayısının ikinci sayfasında, tarık erman’ın, “ölenler – kalanlar” başlıklı yazısının çerçevesi içinde, “orhan veli’nin ölüm yıldönümü dolayısiyle şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bir şiirini sunuyoruz” başlığıyla çıkmış.

    söz konusu şiir, orhan veli’nin yapı kredi yayınları’nca yayımlanan bütün şiirleri’nin (ocak, 2014, 35. basım) yayına hazırlanış düzeni içinde, “kitaplarına girmeyen son şiirleri” başlığı altında toplanan şiirleri içinde de yok.

    --- alıntı ---
  • 6
    https://www.youtube.com/watch?v=x7AXhYTfVqg

    aysel git başımdan
    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ölümüm birden olacak seziyorum.
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan istemiyorum.

    benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    dağıtır gecelerim sarışınlığını
    uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    benim icin kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

    sevindiğim anda sen üzülürsün.
    sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    sakın başka bir şey getirme aklına.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
    aysel git başımdan seni seviyorum...
  • 7
    https://www.youtube.com/watch?v=abkPXQ0ukps

    --- alıntı ---

    eğer;
    o’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine
    ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
    ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla
    o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
    ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
    o’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar
    o’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...
    sınıfta büroda yolda yatakta içiniz içinize sığmıyor
    o’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz
    mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor mahcup somurtuyor ya da muzip sırıtıyorsa
    ve o her durduğunuz yerde duruyor
    her baktığınız yerden size bakıyor
    siz keyiflendikçe gülüp
    hüzünlendikçe ağlıyorsa...
    dünyanın en güzel yeri o’nun yaşadığı yer
    en güzel kokusu bedenindeki ter
    en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
    hayat o’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
    elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü o’nun yüzü pembeyse
    kışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar...
    her şiirde anlatılan o’ysa...
    her filmin kahramanı o...
    her roman o’ndan söz ediyor
    her çiçek o’nu açıyorsa...
    bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor
    ve gider gitmez
    özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa
    iştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa...
    iştahınız
    hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
    eliniz telefonda yaşıyor
    işaret parmağınızla ha bire o’nu tuşluyor
    dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
    mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona o diye atlıyor
    vitrindeki her giysiyi o’na yakıştırıyor
    konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
    kokusu burnunuzdan
    sureti gözünüzden sesi kulağınızdan
    teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
    özlemi
    sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
    hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
    o’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse...
    ayrılık ölüme
    vuslat sehere denkse...
    gamze gamze tebessüm de onun içinse
    alev alev öfke de;
    bunca tavır bunca sabır ve nihayetsiz kahır
    hep o’nun yüzü suyu hürmetine...
    uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
    dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa
    nedensiz küsüyor
    sebepsiz affediyorsanız
    ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
    kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa
    ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
    gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı
    bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

    her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa
    ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız
    sabırsız sınırsız doyumsuz bir tutkuyla...
    ...o halde yarın sizin gününüz!..
    "çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

    --- alıntı ---

    ne yazmışsın be üstat.
  • 8
    tam şuan açın bunu, tam şuan. o kadar güzel oluyor ki!

    https://www.youtube.com/watch?v=fqCRZzNJyyg

    bu yağmur
    bu yağmur kanımı boğan bir iplik
    tenimde acısız yatan bir bıçak
    bu yağmur yerde taş ve bende kemik
    dayandıkça çisil çisil yağacak.

    bu yağmur delilik vehminden üstün;
    karanlık kovulmaz düşüncelerden.
    cinlerin beynimde yaptığı düğün
    sulardan, seslerden ve gecelerden.

    necip fazıl kısakürek
  • 10
    ne ben sorayım seni
    ne sen beni sor
    soyunmuş seslerimiz tenden
    boşlukta bir aşk örüyor

    ses olmuş duygular
    yaklaşır dalga dalga zamansız
    kavuşsa da seslerimiz birbirine
    biz kavuşamayız

    ne kollarımız var saracak
    ne öpecek dudaklar
    ne görülecek yüzümüz var
    ne görecek göz

    biz aşk örüyoruz boşlukta
    çizgiden soyut
    zerreden öz

    bülent ecevit (1953)

    1975 tarihli fikret kızılok bestesi: https://www.youtube.com/watch?v=wd4bSCtgJfM
  • 18
    https://www.youtube.com/watch?v=fqCRZzNJyyg

    bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
    nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
    bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
    aynalar yüzümü tanımaz olur.

    bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
    tenimde acısız yatan bir bıçak.
    bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
    dayandıkça çisil çisil yağacak

    bu yağmur soğumuş yarada kezzap,
    sabrın memesine yapışmış sülük.
    ne başı ne sonu olmayan azap,
    yandıkça gelişen sihirli kütük.

    bu yağmur tufanı belki de nuh’un
    ve gölgede yüzen odam gemisi.
    akrebi, çıyanı, böceği ruhun
    ne varsa meydanda hepsi."

    bu yağmur, delilik vehminden üstün,
    karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
    cinlerin beynimde yaptığı düğün,
    sulardan, seslerden ve gecelerden...
  • 21
    dünya adaletsiz çocuk

    çıkar boynundan at o ipi çocuk!
    salıncaklar mı yok sana? 
    kalk hadi o soğuk betondan, 
    yatacak başka yer mi yok sana? 

    annemi verdim, babamı verdim, en sevdiklerimi verdim ölüme de,
    ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.
    kırılan bir boyun gibi, orta yerinden kırıldığında ömrüm,
    görmedim ademoğlunun, dalından koparılır gibi koparıldığını...

    ve böylelikle, umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden.

    ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden çaldıkları "umut"... 
    dünya adaletsiz çocuk! 
    dünya zorba...

    elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
    bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle!
    bahara kalmaz, gelirim yanına...

    (bkz: nazım hikmet)

    selam olsun!
    nazım hikmet 114 yaşında (15 ocak 1902)

    http://galeri.uludagsozluk.com/...hikmet-ran_13148.jpg

    http://galeri.uludagsozluk.com/...ikmet-ran_120314.jpg
  • 24
    http://galeri8.uludagsozluk.com/...z%C3%BC_600138_m.jpg

    http://media.etha.com.tr/...in-elvan--00_ext.jpg

    bugün (11 mart 2014) ölüm yıldönümü olan berkin elvan kardeşimiz için gelsin.

    en güzel deniz:
    henüz gidilmemiş olanıdır.
    en güzel çocuk:
    henüz büyümedi.
    en güzel günlerimiz:
    henüz yaşamadıklarımız.
    ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
    henüz söylememiş olduğum sözdür...

    nazım hikmet
  • 25
    dün geceden beri dinliyorum. çok naif ve sürükleyici bir şiir...
    bu güzelliği paylaşayım dedim. vakti olan dinlesin bence.

    bu linki; https://www.youtube.com/watch?v=GsERr2f4EI4

    bu da sözleri;

    yağmur / nurullah genç

    vareden'in adıyla insanlığa inen nur
    bir gece yansıyınca kente sibir dağından
    toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur
    kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
    rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
    en müstesna doğuşa hamiledir kainat

    yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
    bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

    hasretin alev alev içime bir an düştü
    değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
    sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

    ihtiyar cübbesinden kan süzülür nebi'nin
    gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
    sarsılır ebu kubeys kovulmuş feryatlarla
    evlerin arasına dikilir yesil bayrak
    yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

    zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
    heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

    yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
    düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
    yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

    bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
    ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
    yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
    beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
    susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

    çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
    dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

    sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
    yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    en son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

    melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
    gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    mutluluk nağmeleri işitirler hiradan
    bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    paramparça, ateşler sahinin hayalleri

    keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    o mücella çehreni izleseydim ebedi
    sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

    sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
    baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    katil sinekler deldi hicabın perdesini
    istiklal boşluğunda arılar nadan düştü
    dolaşan ben olsaydım save'nin damarında
    tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
    ebedi aşka giden esrarlı yollarında
    senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
    tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
    on asırlık ocağın savururdum külünü

    bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
    fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

    sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
    sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
    bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

    badiye yaylasında koklasaydım izini
    kefenimi biçseydi ebva'da esen rüzgar
    seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
    üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

    suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
    tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

    haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
    mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
    hakların temeline sanki bir volkan düştü

    firakınla kavrulur çölde kum taneleri
    ahuların içinde sevdan akkor gibidir
    erdemin, bereketin doldurur haneleri
    sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
    şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

    devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

    sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    ilkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
    güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
    sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

    yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

    madeni arzuların ardında seyre daldım
    küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    senin için görülen bir düş de ben olsaydim

    şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
    tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
    kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
    hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

    ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    sesini duymayanlar girdabında boğulur
    ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

    saatlerin ardında hep kendimi aradim
    bir melal zincirine takıldı parmaklarım
    yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

    sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

    ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
    senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
    her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
    tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    mekanın fırçasında solmayan resim senin

    yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
    güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
    senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

    tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    iniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

    islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
    içimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
    sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
    nazarın ok misali karanlıkları deler
    bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
    renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

    bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım

    yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
    beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
    silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    bir dönüm noktasında aklıma rahman düştü

    nefsinle yeniden çizilecek desenler
    çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
    aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
    anneler çocuklara hep seni içirecek
    yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

    damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
    zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
    şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

    yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
    sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
    uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım
    damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
App Store'dan indirin Google Play'den alın

Güvenlik hatası! (Ref)