ocak sonu itibari ile ligde halen lider durumda bulunsak da 18 maç sonunda 33 puan alarak maç başına ortalama 2 puanı bile yakalayamamış durumdayız. sezon başında içinde bulunduğu ekonomik zorluk sebebiyle yıldızlarını satmış ve genç ve nispeten tecrübesiz oyunculara yönelmiş beşiktaş'ın yalnızca 2 puan önünde bulunduğumuzu söylersek durumu daha iyi açıklamış olabiliriz. 27 ocak günü beşiktaş ile oynayacağımız maçta ihtimaller dahilinde yenilgi alabiliriz ve bu durumda sezon başından beri birçok galatasaraylı'nın dalga malzemesi haline gelen beşiktaş'ın arkasına düşmüş olacağız. iki takım arasındaki kadro kalitesi farkı uçurum seviyesindeyken, böyle bir ihtimalin kıyısına gelmemiz bile takımın iyi oynamadığının, şans eseri lider olduğunun en büyük kanıtıdır.
orduspor* maçı ile başlayan bir süreç var;
braga*,
mersin idman yurdu*,
karabükspor*,
elazığspor*,
trabzonspor* ve
kasımpaşa* maçları ile devam eden. bu maçların ortak özellikleri yavaş, temposuz oyun oynanması, sahadaki oyuncularımızın ne yaptıklarını bilememeleri ve bunun sonucunda elle tutulur tek bir gol pozisyonuna bile giremeden boşa geçirdiğimiz 90 dakikalar...(u: ama bu maçların bazılarında gol attık diyenler yazının geri kalanını okumayabilir)
ligde liderliği ele geçirip uzun haftalar boyunca lider kalmak, orayı kimseye vermemek bir başarı olarak addedilir, fakat bizim ligimize ve takımımızın mevcut görüntüsüne baktığımızda bunun tamamen şans eseri olduğunu görüyoruz. ve asıl değinmemiz gereken nokta, bu zamana kadarki kötü oyunumuza, başarısız sonuçlarımıza rağmen 18. haftayı da lider olarak kapatmış olsak da, önümüzdeki sürecin aynı şekilde gitmeyeceğidir. diğer takımlar ile aramızda olan kalite farkı ve şansımız sayesinde kredimizi fazlasıyla kullandık ve 18. haftayı da lider olarak kapattık. fakat aynı şekilde devam etmemiz durumunda liderliği artık kaybedeceğiz ve bu da takım ve taraftar üzerinde telaş ve panik yaratması sebebi ile hiç düşünmek istemediğimiz bir sürece girebiliriz. bu yüzden artık daha sağlam adımlar atması ve elimize geçen fırsatları cömertçe harcamamalıyız. yıldız oyuncularını kaybeden ve sıradan bir anadolu takımı görüntüsüne bürünen (bunları küçümsemek için söylemiyorum) beşiktaş'ı ve hücum-defans dengesini oluşturamayan, yıllardır oynamaya alıştığı alex'i kaybeden fenerbahçe'yi düşündüğümüzde halihazırda takipçimize minimum 10-12 puan fark atmış olmalıydık. bu sayede ligi büyük ölçüde koparmış olacaktık ve basının da yalan haberlerle üzerimize gelmesine engel olmuş olacaktık. gelinen notkada geçmişe bakıp bu farkı yaratamadığımız için hayıflanmaktansa önümüze bakmalı ve şampiyonluğa doğru emin adımlarla yürümeliyiz.
mevcut yaratıcılıktan uzak, etkisiz, şuursuz ve isteksiz futbolumuzu sürdürmemiz durumunda liderliği daha fazla sürdüremeyeceğimiz artık bir gerçek ve bunu anlamış olmalıyız. telafisi olmayan haftalara girmemize fazla bir zaman kalmadı ve o süreç geldiğinde arkamızdaki rakibimize yeterli puan farkı açmamız durumunda stres altına girmeyeceğiz, bu da oyunumuza, takımın psikolojisine olumlu yönde katkı sağlayacaktır. sözü sneijder transferine ve bu transfer sonrası oynayacağımız olası taktik dizilişe getirmek istiyorum. artık 4-4-2'den vazgeçme durumundayız çünkü 4-4-2 düzeninde oynamaya devam edersek ya selçuk-sneijder orta sahasını seçeceğiz ve melo'yu kenara iterek orta saha direncimizi düşüreceğiz, ya da hamit-selçuk-melo-sneijder dörtlüsünü seçerek sneijder'den alınacak maksimum verimden vazgeçmiş olacağız. her iki alternatif de bana göre yanlış bir tercih olur.
diğer seçeneklere baktığımızda
4-3-1-2'yi,
4-2-3-1'i ve
4-4-1-1'i görüyoruz. detaylı açıklayacak olursak;
öncelikle 4-3-1-2'nin bize göre mutlak doğru bir tercih olduğunu nedenleriyle açıklamak istiyorum. önümüze çıkan ilk sebep yabancı sınırı, diğeri ise 4-2-3-1 dizilişinde ihtiyaç duyacağımız amrabat dışında amr veya aml pozisyonunda oynayacak bir oyuncumuzun olmaması. 4-2-3-1 taktiğinde selçuk ve melo'yu orta sahanın göbeğine koyup forvet arkasındaki üçlüyü de amrabat - sneijder - hamit şeklinde oluşturmak durumunda kalacağız. amrabat ve sneijder'in aynı anda sahada olması diğer yabancıların birinden vazgeçmememiz durumunda yabancı sınırına takılacak (muslera, eboue, dany, riera, melo, amrabat, sneijder). ayrıca hamit'in de sağ açık oynayacak tipte bir oyuncu olmadığı bir gerçek, orayı aydın'a emanet etmek ise aydın'ın uzun vadede güvenilecek bir oyuncu olmaması sebebi ile doğru bir tercih olmaz. forum ve tartışma platformlarında öne çıkan 4-2-3-1 dizilişinin bu sebeplerden ötürü yanlış olacağı düşüncesindeyim.
4-4-1-1 ise mevcut dizilişe çok dokunmadan burak veya umut'un birini keserek sneijder'i koyabileceğimiz bir taktik oluyor. sneijder'in sahadaki varlığı mevcut oyunumuza olumlu yönde katkı yapmaya yetecek olsa da forveti tek bırakmak, sorgulanabilir bir tercih olarak karşımıza çıkıyor. bu yüzdendir ki sneijder gibi bir silah sonrası kadromuza en uygun taktiğin 4-3-1-2 olduğunu söyleyebiliriz. yalnız yine değinmemiz gereken nokta amrabat'ın taktiksel diziliş gereği kanat oyuncusuna ihtiyaç duymamamız sebebiyle, elmander'in ise yabancı sınırı gereği kulübede kalacak olması. muslera, eboue, dany, riera, melo ve sneijder ile 6 yabancı sınırını doldurmuş oluyoruz, forveti de mecburen burak ve umut'tan oluşturmak durumunda kalıyoruz. her ne kadar aklımıza getirmek istemesek de burak veya umut'tan birinin olası sakatlığında elmander'e yer açmak için diğer yabancı oyuncularımızdan birinden vazgeçeceğiz (ilk tercih riera olur) ya da bu sakatlık süresince tek forvetli dizilişi tercih edeceğiz. yabancı sınırı bu noktada elimizi kolumuzu bağlayan bir engel olma durumu teşkil ediyor.
sonuç olarak sneijder transferi sonrası sahadaki dizilişimiz artık değişecektir.
birçok kişinin öngördüğü şekilde ben de aşağıdaki kadronun ideal olacağını düşünüyorum. bu taktikle çıktığımız maçların ilerleyen dakikalarında o anki skorlara ve maçın gidişatına göre sneijder-engin, melo-yekta gibi değişiklikler yapılarak yabancı sayısı esnetilebilir.
not: eboue afrika kupası'ndan dönene kadar ileri ikilide elmander değerlendirilmeli.
muslera eboue - semih - dany - riera melo hamit selçuk sneijder burak - umutdüzeltme: gbkz