• 4851
    yönetimlerinin sportif başarıyı yakalaması şart olan kulübümüz.

    herhangi bir yönetimi, ekonomik açıdan kulübü isterse borsa istanbul'un, wall street'in veya türevi finans mecralarının tepesine çıkarsın, yapılanları sportif başarıyla taçlandıramadığı sürece asla kalıcı olamaz. galatasaray'ın kendine has dinamikleri vardır. insanlara sportif açıdan bir şey sun(a)mayan yönetim er ya da geç biter.
  • 4855
    kendisini sevmeyenler tarafından yönetilip, kendisini sevenlerin canını yakan kulüp. ulan kendisine galatasaraylı diyen adam nasıl o görevlere geldiği zaman canını dişine takmaz. nasıl bu kadar karaktersiz olabilir. şu sözlükteki adamların yüzde 90'ı galatasaray'da görev alsa gecesini gündüzüne takar çalışır. gerçek sevgi, gerçek arma aşkı budur. nazifoğlu, özbek, cengiz özyalçın gibi adamlar kişisel çıkarlarını galatasaray'ın önüne koymuş bir avuç kan emicidir.

    galatasaray illa ki tekrar yükselecek. bu sefer umarım düşmemek üzere yükselecek. o kan emiciler de durduramayacak. beşiktaş sefasını sürsün biraz daha bu ortamın. galatasaray yükselince nasıl şamar oğlanına döndüklerini en iyi onlar bilir.
  • 4856
    son 5 senedir sevdiğimiz kim varsa teker teker gidişini izlerken, bize her sevdadan geriye kalan takımımız.

    https://www.youtube.com/watch?v=uI7T0k5brKo

    2011-2012 sezonunda yaşadığımız rüyadan sonra 2012-2013 sezonunda başladı lanet. gelirken pek içimize sinmeyen ama sahaya çıktığı andan itibaren canımız ciğerimiz olan tomas ujfalusi, kaptanımız hiç olmadık bir yerde, antrenmanda sakatlandı. sonrası malum. dany, cris, chedjou, burdisso, serdar aziz.. hiç biri ne yerini tuttu, ne bize o güven hissini verdi. tarihinin en az golü yiyerek geçirdiği sezonundan sonra galatasaray defansif anlamda bir türlü toparlayamadı.

    önümüzü kesmek için uydurulan o saçma sapan 5+3+fener atana kadar formüllü yabancı kuralı yüzünden kaybettiğimiz, göndermek zorunda kaldığımız johan elmander. bu gözlerin gördüğü iş ahlakı en yüksek adamı saçma sapan kurallar yüzünden yok paraya vermek zorunda kaldık. aynı ujfa gibi onun da ne saha içindeki, ne kalbimizdeki yeri doldu. sigthorsson geldiğinde herkes elmander heyecanına kapılmıştı ama maalesef o da sakatlıktan oynayamadı.

    imparator.. fatih terim. ünal aysal ile yaşadığı güç savaşı ve aylar önce savaşma kararı aldığı demirören ile yaptığı kader ortaklığı nedeniyle taraftarın büyük bir bölümü kırgın olsa da gittiği dönem herkesin boğazını düğümleyerek gitmişti. yaşattığı rüya gibi 2 sezon, kazandığı başarılar ile tekrar efsane mertebesine çıkıyordu ki hepimizin tahmin ettiği gibi yukardan bir el yine durdurdu galatasaray'ı. fatih terim gittikten sonra hiç bir şey eskisi gibi olamadı.

    elmander'den biraz daha uzun süre kalmayı başarsa da albert riera da saçma yabancı sınırına ve yüksek maaşına kurban oldu ve gönderildi. arda turan'ın bütün planları bozup, verdiği sözlerden cayıp galatasaray'ı satışının ardından apar topar transfer edilen riera, sol açık olarak geldiği galatasaray'a sol bek olarak veda etti. sol bekten kurduğu oyunları, orta sahayı rahatlatışını, o kadife bileklerini unutmak çok da mümkün değil.

    sabri lanetini yenip doya doya izleyebildiğimiz tek sağ bek. emmanuel eboue. son sezon performansını kenara alırsak türkiye ligi'nin gördüğü en üst düzey sağ bek performansını izletti 2 sezon. iyi oynadığı zaman hücuma ve savunmaya yaptığı katkısı, verdiği seyir zevki unutulmaz. yobo'yu gönderdiği pazar, 3-2 biten maçta real'e çaktığı çivi. kendini kolay yere atma huyu olmasa bir kaç sezon daha rahat oynardı ama olmadı. yine de şu an sağ bekimizdeki kötü huylu hücreyi gördükçe özlüyoruz.

    dider drogba. izlediğimiz son forvet. zaman zaman fazla egoist davranışları olsa da taraftarın büyük kısmı iyi anacaktır. özellikle ilk geldiği sezon yaptığı müthiş katkı, real madrid'e attığı topuk golü, sahadaki topun sahibi edaları ile tam anlamıyla bir liderdi. o gittiğinden beri forvet olarak burak,umut, pandev ve eren derdiyok ile sınanıyoruz.

    ünal aysal başkanımız. vizyonu, karizması, dik duruşu ile galatasaray'a yakışan başkanımızı liseli bunakların galatasaray'ı küçük tutma sevdası yüzünden kaybettik. emanetçi olan duygun ve başımıza gelen en kötü şeylerden olan dursun'u gördükçe kendisinin değerini daha da iyi anlıyoruz.

    askerleri olduğumuz felipe melo. basının yoğun çabaları ve hamza'nın evlat sevgisi sayesinde gitmemesi gerektiği bir dönemde gitmek zorunda kaldı. bu takımın ruhuydu ve ruhumuzu bizden çaldılar. o gittiğinden beri sahada içi geçmiş futbolcular topluluğu olarak dolaşıyor takım. onu yiyenler şimdi her şey düzelmiş gibi kimseye toz kondurmuyorlar. gittiğinden beri kupa finalleri hariç derbi kazanamadık ki finalleri de bir diğer canımız muslera alıyor genelde.

    takımda sevdiğimiz 3-5 tane adam kaldı. gerisi öyle bir noktada ki gitseler taraftarı mutlu edecekler. şimdi bu hain, kan emici yönetim lukas podolski'yi almaya çalışıyor. sahada takım için kavga eden, mücadele eden adamlardan birini daha koparmak istiyorlar bizden. ondan da kurtulurlarsa wesley sneijder ve fernando muslera hariç tutunacak kimsemiz kalmayacak. selçuk, sabri, yasin, semih gibi yeteneksiz ve karaktersiz kişilerle dolduracaklar galatasaray'ı. başımıza yine dursun gibi bir başkan, hamza gibi riekerink gibi yetersiz teknik adamlar atayacaklar. biz ise yine gidenlerin arkasından üzüleceğiz.
  • 4862
    bazen keşke biz de celtic, barcelona, boca juniors gibi bir topluluğu, azınlığı, bir sınıfı temsil etsek diye hayiflanmiyor değilim. ev sahiplerine karşı kiracılar, ezenlere karşı ezilenler, patronlara karşı işçiler vs hele benimle aynı takımi destekleyen yavşak patron, müdür vs insanlara baktıkça bunu öylesine istiyorum ki...

    ama az evvel düşünürken su aklıma geldi; en son ne zaman çılgınlar gibi sevindiğim. cevap tabi ki wes'in juventusa attığı goldü. sonra aklima ülkenin kişi başına düşen milli geliri, asgarî ücret, zamlar vs. gelince anladım ki eminim pek çoğumuzun durumu böyledir. her ne kadar bir sınıfı, mezhebi filan temsil etmesekte bu sevinçler bizi ele veriyor.
    belki yarın öbür gün sevdigimize kavuşuruz veya ne bileyim çocuğumuz vs olur anca o zaman böylesine seviniriz. başka türlü hakikaten yok.
    yok oğlum işte!
    az evvel bağcılar metro durağından çıktım ve birazdan mahalleye inicem. bu entryi de yolda ingilizce çalışırken yaşadığım duygu patlaması sırasında yazdım.

    ve bir kere daha iyi ki varsın dedim.
  • 4863
    uykusuz bırakan ve bundan gram şikayet ettirmeyen...

    galatasaray tarihindeki en unutulmaz kurtarış başlığındaki taffarel'in arsenal maçında yaptığı kurtarışın linkine tıkladım. spikerin "bravo taffrel" ile birlikte tam 8 defa ismini haykırışını dinledim. hagi'nin bağırttığı spikerler geldi aklıma. hagi 9 defa bağırtmıştı. o golden sonra muslera'nın kadıköy'de şampiyonluk getiren kurtarışını da izleyim derken tüm maç özetini izledim. oradan arena'da 3-1 koyduğumuz "küçük melo" maçı çıktı karşıma, sonra bjk'lilerin sahaya daldığı drogba imzalı maç...

    en son hakan şükür'ün 99'da hertha berlin'e attığı aşırtma golü izlerken "saate bak amk" diye ayıldım. olm sabah 6'da kalkıyorum ben işe.

    (bkz: taffarel'in bağırttığı spiker)
  • 4865
    "dış odaklar" zamanında bir araya gelir.
    "madem ki dış mihrak vasfımız var. neden birilerine komplo kurmuyoruz?"
    dört bir koldan fikir üretmeye başlarlar...
    - türkiye sporuna el atsak?
    - federasyon başkanıyla işe başlanır o zaman, alo tüpçünün tel nosu kaçtı?
    - sonra türk sporu diyince akla gelen en büyük kulübün ağzına s.çmalıyız.
    - tanıdığımız tam da bu iş için yaratılmış bir adam var aslında...

    dış mihraklar üçe ayrılır. faiz lobisi, derin güçler, üst akıl...
    spordan sorumlu mihrak, üst akıldır. başlarlar sporun içine etmeye...

    galatasaray'da ise biraderler ve bay mikrofona çok güvenmektedirler. ma mamımı mamımı makrofon şovv... https://youtu.be/p0LoYe1Y5BI?t=122
    ilk hedef güvensizlik ortamı yarat. büyük yıldızlar kovala. ama alama. sonra: "haberimiz yoktu, nereden uyduruyorsunuz şapşal şeyler?aaa." moduna bağla...
    sonra başkasını al. ama faks makinesinin o derin sayfalarında boğul. taraftarı huzursuz et. mutsuz olsun p.z.v.nkler... zaten en büyük taraftar topluluğunu bağlarsın. statta gram ses çıkmaz. salam, sosis, sucuk ürünlerini bol tut. baharatlı olsun...
    bize biraz umut lazım. bir ışık... hani ümit olduğuna dair. ekonomiyi kötüle. b.ka battığımızı cümle aleme duyur. futbol takımının başına alt yapı uzmanı bir adam getir. taraftara da "gençleşmeye gideceğiz. dortmund modeli. butik, kolej havasında bir takım kuracağız." imajı ver. biraz umutlansın ibn.ler... sonra hocayı da itibarsızlaştır. gençleşmeye gitmek yerine daha da kartlaş. paramız yok büyük oyuncu beklemeyin de. sonra git ülke içi kaynaklara bol bol para dağıt. hepsine kefil ol. sonra yan çiz. ülkenin en troll spor kanalının muhabiri gibi davranan yönetici çok mühim bir ayrıntı. ne demiştik? ma mamımı mamımı makrofon şovv...
    kulübün elinde olan araziler filan varsa, yetkiyi bu adamlara hemen ateşle. onlar çok güzel değerlendirir. diğer branşları da unutma. itinayla hepsini tek tek çökert. biraz umut ver. sonra yok et. bir veriyorsan üç al. kulübün kanalında herkese salak, inek, kıt kafalı, yavş.k filan diyen tipleri çalıştır. arada bir taraftarlara hakaret etsin filan. hatta mümkünse, kanal aracılığıyla etsin. olmuyor mu öyle bir şey? çok mu aleni? ne var ki... çıksa 19.05 haber bülteninde,
    "iyi akşamlar ırıspı çocukları, hepinizin... diyerek haberleri açıyorum."
    dese... çok aleni olur şimdilik dursun. ama güzel fikir. dursun. dursuuuun! yahu sana sesleniyorum...
    - pardon mihrak bey, ben kalsın anlamında şey ettiniz sandım...
    - store ne alemde? store...
    - gayet kalitesiz mallar efendim.
    - güzelll...

    nerede kalmıştık? gs tv evet. televizyonumuz bizim medyadaki yüzümüzdür. o yüzden o yüzü olabildiğince bulandıralım. hd yayın filan hayal etmek kimsenin aklına gelmesin. öyle beter bir yayın olsun. eski maçlardan da malum şahsın gollerini çıkarmayı unutmayın. siyaseten de mihraklarımız çalışmakta...
    yeni stat yapalım, ancak dışını inşaat olarak bırakalım ki hiçbir zaman tam mutlu etmeyelim. belki çok umutsuzluğa kapılırlarsa bir ara boyar mutlu ederiz. unutmayın, minimal mutluluk çok önemli. mutluluk eşiğini düşürürsek, istediğimiz gibi at koşturabiliriz.
    efsane kadro, efsane teknik adam... bunlar çok önemli. her dönem gündemde tutulmalı. yeni insanlar düşündürüp, boşu boşuna ufuklarını açmamak lazım. dönüp dolaşıp 3-5 adamın etrafında bitmeli olaylar. nolacak canım? elimizi kalbimize götürmek çok mu zor?

    akıl tutulması ile izah edemediğiniz noktada, size yardımcı olacak şey dış mihraklardır. unutmayın, dış mihraklar bütün yanlışları/cahillikleri örter!

    öfkeyle uyanan, kan ter içinde bir adamın kabusu. halbuki o da ister sarı kırmızı rüyaların huzur dolu halini...
  • 4866
    bu sözlükteki hemen hemen herkes gibi hayatta beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri. henüz çok çok küçük bir çocukken bile ağlamamı durdurmak için maçlarını izletiyorlarmış. büyüdükten sonra malum, cepte kalan son paranın dahi feda edildiği bir aşk. hafta sonlarının en büyük anlamı, salı veya çarşambanın tutkusudur galatasaray. son 2-3 senedirse kulübün geleceğinden fazlaca endişe ediyorum. ekonomik olarak kötü durumda, futbol takımının yaşlı ve geleceğe açık olmayan bir kadrosu var galatasarayın. daha kötüsüyse "galatasaraylılık" olgusu bitiyor. galatasarayın ruhu olan nezaket, zerafet ve entelektüellik taraftarlar arasında oldukça azaldı. kulüp kaba saba holiganların eline doğru kayıyor.
  • 4868
    tek kelime ile sevdamızdır.

    fakat şu son günlerdeki jan olde riekerink gidecek o gelecek bu gelecek muhabbetleri gerçekten sıktı. diyelim ki yönetim şu günlerde basketbol salonu ve otel inşaatı, florya ve riva arazileri, stat üst kullanım hakkı gibi konularla meşgul. (u: diyelim diyorum (:) ... arkadaş bu yönetimden bir akıllı adam çıkıp demez mi kardeşim önümüzdeki sezon için teknik direktörümüzü şimdiden bulalım. *
    jan olde riekerink ile sezon sonunda şampiyon bile olsak devam etmemeliyiz fikrindeyim. neden şimdiden hocamızı aramayız ki. önümüzdeki sezon için düşünülmediği dile getirildi zaten. benim çıkış noktam bu. neden bekleniyor. takımın ara transfere ne kadar ihtiyacı varsa önümüzdeki sezon planlamasının ciddi bir şekilde ele alınmasına ve belirsizliğin ortadan kaldırılmasına daha çok ihtiyacı var. hele bizler... sezon bitecek bana yine transfer yaparak mı kombine satmaya çalışacaklar...

    belki bu entry malumun tekrar dile getirilmesi oluyor ama bir kez olsun biz de diyelim ki bir plan dahilinde hareket ediliyor.

    örnekleri çok hepimiz biliyoruz.

    tarih 13 ocak 2013.
    haber: "bayern münih, barcelona'nın eski teknik direktörü pep guardiola ile anlaştıklarını açıkladı."
    http://www.bbc.com/...bayern_altipas.shtml

    2012-2013 sezonunda bayern münih ne yapmış? teknik direktörü 67 yaşındakli jupp heynckes yönetiminde bundesliga yı 91 puan la en yakın rakibi borussia dortmund a 25 puan fark atarak şampiyon tamamlamış. 34 maçta 98 gol atıp, 18 gol yemiş.
    http://www.mackolik.com/...fault.aspx?sId=14526

    almanya kupasını kazanmış.
    http://www.mackolik.com/...rn-Munchen-Stuttgart

    şampiyonlar ligini de kazanmış...
    http://www.mackolik.com/...tmund-Bayern-Munchen

    taraftarı kazan kaldırmadı mı? homurdanmalar olmadı mı? ertesi sezonda olası başarısızlığı ellerini ovuşturarak bekleyenler olmadı mı? bence olmuştur ama ortada bir plan var. kaldığı üç sezonda şampiyonlar liginde final yapamadı pep guardiola 3 lig,2 kupa aldı.

    ya bırakın almanları bunu ilk defa bu topraklarda biz yaptık. jupp derwall hepinizin aklına geldi değil mi... ya da fatih terim...

    sonuç olarak çok zor olmayan, hatta büyük de destek görecek şu hamleyi yapmak bu kadar mı zor?
  • 4869
    atama benzetiyorum ben galatasaray'ı. winner, girdiği mücadelelerin çoğunu kazanan, modern, ülkemizin dışarda tanınan markalarından, vizyonu kültüründe olan, başarılı ve saygı duyulası. ve bu yüzden de tıpkı ulu önder gibi, düşmanları tarafından yaptığı işlerle değil de hep konudışı şeylerle karalanmaya çalışılır. mesela atatürk'ün kahramanlıkları, devlet adamlığı veya askerliğiyle ilgili tek bir belgeli, geçerli eleştiri duyamazsınız düşmanlarından. hep ya alkolü sevmesinden saldırırlar, ya tek gözünü trablusgarp'ta kaybetmesinden saldırırlar, ya astırdığı din alimi görünümlü şarlatanları belgesiz bilmemnesiz savunarak saldırırlar yani sürekli işiyle alakasız şeylerden saldırırlar kendisine. galatasaray'a da fetöcü dediler, pkk takımı dediler, saray takımı dediler, asılsız teşvik ve şike iddialarıyla suçladılar belgesiz. yani hep çamur at izi kalsın mantığı var ata'ya ve galatasaray'a yapılan saldırılarda.

    bir kurum ya da kişi işi dolayısıyla değil de hep konudışı şeylerle eleştiriliyorsa bilin ki o kişi ya da kurum o işte başarılıdır.

    gözümüzün bebeği.
  • 4870
    çok değişik camia...
    rakiplerin gözünden birbiriyle bir arada bulunması imkansız, ideolojik olarak birbirine zıt ve tutarsız birçok düşünce akımının simgesi olmakla itham edilmişliği vardır:

    - fetöcü galatasaray - eski futbolcuların bir kısmı cemaatçi çıkınca
    - pkk takımı galatasaray - pkk'lı apo ve doğu anadolu'daki kürt vatandaşlar ağırlıklı galatasaraylı diye
    - fransız galatasaray - lisenin fransızca ağırlıklı eğitim vermesi sebebiyle
    - akp'li galatasaray - mecidiyeköy arazisini verip seyrantepe'yi aldık diye ve ünal aysal'ın ağzından akp'ye oy veren 20 milyon galatasaraylı şeklinde bir cümle çıktığı için
    - mafya, derin devlet galatasaray - zamanında mehmet ağar'ın kulüp üyesi oluşu ve fatih terim'le yakın ilişkileri sebebiyle
    - dolandırıcı, kalpazan galatasaray - cem uzan'ın galatasaraylı oluşu ve jardel'i getirişi sebebiyle

    bu liste uzar...
    gördüğünüz üzere hiçbir itham ve yakıştırmanın altında somut bir neden - sonuç ilişkisi ya da galatasaray'ı doğrudan bağlayan faktör mevcut değil.

    yani aslında temelde deli zırvası olan ve "s..e sürülecek akıl" sahibi olmayan bir takım beyinlerden çıkmış saçma sapan ve temelsiz yakıştırmaların neticesi olan karalama kampanyaları...

    bilal'e anlatır gibi anlatalım, galatasaray tabiyet, yakıştırmalar tabi olanlardır, yani galatasaray gidilen yön, yakıştırmalar o yöne gidenleri temsil ediyor, işte bu sebeple:

    - fetö ve fetöcüler galatasaraylı diye galatasaray fetö'cü olmaz, bu fetö ve fetöcüleri bağlar, galatasaray'ı değil,
    - apo galatasaraylı diye galatasaray apo'cu olmaz, bu apo'yu bağlar, galatasaray'ı değil,
    - fransızca eğitimi veriyor diye galatasaray ve galatasaray lisesi fransız olmaz, bu eğitimi ve müfredatı bağlar, galatasaray camiasını değil,
    - stat için arazi verip arazi almak galatasaray'ı akp'li yapmaz, bir başkanın tüm galatasaraylıları temsil etmeyen, halkın büyük bölümünün eğilimini niteleyen ve siyasi bir gerçek olan "oy veren galatasaraylılar" nitelemesi o başkanı ve o taraftarı bağlar, galatasaray spor kulübü'nü değil,
    - derin devlette ismi geçen bir adam, aynı zamanda devletin de üst kademe yöneticisi ve siyasi parti lideri olabilmişken galatasaray'ı destekliyor olması o kişiyi bağlar, galatasaray camiasını değil,
    - dolandırıcı, kalpazan nitelemesiyle galatasaray ile olan bağı koptuktan sonra etiketlenmiş bir zatın (ki suçluluğu halen tartışmalı ve karara bağlanmamışken, buram buram siyaset kokarken) galatasaray'a sponsor olması ve transfer yapması türk adaletini ve hukuku bağlar, galatasaray spor kulübünü değil...

    * sana net bir varsayım yapayım daha iyi anla: bir eşcinsel senden hoşlanınca sen de eşcinsel mi oluyorsun?

    bunları öküz beyinlere vurun, taktik maktik yok, bam bam bam...

    edit: asıl yazacağımı yazmayı unutmuşum yahu?

    - hem pkk'lı hem akp'li nasıl oluyoruz?
    - hem apo'cu hem akp'li nasıl oluyoruz?
    - hem pkk'lı hem derin devletçi nasıl oluyoruz?
    - hem pkk'lı hem fetöcü nasıl oluyoruz?
    - hem derin devletçi hem fetöcü nasıl oluyoruz?
    - hem fransız hem de pkk'lı, fetö'cü ve derin devletçi nasıl oluyoruz?
    - hem dolandırıcı hem derin devletçi hem terör örgütü hem de siyasi parti sempatizanı nasıl oluyoruz?

    sen çelişki kavramını bilir misin sebastian? heh... işte o sana girsin...
  • 4871
    bir insanı (babasının da etkisiyle) monaco, neuchatel maçlarıyla prekaziyle simoviçle tanjuyla kendisine bağlayan, manchester destanında sevinçten, hayrettinin her hatasında üzüntüden, bülent korkmaz çıkık omuzla oynarken gururdan ağlatan, top haginin ayağına her gelişte ayağa kaldıran, uefa kupasıyla üç gün kısık sesle ama senelerdir gururla gezdiren, şampiyonlar ligi müziğini ezberleten, büyüklerinden dinlediği metin oktay anılarıyla hayal kurduran, kötü zamanlarında sinirden kudurtsa da asla sırt çevrilmeyen türkiye'nin en çok kupa kazanan 4 yıldızlı tek takımıdır. takımdan çok daha öte bambaşka bir sevdadır
  • 4872
    bütün hafta sonunu nefes almadan çalışarak geçirdim. eve geldim galatasaray!ın maçı var diye açtım. açmaz olaydım. iki günlük işin yorgunluğu stresinin üstüne bir de bu...

    (bkz: 12 şubat 2017 galatasaray kayserispor maçı)

    çözüm basit. ama hemen uygulanmalı vakit kaybetmeden.

    muslera, sneijder, podolski hadi bir de bruma. bunların dışında kalan futbol şubesinde yönetimden teknik heyetine kim varsa defolup gidecek. bu yönetim ve futbol takımındaki malum kamburlar kulübün kapısını bile bir daha göremeyecek.
  • 4873
    23 yaşındayım. şimdiye dek bu kulübün takımları (gücü yettiği seviyede) kazanması gereken, kazandığı takdirde önemli avantaj sağlayacağı müsabakaları çıkıp almıştır. bu türden maçlara dair bir oluşagelmiş özgüveni vardır ve taraftarına da bu yansımıştır. bu tür maçlar için takımlarından emindir.

    12 şubat 2017 galatasaray kayserispor maçı'nda bu geleneği bozanların, emeği geçenlerin allah belasını versin. yönetiminden, beden eğitimcisine, topçusuna, sucukçusuna.
  • 4874
    bir takım, sezon başından beri, birbirinin aynısı gol yer mi? yermiş. hiç mi çalışılmıyor? çalışılıyorsa, demek ki olmuyor, yeni bir şey denemek gerekmez mi? gerekiyorsa, yeni bir şey deneniyor mu? allah belamı versin, denenmiyor.

    riekerink'in hatası, niteliklerinin, vasıflarının vs galatasaray'a yetişmiyor olması... aklıma hemen, conte’nin lineker ile yaptığı röportaj geliyor. “soru: niçin üçlü defansa döndünüz? cevap: aslında iyi gidiyorduk, sezona iyi başlamıştık ama çok pozisyon veriyorduk. arsenal maçı da bahanesi oldu. o zaman üçlüye dönmeye karar verdim,” dedi. bahane ararsak biz de çoktu. ha yanlış anlaşılma olmasın, riekerink bey, neden üçlüye dönmedi demiyorum. neden oyuncu tercihleri dışında, başka bir şey denemedi, diyorum. hadi onu anladık, biliyoruz. dedik ya, nitelikleri eksik kalıyor diye. e, peki, bunu göremeyen yöneticiye ne demek lazım. yanlış anlaşılmasın. ben öyle asalım keselim tarzı bir adam değilim. hoca kovmakla alakalı değil durum. ha kovarsın, o senin bileceğin iş. ama başka şekillerle de halledebilirsin durumu. hocan, belli ki kaldıramıyor, o zaman onu asiste edecek adam yerleştireceksin yanına. defansı toparlayabilecek adam koyacaksın, çalıştıracak takımı. pozisyon almasını öğretecek adam koyacaksın.

    bunu defaatle söyledim. yine söylüyorum. sene başından beri, bir oyun fikrimiz var. topu istiyoruz. pas oyunu oynamaya çalışıyoruz. sene başında hepimiz bunu gördükçe seviniyorduk. düşüncemiz neydi? maç yaptıkça, pas hızımız artacak, geriye paslarımızın oranı azalırken, dikine paslarımızın oranı artacaktı. çünkü takım git gide birbirini tanıyacaktı. en azından biz böyle temenni ediyorduk. vaziyet öyle olmadı. biz haksız çıktık. sene başındaki neşter vuran hocaya çok güvendik. meğer onun da çok güvendiği topçular varmış. o bizim yüzümüzü düşürürken, biz de aşağı kalmaktan geri durmayız.

    biz taraftarız. galatasaray'dan veya ona profesyonel olarak bağlı herhangi bir oyuncudan veya stafftan bir menfaatimiz yok. profesyonel de değiliz. amatörüz. bizim gördüğümüzü göremeyen bir yönetici grubuyla daha ne yapabiliriz ki! itiraf edelim kandık. birkaç maça, içimizdeki şüphelerin törpülenmesine izin verdik. "galatasaray ulan bu! boru değil, başka galatasaray yok," dedik. "şimdi kenetlenme zamanı, ayrılık zamanı değil," dedik. kötü mü ettik. yine olsa, yine eder miydik? yine olsa, yine ederiz be.

    ama bu yönetimle değil. bu vizyonsuzlarla değil. her şeyi eline yüzüne bulaştırmakta usta kişiler güruhuyla değil. oyuncusunu gözden çıkarıp, sonra gel sen bizim topçumuzsun diyenlerle değil. hangisi daha kötü bilemiyorum. oyuncunu göndermeye çalışıp gönderememek mi, yoksa o oyuncuya yeniden el açmak mı? iki kere kadro dışı bıraktığın oyuncuyu, iki kere affetmek ne demektir? ya oyuncuya hakketmediği bir ceza vermişsindir, ya da oyuncuya ihtiyacın vardır? hangisi daha kötü yine bilemedim.

    biz şmapiyonluk maçına çıkmamış yüreğe sahip bir kulübüz. öyle cakamız vardı ki, sadece maçları değil, açıklamaları dört gözle beklerdik. beklentilerimiz de hemen çoğu zaman bizi tatmin ederdi. afimiz her şeye keserdi.

    şu takıma, adam akıllı, kimsenin adamı olmayan yardımcı teknik direktör diye, anam ağladı. hâlâ bunun derdindeyim. bugün de bunun peşindeyim, yarın da bunun peşinde olacağım.

    stoper diye diye imanımız gevredi. ta sene başından beri, hatta ta ne zamandan beri. galatasaray stoper almadı değil. 7 milyon avro bonservis + oyunculara verilen paralar. ve biz hâlâ, aynı tas aynı terane aynı oyuncular... iyi oynamasını bekliyoruz. çok afedersiniz, bir kaba etlerimizden peri tüylerinizi çeker misiniz? dalga mı geçiyorsunuz? dalga geçiyorlar ya. kime sorsan, şu verilen paraya, çok güzel topçular bulurdu. bunlar da bulurdu ha! bulmak istemediler, diyesim geliyor, ama neden istemesinler!? valla içimiz fesat bizim! yoksa, fesat değil mi? bi’ şey oldum.

    şu takıma bir orta saha medet diye, bağrımız yandı. hâlâ yanmakta. paramız yokmuş, kriz içindeymişiz. yersen. o saçtığınız paraların hesabını verin o hal.

    isim isim değil. şu takım, baştan aşağı yenilenmesi lazım. galatasaray nedir, ne değildir bilmeyen kimse de bir zahmet defolup gitsin.

    yahu şu yönetim, şu teknik ekip içinde bir tane futboldan anlayan adam yok mu? bir tane maç izleyen adam yok mu? gözleriniz acımıyor mu, şu sabri denen bek hazretleri oynadığı zaman. şimdi teknik anlatırım da, gerek var mı? çok kereler yazdım. yine yazarım, üşeniyor da değilim. ama değmez işte. şu sabri için girdiğim her bir tık, karakter için üzülüyorum. bir daha da yazmam.

    ah, ah, verdiğimiz milyon avrolarla ne topçular alınırdı? masrafsız, kefilsiz... gerçi biz, bunlarsız iş yapmıyoruz.

    “ben kefilim!” diye atlar biri şimdi. hınzır seni!

    bazılarının mahkemelerde tanıklığı tutmuyor, bazılarının camiilerde aptesti tutmuyor ya... işte, bazılarının da kefilliği tutmaması lazım.

    bak nereye geliyorum şimdi. medyada falan haberler var. yönetim ergin ataman’ın takımdaki misyonunu, miyadını artık ne zımbırtıysa tamamladığını düşünüyormuş.

    sigaram elimde...

    ba, ba, ba, nasıılll? başkan, maşkan anlamam da, yönetim dikkat etsin hareketlerine. ben divan kurulu başkanı, eğitim vakfı başkanı, derin galatasaray direktörüyüm. galatasarayın, hem de uefanın, fifanın piresidınt piresidıntınım. dikkat et, ayağını denk al. ünal aysal!? yemin ederim, 30 milyon kişiyi vurucam. namuzsuz evladıyım diyemesem de, devrim ihtilal dinlemem. da yeter ya. spor politakalarıyla ne oynuyorsun. istafaya zorla hepsini bitsin gitsin. otuz üç, üç sıfır birin kendisiyim. rerererarara sıfır bir, ara beni bul. galata beni bulsun. yarın öbür gün hazine açıldığında, bulamadığında canını yakarım.

    hunim başımda.

    deliliğe methiye...
App Store'dan indirin Google Play'den alın