resim
Franklin Edmundo Rijkaard
Görev:Teknik Direktör
Takım:Kariyer Sonu
Yaş:62
Uyruk:Hollanda
  • 3305
    sözleşmesindeki opsiyon da kullanılıp, 2 sene daha başımızda kalabilseydi, 2 sene sonra takımı bank asya liginden toplardık. sigi held'den sonra galatasaray'ın gördüğü en kötü teknik direktördür. başkanın en büyük hatası, hoca olarak getirmekse, daha büyük hatası 1 hafta sonra kovmamak olmuştur. barcelona'da odunu koysan aynı futbolu oynatır zaten. rijkaard hiç bir takımda 2 sezon kalamaz, avrupa'nın yeni yılmaz vural'ıdır, hayırlı olsun.
  • 3306
    gidişinin ardından takım düze çıkmış, galibiyet serileri alınmış, transfer vizyonumuz çağ atlamıştır.

    demek ki neymiş? her kötü gidişin sorumlusu teknik direktör değilmiş. ilk fırsatta teknik direktör kellesini, hele hele rijkaard gibi "adam"ın kellesini almamak, kıymetini bilmek gerekiyormuş.

    canımız ciğerimiz hagi'nin, ucube teknik direktörlüğü altında, alın kazım'ınızı takın kelepçenizi, izleyin takımı...

    (bkz: alma mazlumun ahını)
  • 3308
    karınca bir gün “ben hacca gidiyorum” demiş yakınlarına, herkes “ne dersin sen karınca kardeş, sen kim, onca yolu almak kim, insanlar develerle bile aylarca yol iz sürüyor sen bu halinle nasıl gidersin onca yolu? gel vazgeç bu sevdadan”. karınca düşünmüş “haklısın” demiş “doğru dersin, ama varamasam bile yolunda ölürüm hiç olmazsa…”

    kendisi, takımdaki pislikleri temizleyememiş, ama en azından bu yolda ölerek safını belli etmiştir.
  • 3311
    benim hatırladığım kadarıyla hiç bir oyuncusunu medyanın önüne atmamış teknik adamdı. ne zvjezdan misimoviçi, ne juan pablo pinoyu, ne emiliano insuayı, ne de yönetimi. takımda bir kişi hakkında bile kötü konuştuğunu hatırlamıyorum yapılan geç transferlere, hocası hakkında bik bik ötenlere veya her futbolcunun dilinin 60. dakikada bitmesine** rağmen.
  • 3313
    galatasaray'ın başına geçen en iyi teknik direktör müdür bilmem ama en iyi insandır kanımca. bir kaç geri zekalının kendisini aşırı öfkelendirmesi dışında hep sükunetini, beyefendiliğini korumuş kişidir. yolda görüp gülümsediğinizde size sıcacık ve gerçekten içten bir selam verecek kadar da adamdır. takım belki istenilen skorları ve başarıları elde edemedi ama kalmalıydı.
  • 3316
    bazen bir baba gibiydi. http://bit.ly/gOfu1E

    frank rijkaard ile yollar ayrıldıktan ertesi günü, bir yorumcu ligtv radyoda bu ayrılış hakkında konuşuyordu. "florya'nın dışında oyuncularını gördüğünde selam vermeyen bir adam ile başarı zaten gelmeyecekti" yorumunu yaptı. bazen o kadar üzülüyorum ki türk insanına, onlar için üzüntü duygusunu acı ile bastırıyorum. konuşmak, eleştirmek, yorum yapmak işin en kolay tarafı. bilgisiz eleştiriden her zaman nefret ettim. eğer o adam günün birinde uğrarsa buralara, yukarıdaki resime iyi baksın. o resmi ellerimle çektim, daha bu yıl içerdeki antep maçından. o an tribünde arkadaşıma şöyle dedim: bro rijkaard'a bak! kewell'ı almış kollarının altına, küçük bir çocuk gibi seviyor. ah be abicim, şu karede tek eksik the godfather müziğinin çalmaması. frank rijkaard işte bu yüzden bir baba gibiydi...

    http://bit.ly/h6wWOE
    http://bit.ly/eMSmLt
    http://i44.tinypic.com/i4dzye.jpg

    düzeltme: son resimde sabri'nin düğününde harika bir fotoğraf vardı, kaybettim. o yüzden bunu ekledim. dışarıda gördüğünde oyuncularına selam vermiyor ya, o bakımdan.
  • 3318
    aslında asıl konumuza geçmeden önce biraz kendisinin profil bilgilerini öğrenmek zannımca asıl konumuzun anlaşılmasında bize yardımcı olacaktır. kıvırcık diye hitap etmekten hoşlandığım bu zat-ı muhterem’in tam adı franklin edmundo rijkaard’dır. 30 eylül 1962 de amsterdam’da dünya’ya gelen frank’ın annesi, hollandalı babası surinam’lıdır*. buradan aslında o’nun tipik bir hollandalı tanımının dışında bir insan olduğunu anlayabiliriz ve bazı çıkarımlar yapabiliriz. güney amerikalıların yapılarını hepimiz biliyoruz. bir daha anlatmaya gerek yok sanırım. bu doğuştan gelen özelliklerinin ve yeteneklerinin yanında o duyduğumuz ve bildğimiz dünyada konuşulan, belki de almanya disiplinliniyle eşdeğer bir yere sahip olan hollanda disiplini içinde eğitimini alan frank bu sayede izlenilmeye doyulamayacak bir futbolcu olup çıkıverdi karşımıza 1980 yıllarda… daha 17 yaşındayken ilk kez ajax formasını giydi. kısa kesmek gerekirse milan’da ajax’ta ve hollanda milli takımı’nda birçok başarıya imza atan frank günümüzde ulaşılması hala bir hayal olan, neo’sunu basarmış barselona’ya uzay takımı denen total futbolu başarabilmiş hollanda milli takımının da o dönemde en önemli parçasıydı. 2003 yılında kötü günler geçiren barcelona’nın başına getirilmiş ve bugünkü uzay takımı denen oluşumun temelleri atılmaya başlanmıştır. frank ilk sezonda, özellikle ilk sezonunun ilk yarısında çok zor günler geçirse de ikinci yarıdan itibaren toparlamış ve ilerde gelecek başarıların sinyalleri verilmeye başlamıştır. barselona baş edilemez bir takım halini almaya başlıyor ve frank 2005 ve 2006 yıllarında hem lig şampiyonluğu hem de ispanya süper kupasını kazanıyor ve 2006 yılında şampiyonlar ligi şampiyonluğunu elde ediyordu. 2007 yılında patlak veren ronaldinho krizi takımın ahengini bozuyor ve takım tökezlemeye başlayıp durum baş edilemez bir hal alınca frank’ın görevine son veriliyordu. frank’ın yerine gelen guardiola takıma birkaç rötuş yapıp ve ronaldinho’yu gönderip! , frank’ın kurduğu sistemi bozmayınca takım öyle bir hal alıyordu ki… gerisi malumunuz!! * * *

    1 yıllık bir aranın ardından kıvırcık’ın yolu 2009 yılında galatasaray’ımıza düştü. herkes, türkiye’de ilklerin takımı olan galatasaray’a kıvırcık gelince heyecanlandı.* bu durum, acaba 1990’ ların başında derwall’in attığı ve milenyumda gelen başarıların en büyük etkeni olan temellerin, modern futbola uygun olarak kıvırcık tarafından da atılıp atılamayacağı konusunun tartışılmaya başlanmasına neden oldu. ama herkes umutluydu ve kıvırcıkla bazı şeylerin değişeceğini ve galatasaray’ın alışık olduğu başarıların kıvırcık sayesinde tekrar yakalanacağını düşünüyordu. frank’la beraber takımın göze hoş gelen futbol oynaması ve takıımın lig’e 7 de 7 ile başlamasıyla da herkes artık bir şeylerin değişeceğine daha da inanmaya başlamıştı. ama aynı sezon peşpeşe gelen sakatlıklar ve kadro derinliğindeki kıvırcığın deyimiyle ‘kalitedeki eksiklik’ takımın ritminin bozulmasına ve kötü sonuçların alınmasına neden oldu. devre arasında yapılan yıldız transferleri takımı biraz olsun toplasa da galatasaray'ın sezonu 3. sırada bitirmesine engel olamıyordu. artık eleştiriler daha da sertleşmişti. frank’ı futbolu bilmemekle tanımlayanlar, o’nun para için istanbul’da olduğunu söyleyenler, özel hayatına saldıranlar vb. ve çoğu saçma sapan eleştiriler… ama galatasaray taraftarı ve bazı yazarlar frank’ın zamana ihtiyacı olduğunu ve frank’ın artık ligi, türkiye’ yi daha iyi tanıdığı ve frank’ın istediği hamlelerin yapılmasıyla galatasaray’ın iyi yerlere geleceğini düşünüyorlardı. neydi bu hamleler ? frank her zaman kalite sorunundan bahsediyordu ve kadroda kendi oyun yapısına uymayan oyuncuların varlığını dile getiriyordu. yönetimden isteği bu oyuncuları gönderip yerine kaliteyi artıracak oyuncuları takıma transfer etmekti. frank bu oyuncuların davranışlarından da rahatsızdı. frank’ın bu istekleri doğrultusunda yönetimin ilk hamlesi forvette kaliteyi artırmak amacıyla bir alt lig’den yeni çıkmış takımın forvetini bonservissiz transfer etti!!! buna benzer kaliteyi artırıcı hamleler ali turan, serdar özkan , musa çağıran gibi oyuncularla devam etti!!! diğer taraftan frank’ın isteği doğrultusunda oyun planına uymayan ve karakteri bozuk olan keita satılıyordu!!! frank’ın istediği oyunu yani total futbolu tam anlamıyla oynayabilecek mustafa sarp, servet gibi oyuncular kadroda kalıyordu ve bunlar çok karakterli futbolculardı.!!!! transferler kampa yetişmemişti ve son günde misimoviç ve insua takıma transfer edilerek artık total futbol’un önünde hiçbir engel kalmamıştı.!!! rijkaard’ın istediği tüm hamleler yapılmıştı. !! takım servetle oyunu geriden kuracak, barış-mustafa-ayhan üçlüsüyle pas trafiğini sağlayacak, mehmet batdal’la gol atacak ve aynı zamanda tek vücut halinde hareket edecekti.!!! tabi ki bunların hiçbirisi olmadı... önce futbolcular kıvırcık’ı yalnız bıraktı, sonra taraftar ve en sonunda yönetim… çok kötü bir sezon başlangıcının ardından frank’la yollar ayrılıyordu… yönetim belki de yaptığı en iyi hamleyi, kendi beceriksizliği ve basiretsizliği yüzünden mahvediyor, türk futbolu ve galatasaray büyük bir değeri daha kaybediyordu. 2012 kriterleri, mali disiplin gibi savsatalar, belki galatsaray’ın gelecek yıllarını kurtaracak bir hamleyi etkisiz hale getiriyordu. yazımızın başında belirttiğimiz o’nun geçmişi hiçe sayılarak yapılan çapsız bazen terbiyesizliğe varan eleştiriler, pis bir kamuoyu yaratarak onun yavaş yavaş sonunu hazırladı. o 80’li yılların kadife ayaklı futbolcusuydu… o total futbolun en önemli temsilcilerindendi… o barselona efsanesini, uzay takımını yaratan adamdı…. ve daha nice başarılar…. laporta’nın frank’ın arkasında durmayarak ronaldinho’yu göndemeyip frank’ı gönderme hatasının benzerinin polat ve yönetimi tarafından servet, mustafa sarp gibi kaliteli ve total futbola uygun futbolcuları!!! takımda tutup frank’ı göndermesi şeklinde tekrarlanmasıyla kıvırcık’la galatasaray’ın yolları ayrılıyordu… çünkü kıvırcık futbolu bilmiyordu…!!!

    belki de böyle daha iyi oldu be kıvırcık. sen buraya fazlaydın, sen, buralarda anlayacak adam yoktu. o çok güvendiğin taraftar bile bir yere gelince arkandan çekildi. belki de seni en çok üzen bu oldu. sen daha iyi yerleri hak ediyorsun kıvırcık, belki bir gün daha iyi şartlarda daha baska koşullarda tekrar yollarımız kesişir. en çok da ne koydu biliyor musun? o çok beğendiğin, belki de çıkmak için can attığın ve heyecanlandığın arena’ya sen çıkamayacaksın! mustafa sarp, servet gibi adamlar çıkacak.! sen adamdın kıvırcık, mutlu ol hayatta, başarılar…

    bilmiyorum frank rijkaard hakkında ne düşünüyorsunuz.. seversiniz sevmezsiniz , beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı.. ama en azından bu adama biraz saygı duyduğumuzda veya daha da azından geçmişine, yaptıklarına saygı duyduğumuzda futbol adına daha da önemlisi insanlık adına kendimiz için bir adım atmış oluruz. bilmiyorum bu sizin için ne kadar önemli…
  • 3321
    tecrübeli paşalar ve nesiller ötesi müridleri tarafından tekrar taşlanmaya başlanan teknik direktördür.

    başka bir açıdan örneklemek istiyorum, özellikle şu mankafa ibaresini ..

    2010 dünya kupası, birçok tecrübeli futbol adamı tarafından* , dünya kupaları tarihinin en kaliteli turnuvalarından biri olarak gösterildi. gelin, bu turnuvada en iyi top oynayan birkaç takımın idarecilerine bir bakalım ..

    şampiyon ispanya'nın, turnuvaya damga vurduğunu söylememek imkansızdır herhalde. hocasına bir bakalım ? büyük türk otoriteleri tarafından yeniköy kasabı olarak ilan edilen, real madrid'i de zirveye çıkaran vicente del bosque. düşünün, bu ülkedeki büyük otoriteler, bu adama 'real madrid'i ben de şampiyon yaparım yeaaa' diye eleştirdiler, kendilerine tek sorum var, bu adam real madrid'den ayrıldıktan sonra, takım kaç şampiyonluk kazanmış ? ya da ispanya milli takımı ondan önce de her sene dünya kupasını alabiliyor muydu ?

    turnuvaya damga vuran bir diğer ekip, kesinlikle alman milli takımı idi. hocasına bir bakalım hep beraber : türkiye'den topla tüfekle kovulmuş, fenerbahçe'de görev alırken, pısırık,stajer,çakma alman gibi benzetmelere maruz kalmış joachim löw. kendisi jurgen klinsmann ile beraber, büyük bir jenerasyon değişikliği yaparak, tepetaklak olmak üzere olan alman futbolunu tekrar en tepeye çıkarmıştır. ama bizim dinazor ulemalarımıza göre kendisinden bi bok olmazdı pek tabi ..

    ...

    aynı benzetmeler rijkaard'a da yapıldı. mankafa'lığa da terfi etmiş bir otorite yazarımız tarafından. kraldan çok kralcı, şakşakçı abiler de kral öldü, padişahım çok yaşa ! diye naralar atıyorlar. hiç kimse frank rijkaard'ın kulübümüzde başarılı olduğunu falan söylemiyor. ancak tek beklenen şey : saygi !

    seversin, sevmezsin, başarılı bulursun bulmazsın, sen uluslarası arenada 10 kupa kazanmış, dünya futbol arenasında tatmadığı başarı kalmamış, kendi ülkesinde halk kahramanı olan bi adama mankafa dersen, sana da şunu sorarlar :

    - iyi diyorsun, hoş diyorsun da, sen ne'sin ? sen ne yaptın yani bugüne kadar ? tam yıldız olacaktın, ama hocan seni soyunma odasında sigara içerken yakaladı,ya da hocana gider yapıp ağzını burnunu kırdın di mi ? senden hoca da olur, ama tüm köşeler eski topçular tarafından tutulmuş di mi ? yazar da olur senden ama, medya patronu tanımadığından olamıyorsun di mi ? yani her boka bi mazeretin var di mi ?

    kesin öyledir paşam, çünkü senin gibi binlerce adam tanıyorum, hep aynı makus talih, tüh..
  • 3322
    gideli çok oldu, şimdi dönüp bakınca düşünüyorumda, futbola ve galatasaray'a duyduğumuz sevgi biraz fazla hayalperest yapmış sanırım. onun seviyesinde ve onun tarzında* bir hocanın mankafaların çoğunluk olduğu bir ülkede başarılı olmasını beklemekle çok iyimser davranmışız.. yanında birkaç akıllı olsaydı belki...

    ama hep mankafa. heryerde mankafa.
  • 3323
    adam senin hayatın boyunca türkiye'de nah göreceğin kupayı almış, türk milli futbol tarihinin en büyük başarısını kazanmış hani şu çüküm kadar hollanda ile yarı final oynaması yok mu onu diyorum yahu ve sen bu adamı premier leagude'de 20 yıldır şampiyonluk göremeyen takıma yakıştırama.. bazen bi yerlere sürmek için akıl lazım oluyo la bak, boşa kullanmayın onu.
  • 3324
    yanlış zamanda gelmiştir galatasaray'a. mekan, zaman ve şahıs üçlemesinde mekan ve zamanın aynı olduğu şartlarda, şahıs rijkaard değil mourinho bile olsa fazla bir şey farketmezdi, değil hagi.

    velhasıl-ı kelam; büyük düşünür tarkan tevetoğlu, kış güneşi adlı şarkısında kendisi hakkındaki en güzel tespiti yapmıştır.

    (bkz: yanlış zaman, yanlış insan)
App Store'dan indirin Google Play'den alın