• 126
    bugdan ziyade her bir versiyondaki maç motoru algoritmalarının açık noktaları var. örneğin ön direğe korner kullandırtıp hava hakimiyeti yüksek stoperinize sezonda 25 gol attırıp attırmamak sizin inisiyatifinizde. evet senelerdir devam eden aptalca ve çözümü basit görünen hatalar yok değil, muhtemelen gidişatı optimumda tutabildikleri nokta budur diye düşünüyorum.
  • 127
    oyundur. bunda başarılı olup kendisini teknik adam zanneden tipler varsa bu onların karakter sıkıntısıdır.
    insanı eğlendiren güzel bir oyundur. çok da severim.
    ayrıca ciddi bir scout ekibi barındırır ve en azından bu oyun özelinde parlayan adamları takip etmekte fayda var diye düşünüyorum. elbetteki bugları var, abartılı oyuncuları var ama bu yüzde 70 oranında başarılı oldukları gerçeğini değiştirmez bence.
  • 128
    hangi serisinin daha güzel olduğu kıyaslaması kronolojik anlamda bir derinlik barındırır.

    öncelikle işlem yapmak ile hesap yapmak arasındaki farkı anlatmak lazım. işlem yapmayı nesneleri operasyona tabi tutmak olarak değerlendirebiliriz. hesap yapmak ise bilgiyi işlemektir. yani hesap yapma işinde nesne olarak işlem yapmayı kullanırız. işlem yapmak hesap yapmanın bir aracıdır. compute (hesap) ile calculate (işlem) arasındaki fark bu.

    alan turing 2. dünya savaşı esnasında almanların şifreleme sistemini çözmek için ingiliz hükümeti tarafından görevlendirilmiş önemli bir matematikçidir. bilirsiniz savaşlarda stratejik olarak konumlanmak, farklı birlikler arası iletişim gibi önemli hususlar için şifrelemeler kullanılır. matrisler yardımıyla bir algoritma oluşturulup kelimeler sayılara dökülür ve muhatabı tarafından ters algoritma ile sayılar tekrar kelimelere dökülür. güvenli haberleşmenin yegane yoludur. her dönemde olduğu gibi bilgi çok değerlidir ve karşı tarafın stratejisini anlamak için bu şifreleme tekniğinin çözülmesi mühim bir yer tutar.

    işte turing bu hususta (kriptoloji) uzman bir bilim insanıdır. savaşta olduklarından zaman çok değerlidir ve ellerine geçen bilgilerin derhal kelimelere dökülmesi gerekmektedir. turing ve ekibi almanların algoritmasını çözmek zorundadır ancak bu "hesabı yapmak" için gereken "işlemleri" gerçekleştirmek oldukça zaman gerektirmektedir. sayısız olasılıkla mücadele etmektedirler ve insan eliyle bu işlerin gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı açıktır. zira şans ile peynir gemisi yürümez. turing sayısız olasılığı insan elinden daha hızlı bir şekilde gerçekleştirerek "işlem yapıp" bu işlemleri "hesaplayacak" bir aletin tasarımı ile uğraşır. nihayet -enigma- ismini verdiği bu alet ile bir çok şifreyi çözer ve savaşın kazanılmasında önemli bir yer tutar.

    işte "computer (hesaplayan)" dediğimiz günümüzün teknolojisine taban oluşturan bu keşfin (icadın) babası turing'dir. türkçe'de ise bilgiyi sayan (count) anlamında bilgisayar olarak yerini almıştır. çünkü biz calculator'u hesap makinesi olarak çevirdik. bilgisayarın ise calculator'u bir araç olarak kullanabileceği dil bilimcilerimizin aklına gelmedi belki de...

    bilimin ihtiyaçların göte dayandığı zaman daha hızlı ilerlediği gerçeğini göz önüne alarak, savaşların bilime katkısını yadsıyamayız. işte bilgisayar da bir savaş ürünü olarak karşımıza çıkmakta. üstelik yığılmalı olarak ilerleyen (building theory) bilim için enigma'nın günümüze evrilmiş halinin bilgisayarlar, akıllı cihazlar ve yapay zeka olarak karşımıza çıkması sürpriz değil.

    başta da bahsettiğim bilgiyi sayabilen cihazlar için bilginin yayılma sürecine geçmesi doğal bir akıştır. en nihayetinde önemli olan bilginin yayılmasıdır. yani network yani internet.

    aslında her şey insanın dünyayı anlamak istemesi ile ortaya çıkar. çeşitli yaklaşımlardan sonra dünyayı anlamak için önce insanın kendini anlaması gerektiği kanaati hasıl olur. felsefenin bütün bilimlerin anası olması da her şeyin aslında düşünmeyle başlamak olmasından gelir. "düşünüyorum öyleyse varım." bütün bu dünyayı anlama, var olma, insanın kendinden başlaması fikrinin bir potada eritilmesi ile ortaya çıkmış bir sözdür.

    dedim ya insanın kendini anlaması, aslında her şeyi kendi düşünme biçimi ile açıklamasına karşılık gelir. insan beyninin bir araç olarak zihnin hesap yapması, bilgiyi işlemesi ve bunu ilgili birimlere yayma süreci. yani network, yani internet...

    işte internet dediğimiz çağ başlar ve insanlık üretilen bilgiyi en hızlı, en kolay şekilde yaymanın yolunu bulmuştur. üretilen bilgiler hızla dağıtılınca daha çok bilgi üretilir ve daha hızlı üretim gerçekleşir. internet keşfi (icat) ile birlikte son 20 yılda yaşanan gelişmeler dünyanın var oluşundan beri insanlığın gelişiminden hızlı olmaktadır.

    peki ya insanlık bu gelişmelerin neresine konumlanıyor?
    insan beyni uyum sağlama konusunda eşsiz olduğundan her türlü dünya düzenine adaptasyon yaşamakta da sorun yaşamamaktadır. doğal seleksiyonun eşsiz üyeleri olarak her türlü yeniliğe adapte olmakta üstümüze yok. ancak bu adaptasyonun bazı değişimleri beraberinde getirdiğini söylemek güç değil. örneğin ateş ile birlikte insanın yaşam biçiminin değişmesi ve dönem insanlarının atalarına göre farklı bir konum almaları sürpriz değil. işte evrim, fiziksel olabildiği gibi fizyolojik, psikolojik de olabiliyor.

    son dönemde yaşanan hızlı gelişmeler ile daha hızlı değişmeye zorlanıyoruz. hem fizyolojik hem psikolojik olarak dönüşüyoruz. bu dönüşüm gelişimin içine doğan insanlar ile gelişim sürecinde olan insanlar arasında bile epey farklılıklara yol açıyor. gelişimin hızlı olması aynı süreçte farklı tipte bireylerin türemesine sebep oluyor. biz elbette bin yıl evvel yaşamış insanlardan farklıyız. ancak bu süreci gözümüzle görmediğimiz için "somutlaştırmakta" güçlük çekiyoruz. ancak şu an öyle bir hız yakalamış durumdayız ki aynı süreç içerisinde birden fazla tür ile karşılaşmak mümkün oluyor ve kuşak farklılığı denilen hadiseyi canlı canlı gözlemleyebiliyoruz.

    örneğin 80'lerde doğan insanların analog dönemi yaşamış olmaları ile 90'lı yıllarda doğan insanların bilgisayarların kucağına düşmüş olmaları aynı şey değil. evden çıkınca görüş açısından kaybolmuşluğu yaşamış bireyler ile cep telefonu ile büyümüş birey aynı değil. bilgisayarların 30 bin nüfuslu yerde 3 kişide olduğunu görmüş insanla doğduğunda evinde bilgisayar olan insan aynı değil. aynı hissiyatı yaşamaları mümkün değil. 6 ay önden maaşının yarısını televizyon taksidine yatırıp 6 ay sonra siyah beyaz ekranına kavuşan insanla emeklerken niloya izleyen insan bir olabilir mi? birindeki o haketmişlik hissiyle birinde içine doğma durumu bir olabilir mi? arka mahallede top oynamaya çıkan, bir daha döner mi dönmez mi, anne evde yemek yaptı mı, baba eve geldi mi bi haber olan o çocukla fransadaki arkadaşıyla whatsapp'tan haberleşen çocuk aynı dönemde yaşıyor farkında mıyız. üstelik aralarında en fazla 10 yaş var...

    2.1 gb kapasiteli pentium celeron işlemcili bilgisayarına kavuşmayı bekleyen çocuk mahalleler arası bisiklet rallisinde iken, ayağında topla o bilgisayarın gelmesini beklerken seneler aleyhine işlemektedir. bilir ki okul arkadaşlarının birinde bilgisayar vardır. o çoktan fifa 97 falan oynuyordur. senin bisiklet ile yaptığın drive'ları araba ile yapıyormuş gibi kurduğun hayalleri need for speed ile gerçekleştiriyordur. mahalle kavgalarında attığın yumrukları street fighterda "aduket'e" çeviriyordur. sen de arada gidersin ateri salonlarına, arkadaşının evine. iki yumruk da sen atarsın da, evinde annenin yaptığı yemekleri yerken, limonatanı içerken atacağın fiskenin yerini tutar mı hiç...

    hakedilmiş bilgisayarını alırsın da fifa'nın başına geçtiğinde bir yerden dürter seni. dersin ki yahu tamam ben oynuyorum da kendileri oynasa ben yönetsem. görürsün çünkü fatih terim'i. top mu oynuyor sanki. acaba kendi kendilerine benim kurduğum takımla nasıl bir yol alır bu takım. world class filan aşmışsan demek ki... transfer yapma, takımında yeni transferlerin kendi kendine nasıl oynayacağını hayal etme derken çıkar karşına cm 01. şimdi bu hayali gerçek yapmayacak mısın mesela? evet yazılar akıyor, evet oyun ingilizce. ama çarpık ingilizcenle approach to sign görünce heyecan duymayacak mısın ki?

    işte todorovlar, tsigalkolar o günlere bir selam durmaktır bu insan için. capello'lu roma'ya duyduğu saygı bundandır.

    içlerinde kimi beğenmez fifa'ya devam eder. illa sana şirk koşacaksa fifa manager vardır, görüntülüdür falan. onunla takılır. ama cm 03 te görünce 2d oyunu. o da dayanamaz. indirir yelkenleri suya. işte cm 03 harika oyundu ya diyen arkadaş için bu yaşanmışlıktır gözünde büyüyen. aghahowa'sı ile mutludur o. bırak mutlu olsun.

    devam eder hadise. görüntü olsa, ah olsa dersin. fm 07 çıkar karşına. kimi o zamanlarına kelli ferli gelmiştir artık zaman ayıramaz, kimi oraya doğar onu görür, bilir. kimi devam ettirir seriyi aha görüntü geldi der. bilemezsin ki. 01 de keşfettiği ronaldo'sunun büyümesini bu seride takip ediyordur belki. belki de görüntülü fm'in içine doğmuştur taktik zekasının keyfini sürüyordur. kendini taktik olarak tatmin etmek için fm 18'e kadar gelmiştir. fm19'da ofsayt taktiğinin bile ilmek ilmek dokunduğu seriyi takip ediyordur veyahut zaten arkadaşlarıyla konuşmalarında geçen, whatsapp'ında kayıtlı wonderkidlerini almakla meşguldür.

    insan psikolojisini ve kronolojiyi hafife alamazsınız dostlar. her kavramın kendi bağlamı vardır ve bağlamlar içerisindeki dünyanıza kimse müdahale edemez. enigma'sını seven turing neyse tsigalko'sunu büyüten çocuk odur. talihsizliğimiz hepsi aynı dönemde olmaktadır ve birbirimizden o kadar farklı iken hepimize insan deniliyor olmasıdır. bunu fırsata çevirmek de hayatı birbirimize zindan etmek de bizim elimizde...

    madem ki düşünüyoruz, o halde var olmalıyız değil mi...*
  • 130
    (bkz: #2576841) entry'me devam niteliğinde, geniş ve futbol taktikleri üzerine bir yazı olacak.

    fm'yi 2006'dan beri oynarım, ancak hayatımda ilk kez geçen yıl tam anlamıyla başarılı olduğumu hissettim.
    bu oyunda hiçbir zaman parlayan ve herkesin aldığı taa buonanotte'lerden balanta'lara hiçbir futbolcuyu almadım. ama hep de başarısız oluyordum. yani mesela galatasaray'la şampiyon oluyordum, bursa ile şampiyonluğum, hertha berlin'le lig 3.lüğü vs güzel başarılarım oldu tabi ancak hiçbir zaman maçları izlerken keyif almıyordum.

    en büyük hastalığım oyunu aşırı gerçekçi oynamaya çalışmak. mesela her takımın gerçekte transfer politikası nasılsa oyunda da onu uygulamaya çalışırım. örneğin yukarıda refere ettiğim entry gibi, büyük takımlara gittiğimde büyük futbolcular alırım, küçük takımlarda ise scout'a çok önem veririm, scouting'i kendi başıma yaparım.

    türkiye ligi'nde oynamayı seviyorum, hep de düşmesi beklenen, kadrosu zayıf ama potansiyelli takımları almaya çalışırım.
    fm hayatım boyunca en sevdiğim kariyerim konyaspor'la oldu. kadrosu 1-2 kişi hariç vasat oyunculardan oluşuyor, altyapı berbat ancak mali yapısı düzgün, stadı ve taraftarı iyi.
    ilk sezon kadro değişimi yaparım, ama daha çok bildiğim, yerli oyuncularla. oyunda bir futbolcunun profilini beğenip 3-5 gün izleyip almak huyum değildir. hani sergen anlatıyor ya, maçımı izleyip beğendiler sonra araştırınca almadılar. aynen ben de bu mantıktayım. bu şekilde yaptığım transferler yüzde 90 tuttu.

    3 sezon oynadım, ilk sezon 11. olduk ama birbirinden güzel maçlar oynadık.

    2. sezon forvet takviyesi** orta sahada çift yönlü oyuncu* yerine hücüma dönük orta saha*, sağ bekte dengeli bek* yerine teknik-hücum beki* tercihleri bana müthiş bir çekişme sonunda şampiyonluğu getirdi. şunu söyleyebilirim ki 3 büyükler ne yazık ki bir süre sonra borç batağına girip saçma sapan kadrolarla oynamaya başlıyor ve gerçek rakipler trabzon, bursa vs olmaya başlıyor, onlar çok iyi kadrolar kuruyor.

    kadrom 3. sezon şu şekildeydi:

    ---------------------------------olexander gladkyi
    constantin budescu-----------------------------------------------omer atzili
    ---------------------mehmet ekici--------------yusuf yazıcı
    -----------------------------------felipe melo*
    emre taşdemir-----unai bilbao------------ionut nedelcearu----romario benzar
    -------------------------------muammer yıldırım

    bu kadrodaki yerliler, melo ve gladkyi bir yana, kalan 5 futbolcu oyun içinde keşfedip aylarca izleyerek aldığım oyunculardı. önceki sezonlarda da (bkz: sivert heltne nilsen), (bkz: matti lund nielsen), (bkz: eric mathoho), (bkz: todor nedelev) (bkz: henry onyekuru)*, (bkz: julio tavares) gibi birçok genç-yaşlı iyi oyuncu keşfetmiştim. tavsiyem kesinlikle romanya ligi'ni yakından takip etmeniz yönünde, her mevkiden fiziği sağlam ve teknik oyuncu fışkırıyor, zaten 3 sezonda 25 transfer yaptıysam en az 7-8'i romanya liginden geldi.

    şuanda da kasımpaşa ile güncel kadrolarla başladım, 1-2 yedek transferiyle. kadrom kasımpaşa'nın şu anki kadrosu. amacım kadroyu 1-2 yıl içinde dağıtıp genç yerlilerden ve avrupa'nın çeşitli ülkerinde keşfedeceğim oyunculardan bir karma oluşturmak. taktiğime gelirsek klasik 4-3-3, dağılım şöyle:

    ---------------------------------yardımcı forvet(hücum) **
    iç forvet(destek)**-------------------------------------------------------iç forvet(destek)**
    ------------orta saha göbek(destek)**-------orta saha göbek(hücum)(u: gol vuruşları ve aralara sızma özelliği olmalı, forvetten sonra en çok golü bu oyuncu atıyor)*
    ------------------------------defansif orta saha(destek)(u: kafa topları iyi olsun ki, dikilen topu karşılayarak atak devamlılığı sağlayabilelim, tekniğe vs gerek yok)*
    bek(hücum)**--standart stoper(defans)(u: tekniğe gerek yok, ayı gibi güçlü ve kafacı olmalı, bu tarz milyonlarca stoper var)*--standart stoper(defans)(u: tekniğe gerek yok, ayı gibi güçlü ve kafacı olmalı, bu tarz milyonlarca stoper var)*--bek(hücum)**
    --------------------------------------kaleci(defans)**

    anlayış kontrollü, akıcılık dengeli. kısa paslarla çıkıyoruz, 10 numaramıza top gelmeden dik oynamıyoruz. bekler ileri çıkıyor. ileride ön libero dahil 7 kişi birikerek top çevirip uzun şutlarla gol arıyoruz. uzaklaştırılan topu karşılayıp bu sefer kanatlardan pivotumuza ulaştırmaya çalışıyoruz. oyun taktiği bu şekilde. top sürekli ileride olduğu için kolay kolay gol yemiyoruz zaten. bu oyun anlayışını gerçek hayatta da başakşehirspor'da görebilirsiniz hatta.

    dediğim gibi uzun bir entry oldu, ama oynayanlar bilir, fm aşktır!
  • 132
    bu oyunu potansiyel transfer belirlemede araç olarak kullananlarla dalga geçilmesi cidden çok acayip. sanki adamlar mario bros oynayıp transfer yapıyorlar. sadece fm'de potansiyeli çok yüksek görünüyor diye oyuncu transfer edilmez. ancak oyun, bir araç olarak ciddi veriler sağlayabiliyor. bunun kullanılması da son derece doğal. adamların elinde 25 yıllık bir veritabanı var. sen buralardan belli bir sayıda oyuncu belirleyip ondan sonra kaynaklarını yönlendirerek gerçek hayatta takip edip kararını verebilirsin. "hehe oyunla takım mı yönetilir" denilecek bir durum değil. dünyanın bir çok yerinde de scoutlar tarafından kullanılıyordur. zaten oyuna veri sağlayanlar arasında da gerçek mesleği scout olan kişiler de var. her şeye bu kadar ön yargılı yaklaşmaktan vazgeçelim.
  • 133
    oyuncu potansiyeli belirlemede çok başarılı oyun serisi. oyuncu izleme ve veritabanı yaratma anlamında büyük yatırımlar yaptıkları için genel olarak potansiyelleri tutururlar. hatta sadece potansiyel değil yetenekli ama mental açıdan sıkıntılı olan oyuncuları da doğru bilirler. sadece burdan bakarak transfer yapmak saçma tabi ki ama izleyip beğendiğiniz bir oyuncu için bu veritabanını kullnarak destek alabilirsiniz
  • 136
    ortalama bir anadolu kulübünün hayatttttta ulaşamayacağı ağa sahip oyundur. unutmayın ki binlerce gönüllü/yarı gönüllü gözlemciden ve bunların saçma sapan işler yapmasını engelleyen yarı gönüllü ülke gözlemcilerinden bahsediyoruz. türkiye'de de hobi olarak fm'ye database sağlamaya çalıştıktan sonra bu işi profesyonel olarak yapmaya başlayan pek çok kişi var. (evet evet. bayaa fm'den sonra scoutluk yapmaktan bahsediyorum)

    benzer gönüllülük esası ile çalışan scoutium uygulaması da var. onlar biraz daha emekleme sürecindeler ama konsept sonuçta aynı.

    dünya'daki hiç bir takım sadece "fm'de iyiymiş" diyerek transfer yapmaz. dünya'daki hiç bir scout ekibi de "fm'de x potansiyeli yazmışlar" diyerek teknik kadroya oyuncu önermez. fm olsa olsa bir başlangıç noktası olur.
  • 137
    bir oyundan ötesidir.

    şimdi şöyle düşünelim: fm bir oyun değil ve dunya çapında, neredeyse her ligden bir ağınız var ve ekiplerinizden gelen* verileri toplayarak bir database hazırlayıp kulüplere sunuyorsunuz. "bu verilere göre transfer yap" demiyorsunuz ancak size bir ön bilgi veriyor.

    sonra uygun oyuncuları kendi scoutlariniz vasıtasıyla tekrar inceleyip alıyorsunuz veya almıyorsunuz.

    sadece "oyun" olduğu için bok atılmaktadır. kurumsal bir şirket böyle bir organizasyona kalkışsa, bok atanların çoğu yere göğe sığdıramaz "vay efendim adamlarda ne network var" diye.
  • 139
    özellikle bizim gibi araştırmadan transfer yapılan ülkelerde, kesinlikle referans alınması gereken efsane oyun. tabii ki oyundan bakarak oyuncu alınmaz. ama her transfer sezonunda takımlarımızın hep aynı menajerlerin oyuncuları arasından seçim yaptığını düşünürsek, oyunu referans alıp oyuncu sonrasında takip edilip sonuca gidilebilir. eminim sözlükte benim gibi oyunda çok alakasız takımlardan keşfettiğimiz oyuncuların büyük takımlara transfer olduğunu görünce kendi evladı transfer olmuş gibi sevinen renktaşlar vardır.
  • 140
    90'lı yılların sonlarına doğru, adı henüz championship manager iken bayern münich'i alıp, 16 yaşındaki saviola'yı arjantin liginden keşfedip, 3-4-3'ün ortasına koyduğum zamanki tadı, 22 yıl olmuş unutamıyorum. sağında elber, solunda jancker. kışın soba yakmadığımız, buz gibi misafir odasında, anneden gizli oyun oynamalar. düşündükçe üşüdüm. hey gidi günler.
  • 141
    gayet iyi bir scout ağına sahip olan oyun. genelde tutturuyorlar. büyük takımların aldığı adı sanı duyulmamış adamları bu oyunu oynayan bir çok insan oyun sebebiyle tanımış merak edip araştırmış ve fikir sahibi olmuş oluyor. tutturamadıkları olmuyor mu? illaki oluyor. her oyuncu potansiyeline ulaşamıyor sonuçta. 1987 jenerasyonunu ele alalım. arda turan dışında hiç biri potansiyeline ulaşamadı. belki 2000 jenerasyonuna da ozan dışında kimse ulaşamayacak. bilemeyiz. oyunda adamın şimdii yeteneği ve potalsiyel yeteneği var. bu demek değil ki oyuncu o potansiyel yeteneğe kesin ulaşacak.
  • 142
    onbinlerce oyuncunun yer aldığı databaseinde futbolcuların ezici bir çoğunluğu potansiyel ve mevcut yetenek bazında gerçeğe yakın modellenmiş durumda. bunun yanında özellikle son bir kaç yıldır iyice detaylanan oyun tercihleri** de son derece isabetli.

    hal böyleyken ihtiyaç duyulan oyuncu profiline ait havuzu fm üzerinden oluşturup ilgili oyuncuların maçlarını takip etmek mümkün ki bunu hobi olarak ciddi mesai harcayarak yapan insanlar var.
  • 145
    transfer aracı olur mu olmaz mı bilmem ama; transfer listesi oluşturmak için bir araç pek tabi olabilir. büyük ihtimalle kasımpaşa bu oyuncuları sadece oyunda iyi olduğu için almamıştır. gidip yerinde izlemişler ve mali olarak da karşılayabildiklerini görüp almışlardır. kim bilir böyle kaç topçu izlediler ve beğenmeyip almadılar.

    en azından bir transfer mekaniği olan kasımpaşa kulübüne yardımcı olmuş oyundur.
  • 147
    the damned united filminin etkisiyle bir kariyere başladım. kafamda kurduğum plana göre nigel clough* isimli bir menajer oluşturup nottingham forest'ın başına geçeceğim, eski efsane günlerine taşıyacağım. bütün medya beni konuşacak, babasının mirasını daha ileri taşıdı vs.

    kariyere başladım, gayet istekliyim iyi gidiyor her şey derken bir de ne göreyim? nigel clough diye bir eleman bizim takımı yorumluyor.
    gelen kutusunda "nigel clough=ne çektin be nottingham" şeklinde bir haber. belki de en hevesli kariyerimin daha başındayken cahilliğimin kurbanı oldum.aslında cahillik denemez adamın oğlunun oyunda nottingham'ı yorumlayacağını tahmin edemedim sadece. görmezden gelip devam edebilirdim belki ama gölge düşmüştü bir kere. devam edemedim. alt+f4 çekip uyudum.
  • 150
    cm 01-02'den beri tüm serilerini suyunu çıkarana kadar yıllardır evde, işyerimde zaman bulabildiğim her an oynadığım, bazen bağımlısı olduğumu düşünüp üzüldüğüm, endişelendiğim oyun.

    linkteki söz konusu bağımlı arkadaşın yaşadığı herşeyi birebir, eksiksiz yaşadım. beni rahatlatan küçük çaplı bir araştırmaya konu olmuştur.
    https://seyler.eksisozluk.com/...tter_impression=true
App Store'dan indirin Google Play'den alın