128
hangi serisinin daha güzel olduğu kıyaslaması kronolojik anlamda bir derinlik barındırır.
öncelikle işlem yapmak ile hesap yapmak arasındaki farkı anlatmak lazım. işlem yapmayı nesneleri operasyona tabi tutmak olarak değerlendirebiliriz. hesap yapmak ise bilgiyi işlemektir. yani hesap yapma işinde nesne olarak işlem yapmayı kullanırız. işlem yapmak hesap yapmanın bir aracıdır. compute (hesap) ile calculate (işlem) arasındaki fark bu.
alan turing 2. dünya savaşı esnasında almanların şifreleme sistemini çözmek için ingiliz hükümeti tarafından görevlendirilmiş önemli bir matematikçidir. bilirsiniz savaşlarda stratejik olarak konumlanmak, farklı birlikler arası iletişim gibi önemli hususlar için şifrelemeler kullanılır. matrisler yardımıyla bir algoritma oluşturulup kelimeler sayılara dökülür ve muhatabı tarafından ters algoritma ile sayılar tekrar kelimelere dökülür. güvenli haberleşmenin yegane yoludur. her dönemde olduğu gibi bilgi çok değerlidir ve karşı tarafın stratejisini anlamak için bu şifreleme tekniğinin çözülmesi mühim bir yer tutar.
işte turing bu hususta (kriptoloji) uzman bir bilim insanıdır. savaşta olduklarından zaman çok değerlidir ve ellerine geçen bilgilerin derhal kelimelere dökülmesi gerekmektedir. turing ve ekibi almanların algoritmasını çözmek zorundadır ancak bu "hesabı yapmak" için gereken "işlemleri" gerçekleştirmek oldukça zaman gerektirmektedir. sayısız olasılıkla mücadele etmektedirler ve insan eliyle bu işlerin gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı açıktır. zira şans ile peynir gemisi yürümez. turing sayısız olasılığı insan elinden daha hızlı bir şekilde gerçekleştirerek "işlem yapıp" bu işlemleri "hesaplayacak" bir aletin tasarımı ile uğraşır. nihayet -enigma- ismini verdiği bu alet ile bir çok şifreyi çözer ve savaşın kazanılmasında önemli bir yer tutar.
işte "computer (hesaplayan)" dediğimiz günümüzün teknolojisine taban oluşturan bu keşfin (icadın) babası turing'dir. türkçe'de ise bilgiyi sayan (count) anlamında bilgisayar olarak yerini almıştır. çünkü biz calculator'u hesap makinesi olarak çevirdik. bilgisayarın ise calculator'u bir araç olarak kullanabileceği dil bilimcilerimizin aklına gelmedi belki de...
bilimin ihtiyaçların göte dayandığı zaman daha hızlı ilerlediği gerçeğini göz önüne alarak, savaşların bilime katkısını yadsıyamayız. işte bilgisayar da bir savaş ürünü olarak karşımıza çıkmakta. üstelik yığılmalı olarak ilerleyen (building theory) bilim için enigma'nın günümüze evrilmiş halinin bilgisayarlar, akıllı cihazlar ve yapay zeka olarak karşımıza çıkması sürpriz değil.
başta da bahsettiğim bilgiyi sayabilen cihazlar için bilginin yayılma sürecine geçmesi doğal bir akıştır. en nihayetinde önemli olan bilginin yayılmasıdır. yani network yani internet.
aslında her şey insanın dünyayı anlamak istemesi ile ortaya çıkar. çeşitli yaklaşımlardan sonra dünyayı anlamak için önce insanın kendini anlaması gerektiği kanaati hasıl olur. felsefenin bütün bilimlerin anası olması da her şeyin aslında düşünmeyle başlamak olmasından gelir. "düşünüyorum öyleyse varım." bütün bu dünyayı anlama, var olma, insanın kendinden başlaması fikrinin bir potada eritilmesi ile ortaya çıkmış bir sözdür.
dedim ya insanın kendini anlaması, aslında her şeyi kendi düşünme biçimi ile açıklamasına karşılık gelir. insan beyninin bir araç olarak zihnin hesap yapması, bilgiyi işlemesi ve bunu ilgili birimlere yayma süreci. yani network, yani internet...
işte internet dediğimiz çağ başlar ve insanlık üretilen bilgiyi en hızlı, en kolay şekilde yaymanın yolunu bulmuştur. üretilen bilgiler hızla dağıtılınca daha çok bilgi üretilir ve daha hızlı üretim gerçekleşir. internet keşfi (icat) ile birlikte son 20 yılda yaşanan gelişmeler dünyanın var oluşundan beri insanlığın gelişiminden hızlı olmaktadır.
peki ya insanlık bu gelişmelerin neresine konumlanıyor?
insan beyni uyum sağlama konusunda eşsiz olduğundan her türlü dünya düzenine adaptasyon yaşamakta da sorun yaşamamaktadır. doğal seleksiyonun eşsiz üyeleri olarak her türlü yeniliğe adapte olmakta üstümüze yok. ancak bu adaptasyonun bazı değişimleri beraberinde getirdiğini söylemek güç değil. örneğin ateş ile birlikte insanın yaşam biçiminin değişmesi ve dönem insanlarının atalarına göre farklı bir konum almaları sürpriz değil. işte evrim, fiziksel olabildiği gibi fizyolojik, psikolojik de olabiliyor.
son dönemde yaşanan hızlı gelişmeler ile daha hızlı değişmeye zorlanıyoruz. hem fizyolojik hem psikolojik olarak dönüşüyoruz. bu dönüşüm gelişimin içine doğan insanlar ile gelişim sürecinde olan insanlar arasında bile epey farklılıklara yol açıyor. gelişimin hızlı olması aynı süreçte farklı tipte bireylerin türemesine sebep oluyor. biz elbette bin yıl evvel yaşamış insanlardan farklıyız. ancak bu süreci gözümüzle görmediğimiz için "somutlaştırmakta" güçlük çekiyoruz. ancak şu an öyle bir hız yakalamış durumdayız ki aynı süreç içerisinde birden fazla tür ile karşılaşmak mümkün oluyor ve kuşak farklılığı denilen hadiseyi canlı canlı gözlemleyebiliyoruz.
örneğin 80'lerde doğan insanların analog dönemi yaşamış olmaları ile 90'lı yıllarda doğan insanların bilgisayarların kucağına düşmüş olmaları aynı şey değil. evden çıkınca görüş açısından kaybolmuşluğu yaşamış bireyler ile cep telefonu ile büyümüş birey aynı değil. bilgisayarların 30 bin nüfuslu yerde 3 kişide olduğunu görmüş insanla doğduğunda evinde bilgisayar olan insan aynı değil. aynı hissiyatı yaşamaları mümkün değil. 6 ay önden maaşının yarısını televizyon taksidine yatırıp 6 ay sonra siyah beyaz ekranına kavuşan insanla emeklerken niloya izleyen insan bir olabilir mi? birindeki o haketmişlik hissiyle birinde içine doğma durumu bir olabilir mi? arka mahallede top oynamaya çıkan, bir daha döner mi dönmez mi, anne evde yemek yaptı mı, baba eve geldi mi bi haber olan o çocukla fransadaki arkadaşıyla whatsapp'tan haberleşen çocuk aynı dönemde yaşıyor farkında mıyız. üstelik aralarında en fazla 10 yaş var...
2.1 gb kapasiteli pentium celeron işlemcili bilgisayarına kavuşmayı bekleyen çocuk mahalleler arası bisiklet rallisinde iken, ayağında topla o bilgisayarın gelmesini beklerken seneler aleyhine işlemektedir. bilir ki okul arkadaşlarının birinde bilgisayar vardır. o çoktan fifa 97 falan oynuyordur. senin bisiklet ile yaptığın drive'ları araba ile yapıyormuş gibi kurduğun hayalleri need for speed ile gerçekleştiriyordur. mahalle kavgalarında attığın yumrukları street fighterda "aduket'e" çeviriyordur. sen de arada gidersin ateri salonlarına, arkadaşının evine. iki yumruk da sen atarsın da, evinde annenin yaptığı yemekleri yerken, limonatanı içerken atacağın fiskenin yerini tutar mı hiç...
hakedilmiş bilgisayarını alırsın da fifa'nın başına geçtiğinde bir yerden dürter seni. dersin ki yahu tamam ben oynuyorum da kendileri oynasa ben yönetsem. görürsün çünkü fatih terim'i. top mu oynuyor sanki. acaba kendi kendilerine benim kurduğum takımla nasıl bir yol alır bu takım. world class filan aşmışsan demek ki... transfer yapma, takımında yeni transferlerin kendi kendine nasıl oynayacağını hayal etme derken çıkar karşına cm 01. şimdi bu hayali gerçek yapmayacak mısın mesela? evet yazılar akıyor, evet oyun ingilizce. ama çarpık ingilizcenle approach to sign görünce heyecan duymayacak mısın ki?
işte todorovlar, tsigalkolar o günlere bir selam durmaktır bu insan için. capello'lu roma'ya duyduğu saygı bundandır.
içlerinde kimi beğenmez fifa'ya devam eder. illa sana şirk koşacaksa fifa manager vardır, görüntülüdür falan. onunla takılır. ama cm 03 te görünce 2d oyunu. o da dayanamaz. indirir yelkenleri suya. işte cm 03 harika oyundu ya diyen arkadaş için bu yaşanmışlıktır gözünde büyüyen. aghahowa'sı ile mutludur o. bırak mutlu olsun.
devam eder hadise. görüntü olsa, ah olsa dersin. fm 07 çıkar karşına. kimi o zamanlarına kelli ferli gelmiştir artık zaman ayıramaz, kimi oraya doğar onu görür, bilir. kimi devam ettirir seriyi aha görüntü geldi der. bilemezsin ki. 01 de keşfettiği ronaldo'sunun büyümesini bu seride takip ediyordur belki. belki de görüntülü fm'in içine doğmuştur taktik zekasının keyfini sürüyordur. kendini taktik olarak tatmin etmek için fm 18'e kadar gelmiştir. fm19'da ofsayt taktiğinin bile ilmek ilmek dokunduğu seriyi takip ediyordur veyahut zaten arkadaşlarıyla konuşmalarında geçen, whatsapp'ında kayıtlı wonderkidlerini almakla meşguldür.
insan psikolojisini ve kronolojiyi hafife alamazsınız dostlar. her kavramın kendi bağlamı vardır ve bağlamlar içerisindeki dünyanıza kimse müdahale edemez. enigma'sını seven turing neyse tsigalko'sunu büyüten çocuk odur. talihsizliğimiz hepsi aynı dönemde olmaktadır ve birbirimizden o kadar farklı iken hepimize insan deniliyor olmasıdır. bunu fırsata çevirmek de hayatı birbirimize zindan etmek de bizim elimizde...
madem ki düşünüyoruz, o halde var olmalıyız değil mi...*
öncelikle işlem yapmak ile hesap yapmak arasındaki farkı anlatmak lazım. işlem yapmayı nesneleri operasyona tabi tutmak olarak değerlendirebiliriz. hesap yapmak ise bilgiyi işlemektir. yani hesap yapma işinde nesne olarak işlem yapmayı kullanırız. işlem yapmak hesap yapmanın bir aracıdır. compute (hesap) ile calculate (işlem) arasındaki fark bu.
alan turing 2. dünya savaşı esnasında almanların şifreleme sistemini çözmek için ingiliz hükümeti tarafından görevlendirilmiş önemli bir matematikçidir. bilirsiniz savaşlarda stratejik olarak konumlanmak, farklı birlikler arası iletişim gibi önemli hususlar için şifrelemeler kullanılır. matrisler yardımıyla bir algoritma oluşturulup kelimeler sayılara dökülür ve muhatabı tarafından ters algoritma ile sayılar tekrar kelimelere dökülür. güvenli haberleşmenin yegane yoludur. her dönemde olduğu gibi bilgi çok değerlidir ve karşı tarafın stratejisini anlamak için bu şifreleme tekniğinin çözülmesi mühim bir yer tutar.
işte turing bu hususta (kriptoloji) uzman bir bilim insanıdır. savaşta olduklarından zaman çok değerlidir ve ellerine geçen bilgilerin derhal kelimelere dökülmesi gerekmektedir. turing ve ekibi almanların algoritmasını çözmek zorundadır ancak bu "hesabı yapmak" için gereken "işlemleri" gerçekleştirmek oldukça zaman gerektirmektedir. sayısız olasılıkla mücadele etmektedirler ve insan eliyle bu işlerin gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı açıktır. zira şans ile peynir gemisi yürümez. turing sayısız olasılığı insan elinden daha hızlı bir şekilde gerçekleştirerek "işlem yapıp" bu işlemleri "hesaplayacak" bir aletin tasarımı ile uğraşır. nihayet -enigma- ismini verdiği bu alet ile bir çok şifreyi çözer ve savaşın kazanılmasında önemli bir yer tutar.
işte "computer (hesaplayan)" dediğimiz günümüzün teknolojisine taban oluşturan bu keşfin (icadın) babası turing'dir. türkçe'de ise bilgiyi sayan (count) anlamında bilgisayar olarak yerini almıştır. çünkü biz calculator'u hesap makinesi olarak çevirdik. bilgisayarın ise calculator'u bir araç olarak kullanabileceği dil bilimcilerimizin aklına gelmedi belki de...
bilimin ihtiyaçların göte dayandığı zaman daha hızlı ilerlediği gerçeğini göz önüne alarak, savaşların bilime katkısını yadsıyamayız. işte bilgisayar da bir savaş ürünü olarak karşımıza çıkmakta. üstelik yığılmalı olarak ilerleyen (building theory) bilim için enigma'nın günümüze evrilmiş halinin bilgisayarlar, akıllı cihazlar ve yapay zeka olarak karşımıza çıkması sürpriz değil.
başta da bahsettiğim bilgiyi sayabilen cihazlar için bilginin yayılma sürecine geçmesi doğal bir akıştır. en nihayetinde önemli olan bilginin yayılmasıdır. yani network yani internet.
aslında her şey insanın dünyayı anlamak istemesi ile ortaya çıkar. çeşitli yaklaşımlardan sonra dünyayı anlamak için önce insanın kendini anlaması gerektiği kanaati hasıl olur. felsefenin bütün bilimlerin anası olması da her şeyin aslında düşünmeyle başlamak olmasından gelir. "düşünüyorum öyleyse varım." bütün bu dünyayı anlama, var olma, insanın kendinden başlaması fikrinin bir potada eritilmesi ile ortaya çıkmış bir sözdür.
dedim ya insanın kendini anlaması, aslında her şeyi kendi düşünme biçimi ile açıklamasına karşılık gelir. insan beyninin bir araç olarak zihnin hesap yapması, bilgiyi işlemesi ve bunu ilgili birimlere yayma süreci. yani network, yani internet...
işte internet dediğimiz çağ başlar ve insanlık üretilen bilgiyi en hızlı, en kolay şekilde yaymanın yolunu bulmuştur. üretilen bilgiler hızla dağıtılınca daha çok bilgi üretilir ve daha hızlı üretim gerçekleşir. internet keşfi (icat) ile birlikte son 20 yılda yaşanan gelişmeler dünyanın var oluşundan beri insanlığın gelişiminden hızlı olmaktadır.
peki ya insanlık bu gelişmelerin neresine konumlanıyor?
insan beyni uyum sağlama konusunda eşsiz olduğundan her türlü dünya düzenine adaptasyon yaşamakta da sorun yaşamamaktadır. doğal seleksiyonun eşsiz üyeleri olarak her türlü yeniliğe adapte olmakta üstümüze yok. ancak bu adaptasyonun bazı değişimleri beraberinde getirdiğini söylemek güç değil. örneğin ateş ile birlikte insanın yaşam biçiminin değişmesi ve dönem insanlarının atalarına göre farklı bir konum almaları sürpriz değil. işte evrim, fiziksel olabildiği gibi fizyolojik, psikolojik de olabiliyor.
son dönemde yaşanan hızlı gelişmeler ile daha hızlı değişmeye zorlanıyoruz. hem fizyolojik hem psikolojik olarak dönüşüyoruz. bu dönüşüm gelişimin içine doğan insanlar ile gelişim sürecinde olan insanlar arasında bile epey farklılıklara yol açıyor. gelişimin hızlı olması aynı süreçte farklı tipte bireylerin türemesine sebep oluyor. biz elbette bin yıl evvel yaşamış insanlardan farklıyız. ancak bu süreci gözümüzle görmediğimiz için "somutlaştırmakta" güçlük çekiyoruz. ancak şu an öyle bir hız yakalamış durumdayız ki aynı süreç içerisinde birden fazla tür ile karşılaşmak mümkün oluyor ve kuşak farklılığı denilen hadiseyi canlı canlı gözlemleyebiliyoruz.
örneğin 80'lerde doğan insanların analog dönemi yaşamış olmaları ile 90'lı yıllarda doğan insanların bilgisayarların kucağına düşmüş olmaları aynı şey değil. evden çıkınca görüş açısından kaybolmuşluğu yaşamış bireyler ile cep telefonu ile büyümüş birey aynı değil. bilgisayarların 30 bin nüfuslu yerde 3 kişide olduğunu görmüş insanla doğduğunda evinde bilgisayar olan insan aynı değil. aynı hissiyatı yaşamaları mümkün değil. 6 ay önden maaşının yarısını televizyon taksidine yatırıp 6 ay sonra siyah beyaz ekranına kavuşan insanla emeklerken niloya izleyen insan bir olabilir mi? birindeki o haketmişlik hissiyle birinde içine doğma durumu bir olabilir mi? arka mahallede top oynamaya çıkan, bir daha döner mi dönmez mi, anne evde yemek yaptı mı, baba eve geldi mi bi haber olan o çocukla fransadaki arkadaşıyla whatsapp'tan haberleşen çocuk aynı dönemde yaşıyor farkında mıyız. üstelik aralarında en fazla 10 yaş var...
2.1 gb kapasiteli pentium celeron işlemcili bilgisayarına kavuşmayı bekleyen çocuk mahalleler arası bisiklet rallisinde iken, ayağında topla o bilgisayarın gelmesini beklerken seneler aleyhine işlemektedir. bilir ki okul arkadaşlarının birinde bilgisayar vardır. o çoktan fifa 97 falan oynuyordur. senin bisiklet ile yaptığın drive'ları araba ile yapıyormuş gibi kurduğun hayalleri need for speed ile gerçekleştiriyordur. mahalle kavgalarında attığın yumrukları street fighterda "aduket'e" çeviriyordur. sen de arada gidersin ateri salonlarına, arkadaşının evine. iki yumruk da sen atarsın da, evinde annenin yaptığı yemekleri yerken, limonatanı içerken atacağın fiskenin yerini tutar mı hiç...
hakedilmiş bilgisayarını alırsın da fifa'nın başına geçtiğinde bir yerden dürter seni. dersin ki yahu tamam ben oynuyorum da kendileri oynasa ben yönetsem. görürsün çünkü fatih terim'i. top mu oynuyor sanki. acaba kendi kendilerine benim kurduğum takımla nasıl bir yol alır bu takım. world class filan aşmışsan demek ki... transfer yapma, takımında yeni transferlerin kendi kendine nasıl oynayacağını hayal etme derken çıkar karşına cm 01. şimdi bu hayali gerçek yapmayacak mısın mesela? evet yazılar akıyor, evet oyun ingilizce. ama çarpık ingilizcenle approach to sign görünce heyecan duymayacak mısın ki?
işte todorovlar, tsigalkolar o günlere bir selam durmaktır bu insan için. capello'lu roma'ya duyduğu saygı bundandır.
içlerinde kimi beğenmez fifa'ya devam eder. illa sana şirk koşacaksa fifa manager vardır, görüntülüdür falan. onunla takılır. ama cm 03 te görünce 2d oyunu. o da dayanamaz. indirir yelkenleri suya. işte cm 03 harika oyundu ya diyen arkadaş için bu yaşanmışlıktır gözünde büyüyen. aghahowa'sı ile mutludur o. bırak mutlu olsun.
devam eder hadise. görüntü olsa, ah olsa dersin. fm 07 çıkar karşına. kimi o zamanlarına kelli ferli gelmiştir artık zaman ayıramaz, kimi oraya doğar onu görür, bilir. kimi devam ettirir seriyi aha görüntü geldi der. bilemezsin ki. 01 de keşfettiği ronaldo'sunun büyümesini bu seride takip ediyordur belki. belki de görüntülü fm'in içine doğmuştur taktik zekasının keyfini sürüyordur. kendini taktik olarak tatmin etmek için fm 18'e kadar gelmiştir. fm19'da ofsayt taktiğinin bile ilmek ilmek dokunduğu seriyi takip ediyordur veyahut zaten arkadaşlarıyla konuşmalarında geçen, whatsapp'ında kayıtlı wonderkidlerini almakla meşguldür.
insan psikolojisini ve kronolojiyi hafife alamazsınız dostlar. her kavramın kendi bağlamı vardır ve bağlamlar içerisindeki dünyanıza kimse müdahale edemez. enigma'sını seven turing neyse tsigalko'sunu büyüten çocuk odur. talihsizliğimiz hepsi aynı dönemde olmaktadır ve birbirimizden o kadar farklı iken hepimize insan deniliyor olmasıdır. bunu fırsata çevirmek de hayatı birbirimize zindan etmek de bizim elimizde...
madem ki düşünüyoruz, o halde var olmalıyız değil mi...*