5003
geçen yaz yaşananlardan herhangi bir ders çıkarmadığımızı görmek üzücü, bir o kadar da umut kırıcı ilerisi için. elde edilen başarıların, analiz yeteneğimizi köreltmesi genetik rahatsızlıklarımızdan birisi ve belki de kalıcı/sürekli başarılar elde etmemizdeki en büyük engel.
bu sezon kadro yapılanmasında izlenen, kervan yolda düzülür politikasının ne derece hatalı bir yaklaşım olduğunun ortaya çıkması için, illaki grup sonuncusu olmak, şampiyonluğu da fener'e mi kaptırmak gerekiyor?
geçen yaz, selçuk-melo ikilisini öncelikle korumak, sonra da takviye etmek noktasında yapılan hatalar için hiç bir bedel ödememiş olmak, doğru bir politika izlediğimiz anlamına falan gelmiyor. ağustos ortalarına kadar karpuz gibi yatan melo'nun kendine gelmesi için geçen aylarda cl'ye ve lige havlu atmadıysak bunu, koca ilk devrede 30 puan toplayabilen fenerbahçe ile grup kuralarını çeken mübarek adama borçluyuz.
ölüm grubuna düşmekten falan bahsetmiyorum, ortalama bir cl grubunda yer almış olsak ve fenerbahçe de uzun yıllar ortalamasına yakın bir performans ortaya koysa, kasımda avrupa'ya, ocakta da lige veda etmemiz işten bile değildi belki de.
ligi mantıken ilk yarıda, matematik olarak 7 maç kala bitiren, çeyrek ve yarı finalde juve ve barca'yı gol bile yemeden eleyen, yaklaşık 50 resmi maçta 150 civarı gol atan bayern bile takımını takviye ediyor, her şeyden önemlisi de zamanında ediyor. üç kuruş az ödesem kar hesabıyla, ağustos ortalarına kadar süründürerek değil, mayıs gelmeden bitiriyor işini. biz ise nisan sonu dolan opsiyonu kullanmayıp, işi yine yaz aylarına bırakıyoruz. şaşırmamak lazım aslında, malum galatasaray'da transfer bitmez...
tıpkı geçen sene olduğu gibi, yine bu takımın orta sahasının öncelikle korunması, sonra da takviye edilmesine ihtiyaç var. alper potuk gibi transferler de ancak bu kurgu içerisinde mantıklı. bu noktada, iki sezondur merkez orta sahayı ayakta tutan, hatta ayakta tutmanın da çok ötesinde performans gösteren melo - selçuk ikilisini -bu sene ikili gibi oynamasalar da- korumak son derece kritik. özellikle hamit üzerinden takviye edilmesi gereken, rotasyonunun güçlendirilmesi ise allah'ın emri durumunda olan bir orta saha kurgusunda, melo konusundaki bu rahatlığı anlamak gerçekten kolay değil.
melo'nun yokluğunda ön liberoya koyduğumuz yekta'yı, sneijder olmadığında da forvet arkasında oynatıyoruz. işin ilginç tarafı ise, her iki pozisyonun da yekta'nın asıl mevkisi olmayışı. ancak, rotasyondaki diğer isimler o derece allahlık adamlar ki, yekta'nın esas pozisyonunu falan düşünecek durumda değiliz. doğru dürüst bir alternatif oyuncusu olmayan, altyapının üst yaş grupları tamamıyla çöp olan bir takım için, ideal kadronun kilit oyuncularından bir konusunda, bu kadar rahat hareket edebilmek değişik bir özgüven gerçekten.
stratejimizi anlamaya çalıştıkça iş, ortada aslında hiç bir hesabın kitabın, politikanın falan olmadığı noktasına doğru gidiyor.
yabancı sınırlaması düşünülerek, hani bir yerli alternatif ile yeri doldurulacak desek mümkün değil, zira öyle bir yerli yok. bir ihtimal gökhan inler olur belki ama o da gelir mi gelmez mi, gelse kaç paraya gelir, hadi parasını verdin diyelim uyar mı uymaz mı, tam bir belirsizlik, belki melo’nun iki misli para harcanacak büyük bir kumar. alper potuk diyenlere ise gülüyor ve başka bir spor dalı ile ilgilenmelerini tavsiye ediyorum, zira futboldan anlıyor olmaları ihtimal dahilinde değil. alper kötü oyuncu ya da alınmasın değil kesinlikle olay. alper belki de zaman içerisinde bir selçuk inan olma potansiyeline sahip ama adamın melo ile alakası yok.
yabancı alternatifi bulundu da, melo’yu sallıyoruz desen, öyle bir alternatif de yok. yani var da yok. melo’dan iyi adam çok da, öyle beleşe, kelepir orta saha pek yok piyasada. melo’ya vermediğin 6m euronun altında kimi bulup da alacaksın? xabi alonso, vidal, matuidi, essien, yaya toure, hangisi? hadi parası neyse verelim de bunlardan birini alalım desen bile, değer mi? zaten takımının en iyi olduğu pozisyonlardan biri için, mevcudu korumak varken neden dünya para harcayasın?
ekonomik açıdan çözmeye çalışıyorum yapılanı ama orada da işin içinden çıkmak imkansız. iki sene önce, 1.5m euro kiralama bedeli ödeyerek 13m euro opsiyon ile kiraladık, bu sezon kiralama bedeli 1.75m euroya çıkarken, opsiyon 6.5m euroya indi. geçen yaz, 5-6m euro civarında bir rakama juventus ile anlaşılmış ancak melo’nun menajeri ile ilgili sorunlar yüzünden transferin askıya alındığı açıklanmıştı. o günlerde verdiğimiz rakamı, şimdi niye verip opsiyonu kullanmadık, ya da madem bugün de vermiyoruz, o zaman neden verdik? iki senede sadece kirasına 3.25m euro ödediğin adamın, bu sefer tapusu için 6.5m euro vermemek nasıl bir matematiktir ya da tapusuna 6.5m vermediğin adama, neden iki senede sadece kira olarak 3.25m ödersin, bunlar hep cevapsız kalan sorular...
melo özelinden genele bakarak, kadro planlamasında ters giden şeyler olduğunu görmek mümkün. bu sene bu kaosu, bir çok farklı faktörün hep bizden yana çalışması ile hasarsız atlattık ama her sene böyle olması imkansız. en basitinden, 3.5 forvetle girmeyi tercih ettiğimiz bir sezonda, imdada çinliler yetişti, önce gidip adamı ingiltere’den aldılar, sonra da parasını ödemeyip serbest kalmasına fırsat tanıdılar. dizide/filmde falan görsen böyle senaryo mu olur amk dersin ama oldu işte. oldu ama oldu diye de, her hikayenin böyle mutlu sonla biteceğini sanmaya devam edersek, sonumuz üç kulvarda gidiyoruz deyip üçün birini alanlara benzeyebilir. yok, aşağı kalmayalım biz de görelim ebemizin amsterdam’ını diyorsak, o başka tabi…