24003
daha önce kendisi hakkında yazdığım bir kaç entryde uzun uzun galatasaray için ne anlam ifade ettiğini, kazandırdığı başarıların yanında ne fırsatlar teptiğimizi ifade etmiştim. yine uzun bir entry olacak, özet isteyenler için mümkün mertebe her paragraf sonunda bir özet cümle koymaya gayret ederek, özet okumak isteyenleri paragrafların son cümlelerine yönlendirmek isterim. kendisinin galatasaray'la 2000'lerden beri olan ilişkisine farklı bir açıdan yaklaşıp en sonda bazı sorular koyarak, aklımdaki soru işaretlerini paylaşmak istedim. dileyen renkdaşların kendisi ve yönetim hakkındaki önceki yazılarıma, hakkımda izlenim edinmek amaçlı göz gezdirmesini rica ederim.
öncelikle taraftarı olarak pek çoğumuzun galatasaray'dan beklentisinin 5, 6, 7. yıldızları takmak, rakiplere şampiyonluk sayısında 10-15 fark atmak değil, avrupa'daki devleri dize getiren, her sene şampiyonlar liginde belli bir kalite ortaya koyan, hatta bu kupayı müzemizde görmek isteyen yapıda olduğumuzu hissediyorum. ligimizdeki şampiyonluğun sadece her sene şampiyonlar ligi biletini doğrudan almak amacı taşıdığını, kulüp olarak ana odağımızın hep şampiyonlar liginde başarıya koşan bir takım ortaya koymak adına futbolcular, teknik ekip, yönetim, taraftar olarak kenetlenmeden ve sabırdan geçtiğini düşünüyor; fatih hoca'nın da geçmiş başarıları ve tecrübesiyle bu modeldeki sabretmesi birinci derecede önemli olan taraftarın sabrını ve anlayışını toparlayabilecek yapıdaki yegane kişi olduğunu düşünüyorum.
fatih terim bir galatasaray efsanesidir, aramızdaki tanımı "imparator"dur. ancak şahıs olarak galatasaray isminden büyük değildir. kazandığımız şampiyonlukların yarısına yakınında takımın başında olması, isminin ne anlam ifade ettiğine yönelik tartışmaları bitirecek minvalde harikuledelikler ve taraftar için kendisine bir minnet duygusu uyandırır. şahsi fikrim hayattayken heykeli dikilip onurlandırılması gereken bir değerimizdir.
ben bu kez başka bir pencereden olaya bakmak istiyorum. 1996'da ilk kez takımın başına geçtiğinde açlığı, hırsı, gelişime açık olması ile uefa başarısını tarihimize altın harflerle yazan ekibin başındaki kişiydi. sonra hoca o dönemki başarının etkisiyle açıkçası biraz rehavete kapıldı ve kariyer tutkusuyla direksiyonu italya'ya kırdı. o dönem fiorentina ve milan'ı çalıştırırken kendisine yöneltilen tekrar türkiye'ye dönmeyi düşünür müsünüz içerikli sorulara küçümser ifadelerle, "arkadaşlar benim için türkiye'de tekrar çalışma defteri kapanmıştır, kariyerimi italya'da sürdürüyorum neden tekrar türkiye'ye döneyim" içerikli üst perdeden cevabını o dönemlerde şaşkınlıkla karşılamıştım. bugünlerde arda için isnat edilen, söyleyip söylemediğini kesin olarak bilmediğim veya hatırlamadığım, "teklif komikti" cümlesi gibi bir reaksiyonla verilmiş bu ropörtajı izlediğimde ortaokul yıllarımdaydım, net hatırlıyorum. şunu söyleyebiliriz ki, terim için kendi çıkarları ve popülaritesi o zaman da dahil her zaman galatasaray'ın önünde geldi.
sonra hoca geri geldi. ikinci döneminde gelişi ise, terim'in türk medyasındaki etkisiyle kamuoyu oluşturması ve özhan canaydın'ın -bana göre burada canaydın çok büyük bir yanlış yaptı- aklını çelerek güllük gülistanlık giden bir lucescu defterinin apar topar kapatılmasına sebep olarak takımın başına getirilmesiyle başlamıştı. bu dönemde hoca, takıma transferde tek yetkili rolüyle, luce'nin düşük maliyetli ve şampiyon olmuş artı avrupa'da başarılı kadrosunu dağıtarak epey bir transfer yaptırmıştı. yaklaşık 26 oyuncu için her şey dahil yaklaşık yüz milyon dolar, rakamla 100 milyon $ harcanmıştı. alınan yabancı oyuncular de boer, xavier, felipe, lukunku, prates, revivo, baliç, pinto, petre, bratu, chiristian, almaguer, m. adama sarr idi. bu transferlerin tamamı terim'in isteğiydi ve alınmıştı. isimlere baktığımızda bazıları doğru düzgün süre alamadı, bazıları yıllarca kulübe ciddi mali yükler teşkil etti, bazıları ise hocayla problem yaşayıp kadro dışı kaldı, hatta sezon bitmeden gönderildiler. ayrıca kulübün deneyimli oyuncuları bülent korkmaz, hakan ünsal, arif erdem gibi isimler devre arasında kadro dışı bırakılmıştı. bu paragrafın ana fikri olarak, terim'in transferdeki öngörülerinin ve kadro mühendisliğinin ne derecede isabetli olduğunun yorumunun yapılması için bir dönemin olaylarının özeti mahiyetinde bir ön bilgi, diyebiliriz.
ikinci dönemi, beklentiler düşünüldüğünde tam bir fiyaskoydu. sportif olarak 77 puanlı bir ikincilik vardı. bjk'ın yüzüncü yıl gazı, luce'nin bizden kovulması sebebiyle kurulması, sinan engin'in kirli ilişkileri, ama sezar'ın hakkını sezar'a verelim, beşiktaş'ın da o sergen'li kadroyla oynadığı güzel futbolla şampiyonluk elimizden gitmişti. bir de olimpiyat stadı, avrupa'da gelen başarısız sonuçlar, 6-0 derbi vs. derken ipler gerildi ve terim'le yollar ayrıldı. ikinci dönem, sadece ismi ve taraftarla olan duygusal bağı sebebiyle, başarılı bir td varken kovularak terim'in takımın başına getirilmesi, devamında transfer dahil her alanda ipleri elinde tutan terim'in başarısızlığını ve sonrasında başlayan istikrarsız ve mali açıdan sıkıntılı süreçle hatırlanacak.
terim'den sonra gelen sırayla hagi, gerets, feldkamp, cevat güler, skibbe, bülent korkmaz, rijkaard, hagi, bülent ünder dönemlerinde yedi sezonda iki şampiyonluk kazanılmıştı. gerets dışında da çok iyi olduğumuz bir dönem hatırlamıyorum şahsen. bu dönemlerde genel olarak üstte belirtilen oyuncuların maliyetlerinin yüklenilmesi sebebiyle, isimli transfer yerine yerli oyuncularla, genç almanya kökenli ya tutarsa mantığıyla getirilen oyuncularla, iyi jenerasyonlarla, bir de arada haldun üstünel'in çabalarıyla kewell, lincoln, baros, elano, keita gibi takımla kimyası uyan/uymayan orta kalite yıldızlarla başarı kovalamıştık. terimin üçüncü dönemi öncesi bam üçlüsüyle oynuyorduk malum. ikinci ve üçüncü terim dönemleri arasındaki darmadağınık vaziyet bana göre terim'in ikinci döneminde yenilen hurmalardan dolayıydı.
üçüncü dönem öncesinde, adnan polat kendisini takımın başına getirmek istediğinde "hocam zordayız gel kurtar" dendiğinde reddetmiş, bir sene sonra aysal'la takımın başına gelmişti. üçüncü dönem yerli ve yabancı olarak kaliteli bir yapılanma oluşturulmuş, yıllardır olmayan iskelet kurulmuştu. üst üste gelen şampiyonluklar taraftarı coşturmuş, ancak hoca ve yönetim arasında beklenmedik tuhaf didişmeler başlamıştı. aysal'ın karizması yükseldikçe, drogba ve sneijder gibi dünya yıldızları takıma katıldıkça başkan ve hoca arasında ego savaşı başlamıştı. milli takımın hoca arayışında terim isminin -bana göre o dönem ligin içinden geçen galatasaray'da kaos çıkarmak için, kasıtlı olarak- geçmesi ve yönetimin tasvip etmeyip terim'in de ısrarla hem milli takım hem kulüp çalıştırma hevesi tavan yapınca kriz patlak verdi. burada terim'in hem kulüp hem milli takım çalıştırmayı "challenge" olarak görmesi birinci etken, ünal aysal'ın karşı çıktığı bir şeyi ona rağmen yapmanın verdiği haz ikinci bir etkendi. işte ne geldiyse başımıza bu ikinci sebepten geldi zaten. bu ego savaşının bir yansıması ve terim'in "herkes bilmeli ben başkandan daha güçlüyüm" düşüncesinin bir tezahürüydü. aysal çok oportunist ve realist bir insan, tam bir pokerface ve mantığı duygularına çok ağır basıyor. terim'in demirören'le flörtleşmeleri, siyasete yakın isimler tarafından gazlanması, terim'in inadı karşısında bu şekilde galatasaray'a faydalı olamayacak bir terim'le çalışmam düşüncesine girdi. ligdeki o dönemki sallantılı gidiş, tff'nin sürekli hakemlerle cezalarla kulübü sıkıştırması, demirören'in galatasaray husumeti ortadayken terim'in yaptığı flörtler aysal karakterinde realist birine terim'e yolu göstermek için yeterliydi. ben de o dönemde hocanın futbol dışına çok karıştığını ve aysal'la gereksiz bir ego savaşına girerek galatasaray düşmanlarıyla sevişmesine aysal'ın verdiği reaksiyonun içerik olarak doğru ancak yöntem olarak yanlış olduğunu düşünüyorum. terim'e galatasaray başkanı sıfatındaki kişinin bu hoyratlıklara ve düşman saflarıyla olan etkileşimlere dayanamayıp had bildirmesi bence yerinde ve galatasaray çıkarlarına uygundu, ama terim gibi bir efsanenin antrenmanda kovulduğunu öğrenmesi yersiz ve yakışıksızdı.
üçüncü terim dönemi, hocanın "kimse benimle aşık atamaz ben hem milli takımı hem galatasaray'ı çalıştırabilirim, kredim sonsuz" dediği bir zamanda antrenmanda görevinden uzaklaştırılmasıyla sona erdi. terim için aysal tarafından kovulmak tahminim son yıllarda yaşadığı en büyük ego sarsıntısıdır. ancak tff başkanı demirören'le imza töreninde verdiği pozlar, kahkahalar, samimiyet bir galatasaray taraftarı olarak midemi bulandırmış ve 'hocam yazıklar olsun' demiştim.
gittiğinden sonra gelen mancini, prandelli, hamza, denizli, riekering, tudor dönemlerinde sportif ve mali açıdan sıkıntılı dönemler geçirdik. hamzaoğlu döneminde gelen şampiyonluk muslera ve yasin öztekin'in ekstra performansları olmasa gelmeyecekti bana göre. derken galatasaray ffp kıskacına girdi, mali durumlar sıkıntıya girdi vs. bu esnada milli takımda terim ve çevresi euro 2016'dan sonra skandallarla boğuşuyordu. prim krizi, arda turan'ın uçakta gazeteci darp etmesi, hastanede silah ateşlemesi ve hamile olan eşini aldatması, terim'in kebapçı selahattin'le mekan basmalı mahkemelik kavgası vs. derken terim artık galatasaray taraftarından antipati toplayarak başladığı milli takım kariyerinde evlatları tarafından sırtından bıçaklanmış, kişisel husumetleri yüzünden medyada saçma sapan bir kavgayla gündeme gelmişti. hem terim'in milli takımdaki başarısız yönetimi yani güvendiği isimlerin onu satması ve ortaya çıkan maskaralıklar, hem de galatasaray'ın o dönemdeki istikrarsızlığı bana göre terim'in başarısızlığıydı.
galatasaray'ın da kötü gidişi malumken dursun özbek yönetimine yeşil ışık yakan terim, gidişine kırgın olan & olmayan, 'ahımız var'cılar da dahil binlerce taraftarın da konsensüsüyle, yönetimin de çabalarıyla tekrar takımın başına geçti. yapılan gomis, belhanda, ndiaye, maicon, serdar aziz, rodriguez, nagatomo, mariano transferleriyle ilk sezon şampiyonluk yine gelmişti. ancak taraftarın problemi oynanan oyunun tatmin etmemesiydi.
2019-2020 sezonunun ilk yarısında alınan başarısız sonuçlarla terim ismi üzerinde taraftar yine ikiye ayrılmaya başlayarak terim'in geleceği tartışması tekrar başlamıştır. öte yandan rakip takım yönetimleriyle muhatap olması ve aldığı cezalar yine aysal dönemindeki üst üste ceza alıp takımdan koptuğu zamanları akla getiriyor. şahsi fikrim hocanın takımda kalarak yıllarca devam edip sadece saha içine odaklanarak avrupa'da başarı için ne gerekiyorsa yapılmasına yönelik kurguyu oluşturması kulübün yararına olacaktır. ama terim'in böyle bir amacının olmadığını, sürekli saha dışı mevzulara karışarak yine yönetimle çatışmaya girdiğini hissediyorum. halbuki mustafa cengiz gibi beyefendi ve sakin mizaçlı, otokontrollü fıtrattaki bir başkan ile çatışmaya girmesi, hele hele iki yıl önce kendisinin ipliğini pazara çıkaran arda için skandal oluşturmaya varan inadı, terim'in yine aysal dönemindeki gibi kendisini yönetimden, başkandan, galatasaray'dan, galatasaray'ın çıkarlarından üstün gördüğünün yansımaları.
tüm bunlar ışığında terim için son arda ısrarına kadar hep, uzun süreli başarı, istikrar, ferguson modeli, ömür boyu birliktelik, avrupa'da kupa için olması gereken isim olarak bakan ben, son olayda anladım ki hocanın maksadı üstte yazdıklarım değil. hoca güçlenip başkanlarla takışmayı hastalık haline getirmiş durumda.
2019-2020 sezonunda şahsen en üzüldüğüm nokta, terim'in diğer kulüplere nazaran çok ilerde olan kadro kalitemize yaptığı üstü kapalı imalar ve kötü sonuçlarda hep bunu bahane etmesi oldu. babel'i kendisi onayladı hatta istedi diye biliyorum. lemina'yı istemeyen ve stoper isteyen de kendisi diye biliyorum. buna ilaveten ffp kıskacındaki yönetimin bana göre yüz üzerinden doksan beş puanlık bir performansla idare ettiği kritik bir dönemde takıma katılan isimler lig seviyesine göre çok üst düzey isimlerdi. belhanda'nın kalmasını isteyen terim'di. her maç ısrarla kendisini oynatan terim'di. ıslıklandığında kendisine adeta tapan taraftara ithamlarda bulunarak "seyirci değil taraftar istiyoruz" diyen terim'di. ilk defa bu dönemde taraftarı dahi inatları uğruna karşısına alacak kadar ileri giden bir profil çizdi. başarısız sonuçlar sonrası sürekli ocak ayını işaret etmesi, elindeki kendi istediği transferlerle oluşturulan takıma yetersiz gözüyle bakarak her maç sonrası yeni transfer yapılması gerektiği ve ocak ayında yeni kurguya geçilmesi gerektiğiyle ilgili demeçleri bizlerde tuhaf bir ümit uyandırmıştı. zannederim ki sürekli ocak vurgusu yaparak, ocak ayında kulübün futbolunu düzeltecek bir şeyler yapmak yerine, arda polemiğini büyüterek yönetimle arasındaki içten gelen bu gerginliğin kamuoyunda yüksek perdeden dillendirilmesini ve bu kaos ortamının alevlendirilmesini sağlamayı amaçlıyormuş.
terim'in son 25 yıldaki 12 şampiyonluğun 8'inde kulübün başında olması kendisi için muhteşem bir kariyer, biz taraftar için de çok büyük mutluluklardı. yani mutluluklarımızın yarısından çoğunda ismi var. ama şöyle bakmak isterim. fatih hoca biraz uslu durabilse ve bencillik etmek yerine kendisinden sonrası için yol haritası çizebilse 25 yılda 12 değil de 18-20 kez şampiyon olup bir uefa kupası şampiyonluğu daha ve şampiyonlar liginde 5-6 kez çeyrek final 1-2 kez yarı final oynamış bir futbol takımımız olabilirdi.
geçmiş dönemleri ve bu dönemi göz önüne alındığında bir gün takımın başından ayrılacak ve her şey yeniden başlayacak. biz de geçmişte şöyle uefa aldık böyle 4. yıldızı taktık diye avunurken mali depresyonlar ve istikrarsız sezonlar geçireceğiz, terim olsa böyle olmazdı diyeceğiz. ama o aralarda yaşanan sıkıntılarda da terim pay sahibi. ayrıca önceki dönemki problemli durumlardan asla ders almıyor, yine aynı gidişata bizi sürükleyebilecek arda konusu üzerinden cengiz'le takışıyor, yönetim hakkında konuşuyor. maç sonlarında uzatmadan cevapsız geçebileceği arda sorularını uzun uzun cevaplıyor, hatta belki sorulmasında da parmağı var.
daha önceki fatih terim entrylerim ve bu entrymde de söylediğim gibi, avrupa'da başarı hayali olan bir terim istiyorum. sabırsız taraftar yapısına sahip türk futbol izleyicisi kitlenin aksine elimizde terim gibi bir değer varken uzun yıllar hatasıyla sevabıyla kendisine sabredip ferguson modeli kurarak sistemi ve ne yapmak istediği belli bir şablonu olan takım hüviyetine bürünüp hedeflere koşalım istiyorum. terim'in bunda gönlü yoksa, başkan ve yönetimin karizmasının kendisinden aşağıda olmasını isteyerek galatasaray'ı gereksiz polemiklere sürükleme niyetindeyse, hemen bugün terim'den vazgeçilmesinden yanayım. ben hocayı takımı sahada aslanlar gibi oynatırken, maç sonu sırılsıklam gömleğiyle ropörtaj yaparken izlemek istiyorum, ayrıca sahada yürüyemeyen takıma devre arası gazını verip ikinci yarı sahayı rakiplere dar eden takımı ortaya çıkarmasını izlemek istiyorum. eğer aklı sahada olan, takımında olan, gereksiz polemiklere ve tartışmalara girmeden uzun vadeli başarıya bizi koşturma hedefindeyse hocayla sonsuza dek çalışılmasından, eğer kendisi bu çizgide değilse de, hocanın heykelini bir an önce dikerek vakit kaybetmeden yolları sezon sonunda ayırmaktan yanayım.
terim'in çalıştığı 3-4 sezonluk periyotlarda yüzde yetmişe yakın şampiyonluk, çalışmadığı zamanlarda yüzde yirmi otuz oranında şampiyonluk yaşayan takımın, terim olmadığı zamanlardaki yıkık halini de terim'e bağlayacak kadar ileriye gidiyorum. eğer hoca 2000 senesinden beri itidalli ve orta yolu tutabilen biri olsa 20 senedir başımızda olurdu ve 16-17 şampiyonluğumuz olurdu. sanıyorum ki kendisi yine didişme ortamına girerek başkanı taaraftarın önüne atıyor, ilk kongrede başkanın başını yedirtecek. burada brinci ve güçlü ihtimal gelecek yeni başkan tamamen terim'in kuklası olacak ve cengiz'i eleştirdiğim tek nokta olan pasif ve hocanın eline fazla koz veren yönetim anlayışının daha yumuşağı ve pasifi anlayışta bir başkanımız olacak. ikinci ihtimal ise cengiz kongreyi tekrar kazanıp bombayı hocanın kucağına bırakacak. burada da camia için suhulete kavuşmakta hayırlı olan; eğer terim'in gönlünde ileriye yönelik galatasaray'ın sürdürülebilir başarısı gibi bir niyet yoksa, kendisinden sonraki yapılanmayı organize etmek yoksa, eğer hoca didişmede ısrarlı bir politika izleme niyetindeyse terimle yolların 2020 haziranında ayrılması seçeneği kalıyor. yoksa terim bu sene sonu değil beş sene sonra dahi ayrılsa, yine elde önceki terim dönemlerinin sonundaki durumun kopyası bir durum olacaksa, taraftar olarak benim gönlümdeki arzu; rakiplerine ligde öyle veya böyle ucu ucuna kötü futbolla günü kurtarmayla şampiyonluk sayısında 8-10 fark atmış ama terim dönemindeki hasar görmüş mali yapıyı düzeltmeye çalışan ve 2000'deki uefa zaferinin üzerine bir şey koyamamış bir galatasaray görmek değil.
aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamış bizler taraftar ve camia olarak, yaşatmış olan kendisi de fatih terim olarak ne bizler ne de terim geçmişteki tecrübelerimizi hiç kullanmıyoruz. bugün terim ayrılsa yerine gelen bir hoca ileride lucescu veya gerets misali gibi takımı şahlandırıp şampiyon yapsa dahi terim'in takımın başına geçmesi söz konusuysa taraftarın ve o günün yönetiminin bunu arzulamayacağının bir garantisi olmadığı gibi, terim'in de bir gün ayrılırsam bu takım başarılı olsun, bir sistem oturtayım gibi kaygıları bana göre asla yok, bu konuda ümidimi iki gün önce yitirdim.
eğer terim'in gerçekten avrupa'da başarılı bir galatasaray hayali varsa, bunu gerçekleştirmek için evlat transferi veya evlatlara şans vermek yerine bir sistem oluşturma uğruna hem takımı hem yardımcılarını bu yolda motive edeceğini beklerdik. ama kendisi, başkanın da belirttiği gibi kadro kalitesi kendi takımından fersah fersah geride olan hem üç büyük takım hem de bugünün lideri sivasspor'un galatasaray'ın önünde olması ve galatasaray futbol takımının saha içindeki darmadağın oyunundan umarsızca, kulübe probleli ve futbol olarak bitik bir arda transferini yaptırmak için hem de mali şartları düşünmeksizin, kendi egosunu tatmin amacıyla, galatasaray'ı kaosa sürükleme noktasında ısrarcı davranmakta.
aşağıda yazmış olduğum kafama takılan sorulara cevap vererek özelden sohbet etmek isteyen yazar arkadaşları mesaj kutuma beklerim:
1. fatih terim'den sonra galatasaray'ın hali nasıl olacak?
2. otuzuna gelmiş bir taraftar olarak ben bu takımı avrupa'da daimi başarılı görebilecek miyim?
3. şampiyonlar ligi'ni kazanmak veya uefa'da tekrar kupa kaldırmak hayal mi?
4. hoca'nın bunları sağlamak için planları var mı?
5. varsa arda'yla mı bunu başaracak? ya da arda'yla ligi sürklase ederek satıp para kazanarak mı kulübe kaynak yaratmayı düşünüyor?
6. kendisinden sonra galatasaray'ın başarılı olduğunu görmek istiyor mu? eğer evetse cevabın evet olması için yaptığı br somut aksiyon var mı?
7. kendisinden sonra takımın teknik ekibinin yapısını şimdiden kurmak yerine neden biatçı olarak bilinen levent, hasan ve ümit hocalarla devam ediliyor? bu hocalar teknik/taktik/form konularında kendisinin şu anki durumu gibi duayen adayı veya imparator adayı mı? evetse bunu neyle kanıtladılar, hayırsa neden teknik kadrodalar?
uzun bir entry oldu vakit ayırıp okuyan renkdaşlara teşekkür eder, galatasaray'ın gerçek sahibi olan taraftarının, geçtiğimiz şu zor dönemde kenetlenmesini ve iitidalli olmasını can-ı gönülden dilerim.