aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • 1758
    istanbul harici temsilciliklerinin çektiği sıkıntılar, katlandığı çileler bilinmeden, münferit bir olaya istinaden tüm temsilciliklerinin lekelenmemesi, bir bütün halinde karalanmaması gereken oluşumdur.

    otobüs firmalarının ıskartaya çıkardığı, camı kırılmış, koltuğu sökülmüş, her yerinde sorun olan o302 otobüslerinde kimi zaman 20 saati bulan deplasman yolculukları yaparken ısıtacak tek şey yanındaki dost, üstündeki sarı-kırmızı monttur bu temsilciliklerde tribün kovalayan emekçileri.

    "hadi yallah" deyince kalkmaz o dökülmüş otobüsler. kolay kolay vermez firmalar otobüslerini. neticede onlar boş beleş ve topluma zararlı insanlardır. zar zor otobüs tutarsın, 44 kişiyi çıkarmakta zorlanırsın. kemik tayfa bellidir. geri kalan 20-25 kişiyi bulmak öyle kolay değildir. hadi buldun diyelim, tanımadığın bu insanların her an kolpa yapabilme ihtimali son dakikaya kadar endişeyle bekletir insanı. bazen 60 kişi olur, iki otobüs tutamazsın, tek otobüste gidersin. koridorda yürüyecek yer kalmaz yatanlardan, oturanlardan. iki kişilik yerde üç dört kişi oturursun. bagajlara doluşursun. karanlık, soğuk, dar, havasız bagajlara. imkanın olmaz, bir transit tutarsın, yirmi kişi binersin. koltukların önündeki daracık yerleri dahi değerlendirirsin.

    tüm bunlar da "hadi yallah" deyince olmaz. kimisinin ailesi izin vermez, kimisinin parası olmaz, kimisinin durumu en baştan müsait değildir zaten, kimi zaman da sen bu durumların içindesindir. ailesi izin vermeyenlerin ailelerini ikna edersin işi gücü bırakıp. ailen izin vermez kaçarsın aileni karşına alma ihtimalini göze alarak. deplasmanın her saniyesi senin için korkudur. kameraydı, fotoğraf makinasıydı, basındı, gördüğün an kaçacak delik ararsın. başına bir şey gelse istanbul'da, konya'da, antep'te ne işin var, izah edemezsin. yakalanırsın, afiş olursun, alıntı olursun, her türlü ailenle aran bozulur. paran olmaz, telefonunu satıp gidersin kimilerinin gözünde sıradan maç olan herhangi bir maça. otobüste açık olur, onu tamamlarsın, gelmeyen olur, onun parasını da verirsin. arkadaşının parası olmaz, sen verirsin. yoksa bulursun. okulun varsa ekersin, işin varsa asarsın, patronla takışırsın hepten yanarsın, işsiz kalırsın.

    saatlerce yol gidersin. ama cebinde bilet yoktur. bilet bulma ihtimalin çok düşüktür, stada girememe ihtimalin yüksektir. zaten bileti alsan en iyi ihtimalle iki, iki buçuk katına alırsın karaborsadan. biletsiz bir halde kilometrelerce uzağa maça gitmen, en yakınındaki insana dahi izah edemeyeceğin bir durumdur. uykusuz, yorgun, yeri gelir aç bir halde dört dönersin etrafta bilet diye. üstelik bir tane bile değil, tüm tayfana lazımdır bilet. hiçbir zaman şahıs olarak düşünemezsin, ordaki grup olmuştur senin şahsın. yeri gelir kendi biletini verirsin arkadaşına yahut yeni gelen hiç tanımadığın birine. dışarda bir kafede izlersin maçı hiç gocunmadan.

    bilmediğin bir şehrin ara sokaklarından geçerken taş yağmaya başlar başını yasladığın cama. sırtını siper edersin camlar patlamasın diye. yeri gelir "istenmeyen olaylar"ın içinde bulursun kendini. muharebenin içinde buluverirsin kendini. üstelik bu bilmediğin şehirde arkadaşlarından başka güveneceğin kimse, tututacağın dal yoktur o canhıraş hallerde. yara alırsın, verirsin, hiç istemediğin halde.

    tüm bunların ödülü merdivenlerden çıkıp yeşil sahada sarı kırmızıyı görebilmektir. o an sanki evinden çıkıp arabana binip on dakikada stada gidip tribündeki yerini almışsın gibi her şeyi, her zorluğu unutursun. yorgunluğun, uykusuzluğun, hiçbir şey umrunda değildir artık. durmadan yırtınırsın etrafında takımına sövmekten başka ses çıkarmayanlara şaşarak ve onlara inat.

    yenilirsin, o yol bitmez. uyumak istersin, uyku tutmaz. "ne işim var lan benim burda?" diye sorarsın kendine saatlerce. yollardaki şeritleri saymaktır tek eğlencen. yenersin, makaranın, eğlencenin kralı döner otobüsteki muhabbetlerde. daracık yerin sana o kadar ferah gelir ki... halbuki rezilden rezilsindir haberin yok.

    maçtan dönersin, sabahın körüdür. yatağın köşktür gözünde. yatarsın, üç saat sonra tekrar vedalaşırsın. basketbol maçı vardır yakın yerlerde. yakın dediğim iki, üç saat. yine düşersin yollara. yine aynı hikaye...

    maçlarla, deplasmanlarla da sınırlı kalmaz çektiklerin. yaşadığın şehrin taraftar gruplarıyla başın derttedir illa ki. ilk fırsatta tepene binmeye hazır insanlara bu imkanı vermemek için her an teyakkuzda olmak zorunluluğu vardır üstünde. şehrini sevmenin şehrinin takımını tutmaktan geçtiğini sanan insanlarla mücadele etmek hayatında önemli olaylardan biri olmuştur artık.

    şehrinde galatasaray'ın maçı olur, türkiye'nin her yerinden temsilcilikler arar seni. bilet sayılarını verirler. sen de onlar için de bilet aramaya koyulursun. bunların alımı, dağıtımı, organizasyonu sendedir artık. koreografi hazırlarsın, stad müdürlüğü engel olur. pankart yaparsın, il gsgm astırmaz. resmi, gayriresmi tüm kuruluşlarla, insanlarla uğraşır durursun.

    çok fedakarlık ister istanbul dışından tribün kovalamak. fedakarlığın sınırı yoktur. bahsettiğim gibi işinden olmayı, eğitim hayatının kötüye gitmesini, maddi, manevi zorlukları, yeri geldiğinde can güvenliğini hiçe saymayı göze alırsın. üstelik isimsiz, hiçkimseden yardım beklemeden, kimseden medet ummadan yaparsın herşeyi. çünkü sen farkında olsan da olmasan da galatasaray'ın o şehirdeki sancağı olmuşsundur artık.

    hani denir ya hep, ultraslan tayfa ayrıdır, bh ayrıdır, üni ayrıdır, hell ayrıdır, karşı, sultans, uğruna vs. ayrıdır. il temsillcilikleri apayrıdır.

    işte böyle evlere şenliktir temsilciklerin hali.
App Store'dan indirin Google Play'den alın