2378
galatasaray şampiyonluk yarışında fenerbahçe’den 30 puan geriye düştü. taraftar ağlıyor, şanssızlığına yanıyor takımının. bir önceki hafta arena'da kaybedilen maçtan sonra kaybedilen efsanesine üzülüyor, tarihte ilk defa genel kurulun aldığı kararla teselli buluyor, kafalar karışıyor, maçtan, futboldan soğuyor. ve bitime 7 hafta kala işte bu sonuç ortaya çıkıyor.
bu işe bakanlar, bu işten ekmek yiyenler ne yaptılar bu durum karşısında diye birkaç gün bekledim. bakalım beni şaşırtacak biri çıkacak mı diye. yok, arkadaş bu milletin mozaik olduğunu söyleyenlere bir ana avrat küfür ettikten, bu milletin mermer olduğuna bir kez daha iman ettikten sonra durumdan vazife çıkartarak hiç kimsenin önemli bulmadığı olayı daha bir derin!den deşmeye çabalayacağım.
galatasaray’a gönül vermiş milyonlarca insan acaba gerçekten bu durumu hak etmiş mi. bu yarışta olması gereken puan farkı bumu. bu kadar insanın ağlaması önemli değilmi. normal mi olunmalı, eve gitmeli, piknik yapmalı, üniversite imtahinına hazırlanmalı, yoğun bakımda yatmalı, sıçmalı, televizyon seyretmeli miyiz?
hiçbir şey olmadı mı lan senin için, büyük galatasaray'ın küçük başkanı ? suratında en ufak bir mimik yok. anamızın kim olduğunu bellediler, belleyenlere teşekkür ediyor. hiçbir şeye şaşırmıyor üzülmüyor sevinmiyor. bu adam nasıl zengin olmuş. türkiye’nin en zenginlerinden. en büyük makamlardan birinin başında. niçin, niye buradalar bu akil adamlar, ne çıkarları var?
ey gök tanrı varsan ne olur aklıma mukayyet ol. beni, bunlarla aynı milletten, aynı dinden, aynı takımın taraftarı olmaktan kurtar.
şimdi bu oynanan sporsa, ligse, yarışmaysa, sağlıklı yaşam için yapılan beden eğitimiyse ve en önemlisi bizim için kuruluş bildirgemizde yazılan başka ülkelerin takımlarını yenmekse. buysa amaç, özelde galatasaray’ın genelde tüm takımların başındakiler, oyuncular, taraftarlar bu işin federasyonu, hakemi, top toplayıcısı, hocası, basını, televizyoncusu, limon taşıyıcısı hiç biri ama istisna yok hiç biri bu işi bilmiyor.
hayatında cim bom bom'um benim diye tezahürat yapmamış, deplasmanlara trenlerle gitmemiş, maç dayağı, köftesi, sucuk ekmeğini yememiş biri ne anlar futboldan.
sen hiç 24 saat önceden stada girdin mi, takım son dakikada gol yediğinde ağladın mı, hayatını bağladığın bir maçta (kadıköyde 2–1 yenildiğimiz maç)yenildiğinde hastaneye kalktın mı? başkan ya da yönetici değilken takımın peşinden kutuplara gittin mi. sen allah bilir uefa kupası finalinde de yoktun.
işi bilsen iki sezonda 30 tane ne olduğu belli olmayan hatta olan kazmalara koskoca galatasaray’ın formasını giydirip ceplerine de para koyar mıydın? kendi işletmelerine alsana iki senede 30 tane sözleşmeli müdür bir boka yaramadıklarını anlayınca da atarken versene eşek yükü tazminat.
ben taa 40 sene önce oynayan nihat'ı, aydın'ı, tarık'ı, muzafferi hatırlıyorum 3 ay önce oynayan ali turan'ı yolda görsem tanımam. taraftar kafasını taşlara vururken, futbolcular kampta dövünüp uyuyamazken sen de federasyona hakemlere teşekkür ederken hiç hesap etmedin demi fener'i yenemeyeceğini. hesap etsen 750 liraya yapmazsın maça geliş bedelini.
gelirler ya gelmezlerse de gelmesinler. futbol takımıyız biz, market değil. takım elbiseni giymişin maça yarım dakika kala koltuğuna oturuyorsun. ne zevk alıyorsun maçtan.
niçin geliyorsun. tezahürat yapmazsın, gole sevinmezsin, mağlubiyete üzülmezsin, boynunda bir tane lisanslı ürün atkı yok kafanda şapka yok. merak ediyorum sen para verip forma aldın mı hiç. maça parayla girdin mi. adam kapalının ortasındaki 50 tane çapulcuyu galatasaray taraftarı sanıyor onlar ne derse onu yapıyor. onlara bedava bilet veriyor.
kim belletmişse böyle bu işin raconu diye belletmişler. saymakla bitmez bilmediği şeyleri yazmak. şimdi ben başkan olsam diyorum ve galatasaray başkanını yazıyorum.
mümkünse maçlara formayla gelirim yok eğer kahrolası talimatlar varsa da takım elbise zorunluysa boynuma bir atkı elime bayrak alırım. puromu galatasaray markalı çakmakla yakarım. en az iki yöneticiyi taraftarın içine formalı olarak gönderirim.
onlarda en az benim kadar bağıracaklar. yok, bağırmıyorlarsa bağıranlardan yönetici yaparsın olur biter. her maç maçın tansiyonuna göre tribün görselliği yaptırırım. maça gelmeyi özendirici promosyonlar (özendirme)yaparım. 5 kere gelene 1 kere bedava misal. her koltuğa bir bayrak bir bere bir forma koy.
korkma en ucuzundan, tek maçlık hatta tek anlık. takım sahaya çıkana kadar dayansın yeter. hakemi, gözlemciyi, federasyoncuyu ürküteceksin. teşekkür etme bırak işini yapsın. galatasaray maçlarına daha bir dikkat etsinler. kimseden sadaka istemiyoruz. ama korksunlar kardeşim bizden. kadroyu hocanın istediği gibi şişirmem. fazla futbolcu iyi değil. her maç oynayabilecek 18 kişi olsun yeter. yabancı futbolcuları alırken imtihandan geçir bakalım.
önüne gelen milletten adam al, her adama tercüman ver o tercümanlar cirit atsın soyunma odasında en gizli bilgileri basına arkadaşına satsın. maç taktiğini satar lan o kadar adam.
tek milletten al alacaksan ya da kimseyi alma. misal hagi türkçe biliyor bırak onun anladığı dilden anlayanları al fazla adam sokma içine sonra kontrol edemezsin. maçlara önce sen gel en son sen çık. taraftarı selamla onlara umut ver ışık ver. şu lanet ses sistemini çıkar devreden.
ya da başındaki aptalı işten at. takım sahaya çıkıyor seyirci coşmuş pis bir marş çalar durur akortsuz. ne yapacaksan anket yap taraftarla paylaş. taraftar dediysek çapulcuyla değil türkiye geneliyle hatta dünyadaki tüm galatasaraylıların fikrini al. bunlar çok kolay internetten yapabilirsin bunları.
uefa kupasını almışım super kupayı almışım. her yerde rakiplerin gözünün içine soksana. adam 6–0 ı marka yapmış. sende kupaları yap. dost gururla düşmen sinirle seyretsin. formaların bir koluna bir kupayı diğer koluna diğer kupayı koy.
bütün ürünlerde olsun o marka. sanki her sene alıyorsun da önemsizmiş gibi. ha çok iyi biliyorum ama param yok. benden önceki başkan kötü transferler yapıp kasayı boşaltmış ben ne bok yiyeyim.
bak şimdi ne yapalım. bir kere maça gelen insanların üstüne yıkılmakla bilet fiyatlarını şişirmekle para kazanılmaz. hatta maç biletini iyice ucuzlatacaksın. onların işi futbolcu gibi sıcak maç atmosferinde takımı motive etmek rakibi yıldırmak netice almaktır.
üstüne para vermen lazımken onlardan para alıyorsun. geç, milyonlarca taraftar yatsın maça gelen 20 bin kişiyi düdükle, olmaz böyle şey. maça gelmeyi iyice özendireceksin ki en iyi 40-50 bin kişi maça gelsin. her maç stat dolu olacak. yaz yaz bitmez okuyanlar sıkılır. bunun için şu önerilebilir ki şu anki başkan ne yapıyorsa onun tam tersini yapacaksın.
bunu düşünürsen bu yazıyı okumaktan da kurtulursun. ha bizim bilmediğimiz ticarethane işini yapıyordur belki adam. belki para kazanıyorlardır, belkisi fazla borç ödüyorlarmış. yani süper kupayı uefa kupasını borç almışlardı ya onu geri verecekler.
tüylerimizi diken diken eden o büyük maceralara ne olacak. onları da geri al bakalım alabiliyorsan belki o zaman şanlı takımın borcu kalmaz sende tarihe para kazanmış kupa kaybetmiş başkan olarak geçersin. ya devlet başa ya da kuzgun leşe.
tribünlerde desibel desibel götünü yırtmış büyük taraftar seç bakalım hangisi. ya zengin bir takımın olacak ya da avrupa şampiyonu. ikisi birden yok. ne kadar ekmek o kadar köfte.
şimdi soruyu sorma vakti geldi taraftara. bu başkanı seven var mı yok mu? işte budur. öyle bir makamda bulunacaksın ki seni kimse sevmeyecek. usame bin ladini bile seven var be. işin içine sevgiyi sokamazsan gerisi boştur. peki dedik ya baştan bütün bunlar bir spor mu? bu yapılanlar yapılamayanlar bir yarışmamı sahiden.
bu maskaralığın adı spor değildir ve bizim ülkemizde daha uzun yıllar asla olmayacaktır. futbolun getirisinin mafya tarafından uluslar arası şebekeler tarafından keşfedilmesinden sonra bu işe spor diyenlerde bu işi bilmeyenlerdendir.
hele enternasyonal şebekeler için bizim lig arayıp bulamayacağın ligdir dünyada. çünkü 3,5 takım vardır. hatta beşikataşı bile saymayabilirsin. galatasaray’la feneri kapıştırmaya bile gerek yok. onlar para pul almadan 100 yıldır kapışıyorlar. senin bu ateşi harlandırmak için bir şey yapmana gerek yok. başka takımlar figüran rolünde.
bu oyun değil pazardır. spor değil organize çete işidir. sıradan taraftarın yapması gereken fazla kafa yormadan sevdiği takımın maçına gitmek, formasını şapkasını satın almak, galip gelindiğinde sevinmek, mağlup olunduğunda spordur deyip üzülmemek, şampiyonluk sırasının kendi takımın gelmesini beklemektir.
peki, bir ton idareci var. onlar niye var. hiiç, ali sami baba kulübü kurarken bir tüzük yazmış. ne bilsin seneler sonra bu işin gül baba mahallesini aşıp sibirya bozkırlarına ümit burnuna kadar gideceğini. demiş ki 10 15 kişi lazım. biri gider forma alır, biri ayakkabı, biri yazı yazar, biri maç organize eder. herkesin bir işi varmış o zamanlar.
şimdi sayın başkanım demektir tek işleri. ben diyorum ki yazı yazmaya bile değmeyen bir şebekedir yönetim kurulu dediğiniz kravatlı monşerler. idareci olmasalar maçlara bile gelmezler. gelmesinler zaten.
geldik teknik kadroya. onlar biliyorlar mı bu işi peki. dün giden galatasaray hocasından başlasak mı? önce şunu net yazmam gerekir ki hem oynarken hem hocayken hagi benim için futbol konuşuldukça kalbimi yerinden söktürecek, futbol bir sevgiyse hepsini ona verebileceğim ve son nefesine kadar takımın başında görmek isteyeceğim efsanedir. hagiye futbolu bilmiyor demekle alberto ainstaine fizik bilmiyor demek arasında fark yoktur. iş futbol olsa hagi için kolaydı hoca olarak ta heykelini diktirmek. nitekim işi futbolken diktirmişti.
ama oyun futbol değil ki zavallı ne bilsin. az buçuk vatandaşı lucescu olmadığını dillendirir olmuştu da dayak yemiş kovulmuştu. tek bir şeyi kendisine sormak isterdim. ama sormayacağım biliyorum ki benden iyi bilir. o zaman ikinci şık geçerli. istemiyorlar.
galip gelmesini istemidiler onun. yoksa hayatını duran toplara vurarak kazanmış. bir maçta en kötü takımın bile 5–10 duran top kullandığı bir oyunda haginin serbest vuruşta, kornerde, penaltıda topun başına gönderecek bir adamı olmaz mıydı? bir atış politikası yok muydu? vardı. o da aman ha atmayalım üzerineydi.
hagi salakmı ki kaleye 20 metre mesafeden kullanılacak topa her seferinde başkasını göndersin. o sandı ki kurgumu yaparım, takımı hazırlarım, futbolcular salak değil ya salak mı yoksa dediklerimi yaparlar ben bu maçı alırım. bok alırsın hagi bok alırsın. burası bizim ülkemiz aslanı kediye böyle boğdururlar işte. nankörler diyarıdır burası attığın, attırdığın golleri biz unuttuk. sen de bizi unut.
güle güle adnan polat, elveda hagi,
bu işe bakanlar, bu işten ekmek yiyenler ne yaptılar bu durum karşısında diye birkaç gün bekledim. bakalım beni şaşırtacak biri çıkacak mı diye. yok, arkadaş bu milletin mozaik olduğunu söyleyenlere bir ana avrat küfür ettikten, bu milletin mermer olduğuna bir kez daha iman ettikten sonra durumdan vazife çıkartarak hiç kimsenin önemli bulmadığı olayı daha bir derin!den deşmeye çabalayacağım.
galatasaray’a gönül vermiş milyonlarca insan acaba gerçekten bu durumu hak etmiş mi. bu yarışta olması gereken puan farkı bumu. bu kadar insanın ağlaması önemli değilmi. normal mi olunmalı, eve gitmeli, piknik yapmalı, üniversite imtahinına hazırlanmalı, yoğun bakımda yatmalı, sıçmalı, televizyon seyretmeli miyiz?
hiçbir şey olmadı mı lan senin için, büyük galatasaray'ın küçük başkanı ? suratında en ufak bir mimik yok. anamızın kim olduğunu bellediler, belleyenlere teşekkür ediyor. hiçbir şeye şaşırmıyor üzülmüyor sevinmiyor. bu adam nasıl zengin olmuş. türkiye’nin en zenginlerinden. en büyük makamlardan birinin başında. niçin, niye buradalar bu akil adamlar, ne çıkarları var?
ey gök tanrı varsan ne olur aklıma mukayyet ol. beni, bunlarla aynı milletten, aynı dinden, aynı takımın taraftarı olmaktan kurtar.
şimdi bu oynanan sporsa, ligse, yarışmaysa, sağlıklı yaşam için yapılan beden eğitimiyse ve en önemlisi bizim için kuruluş bildirgemizde yazılan başka ülkelerin takımlarını yenmekse. buysa amaç, özelde galatasaray’ın genelde tüm takımların başındakiler, oyuncular, taraftarlar bu işin federasyonu, hakemi, top toplayıcısı, hocası, basını, televizyoncusu, limon taşıyıcısı hiç biri ama istisna yok hiç biri bu işi bilmiyor.
hayatında cim bom bom'um benim diye tezahürat yapmamış, deplasmanlara trenlerle gitmemiş, maç dayağı, köftesi, sucuk ekmeğini yememiş biri ne anlar futboldan.
sen hiç 24 saat önceden stada girdin mi, takım son dakikada gol yediğinde ağladın mı, hayatını bağladığın bir maçta (kadıköyde 2–1 yenildiğimiz maç)yenildiğinde hastaneye kalktın mı? başkan ya da yönetici değilken takımın peşinden kutuplara gittin mi. sen allah bilir uefa kupası finalinde de yoktun.
işi bilsen iki sezonda 30 tane ne olduğu belli olmayan hatta olan kazmalara koskoca galatasaray’ın formasını giydirip ceplerine de para koyar mıydın? kendi işletmelerine alsana iki senede 30 tane sözleşmeli müdür bir boka yaramadıklarını anlayınca da atarken versene eşek yükü tazminat.
ben taa 40 sene önce oynayan nihat'ı, aydın'ı, tarık'ı, muzafferi hatırlıyorum 3 ay önce oynayan ali turan'ı yolda görsem tanımam. taraftar kafasını taşlara vururken, futbolcular kampta dövünüp uyuyamazken sen de federasyona hakemlere teşekkür ederken hiç hesap etmedin demi fener'i yenemeyeceğini. hesap etsen 750 liraya yapmazsın maça geliş bedelini.
gelirler ya gelmezlerse de gelmesinler. futbol takımıyız biz, market değil. takım elbiseni giymişin maça yarım dakika kala koltuğuna oturuyorsun. ne zevk alıyorsun maçtan.
niçin geliyorsun. tezahürat yapmazsın, gole sevinmezsin, mağlubiyete üzülmezsin, boynunda bir tane lisanslı ürün atkı yok kafanda şapka yok. merak ediyorum sen para verip forma aldın mı hiç. maça parayla girdin mi. adam kapalının ortasındaki 50 tane çapulcuyu galatasaray taraftarı sanıyor onlar ne derse onu yapıyor. onlara bedava bilet veriyor.
kim belletmişse böyle bu işin raconu diye belletmişler. saymakla bitmez bilmediği şeyleri yazmak. şimdi ben başkan olsam diyorum ve galatasaray başkanını yazıyorum.
mümkünse maçlara formayla gelirim yok eğer kahrolası talimatlar varsa da takım elbise zorunluysa boynuma bir atkı elime bayrak alırım. puromu galatasaray markalı çakmakla yakarım. en az iki yöneticiyi taraftarın içine formalı olarak gönderirim.
onlarda en az benim kadar bağıracaklar. yok, bağırmıyorlarsa bağıranlardan yönetici yaparsın olur biter. her maç maçın tansiyonuna göre tribün görselliği yaptırırım. maça gelmeyi özendirici promosyonlar (özendirme)yaparım. 5 kere gelene 1 kere bedava misal. her koltuğa bir bayrak bir bere bir forma koy.
korkma en ucuzundan, tek maçlık hatta tek anlık. takım sahaya çıkana kadar dayansın yeter. hakemi, gözlemciyi, federasyoncuyu ürküteceksin. teşekkür etme bırak işini yapsın. galatasaray maçlarına daha bir dikkat etsinler. kimseden sadaka istemiyoruz. ama korksunlar kardeşim bizden. kadroyu hocanın istediği gibi şişirmem. fazla futbolcu iyi değil. her maç oynayabilecek 18 kişi olsun yeter. yabancı futbolcuları alırken imtihandan geçir bakalım.
önüne gelen milletten adam al, her adama tercüman ver o tercümanlar cirit atsın soyunma odasında en gizli bilgileri basına arkadaşına satsın. maç taktiğini satar lan o kadar adam.
tek milletten al alacaksan ya da kimseyi alma. misal hagi türkçe biliyor bırak onun anladığı dilden anlayanları al fazla adam sokma içine sonra kontrol edemezsin. maçlara önce sen gel en son sen çık. taraftarı selamla onlara umut ver ışık ver. şu lanet ses sistemini çıkar devreden.
ya da başındaki aptalı işten at. takım sahaya çıkıyor seyirci coşmuş pis bir marş çalar durur akortsuz. ne yapacaksan anket yap taraftarla paylaş. taraftar dediysek çapulcuyla değil türkiye geneliyle hatta dünyadaki tüm galatasaraylıların fikrini al. bunlar çok kolay internetten yapabilirsin bunları.
uefa kupasını almışım super kupayı almışım. her yerde rakiplerin gözünün içine soksana. adam 6–0 ı marka yapmış. sende kupaları yap. dost gururla düşmen sinirle seyretsin. formaların bir koluna bir kupayı diğer koluna diğer kupayı koy.
bütün ürünlerde olsun o marka. sanki her sene alıyorsun da önemsizmiş gibi. ha çok iyi biliyorum ama param yok. benden önceki başkan kötü transferler yapıp kasayı boşaltmış ben ne bok yiyeyim.
bak şimdi ne yapalım. bir kere maça gelen insanların üstüne yıkılmakla bilet fiyatlarını şişirmekle para kazanılmaz. hatta maç biletini iyice ucuzlatacaksın. onların işi futbolcu gibi sıcak maç atmosferinde takımı motive etmek rakibi yıldırmak netice almaktır.
üstüne para vermen lazımken onlardan para alıyorsun. geç, milyonlarca taraftar yatsın maça gelen 20 bin kişiyi düdükle, olmaz böyle şey. maça gelmeyi iyice özendireceksin ki en iyi 40-50 bin kişi maça gelsin. her maç stat dolu olacak. yaz yaz bitmez okuyanlar sıkılır. bunun için şu önerilebilir ki şu anki başkan ne yapıyorsa onun tam tersini yapacaksın.
bunu düşünürsen bu yazıyı okumaktan da kurtulursun. ha bizim bilmediğimiz ticarethane işini yapıyordur belki adam. belki para kazanıyorlardır, belkisi fazla borç ödüyorlarmış. yani süper kupayı uefa kupasını borç almışlardı ya onu geri verecekler.
tüylerimizi diken diken eden o büyük maceralara ne olacak. onları da geri al bakalım alabiliyorsan belki o zaman şanlı takımın borcu kalmaz sende tarihe para kazanmış kupa kaybetmiş başkan olarak geçersin. ya devlet başa ya da kuzgun leşe.
tribünlerde desibel desibel götünü yırtmış büyük taraftar seç bakalım hangisi. ya zengin bir takımın olacak ya da avrupa şampiyonu. ikisi birden yok. ne kadar ekmek o kadar köfte.
şimdi soruyu sorma vakti geldi taraftara. bu başkanı seven var mı yok mu? işte budur. öyle bir makamda bulunacaksın ki seni kimse sevmeyecek. usame bin ladini bile seven var be. işin içine sevgiyi sokamazsan gerisi boştur. peki dedik ya baştan bütün bunlar bir spor mu? bu yapılanlar yapılamayanlar bir yarışmamı sahiden.
bu maskaralığın adı spor değildir ve bizim ülkemizde daha uzun yıllar asla olmayacaktır. futbolun getirisinin mafya tarafından uluslar arası şebekeler tarafından keşfedilmesinden sonra bu işe spor diyenlerde bu işi bilmeyenlerdendir.
hele enternasyonal şebekeler için bizim lig arayıp bulamayacağın ligdir dünyada. çünkü 3,5 takım vardır. hatta beşikataşı bile saymayabilirsin. galatasaray’la feneri kapıştırmaya bile gerek yok. onlar para pul almadan 100 yıldır kapışıyorlar. senin bu ateşi harlandırmak için bir şey yapmana gerek yok. başka takımlar figüran rolünde.
bu oyun değil pazardır. spor değil organize çete işidir. sıradan taraftarın yapması gereken fazla kafa yormadan sevdiği takımın maçına gitmek, formasını şapkasını satın almak, galip gelindiğinde sevinmek, mağlup olunduğunda spordur deyip üzülmemek, şampiyonluk sırasının kendi takımın gelmesini beklemektir.
peki, bir ton idareci var. onlar niye var. hiiç, ali sami baba kulübü kurarken bir tüzük yazmış. ne bilsin seneler sonra bu işin gül baba mahallesini aşıp sibirya bozkırlarına ümit burnuna kadar gideceğini. demiş ki 10 15 kişi lazım. biri gider forma alır, biri ayakkabı, biri yazı yazar, biri maç organize eder. herkesin bir işi varmış o zamanlar.
şimdi sayın başkanım demektir tek işleri. ben diyorum ki yazı yazmaya bile değmeyen bir şebekedir yönetim kurulu dediğiniz kravatlı monşerler. idareci olmasalar maçlara bile gelmezler. gelmesinler zaten.
geldik teknik kadroya. onlar biliyorlar mı bu işi peki. dün giden galatasaray hocasından başlasak mı? önce şunu net yazmam gerekir ki hem oynarken hem hocayken hagi benim için futbol konuşuldukça kalbimi yerinden söktürecek, futbol bir sevgiyse hepsini ona verebileceğim ve son nefesine kadar takımın başında görmek isteyeceğim efsanedir. hagiye futbolu bilmiyor demekle alberto ainstaine fizik bilmiyor demek arasında fark yoktur. iş futbol olsa hagi için kolaydı hoca olarak ta heykelini diktirmek. nitekim işi futbolken diktirmişti.
ama oyun futbol değil ki zavallı ne bilsin. az buçuk vatandaşı lucescu olmadığını dillendirir olmuştu da dayak yemiş kovulmuştu. tek bir şeyi kendisine sormak isterdim. ama sormayacağım biliyorum ki benden iyi bilir. o zaman ikinci şık geçerli. istemiyorlar.
galip gelmesini istemidiler onun. yoksa hayatını duran toplara vurarak kazanmış. bir maçta en kötü takımın bile 5–10 duran top kullandığı bir oyunda haginin serbest vuruşta, kornerde, penaltıda topun başına gönderecek bir adamı olmaz mıydı? bir atış politikası yok muydu? vardı. o da aman ha atmayalım üzerineydi.
hagi salakmı ki kaleye 20 metre mesafeden kullanılacak topa her seferinde başkasını göndersin. o sandı ki kurgumu yaparım, takımı hazırlarım, futbolcular salak değil ya salak mı yoksa dediklerimi yaparlar ben bu maçı alırım. bok alırsın hagi bok alırsın. burası bizim ülkemiz aslanı kediye böyle boğdururlar işte. nankörler diyarıdır burası attığın, attırdığın golleri biz unuttuk. sen de bizi unut.
güle güle adnan polat, elveda hagi,