• 4
    ilk önce yetişemediğimiz tek kanallı dönemdeki beyaz gölge adlı bir dizi yön verdi türk basketboluna. evet bir dizi tüm çocukları basketbol oynatmaya yetmiş o zamanlar. daha sonra 2001 yılında kendi evimizde oynadığımız şampiyona ve "12 dev adam"markası damgasını vurdu. bir anda her yerde basketbol okulları açıldı, basketbol dergileri piyasaya teker teker çıkmaya başladı. ve 2010'da yine ülkemizdeki bir şampiyona, yine ikincilik ve yine her yerde basketbol konuşulmaya başlanıyor.

    bundan sonra yazacaklarım, tanjevic devrimcidir, semih erden yeni gasol, turgay demirel en başarılı spor adamı diyenlerin hoşuna gitmeyecektir.

    2001 yılında bir ortaokul bebesiydim. şampiyonanın da etkisiyle her hafta fanatik basket, her ay da overtime, pivot gibi basketbol dergileri alıyordum. keza arkadaşlarım da. müthiş bir sinerji vardı resmen. şimdi büyük spor adamı denilen turgay demirel o harika fırsatı değerlendiremedi. maç yayınları trt3'ten ötesini göremedi. milli takımın reklamını yaptığı kadar, ligin marka değerini yükseltemedi. milli maçta 10bin kişi varken, lig maçında 100 kişi olamıyordu. basketbolu satamadı turgay demirel. zaten küçük olan basketbol camiası kendi içinde birbirini yedi. turgay demirel koltuğunu sağlamlaştırmak için başka işlerle uğraştı. koltuğunu sağlamlaştırdı ancak 2001 treni çoktan kaçmıştı.

    her şeye rağmen elimizde milli takım gibi bir marka vardı. çok iyi de bir jenerasyon yakalamıştık. takımın başına son yıllarda biraz sallansa da kariyeri parlak tanjevic gelmişti. o zaman herkes 2001 jenerasyonuyla alttan gelen diğer yetenekli jenerasyonun birleşmesiyle müthiş bir takım yaratılmasını ve 2010'da final oynanmasını bekliyordu. 2010'da müthiş bir final oynadık ama 5 turnuvayı heba edeceğimiz kimsenin aklına gelmemişti. ben ispanya gibi olacağız, her turnuvada başa oynayacağız diye beklerken hepsinden ayrı skandallarla erken döndük. oysa elimizde ispanya ile kıyaslanan hidayet'li jenerasyon, sırbistan ile kıyaslanan ersan'lı jenerasyon mevcuttu. bana kızacaklar olacaktır ancak ben tanjevic'e bu nedenle hala kızgınım. 2010'daki final bize 5 turnuvaya mal olmamalıydı.

    2010 dünya şampiyonasında basketbolcular egolarını, tanjevic tutarsızlıklarını bir kenara bıraktı ve final geldi. keşke sabrın zaferi olsaydı ama nihayetinde istenilen sonuç alındı. bu arada nasıl tanjevic'in bundan önce harcadığı turnuvaları unutmuyorsam, kanser tedavisini yarıda bırakıp, takımı yarı yolda bırakmamasını da unutmayacağım elbet. ve muhtemelen yaptırdığı savunma bundan sonraki temel sistemimiz olacak.

    turgay demirel'den ne kadar hazetmesem de bu başarıdaki rolü yadsınamaz. bana göre çoktan yollamamız gereken tanjevic'i ısrarla takımda tuttu. öyle ya da böyle ısrarının karşılığını tarihimizin en büyük milli takımlar düzeyindeki başarısıyla aldı. işin kötü tarafı hala tanjevic'in o zaman yollanması gerektiğine inanıyorum. yine de zaman hakkı olana hakkını verme zamanıdır.

    en büyük korkum 2010'nun da 2001 gibi harcanması. maalesef oyuncu yetiştire yetiştire gelemedik buralara. örneğin yarı finalde elediğimiz sırplar muhtemelen bir 10 sene daha büyük dert açacaklar başa. bizim takımın iskeletini oluşturan oyuncuların bazılarının muhtemelen son turnuvaları. gerçekçi olalım; ömer aşık, semih erden gibi oyuncular kesinlikle seviye atlamalılar. hala dünya 2. olmuş bir takımı sürükleyecek adamlar değiller. enes kanterler'in, doğuş balbaylar'ın bu takıma kazandırılmaları gerekiyor. kendi evimizde oynadığımız turnuvadan turnuvaya başarılı olan takım çizgisinden uzaklaşmamız gerekiyor.

    yine büyük bir basketbol potansiyeli oluştu. küçük çocuklar kerem tunçeri diye diye sokaklarda dolaşmaya başladılar. umarım bu sefer 2001'den gerekli dersi almışızdır. yine umarım ki basketbol sadece milli takımla anılmaz artık. yoksa kendi evimizde oynanacak diğer turnuvayı bekleyecek mecalim yok.
App Store'dan indirin Google Play'den alın