37
--- alıntı ---
son kez rijkaard
aynı konular etrafında benzer türden yazılar yazmak zorunda kalmak pek hoşuma giden bir durum değil. o nedenle "yeniköy kasabı" konusu gibi rijkaard hakkında da son kez yazıyorum.
zaten hollandalı hoca için geçen sezonun sonundaki "bu takım kalitesiz" sözü normalde vedalaşma anlamına gelirdi. ancak yönetim bunu göze alamadı, kendisinin gitmesini bekledi. bu da olmayınca rijkaard'la bir sezon daha azap çekmeyi kabullenmiş oldu.
yönetim bu azabı azaltabilmek için de oyuncu satarak bir denge kurmaya çalıştı. fakat satıştaki başarıya karşın alım konusundaki belirsizlik yeni bir sorun ortaya çıkardı. sürekli olarak transfer bekleyen bir topluluğun iyi bir takım olabilmesi mümkün değil.
rijkaard geldiği günden bu yana çok önemli birtakım durumları pek kavrayamadığını defalarca gösterdi. fenerbahçe'nin tam kadro çıktığı bir karşılaşma için sahaya sürdüğü 11, en hafif deyişle "galiba aklını oynattı!" diye nitelendirilecek durumdaydı.
sarı kırmızılı takımın oyun yapısında, herhangi bir futbolcunun gelişiminde ya da teknik adamın yapması gereken başka işler konusunda bugüne kadar rijkaard ortaya hiçbirşey koyamadı. daha önceki parlak kariyerine elbette ki saygımız var. ancak o konuda bizde söylenen yakışıksız bir sözün ne yazık ki doğru olduğunu derin üzüntülerimizle kabul etmek zorundayız.
çünkü simon kuper bile bu konuda tamamen aynı ifadeyi kullanıyor. biliyorsunuz, yabancılar böyle durumları epeyce dolaşık ve son derece nazik biçimde ifade ederler. hayır, simon kuper de gerçeği söylemek uğruna kabalaşmayı göze alarak "barcelona'yı babam da şampiyon yapardı" diyor. alıp okuyun "futbolun şifreleri" adlı kitabı, göreceksiniz.
efendim, pas futbolu oynatmaya çalışıyor, hayır efendim şu sistemi getiriyor, aman efendim şunu yapıyor, bunu yapıyor, bunların hepsi masal! hiçbirşey yaptığı yok. sadece gelişmeleri seyrediyor. etrafında neler olupbittiğini kavrayabildiği bile epeyce kuşkulu.
basın toplantısında ona en sahici soruyu gstv muhabiri arkadaşımızın sorması ilginçti. (ötekiler artık soru sormaya bile değer bulmuyor olmalılar onu!) arkadaşımız, fenerbahçe maçını herhangi bir hazırlık maçı olarak mı gördüğü anlamında soru sordu. o da aşağı yukarı evet anlamında bir yanıt verdi.
evet, son kez rijkaard. zaten kendisi için daha önce güle güle yazısı yazdığımı unutmuş değilim. hollandalı hoca koskoca 1 yılda türkiye ve galatasaray'la ilgili hiçbirşey öğrenmemiş olduğunu, bu takıma da verebilecek birşeyinin bulunmadığını açık biçimde ortaya koydu.
maçta yaşanan seyirci utancını görmezden gelmek bizde genel bir tavırdır. çünkü o seyirci aynı zamanda okur ve izleyici olarak bizim de müşterimiz, yani velinimetimizdir. ancak bu maçtaki seyirci rezilliği o kadar dayanılmaz hale geldi ki birkaç arkadaşımız değinmek zorunda kaldı.
55 bin kişilik borussia park stadı'ndaki 34.191 biletli seyircinin stattan ayrılışı da bir başka şenlikti. örneğin, biz aracımızı hareket ettirebildiğimizde maç biteli tam 1 saat 50 dakika olmuştu. oradaki pek çok insan "istanbul atatürk olimpiyat stadı'nı da geçti" demekten kendini alamadı.
bu doğruydu da nedenini görmeye yanaşan yoktu. dünyada bizden başka akıllı kalmadığına inanarak herkes her yönden aracının kafasını bir yerlere sokmaya kalkınca kimse kıpırdayamadı. kornalar, küfürler, bağırıp çağırmalar biranda memleket özlemini gidermemizi sağlayacak ortam doğurdu. yurdum insanı yurtdışında da kolay kolay değişmiyor...
hayatı doğru dürüst yaşamak yerine onu bir işkenceye dönüştürme konusunda başarımızın sayısız örneklerinden biri karşısında "biz böyle daha ne kadar gidebiliriz" diye futbol dışı birtakım düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım.
siz bana aldırmayın, sonuçta fenerbahçe kazandı ya, başka hiçbirşey düşünmeye değmez...
--- alıntı ---
son kez rijkaard
aynı konular etrafında benzer türden yazılar yazmak zorunda kalmak pek hoşuma giden bir durum değil. o nedenle "yeniköy kasabı" konusu gibi rijkaard hakkında da son kez yazıyorum.
zaten hollandalı hoca için geçen sezonun sonundaki "bu takım kalitesiz" sözü normalde vedalaşma anlamına gelirdi. ancak yönetim bunu göze alamadı, kendisinin gitmesini bekledi. bu da olmayınca rijkaard'la bir sezon daha azap çekmeyi kabullenmiş oldu.
yönetim bu azabı azaltabilmek için de oyuncu satarak bir denge kurmaya çalıştı. fakat satıştaki başarıya karşın alım konusundaki belirsizlik yeni bir sorun ortaya çıkardı. sürekli olarak transfer bekleyen bir topluluğun iyi bir takım olabilmesi mümkün değil.
rijkaard geldiği günden bu yana çok önemli birtakım durumları pek kavrayamadığını defalarca gösterdi. fenerbahçe'nin tam kadro çıktığı bir karşılaşma için sahaya sürdüğü 11, en hafif deyişle "galiba aklını oynattı!" diye nitelendirilecek durumdaydı.
sarı kırmızılı takımın oyun yapısında, herhangi bir futbolcunun gelişiminde ya da teknik adamın yapması gereken başka işler konusunda bugüne kadar rijkaard ortaya hiçbirşey koyamadı. daha önceki parlak kariyerine elbette ki saygımız var. ancak o konuda bizde söylenen yakışıksız bir sözün ne yazık ki doğru olduğunu derin üzüntülerimizle kabul etmek zorundayız.
çünkü simon kuper bile bu konuda tamamen aynı ifadeyi kullanıyor. biliyorsunuz, yabancılar böyle durumları epeyce dolaşık ve son derece nazik biçimde ifade ederler. hayır, simon kuper de gerçeği söylemek uğruna kabalaşmayı göze alarak "barcelona'yı babam da şampiyon yapardı" diyor. alıp okuyun "futbolun şifreleri" adlı kitabı, göreceksiniz.
efendim, pas futbolu oynatmaya çalışıyor, hayır efendim şu sistemi getiriyor, aman efendim şunu yapıyor, bunu yapıyor, bunların hepsi masal! hiçbirşey yaptığı yok. sadece gelişmeleri seyrediyor. etrafında neler olupbittiğini kavrayabildiği bile epeyce kuşkulu.
basın toplantısında ona en sahici soruyu gstv muhabiri arkadaşımızın sorması ilginçti. (ötekiler artık soru sormaya bile değer bulmuyor olmalılar onu!) arkadaşımız, fenerbahçe maçını herhangi bir hazırlık maçı olarak mı gördüğü anlamında soru sordu. o da aşağı yukarı evet anlamında bir yanıt verdi.
evet, son kez rijkaard. zaten kendisi için daha önce güle güle yazısı yazdığımı unutmuş değilim. hollandalı hoca koskoca 1 yılda türkiye ve galatasaray'la ilgili hiçbirşey öğrenmemiş olduğunu, bu takıma da verebilecek birşeyinin bulunmadığını açık biçimde ortaya koydu.
maçta yaşanan seyirci utancını görmezden gelmek bizde genel bir tavırdır. çünkü o seyirci aynı zamanda okur ve izleyici olarak bizim de müşterimiz, yani velinimetimizdir. ancak bu maçtaki seyirci rezilliği o kadar dayanılmaz hale geldi ki birkaç arkadaşımız değinmek zorunda kaldı.
55 bin kişilik borussia park stadı'ndaki 34.191 biletli seyircinin stattan ayrılışı da bir başka şenlikti. örneğin, biz aracımızı hareket ettirebildiğimizde maç biteli tam 1 saat 50 dakika olmuştu. oradaki pek çok insan "istanbul atatürk olimpiyat stadı'nı da geçti" demekten kendini alamadı.
bu doğruydu da nedenini görmeye yanaşan yoktu. dünyada bizden başka akıllı kalmadığına inanarak herkes her yönden aracının kafasını bir yerlere sokmaya kalkınca kimse kıpırdayamadı. kornalar, küfürler, bağırıp çağırmalar biranda memleket özlemini gidermemizi sağlayacak ortam doğurdu. yurdum insanı yurtdışında da kolay kolay değişmiyor...
hayatı doğru dürüst yaşamak yerine onu bir işkenceye dönüştürme konusunda başarımızın sayısız örneklerinden biri karşısında "biz böyle daha ne kadar gidebiliriz" diye futbol dışı birtakım düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım.
siz bana aldırmayın, sonuçta fenerbahçe kazandı ya, başka hiçbirşey düşünmeye değmez...
--- alıntı ---