• 28
    sabahtan beri kendisiyle kadir çetinçalının bugünkü yazdığı yazı hakkında konuşuyoruz. türkiye spor yazarları derneği genel sekreteri olduğu için sabah ilk iş kendisine email attım. verdiği cevaplar, üslubu, galatasarayımızı sahiplenmesi gerçekten 10 numara. bu kadar kaliteli insanların yazdığı şeyler değilde erhan telli, kadir çetinçalı, halil özer gibi adamlar gündemi oluşturuyor ya aziz yıldırımın gücü işte burda ortaya çıkıyor.

    --- alıntı ---
    aziz yildirim etkisi denilen noktada kesinlikle haklisiniz ama bu is sanilanin cok disinda sekillerde ortaya cikabiliyor. ornegin herhangi bir galatasaray'i izleyen yorumcunun yildirim'la cok sasirtici birtakim "is" iliskisi gibi durumlar olabiliyor... bunu da ne kamuoyuna ne de baska bir yerlere anlatabilmek kolay olmuyor...

    bunlarin tumunu ortadan kaldirabilecek bir guc ya da mekanizma henuz bulunabilmis degil.
    --- alıntı ---

    bugün bana attığı emailden.
  • 29
    rijkaard hakkında vurucu bir yazı yazmış.

    --alıntı--

    güle güle rijkaard

    antalya karşısında yaşanan durum ve sonrasında yaptığı açıklama, rijkaard'ın g.saray'la yollarının ayrılmasını zorunlu kılıyor. hollandalı teknik adam, tarihin en pahalı kadrosuyla ortaya çıkan rezaletin ardından hala kadro yetersizliğinden sözediyor. kewell ve baros'un sakatlıklarına çözüm ararken bile, 'transfere gerek yok.' dese takımda kenetlenmeyi sağlayabilirdi.

    hangi takımın başına kimin geleceği ya da gideceği hiç derdim olmadı. buna benzer konularda ne yapılması gerektiğini yönetimler bizden çok daha iyi bilirler. bilmezlerse de yaşanan gelişmeler onlara bunu ödetir ve öğretir.

    rijkaard'ın sarı kırmızılı kulübe gelmesinin ne kadar önemli bir olay olduğunu defalarca yazmak zorunda kaldık. çünkü yapabildikleri o kadar yetersizdi ki sürekli geçmişini ve kariyeri hatırlatma zorunluğu ortaya çıkıyordu. bu sezon yaşanan fiyaskoya karşın görevinde kalması gerektiği kanısındaydık. gelgelelim, antalyaspor karşısında yaşanan durum ve sonrasında yaptığı açıklama galatasaray'ın onunla vedalaşmasını zorunlu kılar gibi.

    nitekim 2. başkan mehmet hel-vacı'nın açıklamalarını böyle okumak gerekir. olmayan paralarla tarihin en büyük yatırımını yaptıktan sonra kimsenin masal dinleyecek hali yok. bundan çok daha sınırlı kadrolar ve teknik adamlarla sarı kırmızılı takımın neler yapabilmiş olduğu da biliniyor.

    rijkaard ilk günden bu yana neyi nasıl yapması gerektiğine bir türlü karar veremedi. daha ilk resmi maçında tobol deplasmanında berabere kalmış olmak bile büyük bir skandaldı. çünkü rakibin toplam değeri 3 milyon euro idi. sizdeyse tek başına bundan çok daha fazla eden bir yığın oyuncu vardı. g.saray'ın bütün hedeflerinden bir bir kopmasında rijkaard dışındaki tek önemli neden kewell ve baros'un sakatlıkları oldu. onlarla ilgili çözüm bulmak da hollandalı hocanın göreviydi. "transfere gerek yok" diyebilmesi bile takımda farklı bir kenetlenme oluşturabilirdi. özellikle jo ve giovanni'nin transferinin yol açabileceği sorunları rijkaard hepimizden önce görebilmeliydi.

    rijkaard ile galatasaray herhangi bir yönde ileriye doğru tek adım atamadı. sezonbaşında çok önem veriliyormuş gibi görünen gençlerden sadece emre çolak kaldı elde. serdar eylik bile orduspor'a gönderildi. oysa bunlarla ilgileniliyormuş gibi yapılarak çok zaman yitirildi.

    hesapça oynatmak istediği sistem yolunda sarı kırmızılı takım tek adım bile atamadı. tam tersine, rijkaard'dan önce takımın temel direği durumundaki bazı oyuncular düpedüz yok edildi. o zaman bonservis bedeli 8 milyon euro denilen servet'e şu anda 2 milyon verecek bir kulüp çıkar mı dersiniz? galatasaray'ın göreli başarı yaşadığı tek alan avrupa olabilirdi. ne yazık ki oradaki başarı, sadece zayıf rakiplerle çok maç oynamış olmaktan ve iki panathinaikos maçını kazanmaktan doğan bilanço şişkinliğinden ibaret kaldı. sturm graz karşısında yaşananlar da zaten bu bilançoyu sıfırlamış oldu.

    rijkaard, galatasaray'ı ve tür-kiye'yi anlama konusunda başlangıçta çok umut verici sözler etmiş, biz de buna hayranlık duyduğumuzu söylemiştik. "burada herşey var ama yarım yarım" sözleri önemliydi. bunu bir bütünlüğe götürmesi gereken adam kendisiydi. ancak bu yolda hiçbirşey yapamadı. eskişehirspor maçı öncesinde galatasaray liderdi. orada yönetimin genel kurul telaşına daldığı dönemde işe sahip çıkması gereken adam rijkaard'dı. peşpeşe gelen yenilgi ve beraberliklerle puan kayıpları karşısında hollandalı hoca hiçbir çözüm üretemedi. cim bom, kimi zaman kendisinin 10'da 1'i kadro değerine sahip takımlara şaşılacak bir kolaylıkla yenildi.

    bu sezonun bütün emeklerinin yok olup gitmesine ve taraftarın da çıldırmasına yol açan fenerbahçe maçının önemini kavrayabildiği bile kuşkuluydu. çünkü sahada herhangi bir maçtaki gibi bir galatasaray vardı. arda'nın oynayamayacak durumda olduğunu bile göremedi ve bir yığın faciaya yol açtı. rijkaard zaman zaman derwall ile kıyaslanıyor ve 'ilk sezonda alman hoca da çok sıkıntı çekti' deniliyor. ikisinin çalıştığı koşullar arasında ortaçağ ile bugün kadar büyük fark var. üstelik derwall'in ilk yılında cim bom destansı bir türkiye kupası kazanmış ve geleceğe doğru da sağlam adımlarla yürüdüğünü göstermişti. rijkaard ise tarihin en pahalı kadrosuyla ortaya çıkan rezaletlerin ardından hala kadro yetersizliğinden sözediyor. şurası artık kesin olarak ortaya çıktı ki sarı kırmızılı takımın onunla varabileceği hiçbir yer yok! tam tersine önümüzdeki sezon da benzer birtakım rezaletlerin yaşanabileceği çok açık biçimde ortada. bütün bunlar da "güle güle rijkaard" demekten başka bir çıkış yolu bırakmıyor...

    --alıntı--

    http://www.zaman.com.tr/...e=gule-gule-rijkaard
  • 31
    --- alıntı ---

    ''sarı kırmızılı kulüp rijkaard ile hemen vedalaşmalı. hollandalı hoca hiçbir şeyden anlamadığını geçen sezon da defalarca kanıtlamıştı. böyle bir yenilginin nelere yol açabileceğini hâlâ göremiyor. bunun bütün sezonu kaybetmek anlamına gelebileceğini, öyle bir yıkıma yol açabileceğini kavrayamıyor. rijkaard'ın sahaya çıkardığı takım ancak bir cinnet eseri olabilirdi. ali turan'ı sağbeke, serkan kurtuluş'u da solbekte kazım'ın karşısına koymak ancak böyle nitelenebilirdi. savunmada servet'le gökhan'ın, orta alanda cana ile m.sarp'ın, musa çağıran'la da serdar özkan'ın aynı anda sahada olduğu bir takım için "aman allah'ım!"dan başka ne denebilir? tek yabancı oynatabilen yönetim beceriksizliğinin yanında teknik adam yetersizliği galatasaray'a bir fenerbahçe rezaleti daha yaşattı. 10 kişilik ezeli rakibe yenilmenin sanılandan çok daha ağır sonuçlarının olabileceğini çok geçmeden görürüz. bu maçların önemini kavrayamamış bir hocayla cim bom'un hiçbir yere varabilmesi mümkün değil... ''

    ahmet çakır

    http://www.sporyazarlari.com/...c-gecesi/249873.aspx

    --- alıntı ---
  • 32
    kendisinin de bahsettigi gibi böyle bi yenilgi klubu batırır.polat istifa eder.bütün futbolcular toplu eylem yaparlar.taraftarlar samiyeni yakar.sozluk kapanır.deprem olur.herkes ölür.
    bunlara kadir bile inanmaz ahmet efendi.paran neyse vereyim git torunlarını sev.ne bileyim cam kenarında kuran oku.namazları kaçırma.bak ramazanda yaklaşıyo.ibadete ver kendini.bırak şu spor olaylarını ha bıyıgını sevdigim.
  • 37
    --- alıntı ---
    son kez rijkaard

    aynı konular etrafında benzer türden yazılar yazmak zorunda kalmak pek hoşuma giden bir durum değil. o nedenle "yeniköy kasabı" konusu gibi rijkaard hakkında da son kez yazıyorum.

    zaten hollandalı hoca için geçen sezonun sonundaki "bu takım kalitesiz" sözü normalde vedalaşma anlamına gelirdi. ancak yönetim bunu göze alamadı, kendisinin gitmesini bekledi. bu da olmayınca rijkaard'la bir sezon daha azap çekmeyi kabullenmiş oldu.

    yönetim bu azabı azaltabilmek için de oyuncu satarak bir denge kurmaya çalıştı. fakat satıştaki başarıya karşın alım konusundaki belirsizlik yeni bir sorun ortaya çıkardı. sürekli olarak transfer bekleyen bir topluluğun iyi bir takım olabilmesi mümkün değil.

    rijkaard geldiği günden bu yana çok önemli birtakım durumları pek kavrayamadığını defalarca gösterdi. fenerbahçe'nin tam kadro çıktığı bir karşılaşma için sahaya sürdüğü 11, en hafif deyişle "galiba aklını oynattı!" diye nitelendirilecek durumdaydı.

    sarı kırmızılı takımın oyun yapısında, herhangi bir futbolcunun gelişiminde ya da teknik adamın yapması gereken başka işler konusunda bugüne kadar rijkaard ortaya hiçbirşey koyamadı. daha önceki parlak kariyerine elbette ki saygımız var. ancak o konuda bizde söylenen yakışıksız bir sözün ne yazık ki doğru olduğunu derin üzüntülerimizle kabul etmek zorundayız.

    çünkü simon kuper bile bu konuda tamamen aynı ifadeyi kullanıyor. biliyorsunuz, yabancılar böyle durumları epeyce dolaşık ve son derece nazik biçimde ifade ederler. hayır, simon kuper de gerçeği söylemek uğruna kabalaşmayı göze alarak "barcelona'yı babam da şampiyon yapardı" diyor. alıp okuyun "futbolun şifreleri" adlı kitabı, göreceksiniz.

    efendim, pas futbolu oynatmaya çalışıyor, hayır efendim şu sistemi getiriyor, aman efendim şunu yapıyor, bunu yapıyor, bunların hepsi masal! hiçbirşey yaptığı yok. sadece gelişmeleri seyrediyor. etrafında neler olupbittiğini kavrayabildiği bile epeyce kuşkulu.

    basın toplantısında ona en sahici soruyu gstv muhabiri arkadaşımızın sorması ilginçti. (ötekiler artık soru sormaya bile değer bulmuyor olmalılar onu!) arkadaşımız, fenerbahçe maçını herhangi bir hazırlık maçı olarak mı gördüğü anlamında soru sordu. o da aşağı yukarı evet anlamında bir yanıt verdi.

    evet, son kez rijkaard. zaten kendisi için daha önce güle güle yazısı yazdığımı unutmuş değilim. hollandalı hoca koskoca 1 yılda türkiye ve galatasaray'la ilgili hiçbirşey öğrenmemiş olduğunu, bu takıma da verebilecek birşeyinin bulunmadığını açık biçimde ortaya koydu.

    maçta yaşanan seyirci utancını görmezden gelmek bizde genel bir tavırdır. çünkü o seyirci aynı zamanda okur ve izleyici olarak bizim de müşterimiz, yani velinimetimizdir. ancak bu maçtaki seyirci rezilliği o kadar dayanılmaz hale geldi ki birkaç arkadaşımız değinmek zorunda kaldı.

    55 bin kişilik borussia park stadı'ndaki 34.191 biletli seyircinin stattan ayrılışı da bir başka şenlikti. örneğin, biz aracımızı hareket ettirebildiğimizde maç biteli tam 1 saat 50 dakika olmuştu. oradaki pek çok insan "istanbul atatürk olimpiyat stadı'nı da geçti" demekten kendini alamadı.

    bu doğruydu da nedenini görmeye yanaşan yoktu. dünyada bizden başka akıllı kalmadığına inanarak herkes her yönden aracının kafasını bir yerlere sokmaya kalkınca kimse kıpırdayamadı. kornalar, küfürler, bağırıp çağırmalar biranda memleket özlemini gidermemizi sağlayacak ortam doğurdu. yurdum insanı yurtdışında da kolay kolay değişmiyor...

    hayatı doğru dürüst yaşamak yerine onu bir işkenceye dönüştürme konusunda başarımızın sayısız örneklerinden biri karşısında "biz böyle daha ne kadar gidebiliriz" diye futbol dışı birtakım düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım.

    siz bana aldırmayın, sonuçta fenerbahçe kazandı ya, başka hiçbirşey düşünmeye değmez...

    --- alıntı ---
  • 38
    az önce lig tv'de "feldkamp geldiğinde yanında götz'ü, stump'u getirdi, teknik direktör böyle olur, rijkaard hiç bu şekilde davranmıyo" vs. demiştir. ulan 15 yıldır kaç teknik direktör transfer yapıyor. hadi bir iki oyuncu önerirsin * ama oyuncu transferine de mi teknik direktör bakacak? hangi çağda kaldın abicim sen? basbayağı geri kafalıymışsın sen de...
  • 45
    saçmalamış yazar. ee gerets de uğur uçar'la, ferhat öztorun'u kadıköy'de, üstelik resmi bir karşılaşmada sahaya sürdü. sonuç? diz kapağı parçalanana kadar uğur uçar sürekli yükseliş içindeydi. ferhat öztorun da iyi kötü, trabzonspor'a gidecek kadar performans gösterdi. bir maçla genç oyuncu biter mi ya? emre çolak da bu sezonun 9. haftasında çok net bir golü kaçırdı kadıköy'de. emre çolak beklenen aşamayı kaydedemezse bu yüzden mi olacak? böyle saçma düşünce mi olur?

    geri gelince de "bu gençler niye şans bulamıyor :(((" derler... bi git ya, bi gün gözünü seveyim. bi saçmalama. gereksiz konuşmalar insanı. sizin gibi her boku bilenler yüzünden türk futbolu çamur içinde debeleniyor zaten.

    --- alıntı ---

    galatasaray geçen sezonun ortasında hiç de yabana atılmayacak bir bonservis bedeli ödeyip altay'dan musa çağıran'ı transfer etti. izleyen herkesin anlatmakla bitiremediği, hocalarının büyük övgüleriyle kesinlikle geleceğin büyük yıldızlarından biri olacak diye galatasaray'a uğurlanan musa'yı rijkaard yok etti!

    hayır, abartılı bir yargıda bulunmuyorum. elbette ki musa'nın daha söylenebilecek çok sözünün olacağına inanıyorum. ancak anlatmak istediğim konu başka. rijkaard'ın bu genci almanya'daki fenerbahçe maçının ilk 11'inde sahaya çıkartmış olması gibi bir felaketten söz ediyorum.

    üstelik, daha 14. dakikada 10 kişi kalmış ezeli rakibe yenilmenin korkunç sonuçları olabileceğinin farkında bile değildi bizim uçamayan hollandalı! bazı okurlar gibi bunun herhangi bir hazırlık maçı olduğunu sanıyordu...

    --- alıntı ---

    tabii aynı musa'yı hagi niye yeterli görüp, oynatmadı? yazıda onun yanıtı yok. bir sen biliyorsun bunun bir hazırlık maçı olmadığını. hangi kafalardasınız birader siz ya? ne içiyorsunuz bu yazıları yazarken, iki şişe absent mi içip alıyorsunuz klavyeyi elinize?

    edit: ayrıca zizonkovac'ın biraz sonra muhtemelen hak vereceği "doğru söylemiş lan adam" diyeceği, vasat futbol yorumcusu.
  • 47
    --- alıntı ---
    çizmeyi aşmayalım, efendice ayrılalım!

    istanbul büyükşehir belediyespor maçının ardından hagi için güle güle dediğimi okurlar biliyor. o maç bu sezonun son kırılma noktasıydı ancak ne yönetimin ne de hagi'nin bunu görebilecek halleri vardı. o maçı kazanan takım kupada da yoluna devam edebilecek gücü ve morali bulabilirdi. karabükspor maçının da kazanılmasıyla sezonun felaket tablosu biraz olsun düzeltilebilirdi.

    evet, hagi'nin ikinci cim bom serüveni orada bitti. ancak o yaşanan durumun korkunçluğunu görmezden gelerek görevi sürdürebileceğini sanıyor. gerçi siz bu satırları okurken çoktan gönderilmiş olabilir. sarı kırmızılı kulübün artık varlığı tartışmalı yönetiminin bile onun yakışıksız sözlerini duymazdan gelmeyeceği kanısındayım.

    karabükspor maçıyla ilgili olarak elbette ki herhangi bir teknik değerlendirmeye girmenin anlamı yoktu. 90 dakikanın tamamına yakınını taraftar protestosu altında oynamak kolay değil. üstelik sezon biterken hâlâ takım tertibi istikrar kazanmamış durumda, her hafta değişik adamlar sahaya çıkıyor. bu da iyisini filan bırakın futbol oynamayı imkânsız hale getiriyor.

    hagi sürekli olarak bu felaketin sorumlusu olmadığını ileri sürüyor ve süre istiyor. bunun ne kadar yersiz ve anlamsız bir istek olduğunu da gözlerden uzak tutmaya çalışıyor. onun yapamadığını başkalarının pek de zorlanmadan başardıklarını anlatırken daha önce şota örneğini vermiştim. daha çarpıcı olanı da var: hikmet karaman.

    onun 4 hafta sonunda sıfır puanla aldığı manisaspor şu anda galatasaray'ın üzerinde. ilgili kuruluşların değerlendirmesine göre sarı kırmızılı takımın 100 milyon euronun üzerinde bir kadrosu var, manisaspor'un toplam değeri ise sadece 22 milyon 500 bin euro... karaman göreve gelir gelmez maç kazanmaya başladı. trabzonspor, beşiktaş, galatasaray gibi rakipleri deplasmanda yendi. son olarak da aynı işi kayseri'de başardı.

    hikmet karaman bir gün bile kadrosunun yetersizliğinden sözetmedi, manisaspor yönetiminden ara transferde adam alınmasını filan da istemedi. sıkı durun, bu ligin gol kralı olmuş bir oyuncu da sürekli kulübede oturmak zorunda kalıyor... tek örnek o değil, bir de sonuncuyu söyleyelim yeter, mesut bakkal göreve gelir gelmez deplasmanda maç kazandı. dikkatinizi çekerim, onun ilk sözleri ankaragücü'nde çok iyi bir kadro bulduğunu söylemek oldu.

    hagi'den beklenen, bu takımı tekrar şampiyonluk yarışının içine sokması değildi. rijkaard'ın 8 maçta 4 yenilgilik bilançosunu biraz yukarı çıkarabilmesi yeterli olacaktı. onun için mızırdanmaları külliyen geçersiz! rijkaard bu takımın kimyasını bozdu, büyüklüğünü zedeledi, sıradanlaştırdı; hiç değilse bunu düzeltir umuduyla getirilen hagi tamamen yere serdi! üstelik rijkaard döneminde bu takım deplasmanda eskişehirspor'u, ali sami yen'de istanbul bşb'yi 3-1 yenmek gibi yabana atılmayacak sonuçlar almıştı.

    sürekli olarak böyle bir takımın yetersizliğinden sözedip dünyanın transferini yaptırmak, sonra da en küçük bir umut bile oluşturacak kıpırdanmayı gösterememek, korkunç bir başarısızlık! hagi'nin bu işi yapamadığının daha önce de yeterince kanıtı vardı. yönetim de bunu bilmiyor değildi. biraz 'denize düşme' durumu, biraz da 'değişmiştir' umudu hagi'ye bu ikbal kapısını açtı.

    yönetimin kendisiyle yeterince ilgilenmediği yolundaki yakınmaları ise çok komik. birlikte oldukları 4 aylık sürenin tamamını can derdinde geçiren, üstelik hagi'nin yetersizliği nedeniyle sorunları çok ağırlaşan ve artık tam bir çıkmaza giren yönetimden insan nasıl bir ilgi bekleyebilir?

    hiç değilse şu ligin sıradan takımlarını yenmeyi başarabilsen herkes ona bile razıydı be hagi! o zaman herkes soluklanıp sana da ilgi ve sevgi gösterilirdi. yol açtığın yıkım bu kadar korkunçken hâlâ yersiz ve yakışıksız birtakım laflar edip büsbütün antipatik olacağına, uzatma da dön akademinin başına be kardeşim! dünyanın bin türlü hali var, insanların yüzüne bakacak halin olsun.

    --- alıntı ---
  • 48
    an itibariyle ntvspor'da canlı yayında milan baros'u kötüleyen, galatasaray'a zarar verdiğini söyleyen ve kurtulunması gerektiğini ifade eden insan.

    ayrıca skibbe'nin gidişinde de baros'un suçlu olduğunu söylemiştir. kocaeli maçında maç 2-3'ken penaltı kaçırmasını ve kaleciyle karşı karşıya kaçırmasını buna bağlamıştır.

    kendisine akıl, fikir diliyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın