"keşke bir federasyonumuz olsa" demiştir.. ne de güzel ne de doğru demiştir.
---
alıntı ---
bu utanca mahkûm muyuz?
sizi doğrudan ilgilendirmeyen bir durum nedeniyle utancınızdan yerin dibine girdiğinizi hissettiğiniz oldu mu hiç? olmuştur. her insan buna benzer durumlar yaşar.
önem derecesi ve hissedilme şiddeti mutlaka değişir ama illa ki vardır böyle durumlar her insanın hayatında.
hayır, milli takım'ın oynadığı ya da oynayamadığı futbol, kazanamadığı maçlar, katılamadığı turnuvalar filan değil utandırıcı olan. hatta seyircilerimizin sahaya girmeleri ve başka tatsız davranışları da üzerinde durmaya değmez; bunlar dünya futboluna bir armağanımız olarak kabul edilebilir.
ne olacaktı yani! uluslararası kurallara filan pek kulak asmadan kendi ölçülerimiz içinde zar-zor oynamaya çalıştığımız bu güzel oyuna yeni boyutlar mı getirecektik? yeni bir sistem ya da taktik mi icat edecektik? vur-kır-parçala diyerek tribün güzellikleri mi oluşturacaktık? bizim katkımız da bu şekilde oluversin...
a2 takımımız fransa'nın toulon kentindeki geleneksel turnuvaya katılıyor. ilk maçında japonya'yı 2-0 yenmesi iyi bir sonuç. ikinci maçında mısır karşısında ilk dakikalarda golü buluyor ama sonrasında rakibimiz tek kale oynuyor ve karşılaşma 1-1 bitiyor. sıra geliyor hollanda maçına...
o karşılaşmanın ilk dakikalarında yediğimiz gole karşılık verebilecek durumda değiliz. oyuncularımızın büyük bir bölümü süper lig takımlarında yer alıyor ve bazıları geleceğin yıldız adayları olarak gösteriliyor. ancak oynamaya çalıştıkları futbol tam bir felaket!
ne pas verebiliyor, ne çalım atabiliyor, ne şut çekebiliyor ne de savunma yapabiliyorlar! kollektif oyun, yardımlaşma, kademe anlayışı filan gibisinden günümüz futbolunun bellibaşlı özelliklerinden habersiz gibi görünen tuhaf bir oyun oynamaya çalışıyorlar.
maç tam bir işkence şeklinde sürüyor. neyse ki öteki maçtan gelen haber, bizim hollanda ile birlikte gruptan çıkmamızı sağlayacak türden. fakat o da ne? bu, yeni bir utanca yol açıyor. daha önce gs-sturm graz ş.ligi maçının son dakikalarında yaşanan durum tekrarlanıyor. utancımıza rakibimiz de ortak oluyor; iki taraf karşı alana geçmeden top çevirerek dakikaları yoketmeyi uygun buluyor.
hayır, bu da değil insanı utancından yerin dibine sokan. iki tarafın da artık oynamaktan vazgeçtiği böyle bir maçta ıvırzıvır denilebilecek bir faulün ardından bir oyuncumuz meksikalı bir hakeme tepki göstermekle kalmıyor, kafa atma girişiminde bulunuyor ve bunu çok sert olmasa da uyguluyor!
utancımdan ne yapacağımı şaşırıyor, ter içinde kalıyorum bir anda... sonra internete girip oyuncunun kimlik bilgilerine bakıyorum. çok ilginç, hollanda pasaportu da var görünüyor adını anmak istemediğim oyuncunun. akla sığmaz çirkinlikteki davranışını 'gençliğine verelim' denilebilecek gibi de değil, 23 yaşı çoktan geride bırakmış...
bu oyuncu süper lig'in önemli bir takımında oynuyor. 21 ve 19 yaşaltı takımlarımızda toplam 27 kez yer almış, sıkı durun bütün bu özellikleriyle de kaptanlığa layık görülmüş bir oyuncu bu. ortada hiçbir sorun ya da sıkıntı yokken maçın hakemine kafa atabilen bir mahalle kabadayısı...
biz futbolun saha içi ve dışı durumlarıyla ilgili olarak görebildiğimizden çok daha kötü durumdayız. şike olayıyla ilgili olarak yaşadığımız perişanlığın yanısıra hemen her maçta olay çıkması, bu çirkinliklerin uluslararası alana da taşınması ne kadar acı bir durumda olduğumuzu gösteriyor.
insan böyle durumlarda, keşke bir federasyonumuz olsa da hemen meksikalı hakeme bir özür yazısı yazsa, bu oyuncunun bir daha hiçbir milli takımda oynamama cezasıyla birlikte 1 yıl süreyle ligde oynamaktan da menedilmesi gibi kararlar alabilse, diye düşünüyor. bu kararlar, sayıları hiç az olmayan, ay yıldızlı formayı taşımanın ne demek olduğunu bilmeyen öteki mahalle kabadayılarına ders olsa, diye hayallere sığınmak istiyor...
evet, ah, keşke bir federasyonumuz olsa da bizi bu utançlara mahkum olmaktan kurtarabilse...
---
alıntı ---
http://zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1058