50
insan kendisine neden zarar verir, bilinçli ya da bilinçsiz, ben bunu anlayamıyorum. insan unutması gereken şeyleri unutmaz, olmayacak işlerin peşine düşer, kendine en uzak olanı sever, kendine en yakın olandan kaçar, doğru olanı yapmaz, yanlış olanın peşinden ısrarla gider, bir ümit diye yapmayacağı salaklık yoktur, kendini tüketmeyi sever, şikayet etmeyi sever, acı çekmeyi sever, acı çektiren olguyu sever, ama acı kavramına nefret kusar.
"bunu neden yapıyoruz acaba, hadi bu konuya eğilelim" diyeni lukunku ellesin. böyle bir konuya girsem yüzyıllar sürer, yine de bir sonuç alabileceğimden emin değilim. bunu yapıyoruz yani, yapmıyorum diyen varsa bana bir uğrasın, aramızda çözeriz. ben kendisine yepyeni, gıcır gıcır dertler yaratırım. yani kendimizi yaralamayı seviyoruz, karşımızdakilerin yaptıklarını yıkmazsak rahat edemiyoruz, hayatta erdem diye bilinen bütün olguları ezmeyi seviyoruz. sonra da bunu savunuyoruz.
nasıl oluyor bilemiyorum, ama frank rijkaard ve johan neeskens'in, hatta galatasaray yönetiminin ortaya koymaya çalıştığı şey, ilk adımlarını atarken tökezlediğinde hemen üşüştünüz başına. sesinizi pek çıkarmadınız ama belliydi kalkamamasını istediğiniz. ikinci adımını attı, düşecek gibi oldu, hemen sırtına elinizi koydunuz, yardım ediyoruz ayağına. baktınız devam ediyor, bir daha bocalayacağı ana kadar beklediniz. üçüncü adımını attı, dördüncü adımını attı, bu sefer de haykırdınız hep beraber, "vay be koşmaya başladı" diye. şu takımın bir zamanlar koşmasını sağlayan adama frank rijkaard'dan önce yarım dönem bile sabredememiştiniz. öyle bir hatırlatayım dedim. beşinci adımdan sonra yalpalamaya başladı doğal olarak, koşmasını istediğiniz için belki de. hemen arkasından koşup ittiniz, en zorlu dönemde dengesini bozduğunuz için düştü, henüz gelişmediği, gelişmesine izin vermediğiniz için de hala orada duruyor.
yani bu sıkıntıların nedeni frank rijkaard değil, sizsiniz. bütün destekçileri tarafından yıkılması içten içe istenen bir imparatorluk ayakta duramaz doğal olarak. hele bu enkaz eşeleyicileri "abi nasıl olacak bu iş yaaa" diye sağa sola dert yanmıyorlar mı, işte ben buna gülüyorum. sağlam gülüyorum yani bu aralar bayılma tehlikesi geçirecek kadar kötü olduğum halde, allah da sizi güldürsün.
olmayacak bu iş merak etmeyin, sizin istediğiniz en sonunda yine olacak. bu ülkede güzel sayılabilecek bir olay, bir ilerleme görmeyeli uzun zaman oluyor. yani kendi gizli imparatorluğunuz sayesinde oluşturulmaya çalışılan yapıları yıkacaksınız. ve sonunda yine siz zarar göreceksiniz. aslolan her zaman, her şekilde insan faktörüdür. sizin göremeyeceğiniz, sizin katkı yapmadığınız bir başarı, bilinçaltınızda gizliden gizliye aslında istemeyeceğiniz bir başarıdır. bu artık bir hastalık haline geldiği için gizliden gizliye değil, gayet açık istemiyorsunuz hiçbir başarıyı.
uzatmaya gerek yok, zaten finalim var. "sıkıyorsa uzat" gibi bir durum söz konusu. "kısaca bilmemne bilmemne" bile demiyorum, bu yazdıklarımı anlayan varsa anlamıştır, özet geçmemi isteyen inciciler mesaj atabilir. bu da herhalde taraftar başlığındaki üçüncü anlam ifade etmeyen entarim oldu, kısfmet.
"bunu neden yapıyoruz acaba, hadi bu konuya eğilelim" diyeni lukunku ellesin. böyle bir konuya girsem yüzyıllar sürer, yine de bir sonuç alabileceğimden emin değilim. bunu yapıyoruz yani, yapmıyorum diyen varsa bana bir uğrasın, aramızda çözeriz. ben kendisine yepyeni, gıcır gıcır dertler yaratırım. yani kendimizi yaralamayı seviyoruz, karşımızdakilerin yaptıklarını yıkmazsak rahat edemiyoruz, hayatta erdem diye bilinen bütün olguları ezmeyi seviyoruz. sonra da bunu savunuyoruz.
nasıl oluyor bilemiyorum, ama frank rijkaard ve johan neeskens'in, hatta galatasaray yönetiminin ortaya koymaya çalıştığı şey, ilk adımlarını atarken tökezlediğinde hemen üşüştünüz başına. sesinizi pek çıkarmadınız ama belliydi kalkamamasını istediğiniz. ikinci adımını attı, düşecek gibi oldu, hemen sırtına elinizi koydunuz, yardım ediyoruz ayağına. baktınız devam ediyor, bir daha bocalayacağı ana kadar beklediniz. üçüncü adımını attı, dördüncü adımını attı, bu sefer de haykırdınız hep beraber, "vay be koşmaya başladı" diye. şu takımın bir zamanlar koşmasını sağlayan adama frank rijkaard'dan önce yarım dönem bile sabredememiştiniz. öyle bir hatırlatayım dedim. beşinci adımdan sonra yalpalamaya başladı doğal olarak, koşmasını istediğiniz için belki de. hemen arkasından koşup ittiniz, en zorlu dönemde dengesini bozduğunuz için düştü, henüz gelişmediği, gelişmesine izin vermediğiniz için de hala orada duruyor.
yani bu sıkıntıların nedeni frank rijkaard değil, sizsiniz. bütün destekçileri tarafından yıkılması içten içe istenen bir imparatorluk ayakta duramaz doğal olarak. hele bu enkaz eşeleyicileri "abi nasıl olacak bu iş yaaa" diye sağa sola dert yanmıyorlar mı, işte ben buna gülüyorum. sağlam gülüyorum yani bu aralar bayılma tehlikesi geçirecek kadar kötü olduğum halde, allah da sizi güldürsün.
olmayacak bu iş merak etmeyin, sizin istediğiniz en sonunda yine olacak. bu ülkede güzel sayılabilecek bir olay, bir ilerleme görmeyeli uzun zaman oluyor. yani kendi gizli imparatorluğunuz sayesinde oluşturulmaya çalışılan yapıları yıkacaksınız. ve sonunda yine siz zarar göreceksiniz. aslolan her zaman, her şekilde insan faktörüdür. sizin göremeyeceğiniz, sizin katkı yapmadığınız bir başarı, bilinçaltınızda gizliden gizliye aslında istemeyeceğiniz bir başarıdır. bu artık bir hastalık haline geldiği için gizliden gizliye değil, gayet açık istemiyorsunuz hiçbir başarıyı.
uzatmaya gerek yok, zaten finalim var. "sıkıyorsa uzat" gibi bir durum söz konusu. "kısaca bilmemne bilmemne" bile demiyorum, bu yazdıklarımı anlayan varsa anlamıştır, özet geçmemi isteyen inciciler mesaj atabilir. bu da herhalde taraftar başlığındaki üçüncü anlam ifade etmeyen entarim oldu, kısfmet.