• 1545
    2009-2010 sezonunda yaptıklarına kısaca bir bakacak olursak:

    felaket bir stoper ikilisi ile başladı. ta 2008-2009'un başında takıma kazandırmaya çalıştığımız ve olmayınca fernando meira'yı yerine tercih ettiğimiz lucas neill ile, devre arasında transferi bedelsiz olarak gerçekleştirmek üzere anlaşılmış belli ki. servet çetin - gökhan zan ikilisi, devre arasına kadar stoperi idare etmekle görevlendirildi. şimdi sorun şu ki; iki hantal stoper ile avrupa'da mücadele etmek imkansız, süper lig'de de zor. lucas neill'ın üstlendiği görevi(bkz: #343584) yerine getirebilecek ve neill'e alternatif olabilecek futbolculardan emre aşık artık yok, emre güngör ise 2009-2010 boyunca sakatlık korkusuyla topa girmekten imtina etti. emre güngör çok beğendiğim bir futbolcudur; türk futbolu'nun yetiştirdiği çabuk stoperleri say desen, 10 tane sayamam. iyi yer tutabilmek ve iyi markaj yapabilmek gibi özellikler için gereken çabukluk emre'de mevcut ama sakatlık korkusu, performansının yükselmesine engel oluyor maalesef. savunmanın yer tutma konusunda lideri olabilecek çabukluğa sahip bir diğer futbolcumuz da ali turan olacak ama, uzun süre futboldan uzak kaldıktan sonra çabuk toparlanabilecek mi, onu da bilmiyorum. şu an savunmamız ve takımımız için kilit rol oynayan lucas neill, 2011-2012 sezonunda büyük ihtimalle futbolu bırakmış olacak. onun özelliklerinde bir defans oyuncusu bulmanın ne kadar zor olduğu malum; ayrıca hadi bulduk diyelim, rigobert song gibi 5 sezon oynayacak mı bakalım...

    2010-2011 sezonu, defansımız açısından 2009-2010 sezonuna kıyasla daha iyi olacak. fakat çok daha acil olarak transfer gerektiren mevkimiz orta saha. 2009-2010 boyunca, ileride geniş alan bulabildiği maçlarda hücum hattımızın neler yapabildiğini gördük. ama ileride geniş alan bulmak her zaman o kadar kolay olmuyor; bazı takımlar o alanı kasımpaşa gibi bedava veriyor, bazıları eskişehirspor gibi savaşıyor. ihtiyacımız olan orta saha kurgusu belli; oyunu defansif ağırlıklı oynayan, enerjik, defansif zaafı olmayan bir ön libero ve oyunu iki yönlü oynayabilen, oyun kurmanın yanında pres de yapan, ön liberoya yardımcı olan iki orta saha oyuncusu. orta saha oyuncularımız hazır; elano ve arda ikilisi. yedek olarak musa çağıran ve emre çolak da var. ama 90 dakika boyunca enerjisi düşmeyen, pres yapan, ısıran ve atak kesen ön libero bizim takımda senelerdir yok; saidou'dan beri gelmedi anasını satayım... oyunu %100 defansif oynayan bir ön libero ile %50 defansif, %50 atak oynayan iki orta saha oyuncusunun uyguladığı toplam pres; rakibi üstümüze çekmeye yetiyor ve bu sayede hücum elemanlarımız ileride müsait durumda kalabiliyor. ama elimizde üstüne düşen miktarda presi tek başına uygulayabilen bir ön libero bulunmadığı için, ihtiyacımız olan toplam pres miktarına ulaşmak amacıyla çift ön libero + tek forvet arkası gibi bir sistemle oynamak zorunda kaldık. ki 4-3-3'ün alışıldık dizilişi budur zaten ama rijkaard'la özdeşleşen, rijkaard'ın mucidi olduğu 4-3-3 uygulamasında tek ön libero + çift orta saha bulunur. eskişehirspor, bursaspor, sivasspor gibi takımlarla oynadığımız maçlarda, orta alandaki mücadeleyi yetersiz presimiz yüzünden kaybettik ve bu yüzden de orta sahayı eline geçiren rakip; hücum hattımızı da sıkı marke edebilecek rahatlığa sahip oldu.

    bu yüzden orta sahadaki pres, hücum hattının performansı açısından da hayatidir.

    elimizdeki ön liberoların sorunu genellikle aynıydı; fiziksel yetersizlik. mehmet topal ve barış özbek'in 2008-2009 sezonundaki performansına, mustafa sarp'ın da anadolu kulüplerindeki oyununa genellikle hayrandık. ama unutulmaması gereken bir şey var; sezon öncesi kamp ve idman dönemleri.

    sezon öncesi kamplarda, teknik direktörün oyun anlayışına göre bir idman programı düzenlenir. bilindiği gibi, anadolu kulüpleri fiziğe dayalı, defansif ve garantici bir futbol oynatır; bunun için fizik ve kondisyon idmanları ağırlıktadır. kondisyon idmanlarıyla vasat fizikte olan futbolcular bile sezon boyunca yorulmayacak hale getirilir, fakat teknik idman yapacak vakit de kalmaz, enerji de... mustafa sarp'ın bu futbolu oynayarak anadolu'da başarılı olmasına şaşırmamak gerek, herkesin defansif oynadığı bir kurguda üstüne düşeni yapmakta zorlanmıyordu. ama takımın genelinin ofansif oynadığı ve pres yapma işinin tamamına yakınını tek başına yapması gereken bir kurguya monte edildiğinde; sezona iyi başlamış olmasına rağmen, 10. haftadan sonra kondisyonu tükendi mustafa'nın... çünkü mustafa fizik olarak üst düzey bir futbolcu değildi; senelerdir sezon öncesi kamp dönemlerinde yapılan kondisyon idmanları sayesinde güçlü kalabiliyordu.

    aynısının mehmet topal ve barış özbek için de geçerli olduğunu söylemeye lüzum yok herhalde; galatasaray'da geçirdikleri tek başarılı sezon 2007-2008 sezonuydu ve onda da, oyun anlayışı fizik, disiplin ve dayanıklılık olan, fazla teknik ve çabukluk gerektiren konularla ilgilenmeyen karl heinz feldkamp ile çalışmışlardı. feldkamp'ın gösterişsiz futbolunu hep beğenmişimdir fakat avrupa'da başarı için yetersiz olduğu da kesindi; süper lig'i silip süpüren demir gibi kadro, leverkusen'in hızlı pas yapan ilk 11'i karşısında da dağılmıştı. mehmet topal ve barış özbek, skibbe ya da rijkaard gibi antrenörlerin çabuk ve pasa dayalı sistemlerinin gerektirdiği idman programını uyguladıklarında; gördüğünüz gibi, 10. haftadan sonra fizik olarak dağıldılar...

    hasılı; sezon öncesinde kondisyon idmanına abanmaya gerek duymadan da dayanıklılığını koruyabilecek fiziğe sahip bir ön liberoya ihtiyacımız var. tabi ki her halükarda bir miktar fizik idman yaptırmak gerekecek fakat, dayanıklı hale getirmek için fazla uğraşmayacağımız bir fiziğe sahip olursa; kalan vakitte teknik ve taktiğe abanırız ki, topu oyuna çabuk soksun, oyun falan kursun... bulunması çok da zor olan bir adam aramıyoruz; ama dünya kupası'ndan sonra fiyatların uçmasından korkuyorum sadece.

    -----

    bu takımın(eldeki kadroyu koruyabilmesi halinde) sadece bir tane yabancı ön liberoya ve belki bir de yabancı stopere ihtiyacı var. leo franco, joao alves ve harry kewell'ın gideceği de kesin gibi; yani yabancı kontenjanı da müsait.

    ama eldeki kadroyu koruyamamak da var işin ucunda. mesela milan baros; sözleşmesi 2011 haziranında bitiyor ve dünya kupası için çek cumhuriyeti kadrosuna da girdi. piyasası fena halde yükselecek, yani en geç 2011 sonunda satılacak ve muhtemelen çok güzel bir paraya gidecek. benim kafamı kurcalayan; 2010 dünya kupası'ndan sonra talipleri artmaya başladığında "gitmek istiyorum" der mi? muhtemelen şampiyonlar ligi'nde oynayan talipleri olacak, "kal" demeye pek yüzümüz yok...

    edit: anaaaa?! downforce söyledi sağolsun, çekler dünya kupası'na gitmiyormuş lan?! ama olsun, demedi demeyin; baros'un yine de talibi çıkar...
App Store'dan indirin Google Play'den alın