115
uzunca yazacağım, kıssadan hisseyi baştan vereyim: mevcut kulüp yönetim yapısı ile herhangi bir türk kulüp uluslararası arenada rekabetçi olamaz, uzun vadeli başarıya ulaşamaz. bunun sebebi, “teşvik eksikliği”’dir. taraftar kulübün satılmasına karşı olabilir, doğaldır, fakat aynı taraftarın “avrupa fatihi’nin dönüşü” hayali kurması tutarlı olmaz. kulübün dernek yapısının detaylarına vakıf değilim, değişiklik yapmak mümkün değilse avrupa’da sürekli başarı da bence hayaldir.
dünya’nın çarklarını çok uzun zamandır kapitalist sistem döndürüyor. kapitalist sistemi özel kılan şey, doğal bir teşvik sistemine dayanması. bu sistemde toplumun refahı, insanların bencilliğine, kendisini düşünerek hareket etmesine dayanıyor. bu ayıp birşey değil, senin bir bakkalın varsa daha çok kazanabilmek için çok çalışıyorsun, maliyetlerini düşürmek için uğraşıyorsun, daha çok müşteriye ulaşabilmek için daha rekabetçi olmak için didiniyorsun. çünkü önünde net bir havuç var: daha fazla para kazanacaksın. kimsenin seni daha rekabetçi olman için ittirmesine ihtiyaç yok, bu, doğal bir teşvik. ve sen kendi karını artırmak için uğraşırken dolaylı yoldan toplumun refahını da artırıyorsun. amacın o değil, umrunda da değil, ama senin bencilliğin buna sebep oluyor. kapitalist sistemin son 2 yüzyılda bu kadar kemikleşmesinin sebebi tam olarak bu, insanın bencil doğası ile tamamen uyumlu olması, ve bu bencillikten toplum refahı üretmeyi başarması.
mevcut dernek yönetimine gelecek olursak, bu sistemde yukarıda bahsettiğim, başarıyı ve büyümeyi tetikleyen hiçbir doğal teşvik yok. ehil, kapsitesi yüksek bir insan neden galatasaray’a başkan olsun? ne çıkarı var? zengin olsun, “kasa kolaylığı” sağlasın istiyorsunuz, koyduğu parayı geri almak isteyince kızıyorsunuz, adamın kendi şirketlerini bir kenara bırakıp günde 18 saat kulüp için çalışsın istiyorsunuz, başarısızlık durumunda adamı ibra etmeyip yerin dibine gömüp yolluyorsunuz, ve kulüpten para kazanmasını istemiyorsunuz. sonra da ali sabancı başkan adayı olmuyor diye söyleniyorsunuz. valla ben ali sabancı olsam ben de olmam çok üzgünüm.
bu durum şuna sebebiyet veriyor. galatasaray başkanlığı bir popularite devşirme yeri olarak kullanılıyor. basiretli bir yöneticinin kendi şirketinde asla yapmayacağı mantıksızlıkta, maddi kayıp yaratması kaçınılmaz yatırımlar, “taraftarımız ne isterse o olur” kılıfına sarılarak yapılıyor (benim nazarımda drogba, sneijder, falcao transferleri bu klasmanda). başkanlar “benden sonrası tufan” bakış açısı ile hareket ediyor, çünkü edilecek zarardan sorumlu değil. kulüp, menajerlerin oyuncağı olduğunda içimiz parçalanıyor değil mi? neden oluyor bu? e olmaması için hiçbir teşvik yok da o yüzden. başkan zaten maksimum üç seneliğine burada, her an rezil edilip gönderilme korkusu yaşıyor, e para da kazanmıyor, o da kendini menajerlerin kucağına bırakıveriyor işte.
uzun lafın kısası, mevcut sistem sadece populizmi, kısa vadeli düşünceyi tetikliyor. uzun süreli başarı söz konusu değil, kısa süreli, saman alevi gibi yaşanacak başarılar da o anki başkana, yani isme bağlı. başkan değişince, herşey baştan başlıyor.
dünya’nın çarklarını çok uzun zamandır kapitalist sistem döndürüyor. kapitalist sistemi özel kılan şey, doğal bir teşvik sistemine dayanması. bu sistemde toplumun refahı, insanların bencilliğine, kendisini düşünerek hareket etmesine dayanıyor. bu ayıp birşey değil, senin bir bakkalın varsa daha çok kazanabilmek için çok çalışıyorsun, maliyetlerini düşürmek için uğraşıyorsun, daha çok müşteriye ulaşabilmek için daha rekabetçi olmak için didiniyorsun. çünkü önünde net bir havuç var: daha fazla para kazanacaksın. kimsenin seni daha rekabetçi olman için ittirmesine ihtiyaç yok, bu, doğal bir teşvik. ve sen kendi karını artırmak için uğraşırken dolaylı yoldan toplumun refahını da artırıyorsun. amacın o değil, umrunda da değil, ama senin bencilliğin buna sebep oluyor. kapitalist sistemin son 2 yüzyılda bu kadar kemikleşmesinin sebebi tam olarak bu, insanın bencil doğası ile tamamen uyumlu olması, ve bu bencillikten toplum refahı üretmeyi başarması.
mevcut dernek yönetimine gelecek olursak, bu sistemde yukarıda bahsettiğim, başarıyı ve büyümeyi tetikleyen hiçbir doğal teşvik yok. ehil, kapsitesi yüksek bir insan neden galatasaray’a başkan olsun? ne çıkarı var? zengin olsun, “kasa kolaylığı” sağlasın istiyorsunuz, koyduğu parayı geri almak isteyince kızıyorsunuz, adamın kendi şirketlerini bir kenara bırakıp günde 18 saat kulüp için çalışsın istiyorsunuz, başarısızlık durumunda adamı ibra etmeyip yerin dibine gömüp yolluyorsunuz, ve kulüpten para kazanmasını istemiyorsunuz. sonra da ali sabancı başkan adayı olmuyor diye söyleniyorsunuz. valla ben ali sabancı olsam ben de olmam çok üzgünüm.
bu durum şuna sebebiyet veriyor. galatasaray başkanlığı bir popularite devşirme yeri olarak kullanılıyor. basiretli bir yöneticinin kendi şirketinde asla yapmayacağı mantıksızlıkta, maddi kayıp yaratması kaçınılmaz yatırımlar, “taraftarımız ne isterse o olur” kılıfına sarılarak yapılıyor (benim nazarımda drogba, sneijder, falcao transferleri bu klasmanda). başkanlar “benden sonrası tufan” bakış açısı ile hareket ediyor, çünkü edilecek zarardan sorumlu değil. kulüp, menajerlerin oyuncağı olduğunda içimiz parçalanıyor değil mi? neden oluyor bu? e olmaması için hiçbir teşvik yok da o yüzden. başkan zaten maksimum üç seneliğine burada, her an rezil edilip gönderilme korkusu yaşıyor, e para da kazanmıyor, o da kendini menajerlerin kucağına bırakıveriyor işte.
uzun lafın kısası, mevcut sistem sadece populizmi, kısa vadeli düşünceyi tetikliyor. uzun süreli başarı söz konusu değil, kısa süreli, saman alevi gibi yaşanacak başarılar da o anki başkana, yani isme bağlı. başkan değişince, herşey baştan başlıyor.