187
maça galatasaray beyaz formayla çıktı. sanki beşiktaş'a koreografi yaptık. siyah beyaz takıma karşı, beyaz formayla çıkmak kimin aklı olabilir acaba? fenerbahçe'nin bizim kırmızı formayla şıktığımız maça sarı formayla çıkması gibi. buna da karar veren birileri var ve biz ne yazık ki bunu da bilmiyoruz.
reykart dualarımı kabul eden bir kadroyla çıktı. gökhan, servet, sarp'ın olmadığı bir galatasaray'ı canlı izlemek isterdim. kadroyu görünce de çok rahat kazanacağımızı ön görmüştüm. fakat ilk yarı uğur uçar'ın bu kadar berbat bir futbol oynayacağını düşünemedim. bereket hiddink daha gelmedi maç izlemeye, ekrem dağ'ı sol açık sanar milli takıma ilk futbolcuyu seçerdi.
ilk yarı beşiktaş, seyircisiyle, geçen maçın acısıyla yüklendikçe yüklendi. kale yine güven vermiyordu. her topa girdi gözüyle bakıyorduk. hatta bir topu içeriden çıkardı. bir topları direkten geri geldi. bizim ise elano'nun usta işi ortasına barış özbek'in vuramayışı ve keyta'nın orta şiddetde bir şutu vardı. bu arada sarı kartlı barış, atıldığı maçı hatırlattı. sarı kart aldıktan sonra bir topa koluyla müdahele etti, hakem gördüyse acıdı, görmediyse kaynadı gitti. insanın aynı hatayı iki defa yapması için hangi psikolojide olması gerekiyor?
ikinci yarı ben her iki hocadan da hamle bekledim. reykart, oyundan memnun aynı takımla saha çıkınca, dürüllü'lü yaptı değişiklikleri. oyun sanki beraberliğe kurulmuş şekilde devam ederken, keyta kıpırdamaya başladı. bu adamın en ufak bir hareketi tayfun etkisi yapıyor. arda uç bölgenin ortasında vekaleten duruyordu. durduğu için de hünerlerini gösteremiyordu. sağdan soldan yeterli top gelmeyince, iyileşen asıl santrafor oyuna girdi. seri paslarla gelen galatasaray,da top jo'yla buluştu. fantastik bir çalım atıp içeri kesti. topu kapan arda santrafor bölgesinde, en kral santrforları kıskandıracak bir dönüş ve vuruşla topu galatasaraylıların olduğu kalenin dibinden ağlara yolladı.
bu dakikadan sonra, bizim sıkıntılarımız depreşti. güven vermeyen bir kaleciyle kalan dakikalar nasıl geçecekti? arda sakatlıktan, elano kurgudan dolayı sahanın kenarına gelince ilerde usta kalmamış oldu. serbest vuruşlar bilinçsiz kullanılmaya başladı. beşiktaş'ın golü çıkaracak yoğun bir baskısı olmadığı dakikalarda gereksiz bir faul yapıldı. baraj hak getire, gerek yok, kalede leo var. içeri şişirilen topu sadece kendine has olduğunu düşündüğüm çift yumruğunu sümsük yapıp topu dürttüğünü gördük. dürttüğü top karambol oldu, biri vurur gibi yaptı, kıçını döndü ki - bir de bu huyunu tespit ettik- top tıngır mıngır beraberlik golü olarak kalemize girdi.
şimdi çıkar birileri, beşiktaş'la deplasmanda beraberliğe iyi sonuç der. ben demiyorum, kaçan 2 puan daha hanemize yazıldı. şu giren gole, lukas- emre ikilisinin başına bir iş gelecek diye üzüldüm. yine lukas mükemmel bir maç çıkardı. ikinci yarı topal'da topallamadan oynadı. uğur kötü, balta tutuk bir maçı geride bıraktı.
taraftarmısın derdin var demektir. rahat rahat sezonu çıkaramayacağız. bakalım önümüzdeki maçlar neler gebe? bu maçın bana ait ana fikri şu oldu. leo'ya artık hiç güvenim kalmadı, artık benim için kale allaha emanet. haydi hayırlısı diyelim.
reykart dualarımı kabul eden bir kadroyla çıktı. gökhan, servet, sarp'ın olmadığı bir galatasaray'ı canlı izlemek isterdim. kadroyu görünce de çok rahat kazanacağımızı ön görmüştüm. fakat ilk yarı uğur uçar'ın bu kadar berbat bir futbol oynayacağını düşünemedim. bereket hiddink daha gelmedi maç izlemeye, ekrem dağ'ı sol açık sanar milli takıma ilk futbolcuyu seçerdi.
ilk yarı beşiktaş, seyircisiyle, geçen maçın acısıyla yüklendikçe yüklendi. kale yine güven vermiyordu. her topa girdi gözüyle bakıyorduk. hatta bir topu içeriden çıkardı. bir topları direkten geri geldi. bizim ise elano'nun usta işi ortasına barış özbek'in vuramayışı ve keyta'nın orta şiddetde bir şutu vardı. bu arada sarı kartlı barış, atıldığı maçı hatırlattı. sarı kart aldıktan sonra bir topa koluyla müdahele etti, hakem gördüyse acıdı, görmediyse kaynadı gitti. insanın aynı hatayı iki defa yapması için hangi psikolojide olması gerekiyor?
ikinci yarı ben her iki hocadan da hamle bekledim. reykart, oyundan memnun aynı takımla saha çıkınca, dürüllü'lü yaptı değişiklikleri. oyun sanki beraberliğe kurulmuş şekilde devam ederken, keyta kıpırdamaya başladı. bu adamın en ufak bir hareketi tayfun etkisi yapıyor. arda uç bölgenin ortasında vekaleten duruyordu. durduğu için de hünerlerini gösteremiyordu. sağdan soldan yeterli top gelmeyince, iyileşen asıl santrafor oyuna girdi. seri paslarla gelen galatasaray,da top jo'yla buluştu. fantastik bir çalım atıp içeri kesti. topu kapan arda santrafor bölgesinde, en kral santrforları kıskandıracak bir dönüş ve vuruşla topu galatasaraylıların olduğu kalenin dibinden ağlara yolladı.
bu dakikadan sonra, bizim sıkıntılarımız depreşti. güven vermeyen bir kaleciyle kalan dakikalar nasıl geçecekti? arda sakatlıktan, elano kurgudan dolayı sahanın kenarına gelince ilerde usta kalmamış oldu. serbest vuruşlar bilinçsiz kullanılmaya başladı. beşiktaş'ın golü çıkaracak yoğun bir baskısı olmadığı dakikalarda gereksiz bir faul yapıldı. baraj hak getire, gerek yok, kalede leo var. içeri şişirilen topu sadece kendine has olduğunu düşündüğüm çift yumruğunu sümsük yapıp topu dürttüğünü gördük. dürttüğü top karambol oldu, biri vurur gibi yaptı, kıçını döndü ki - bir de bu huyunu tespit ettik- top tıngır mıngır beraberlik golü olarak kalemize girdi.
şimdi çıkar birileri, beşiktaş'la deplasmanda beraberliğe iyi sonuç der. ben demiyorum, kaçan 2 puan daha hanemize yazıldı. şu giren gole, lukas- emre ikilisinin başına bir iş gelecek diye üzüldüm. yine lukas mükemmel bir maç çıkardı. ikinci yarı topal'da topallamadan oynadı. uğur kötü, balta tutuk bir maçı geride bıraktı.
taraftarmısın derdin var demektir. rahat rahat sezonu çıkaramayacağız. bakalım önümüzdeki maçlar neler gebe? bu maçın bana ait ana fikri şu oldu. leo'ya artık hiç güvenim kalmadı, artık benim için kale allaha emanet. haydi hayırlısı diyelim.