2
"sakallı celâl, 1886 yılının kazma kürek yaktırdığı bir mart gününde miralay hüseyin hüsnü paşa ve ayşe melek hanımın üçüncü oğlu olarak dünyaya gelir. çevresine biraz tepeden bakan annesi ile celâl'in yıldızı hiç barışmaz. çocukken annesinin 'paşa hanımı' tavırlarına sinirlendiği için makam faytonunda kendini arabacı askerin yanına atıp, annesini utandırır. zaten sonraları annesi için "askerler, babama selam durduklarından daha çok anneme selam dururlardı! benim annem abdülhamit'in dişisidir" diyecektir. aynı ayşe melek hanım, celâl devlet bursu ile fransa'ya siyaset bilimi okumaya gittiğinde, oğlundan gelen "devlet katında bölümü ile ilgili değişiklik ricasında bulunması" isteğine "devlet neyi uygun görmüşse onu tahsil et... onlardan daha iyi mi bileceksin?" cevabını verecek, o günden sonra celâl bey, o meşhur sakalını koyverip bir daha da kesmeyecektir.
sakallı celâl yaşı geldiğinde ailesince mekteb-i sultani'ye, bugünkü adıyla galatasaray lisesi'ne 110 numara ile kaydedilir. o vakitten sonra ne o sultani'den ne de sultani ondan vazgeçer. liseyi bitirdiğinde fransa'ya üniverisite eğitimi için gittiyse de tamamlayamadan geri döner. kitabın bu kısmı ve soyağacı gereğinden fazla uzun anlatılıp bizi kahramandan biraz uzaklaştırsa da sonrasında sakallı celâl'i, sakallı celâl yapan olaylar ve bu kitaba konu olmasını sağlayan hikâye başlıyor.
eli öpülen adam
celâl bey, o dönem için 'fazla geniş' vizyonu, ileri görüşlülüğü ile tahmin edileceği gibi dokuz köyden kovulur. öğretmenliğe başladığındaki ilk görev yeri üsküp'te öğrencilerden bir futbol takımı kurduğunda, şeytan icadı oyun yüzünden 'komünist' olarak nitelendirilir ve görevden alınır. sonrasında gittiği kastamonu'da öğrencilerine hurafelere inanmamaları yönünde verdiği öğütler nedeniyle sakıncalı ilan edilerek yine görevden alınır. ankara sultanisi'nde din derslerini azalttığı ve erkek öğrencilere bayan öğretmen atadığı için uyarılır.
devlet memuru olamayacağını anlayıp çareyi aydın'da incir fabrikasında çalışmakta bulan celâl burda da rahat edemez. işçilere yardım ettiği gerekçesiyle komünist olduğu düşünülür ve evi basılır. kitapları ve eşyaları talan edilen sakallı celal, polise ne aradıklarını sorunca "fakir işçilere yardım ediyormuşsun! yani komünistmişsin! biz de bunun belgelerini arıyoruz" yanıtını alır. celâl bey, işaret parmağıyla kafasını göstererek "aradıklarınız burada" yanıtını verir.
bir başka gün, taşıdığı ruhsatlı silahına el konduğunda, silah taşıma nedeni olarak "bu polis eskiden padişahın ve hilafetin polisiydi. 'padişahım çok yaşa' diye bağırmayanları yakalayıp zindana tıkardı. düpedüz zulüm aracıydı emrinde olduğu padişah ve hilafetin. şimdi devran değişti, cumhuriyet ilan olundu ve bu polis cumhuriyet'in polisi olup çıktı. iyi de ben bu polise nasıl güvenebilirim? yarın birileri punduna getirse bir kez daha 'hilafetin polisi' olmayacakları ne malûm? o nedenle ben bu silahı gerektiğinde gazi paşa'yı ve cumhuriyet'i korumak için taşıyorum" der.
sakallı celâl, hayatı boyunca kimseden yardım almaz. rivayete göre gösterişli görünmemek adına bilerek eskittiği paltosu, içine kitaplarını doldurduğu çuvalı ve 'özgürlük' olarak nitelendirdiği sakalıyla kendi yağınla kavrulur. dönemin tüm düşünür, yazar ve profesörleri tarafından el üstünde tutulur. rasih nuri, hocası olan profesör kerim erim ile birlikte yürürken, erim'in yoldaki bir çöpçünün elini öptüğünü ve bu kişinin sakalı celâl bey olduğunu söyler. daha bu ve bunun gibi nice yorumlar ve anılar kitapta yer buluyor. kitap ayrıca hiç 'matruş' kalmamış onlarca sakallı celâl bey suretiyle süslü. sakallı'nın tek sakalsız fotoğraflarını da yine kitapta görüyoruz.
bazı kaynaklarda celâl beyin atatürk ve rejim karşı olduğu söylense de vasiyetinde, "mustafa kemal'i seviyorum. onu öpmek ve koklamak isterdim" diyen sakallı celâl 1962'de beyin kanamasından hayata veda eder. mezar taşında kimsenin bilmediği ama belki de hissetiği soyadıyla celâl yalınız ve "bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır" yazılıdır."
kaynak:bir türk filozofunun yeniden doğuşu
orhan karaveli
sakallı celâl yaşı geldiğinde ailesince mekteb-i sultani'ye, bugünkü adıyla galatasaray lisesi'ne 110 numara ile kaydedilir. o vakitten sonra ne o sultani'den ne de sultani ondan vazgeçer. liseyi bitirdiğinde fransa'ya üniverisite eğitimi için gittiyse de tamamlayamadan geri döner. kitabın bu kısmı ve soyağacı gereğinden fazla uzun anlatılıp bizi kahramandan biraz uzaklaştırsa da sonrasında sakallı celâl'i, sakallı celâl yapan olaylar ve bu kitaba konu olmasını sağlayan hikâye başlıyor.
eli öpülen adam
celâl bey, o dönem için 'fazla geniş' vizyonu, ileri görüşlülüğü ile tahmin edileceği gibi dokuz köyden kovulur. öğretmenliğe başladığındaki ilk görev yeri üsküp'te öğrencilerden bir futbol takımı kurduğunda, şeytan icadı oyun yüzünden 'komünist' olarak nitelendirilir ve görevden alınır. sonrasında gittiği kastamonu'da öğrencilerine hurafelere inanmamaları yönünde verdiği öğütler nedeniyle sakıncalı ilan edilerek yine görevden alınır. ankara sultanisi'nde din derslerini azalttığı ve erkek öğrencilere bayan öğretmen atadığı için uyarılır.
devlet memuru olamayacağını anlayıp çareyi aydın'da incir fabrikasında çalışmakta bulan celâl burda da rahat edemez. işçilere yardım ettiği gerekçesiyle komünist olduğu düşünülür ve evi basılır. kitapları ve eşyaları talan edilen sakallı celal, polise ne aradıklarını sorunca "fakir işçilere yardım ediyormuşsun! yani komünistmişsin! biz de bunun belgelerini arıyoruz" yanıtını alır. celâl bey, işaret parmağıyla kafasını göstererek "aradıklarınız burada" yanıtını verir.
bir başka gün, taşıdığı ruhsatlı silahına el konduğunda, silah taşıma nedeni olarak "bu polis eskiden padişahın ve hilafetin polisiydi. 'padişahım çok yaşa' diye bağırmayanları yakalayıp zindana tıkardı. düpedüz zulüm aracıydı emrinde olduğu padişah ve hilafetin. şimdi devran değişti, cumhuriyet ilan olundu ve bu polis cumhuriyet'in polisi olup çıktı. iyi de ben bu polise nasıl güvenebilirim? yarın birileri punduna getirse bir kez daha 'hilafetin polisi' olmayacakları ne malûm? o nedenle ben bu silahı gerektiğinde gazi paşa'yı ve cumhuriyet'i korumak için taşıyorum" der.
sakallı celâl, hayatı boyunca kimseden yardım almaz. rivayete göre gösterişli görünmemek adına bilerek eskittiği paltosu, içine kitaplarını doldurduğu çuvalı ve 'özgürlük' olarak nitelendirdiği sakalıyla kendi yağınla kavrulur. dönemin tüm düşünür, yazar ve profesörleri tarafından el üstünde tutulur. rasih nuri, hocası olan profesör kerim erim ile birlikte yürürken, erim'in yoldaki bir çöpçünün elini öptüğünü ve bu kişinin sakalı celâl bey olduğunu söyler. daha bu ve bunun gibi nice yorumlar ve anılar kitapta yer buluyor. kitap ayrıca hiç 'matruş' kalmamış onlarca sakallı celâl bey suretiyle süslü. sakallı'nın tek sakalsız fotoğraflarını da yine kitapta görüyoruz.
bazı kaynaklarda celâl beyin atatürk ve rejim karşı olduğu söylense de vasiyetinde, "mustafa kemal'i seviyorum. onu öpmek ve koklamak isterdim" diyen sakallı celâl 1962'de beyin kanamasından hayata veda eder. mezar taşında kimsenin bilmediği ama belki de hissetiği soyadıyla celâl yalınız ve "bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır" yazılıdır."
kaynak:bir türk filozofunun yeniden doğuşu
orhan karaveli