25501
büyük zaferler genellikle şok edici mağlubiyetler sonunda gelir. 2000 uefa kupasını kazandığımız sezon, şampiyonlar ligi maçında evimizde chelsee’den beş yemiştik ama devamında katıldığımız uefa kupası maçlarını namağlup bitirip kupayı almıştık.
fatih hoca’nın eleştirilecek yanı yok mu var ve ben de eleştiriyorum. bunlardan ikisi evlatçı tavır sergilemesi ve gençlere fazla şans vermemesi. ancak bunlar fatih terim’in en iyi teknik direktör olduğu gerçeğini değiştirmez.
şu anda fatih terim dışında galatasaray’ı taşıyabilecek tek kişi okan buruk. okan buruk’un gelmesi de ancak fatih terim’e bağlı. yapılabilecek şey belki de j, derwall - mustafa denizli modeli bir yapılanma olabilir. iki yıl böyle devam eder sonra da tamamen okan buruk’a devrederek futbol şubesinin başına yönetici olarak geçebilir. bazıları fatih terim’in başkan olmasını bekliyor (ki başkanlık konusunu bu sözlükte ilk dillendiren bendenizim) ama bütün kulübün işleri kendisini yorar ve etkisini minimalize eder. bu nedenle sadece futboldan sorumlu yönetici olması daha mantıklı geliyor bana. belki futbol a.ş. yöneticisi vesaire.
ancak, ancak, ancak şu anda galatasaray’a elmander tipi bir yardımcı antrenör vacipten öte farz. çünkü fatih hoca yılların verdiği kanıksanmışlık nedeniyle takımı yeterince yorucu antremanlara sokmuyor bence. 1996/2000 arasında fatih terim’in yaptırdığı antremanların 1/4’ünü izlemiş bir kişi olarak söylüyorum şu andaki antremanlarıyla farkı çok net ortada. çok genç olmama rağmen takip ettiğim antremanlarda ben bile izlerken yorulurdum. galatasaray tarihinde iki teknik direktörün antremanları muhteşemdi. birincisi karl hainz feldkamp ikincisi fatih terim. hem futbolcuların tabiri caiz ise pestilini çıkarırlardı hem de takımı neşeye boğarlardı. bu iki hoca’nın antremanlarını izlemek maçları izlemek kadar zevkliydi. tabi o zamanlar j.derwall antreman sahasının doğu tarafında bildiğin seyirci tribünü vardı sonradan kaldırıldı. (batı kısmına küçük bir tribün yapıldı) o antremanı yiyen futbolcular maçlarda bir dakika yerlerinde durmazlardı, duramazlardı. galatasaray hücum pres ve dar alanda kısa ve hızlı paslaşmaları o dönemlerde geliştirmişti. öyle pres yapardı ki takım, rakipler daha uyanmadan maç 2-0, 3-0 olurdu. ancak takımın yaş ortalaması üç-dört futbolcu çıkınca 24-25 idi. okan-suat ikilisi rakipleri bayıltırdı orta sahada. şimdi çubuklu tosun olarak anılan şirret de vardı ama o yine bugünkü gibi koşmadan oynardı.
fatih hoca’yı eleştirmek yasak değil ama bilerek eleştireceksin öyle rastgele değil. şu anda en büyük sıkıntı takımın yavaş oynaması (bazen ikinci yarı hızlanıyoruz) ve genç futbolculara yeterince şans verilmemesi. o nedenle hoca’ya 1996/2000 ruhuyla hareket etmesi, genç ve dinamik bir takım kurması ve hücum pres yaptırması önerilerini ısrarla tekrar ediyorum.
fatih hoca’nın eleştirilecek yanı yok mu var ve ben de eleştiriyorum. bunlardan ikisi evlatçı tavır sergilemesi ve gençlere fazla şans vermemesi. ancak bunlar fatih terim’in en iyi teknik direktör olduğu gerçeğini değiştirmez.
şu anda fatih terim dışında galatasaray’ı taşıyabilecek tek kişi okan buruk. okan buruk’un gelmesi de ancak fatih terim’e bağlı. yapılabilecek şey belki de j, derwall - mustafa denizli modeli bir yapılanma olabilir. iki yıl böyle devam eder sonra da tamamen okan buruk’a devrederek futbol şubesinin başına yönetici olarak geçebilir. bazıları fatih terim’in başkan olmasını bekliyor (ki başkanlık konusunu bu sözlükte ilk dillendiren bendenizim) ama bütün kulübün işleri kendisini yorar ve etkisini minimalize eder. bu nedenle sadece futboldan sorumlu yönetici olması daha mantıklı geliyor bana. belki futbol a.ş. yöneticisi vesaire.
ancak, ancak, ancak şu anda galatasaray’a elmander tipi bir yardımcı antrenör vacipten öte farz. çünkü fatih hoca yılların verdiği kanıksanmışlık nedeniyle takımı yeterince yorucu antremanlara sokmuyor bence. 1996/2000 arasında fatih terim’in yaptırdığı antremanların 1/4’ünü izlemiş bir kişi olarak söylüyorum şu andaki antremanlarıyla farkı çok net ortada. çok genç olmama rağmen takip ettiğim antremanlarda ben bile izlerken yorulurdum. galatasaray tarihinde iki teknik direktörün antremanları muhteşemdi. birincisi karl hainz feldkamp ikincisi fatih terim. hem futbolcuların tabiri caiz ise pestilini çıkarırlardı hem de takımı neşeye boğarlardı. bu iki hoca’nın antremanlarını izlemek maçları izlemek kadar zevkliydi. tabi o zamanlar j.derwall antreman sahasının doğu tarafında bildiğin seyirci tribünü vardı sonradan kaldırıldı. (batı kısmına küçük bir tribün yapıldı) o antremanı yiyen futbolcular maçlarda bir dakika yerlerinde durmazlardı, duramazlardı. galatasaray hücum pres ve dar alanda kısa ve hızlı paslaşmaları o dönemlerde geliştirmişti. öyle pres yapardı ki takım, rakipler daha uyanmadan maç 2-0, 3-0 olurdu. ancak takımın yaş ortalaması üç-dört futbolcu çıkınca 24-25 idi. okan-suat ikilisi rakipleri bayıltırdı orta sahada. şimdi çubuklu tosun olarak anılan şirret de vardı ama o yine bugünkü gibi koşmadan oynardı.
fatih hoca’yı eleştirmek yasak değil ama bilerek eleştireceksin öyle rastgele değil. şu anda en büyük sıkıntı takımın yavaş oynaması (bazen ikinci yarı hızlanıyoruz) ve genç futbolculara yeterince şans verilmemesi. o nedenle hoca’ya 1996/2000 ruhuyla hareket etmesi, genç ve dinamik bir takım kurması ve hücum pres yaptırması önerilerini ısrarla tekrar ediyorum.