10292
1990'ların başında dünyaya gelen bir galatasaraylı olarak; hagi benim için bir efsaneden ya da 10 numaradan fazlasıydı. o dönem hem galatasaray hem de galatasaray sayesinde türk futbolu zirvesini yaşadığından "çocuklarıma anlatacağım" denilebilecek birçok efsaneyi babamızın yanında canlı izleyebildik; üstelik teknolojinin yaygınlaştığı, televizyonun her eve girdiği bir dönemde büyüdüğümüzden dünya kupaları, açık kanalda yayınlanan şampiyonlar ligi maçları derken zidane, figo, hakiki ronaldo gibi oyuncuları da bol bol izleme şansımız oldu, bunları da çocuklarıma anlatacağım şüphesiz. ama hagi çocuklarımıza anlatacağımız bir efsanenin çok ötesindeydi her zaman. tüm bu isimler bir yana, o bir yana; hagi benim için bir süper kahramandı. gözlerimizden uyku akarken, annemiz "artık yat hadi sabah okulda sana galatasaray'ı mı soracaklar" derken çocuk halinle içine doğmuş gibi maçı son dakikasına kadar izlemek, ve son dakika hagi'nin bilbao kalesine attığı bir füze ile yüzünü kara çıkarmamasıydı. kariyerinin son maçında attığı 2 gol ile damaklarda doyulamayan bir tat bırakarak, gözleri doldurarak futbola veda etmesiydi. futbolu bıraktıktan yıllar sonra bile suyun karşı yakası roberto carlos gibi bir yıldızı transfer ettik diye övünürken internetten hagi'nin süper kupa finali'nde ona attığı çalımı izletip koltukları kabartmasıydı. ve bugün yer yer kötü bir teknik direktör olarak anılmasının müsebbibi de olan; galatasaray ne zaman kötü durumda kalıp ondan yardım istese koşa koşa gelmesi, birçok efsanenin kaçındığı dönemde elini taşın altına koyması; nihayetinde belki başarısız olup takımdan ayrılması ama bizi asla yanıltmamasıydı. sözün özü sevdiğim futbolcuların bir listesini yapmaya kalksam hagi'yi 1'e yazarım, sonraki 99 sırayı boş bıraktıktan sonra 101'den itibaren diğer isimleri yazmaya başlarım, hagi benim için böyle bir değerdir.
açıkçası yaşım 30'a erip de futboldaki romantizmimin yerini hayatın gerçeklerine bırakmaya başlamasıyla birlikte de artık bu sıralama değişmez diye düşünüyordum, hayat beni yanılttı. o 99 sıra hala boş, ama özellikle son 1-2 senedir 1. sıraya 2 isim birden yazıyorum. hayatın beni yanılttığı bir diğer nokta ise şu: bir gün belki o 1. sıraya bir isim daha yazabileceğimi düşünürdüm, ama o ismin yabancı bir kaleci olabileceğini asla düşünemezdim.
tanıma gelirsek; fernando muslera benim bu konudaki en güzel yanılmamın öznesidir.
açıkçası yaşım 30'a erip de futboldaki romantizmimin yerini hayatın gerçeklerine bırakmaya başlamasıyla birlikte de artık bu sıralama değişmez diye düşünüyordum, hayat beni yanılttı. o 99 sıra hala boş, ama özellikle son 1-2 senedir 1. sıraya 2 isim birden yazıyorum. hayatın beni yanılttığı bir diğer nokta ise şu: bir gün belki o 1. sıraya bir isim daha yazabileceğimi düşünürdüm, ama o ismin yabancı bir kaleci olabileceğini asla düşünemezdim.
tanıma gelirsek; fernando muslera benim bu konudaki en güzel yanılmamın öznesidir.