504
işçi bir babanın ve gurbetçi bir annenin çocuğu olarak her zaman hayatın ne kadar zor ve kıymetli olduğu öğretilerek büyüdüm. özellikle annem, oturmamdan kalkmama, büyüklerimin yanında nasıl davranmam gerektiğine kadar bana adab-ı muaşeret kurallarını bir ders gibi öğretirdi. bu sebeple her zaman saygılı, efendi bir insan oldum. hala da öyle olduğumu söylerler.
okul hayatı başladığında, ilkokuldan itibaren çok farklı bir dünya gördüm. çünkü o zamana kadar sadece 3 kişiyi tanıyordum. annem, babam ve ablam. topluma karıştıkça yeni yeni şeyler öğreniyor ve bir çok şeye de şaşırıyordum. okul benim için büyük bir eğlenceydi her zaman. insanları uzaktan izlerken çok zevk alıyordum.
ilkokul ve orta okul bittiğinde artık daha ciddi bir okul hayatımın olacağının farkındaydım. lise, çocukların çocukluktan çıktıkları, ilk ciddi kavgalarının yaşandığı, ilk kez aşık oldukları, okuldan kaçtıkları, kendilerini bir birey olarak hissettikleri bir yerdi sonuçta.
okul arkadaşlarım her okul çıkışı türlü türlü zibidilikler yaparken ben hiç bir atraksiyona dahil olmadan yaşıyordum. lise hayatım 2000'lerin başlarına denk geliyor ve o zaman internet pek yaygın değildi. sanat, müzik, dergi, kitap tarzı şeylere ulaşabilmek için bayağı çaba sarfetmek gerekiyordu. ailemden gelen öğreti doğrultusunda 15 yaşında sürekli kitap okuyan, pasajları gezen bir tiptim. kadıköy'deki akmar pasajını bilen bilir okul çıkışlarında sürekli oradaydım. kendime kitaplar bakıyorum, bir yandan da müziği heves etmişim gitar falan çalıyorum, ama tabi nerede şimdi ki imkan, youtube'u açıp şarkılar dinleyemiyoruz. jimi hendrix'in voodoo child'ını dinleyebilmek için 2 saat falan dolanıyordum pasaj içerisinde. sonra melodiyi kafama yazıp eve koştura koştura gidip gitarda çalmaya çalışıyordum. okuduğum kitapları satıp karışık cd yaptırıyordum.
o zamanlarda da akmar pasajı'nın çok kötü bir imajı var. sanırım rockçı, metalci tayfası orada takıldığı için bir ara haberlerde akmar pasajında satanist ayinler yapılıyor, kedi kesiyorlar kanını içiyorlar falan diye haber olmuştu. * tabi yok öyle bişey. neyse ki ailem ileri görüşlü olduğu için benim akmar pasajı'na gidip gelmem onları pek endişelendirmedi.
ama tabi okuldaki arkadaşlar benim sürekli kadıköy civarında dolaşıp pasaj çevresinde takıldığımı biliyorlar. kendi aralarında "oğlum biliyon mu bu çocuk okuldan sonra sataniklerin takıldıkları yere gidiyomuş hee" diye konuştukları kulağıma geliyor. ama tabi aldırmıyorum. sürekli yanıma gelip "oğlum orda kedi kesiyolarmış takılma sen oraya gitme falan" diyolar. * hem beni düşünürmüş gibi yapıyolar hem de okulda söylenti çıkarıyolar. tabi yalniz değilim okulda benim gibi kadıköy'e takılan bir kaç arkadaşım daha var -ki hala görüşürüz- ama onlara pek yürüyemiyorlar. çünkü onlar benden daha sert çocuklardı. ben ağzımdan küfür çıkmayan bir tiptim. gücü yeten yetene işte.
o sıralarda da kurtlar vadisi piyasaya yeni çıkmış lisedeki çocukların çoğu kurtlar vadisicilik oynuyor. bizim okulda da bir tayfa var birinin lakabı polat, biri çakır, diğeri memati falan, bu ne lan. * tahmin edersiniz ki okulda dövecek adam arıyor bu tayfa.
yine tahmin edersiniz ki gözlerine beni kestirmişler. * okul kantininde otururken tepeme dikildiler bunlar, sürekli sıkıştırıyorlar. bu tip ne len bilmem ne falan. her yerimden terler akıyor büyük rezillik çıkacak okulda hissediyorum, kantin kalabalık, sanki herkes etrafımı sarmış gibi hissediyorum. boğuluyorum resmen. dövsünler diyorum hiç problem değil ama o kadar insanın içinde yapmasınlar diyorum bari. ee adamlarla bir şey de konuşulmuyor zaten, dayağı yiyeceğim kaçarı yok. benden nefret eden kadar beni seven arkadaşlarım da vardı neyse ki. şu anda da hala görüştüğüm bir arkadaşım araya girip napıyosunuz lan çocuğun başında, dağılın lan sieeee diye bunları kovunca (muğdat'ın jailson'a yaptığı kafa hareketinin aynısını düşünün), memati'lerin havası söndü tabi.
ama memati'ler boş durur mu hemen çember oluştururdular, yüksek sesle bize bakarak "abimi ben biri ariyim ya nerdeymiş okul çıkışına bi gelsin" diyorlar insanların duyacağı bir şekilde. bu sefer büyük dayak gelecek diyorum içimden. neyse bunlardan biri sözde abisini arayıp konuşmaları bize duyurmaya çalışıyor.
- ha abi nerdesin, okul çıkışına gelsene bi mevzu var da. hmm uçakta mısın, trabzon'a mı gidiyosun. neyse döndüğünde hallederiz artık mevzuyu." dedi telefonu kapattı.
benim kafa da zehir ya, yanımdaki posta koyan arkadaşımdan da gaz almışım zaten. bağıra bağıra "ulan uçakta telefonla mı konuşulur, sen kimi kandırıyosun hıamınaa" diye bişey çıktı benden. bir an kantinde sessizlik oldu, 3 saniye sonra millet yerlerde puhahahahah falan diye. memati'ler de büyük rezil olunca kalabalık dağıldı.
sonra mezun olana kadar bütün okul bu çocukları gördüğünde kağıttan uçak yapıp "şşt memati abin geliyo lan hahahah" diye dalga geçti. ben yine olayları uzaktan izliyordum tabi. *
velhasıl kelam, kurtlar vadisi'ni hiç izlemedim. memati nasıl bir karakterdir hiç bilmiyorum. belki de süper kahraman gibi birşeydir bilemiyorum. ama tanıdığım memati'ler gibi olmamanın gururuyla ve bana komik anıları hatırlatmasıyla bu rumuzu seçtim.
okul hayatı başladığında, ilkokuldan itibaren çok farklı bir dünya gördüm. çünkü o zamana kadar sadece 3 kişiyi tanıyordum. annem, babam ve ablam. topluma karıştıkça yeni yeni şeyler öğreniyor ve bir çok şeye de şaşırıyordum. okul benim için büyük bir eğlenceydi her zaman. insanları uzaktan izlerken çok zevk alıyordum.
ilkokul ve orta okul bittiğinde artık daha ciddi bir okul hayatımın olacağının farkındaydım. lise, çocukların çocukluktan çıktıkları, ilk ciddi kavgalarının yaşandığı, ilk kez aşık oldukları, okuldan kaçtıkları, kendilerini bir birey olarak hissettikleri bir yerdi sonuçta.
okul arkadaşlarım her okul çıkışı türlü türlü zibidilikler yaparken ben hiç bir atraksiyona dahil olmadan yaşıyordum. lise hayatım 2000'lerin başlarına denk geliyor ve o zaman internet pek yaygın değildi. sanat, müzik, dergi, kitap tarzı şeylere ulaşabilmek için bayağı çaba sarfetmek gerekiyordu. ailemden gelen öğreti doğrultusunda 15 yaşında sürekli kitap okuyan, pasajları gezen bir tiptim. kadıköy'deki akmar pasajını bilen bilir okul çıkışlarında sürekli oradaydım. kendime kitaplar bakıyorum, bir yandan da müziği heves etmişim gitar falan çalıyorum, ama tabi nerede şimdi ki imkan, youtube'u açıp şarkılar dinleyemiyoruz. jimi hendrix'in voodoo child'ını dinleyebilmek için 2 saat falan dolanıyordum pasaj içerisinde. sonra melodiyi kafama yazıp eve koştura koştura gidip gitarda çalmaya çalışıyordum. okuduğum kitapları satıp karışık cd yaptırıyordum.
o zamanlarda da akmar pasajı'nın çok kötü bir imajı var. sanırım rockçı, metalci tayfası orada takıldığı için bir ara haberlerde akmar pasajında satanist ayinler yapılıyor, kedi kesiyorlar kanını içiyorlar falan diye haber olmuştu. * tabi yok öyle bişey. neyse ki ailem ileri görüşlü olduğu için benim akmar pasajı'na gidip gelmem onları pek endişelendirmedi.
ama tabi okuldaki arkadaşlar benim sürekli kadıköy civarında dolaşıp pasaj çevresinde takıldığımı biliyorlar. kendi aralarında "oğlum biliyon mu bu çocuk okuldan sonra sataniklerin takıldıkları yere gidiyomuş hee" diye konuştukları kulağıma geliyor. ama tabi aldırmıyorum. sürekli yanıma gelip "oğlum orda kedi kesiyolarmış takılma sen oraya gitme falan" diyolar. * hem beni düşünürmüş gibi yapıyolar hem de okulda söylenti çıkarıyolar. tabi yalniz değilim okulda benim gibi kadıköy'e takılan bir kaç arkadaşım daha var -ki hala görüşürüz- ama onlara pek yürüyemiyorlar. çünkü onlar benden daha sert çocuklardı. ben ağzımdan küfür çıkmayan bir tiptim. gücü yeten yetene işte.
o sıralarda da kurtlar vadisi piyasaya yeni çıkmış lisedeki çocukların çoğu kurtlar vadisicilik oynuyor. bizim okulda da bir tayfa var birinin lakabı polat, biri çakır, diğeri memati falan, bu ne lan. * tahmin edersiniz ki okulda dövecek adam arıyor bu tayfa.
yine tahmin edersiniz ki gözlerine beni kestirmişler. * okul kantininde otururken tepeme dikildiler bunlar, sürekli sıkıştırıyorlar. bu tip ne len bilmem ne falan. her yerimden terler akıyor büyük rezillik çıkacak okulda hissediyorum, kantin kalabalık, sanki herkes etrafımı sarmış gibi hissediyorum. boğuluyorum resmen. dövsünler diyorum hiç problem değil ama o kadar insanın içinde yapmasınlar diyorum bari. ee adamlarla bir şey de konuşulmuyor zaten, dayağı yiyeceğim kaçarı yok. benden nefret eden kadar beni seven arkadaşlarım da vardı neyse ki. şu anda da hala görüştüğüm bir arkadaşım araya girip napıyosunuz lan çocuğun başında, dağılın lan sieeee diye bunları kovunca (muğdat'ın jailson'a yaptığı kafa hareketinin aynısını düşünün), memati'lerin havası söndü tabi.
ama memati'ler boş durur mu hemen çember oluştururdular, yüksek sesle bize bakarak "abimi ben biri ariyim ya nerdeymiş okul çıkışına bi gelsin" diyorlar insanların duyacağı bir şekilde. bu sefer büyük dayak gelecek diyorum içimden. neyse bunlardan biri sözde abisini arayıp konuşmaları bize duyurmaya çalışıyor.
- ha abi nerdesin, okul çıkışına gelsene bi mevzu var da. hmm uçakta mısın, trabzon'a mı gidiyosun. neyse döndüğünde hallederiz artık mevzuyu." dedi telefonu kapattı.
benim kafa da zehir ya, yanımdaki posta koyan arkadaşımdan da gaz almışım zaten. bağıra bağıra "ulan uçakta telefonla mı konuşulur, sen kimi kandırıyosun hıamınaa" diye bişey çıktı benden. bir an kantinde sessizlik oldu, 3 saniye sonra millet yerlerde puhahahahah falan diye. memati'ler de büyük rezil olunca kalabalık dağıldı.
sonra mezun olana kadar bütün okul bu çocukları gördüğünde kağıttan uçak yapıp "şşt memati abin geliyo lan hahahah" diye dalga geçti. ben yine olayları uzaktan izliyordum tabi. *
velhasıl kelam, kurtlar vadisi'ni hiç izlemedim. memati nasıl bir karakterdir hiç bilmiyorum. belki de süper kahraman gibi birşeydir bilemiyorum. ama tanıdığım memati'ler gibi olmamanın gururuyla ve bana komik anıları hatırlatmasıyla bu rumuzu seçtim.