19256
şu aşamada, hangi oyuncunun gelip gideceğinden çok fatih terim hocamızın 2018/19 sezonu nezdinde nasıl bir oyun kurguladığı üzerine konuşmak daha cazip gibi geliyor bana. gelen oyuncularla birlikte tahminler güçlenir veya zayıflar, giden oyuncularla ise yerine alınabilecek oyuncular konuşulmaya başlanabilir. falan filan.
fatih terim’in belirli bir oyun felsefesi vardır. geçmişinden ve tecrübelerinden güç alır. hücumu ön planda tutan, topun olduğu yerin pozisyon olduğu, beklerin oyuna etkin ve efektif olarak (bu oyun kurmaya katılım, orta sahayı destekleme, gol veya asist olarak düşünülebilir) katıldığı, presin sahanın hemen her yerinde uygulandığı (gegen pressing diyorlar ya, fatih terim'in bam-bam-bam'ı işte) bir oyun anlayışı. bu oyun anlayışı, hocanın ta teknik direktörlüğe başladığı zamandan beridir süregelir. onun oyununda orta sahalar neredeyse hiç statik olmamıştır. bekler sürekli oyundadır. stoperler orta sahaya yakınlaşır, defans hattı ileride kurulur, bu yüzden stoperin hızlı, çevik ve yıpratıcı olanlarını sever. vesaire vesaire.
içimizdeki ukte bam bam bam 4-4-2’si olsa da, fatih terim’in gelinen şu aşamada hem gözlem hem söylem olarak 4-3-3 dizilişinin bir varyasyonunu kullanacağını düşünüyorum. bazı yorumcular 2 forvetli sisteme dönebileceğinden veya forvet arkasıyla oynayabileceğinden bahsediyor ama ben pek ihtimal vermiyorum. bunu da şuna bağlıyorlar. 2017/18 sezonunda, elinde ikinci bir forvet yoktu o yüzden ikili forvet oynatamadı, diyenler oluyor. ya da belhanda’dan yeterince verim alamadığında feghouli’yi forvet arkasında oynattı, eğer elinde malzeme olursa (hagi, wesley vs) 10 numaralı bir sisteme dönebilir, diyenler de oluyor.
benim gözlemim 4-3-3 olarak sahaya simetrik yayıldığımız bir oyun düzeni üzerine oluyor. günümüz futbolunda, özellikle kendine eş güçte veya bir tık üst seviye takımlara karşı orta sahayı bırakamazsınız. eski nizam 10 numaralar veya daha 9,5 denilen 10 numaralarla bunu başaramazsınız. eğer elinizde, hagi veya wesley varsa durum değişebilir. şimdinin takımları, bu oyuncuları ileri üçlüde değerlendirme taraftarı. elinde ne kadar yetenekli oyuncu olursa olsun, orta sahayı rakibe kaptırdığınızda bir anlamı kalmıyor çünkü.
başarılı olan neredeyse her avrupa takımı -istisnalar dışında- bir şekilde 4-3-3 diziliminin bir varyasyonunu oynuyor.
(bkz: manchester city)
(bkz: bayern munich)
(bkz: liverpool)
(bkz: real madrid)
(bkz: barcelona)
bu takımların oyuncu tercihleri dolayısıyla farklı farklı oyun kurgularını tercih ettikleri pekala söylenebilir.
4-2-3-1 diziliminin de aslında, 4-3-3’ün 6, 8, 10 numara tabir edilen oyuncularla oynanan bir varyasyonu olduğunu düşünebiliriz. ya da 4-4-2’nin günümüz futbolunda 6, 8 ve 9,5 numaralarla oynanan başka bir varyasyon olduğunu da söyleyebiliriz. fakat her iki durumda da orta sahayı rakibe vermeniz oldukça muhtemel. bu yüzden, eski nizam 10 numaraları ve 9,5 numaraları orta saha üçlüsünün bir parçası değil de, hücum üçlüsünün bir parçası yapmak daha makbul görülebilir. en azından benim görüşüm bu yönde. elinizde üst düzey oyuncular olacaksa durum değişebilir tabii.
bence fatih terim, orta sahayı kesinlikle savaşmadan vermeyecek isimlerden kuracaktır. bunu da orta üçlüde bir 6 numara ve iki 8 numara kullanarak yapmak isteyecektir. sekiz numaralardan biri merkezileşmiş bir eski nizam 10 numara olursa ne âlâ. efektif işleri ise ileri üçlüye bırakacak gibi geliyor bana. dediğim gibi üst düzey orta sahalar varsa elinizde işler değişiyor.
biraz merkezileşmeden bahsedeyim burada.
gelişen futbol, modern futbol, endüstileşme ve küreselleşme yolundaki futbolda, futbolcuların evrilme ve evrim evresinden de bahsedilebilir.
günümüz futbolunun merkezinde, orta saha oyuncuları var. belki futbol sahasının en geniş kısmını oluşturduklarından, belki de sahanın tam ortasında birleştirici köprü vaziyetinde olduklarından.
önceden, orta saha oyuncuları üç kisveden oluşuyordu: ön liberolar, merkez orta sahalar ve 10 numaralar. sanırım hepimiz bu oyuncu gruplarından futbol severlerin hangi meziyetlere sahip olması gerektiğini biliyordur. kısaca üzerinden geçelim:
ön liberolar, daha mücadeleci, daha defansif meziyetlere sahip oyunculardan oluşur.
10 numaralar, daha efetif, daha skorer, daha kreatif meziyetleri olan oyunculardan oluşur.
merkez orta sahalar da, her ikisinden biraz biraz yapan oyunculardan oluşur.
bu aslında, siyasi görüşlere benzer. sözgelimi, önliberolara sağ görüşü atfedersek, 10 numaralar sol görüş, merkez orta sahalar da merkez görüşe atfedilebilir. aynı şekilde, merkez orta sahalar da kendi içinde savunma tarafları baskın olanlar için merkez sağ ya da hücum olarak bakarsak merkez sol olarak görülebilir.
peki ne oluyor? günümüz bilgi, küreselleşme ve iletişim çağının dünyasında, görüşler merkezileşmeye başlıyor. “ben aslında sağcıyım ama solun şu görüşüne karşı değilim,” söylemine sahip kimseler daha fazla ortaya çıkıyor. yani, gün geçtikçe fikirler merkezileşiyor.
aynı şey, futbol için de geçerli. “ben aslında 10 numarayım ama biraz savunma da yapabilirim,” gibi. mesela, eski nizam 10 numaralar artık neredeyse yoklar. bir evrilme ve evrim sürecindeler. futbol gelişiyor ya, futbolcular da artık gelişmeye mecbur. buna en güzel örnekden biri, james rodriguez... bayern munih’e transfer olmadan önce, neredeyse tanımı ve meziyetleri gereği eski nizam 10 numaralara güzel bir örnekti ve real madrid’de pek şans bulamıyordu. bayern münih’e transfer olduktan sonra özellike jupp heynckes ile birlikte bir evrilme ve gelişme söz konusu oldu. aynı şekilde, kevin de bruyne’ü, luca modric’i, toni kroos’u, isco’yu falan filan örnek gösterebiliriz. bu futbolcular oyunlarını az ya da çok merkezileştirmeyi başardı.
peki ya, önliberolar? onlar da artık merkezileşiyor. eski nizam önliberolar yavaş yavaş piyasadan çekiliyor. özellikle gelişmiş, yani başarılı olan/olmuş kulüplerde bu çoktan gerçekleşti diyebiliriz. gelişmekte olan yani, parası olup oldukça başarılı olan büyük kulüplere kafa tutan kulüplere baktığımızda bu trendin yayılmaya başladığını görebiliriz. gelgelim, önliberoların seyri hızla sürerken, bu takımlarda halihazırda 10 numaralar konusunda yavaş bir seyir söz konusu.
neden? doğrusu, iyi bir merkez orta saha oyuncusu ellerinde tutmaları çok güç. 10 numaradan evrilen bir merkez orta saha oyuncusu ile önliberodan evrilen merkez orta saha oyuncuları arasında bariz bir yetenek farkı var. hepimiz meşhur sözü biliriz: “savunma oyuncusuna hücumu öğretmek zordur, hücum oyuncusuna savunma yapmayı öğretmek görece daha kolaydır.”
biraz daha ileriye gidelim. aşırı sağcı olarak gösterebileceğimiz stoperler de önliberolaşmaya başlıyorlar. forvetler 10 numaralaşmaya, kanatlar forvetleşmeye veya orta sahalaşmaya, bek oyuncuları kanatlaşmaya veya orta sahalaşmaya, kaleciler liberolaşmaya başlıyor. otoriteleşme atıl kalmaya başlıyor. işte dananın kuyruğu da burada kopuyor. bu türden oyuncuların sayısı çok az. ve büyük takımlar, bu tür oyuncuları kaçırmıyor. dolayısıyla, gelişmekte olan takımların gelişimleri yavaşlamaya başlıyor. gelişiyor ama gelişiminde azalma söz konusu.
işte tam burada dünya gündeminden bahsedelim. özellikle avrupa ve amerika’da, genel itibariyle dünyanın diğer gelişmekte olan ülkelerinde milliyetçi söylemdeki artış trendi malum. seçimlerde, milliyetçi, muhafazakar veya sağ görüşlü partilerin daha alıcısı var. biri ardına diğeri seçimlerden galip ayrılıyor. bunun nedenlerini şimdi tartışmayacağım. yeri de değil.
ama futbolla benzerliğine değineceğim. futbolda durum şu: mesela kaleciler... ayağı düzgün bir kaleci arıyorsunuz ve buluyorsunuz ama kaleci asli görevinde yani kalesini savunmakta aynı derecede iyi değil. oyuna katılan stoperler buluyorsunuz ama atakları savuşturma da ehil değil. diğer bölgeler için de aynı şey geçerli. işte trendin değişim gösterdiği yer de burası. önce asli görevini çok iyi yapsın. stoper ise önce top bizde kalsın demesin, atağı bertaraf etsin sonra bir şekilde topu geri kazanırız, düsturu önem kazanıyor.
büyük kulüplerin merkezileşme raconu devam edecek ya da eski nizama geri dönüş oldukça sınırlı kalacak gibi duruyor. merkezileşmenin tamamen durması mümkün değil. diğer kulüpler içinse aynı şey geçerli değil. bazı takımlarda keskin bir eski nizama geri dönüş görebiliriz. bu şuna bağlanabilir. büyük kulüplerle onların çöplüğünde yarışmak pek mümkün değil. o zaman, başka bir şey denenmesi gerekiyor. bu da şimdilik, bir işi çok iyi yapan oyunculara yönelmekle bir çözüme ulaştırılabilir gibi. yani otoriteleşme yolu... bir konuda master yapan oyunculara yönelim...
şunu yapar, bunu yapar, onu da yapar denilen oyunculara değil de, “peki neyi çok iyi yapar?” sorusunun cevabı aranıyor. şöyle düşünün bir forvet oyuncusu alacaksınız. çok iyi bitirsin, gerisi önemli değil. buna müteakip, kanat oyuncularınızı, forvetime çok iyi top getirsin gerisine karışmasın. 10 numara, gol yapsın, asist yapsın, oyunu kursun, gerisine karışmasın, bir şekilde idare ederiz. stoper, top geçsin adam geçmesin, oyunu kurmasına gerek yok, orta sahaya versin yeter. vesaire vesaire.
neyse, uzun oldu. konuyu da dağıttık. geçiyorum.
2017/18 yaz transfer sezonunda aslında, bu yönde bir transfer harekatı yapmıştık ve açıkçası meyvelerini yedik. fernando – badou – belhanda üçlüsü modern kere modern bir orta saha üçlüsü. ne kadar verim verdiklerinden bağımsız, oyuncu profillerinden bahsediyorum. mesela badou’nun gittiği fernando’nun sakat olduğu dönemde, kullandığımız donk – selçuk – belhanda üçlüsü değildi. yine verimden bahsetmiyorum. verimsiz olduğu da söylenebilir. çünkü, belhanda’nın yerine birçok maçta feghouli’yi bile gördük. sonrasında gelen donk – fernando – belhanda üçlüsü ise verim aldığımız ama yine modern olmayan bir üçlüydü. anlayış moderndi gerçi. fernando’yu kesin hatlarla belirlenmiş bir 6 numara olarak izlemedik de, daha bir 8 numara olarak izledik. hemen değinelim. belhanda nasıl 10 numaradan merkezileşmiş bir orta saha oyuncusu gibi oynadıysa, fernando da ön liberodan merkezileşmiş bir orta saha oyuncusu gibi oynamaya çalıştı.
ha burada söyleyeyim bence belhanda modern bir orta saha oyuncusudur. meziyetlerini ve verimliliğini tartışabilirsiniz. ama eski nizam bir 10 numara olmadığı açık. zaten, belhanda’nın gol ve asist sayılarını katlamış, belirli bir düzen oturtmuş ve daha az top kaybıyla oynayan halini bulabilsek, bulursun da alabilsek, bu transfer sezonundan başka bir transfer istemem. talisca ile belhanda’nın gattai ile voltranı oluşturduğu bir oyuncu çünkü o. yapılmışı da var: (bkz: kevin de bruyne)
burada modern modern diye tutturdum. ama aslında modern yerine trend kelimesini de kullanabilirsiniz. avrupa’nın başarılı kulüplerinin şimdilik kanıksadığı bir şeyden bahsediyorum.
kadro üzerinden gidersem, bu oyun yapısında feghouli’nin de ayrı bir önemi var. çünkü, 10 numaradan beklediğimizi aslında ileri üçlüde ondan bekliyoruz. profili bu yönde bir çizgi çiziyor. yine ne kadar verimli olduğunu tartışabilirsiniz tabii.
ben açıkçası oldukça umutluyum. ilk 11’imiz geliştirilebilecek yöneleri olmasına rağmen bence ideal yani trende uygun. sadece 1 orta saha ve 1 forvet takviyesi yapsak bile, gruplardan çıkmamız için herhangi bir sıkıntı görünmüyor. bakın gruptan çıkmaktan bahsediyorum. aynı anda hem ligi hem ligi hem kupayı götürmekten bahsetmiyorum.
peki şu anki sıkıntılarımız neler?
1. her ne kadar uefa’dan transfer kısıtı gelmeyeceğini düşünecek kadar romantik bir taraftar da olsam, transfer kısıtı gelebilir. bu yüzden elimizden oyuncu çıkarmamız icap eder. elden kimi veya kimleri çıkaracağız ve yerlerine kimi veya kimleri alacağız?
2. kadro derinliğini nasıl sağlayacağız?
3. stoperdeki hem nicelik hem nitelik olarak yetersizliği nasıl gidereceğiz? giderecek miyiz, yoksa bu sene idare ederiz kafasında takılacak mıyız?
falan filan.
kendimi çokça tekrar etmiş olabilirim. uzun yazmayı planlamıyordum. affola.
fatih terim’in belirli bir oyun felsefesi vardır. geçmişinden ve tecrübelerinden güç alır. hücumu ön planda tutan, topun olduğu yerin pozisyon olduğu, beklerin oyuna etkin ve efektif olarak (bu oyun kurmaya katılım, orta sahayı destekleme, gol veya asist olarak düşünülebilir) katıldığı, presin sahanın hemen her yerinde uygulandığı (gegen pressing diyorlar ya, fatih terim'in bam-bam-bam'ı işte) bir oyun anlayışı. bu oyun anlayışı, hocanın ta teknik direktörlüğe başladığı zamandan beridir süregelir. onun oyununda orta sahalar neredeyse hiç statik olmamıştır. bekler sürekli oyundadır. stoperler orta sahaya yakınlaşır, defans hattı ileride kurulur, bu yüzden stoperin hızlı, çevik ve yıpratıcı olanlarını sever. vesaire vesaire.
içimizdeki ukte bam bam bam 4-4-2’si olsa da, fatih terim’in gelinen şu aşamada hem gözlem hem söylem olarak 4-3-3 dizilişinin bir varyasyonunu kullanacağını düşünüyorum. bazı yorumcular 2 forvetli sisteme dönebileceğinden veya forvet arkasıyla oynayabileceğinden bahsediyor ama ben pek ihtimal vermiyorum. bunu da şuna bağlıyorlar. 2017/18 sezonunda, elinde ikinci bir forvet yoktu o yüzden ikili forvet oynatamadı, diyenler oluyor. ya da belhanda’dan yeterince verim alamadığında feghouli’yi forvet arkasında oynattı, eğer elinde malzeme olursa (hagi, wesley vs) 10 numaralı bir sisteme dönebilir, diyenler de oluyor.
benim gözlemim 4-3-3 olarak sahaya simetrik yayıldığımız bir oyun düzeni üzerine oluyor. günümüz futbolunda, özellikle kendine eş güçte veya bir tık üst seviye takımlara karşı orta sahayı bırakamazsınız. eski nizam 10 numaralar veya daha 9,5 denilen 10 numaralarla bunu başaramazsınız. eğer elinizde, hagi veya wesley varsa durum değişebilir. şimdinin takımları, bu oyuncuları ileri üçlüde değerlendirme taraftarı. elinde ne kadar yetenekli oyuncu olursa olsun, orta sahayı rakibe kaptırdığınızda bir anlamı kalmıyor çünkü.
başarılı olan neredeyse her avrupa takımı -istisnalar dışında- bir şekilde 4-3-3 diziliminin bir varyasyonunu oynuyor.
(bkz: manchester city)
(bkz: bayern munich)
(bkz: liverpool)
(bkz: real madrid)
(bkz: barcelona)
bu takımların oyuncu tercihleri dolayısıyla farklı farklı oyun kurgularını tercih ettikleri pekala söylenebilir.
4-2-3-1 diziliminin de aslında, 4-3-3’ün 6, 8, 10 numara tabir edilen oyuncularla oynanan bir varyasyonu olduğunu düşünebiliriz. ya da 4-4-2’nin günümüz futbolunda 6, 8 ve 9,5 numaralarla oynanan başka bir varyasyon olduğunu da söyleyebiliriz. fakat her iki durumda da orta sahayı rakibe vermeniz oldukça muhtemel. bu yüzden, eski nizam 10 numaraları ve 9,5 numaraları orta saha üçlüsünün bir parçası değil de, hücum üçlüsünün bir parçası yapmak daha makbul görülebilir. en azından benim görüşüm bu yönde. elinizde üst düzey oyuncular olacaksa durum değişebilir tabii.
bence fatih terim, orta sahayı kesinlikle savaşmadan vermeyecek isimlerden kuracaktır. bunu da orta üçlüde bir 6 numara ve iki 8 numara kullanarak yapmak isteyecektir. sekiz numaralardan biri merkezileşmiş bir eski nizam 10 numara olursa ne âlâ. efektif işleri ise ileri üçlüye bırakacak gibi geliyor bana. dediğim gibi üst düzey orta sahalar varsa elinizde işler değişiyor.
biraz merkezileşmeden bahsedeyim burada.
gelişen futbol, modern futbol, endüstileşme ve küreselleşme yolundaki futbolda, futbolcuların evrilme ve evrim evresinden de bahsedilebilir.
günümüz futbolunun merkezinde, orta saha oyuncuları var. belki futbol sahasının en geniş kısmını oluşturduklarından, belki de sahanın tam ortasında birleştirici köprü vaziyetinde olduklarından.
önceden, orta saha oyuncuları üç kisveden oluşuyordu: ön liberolar, merkez orta sahalar ve 10 numaralar. sanırım hepimiz bu oyuncu gruplarından futbol severlerin hangi meziyetlere sahip olması gerektiğini biliyordur. kısaca üzerinden geçelim:
ön liberolar, daha mücadeleci, daha defansif meziyetlere sahip oyunculardan oluşur.
10 numaralar, daha efetif, daha skorer, daha kreatif meziyetleri olan oyunculardan oluşur.
merkez orta sahalar da, her ikisinden biraz biraz yapan oyunculardan oluşur.
bu aslında, siyasi görüşlere benzer. sözgelimi, önliberolara sağ görüşü atfedersek, 10 numaralar sol görüş, merkez orta sahalar da merkez görüşe atfedilebilir. aynı şekilde, merkez orta sahalar da kendi içinde savunma tarafları baskın olanlar için merkez sağ ya da hücum olarak bakarsak merkez sol olarak görülebilir.
peki ne oluyor? günümüz bilgi, küreselleşme ve iletişim çağının dünyasında, görüşler merkezileşmeye başlıyor. “ben aslında sağcıyım ama solun şu görüşüne karşı değilim,” söylemine sahip kimseler daha fazla ortaya çıkıyor. yani, gün geçtikçe fikirler merkezileşiyor.
aynı şey, futbol için de geçerli. “ben aslında 10 numarayım ama biraz savunma da yapabilirim,” gibi. mesela, eski nizam 10 numaralar artık neredeyse yoklar. bir evrilme ve evrim sürecindeler. futbol gelişiyor ya, futbolcular da artık gelişmeye mecbur. buna en güzel örnekden biri, james rodriguez... bayern munih’e transfer olmadan önce, neredeyse tanımı ve meziyetleri gereği eski nizam 10 numaralara güzel bir örnekti ve real madrid’de pek şans bulamıyordu. bayern münih’e transfer olduktan sonra özellike jupp heynckes ile birlikte bir evrilme ve gelişme söz konusu oldu. aynı şekilde, kevin de bruyne’ü, luca modric’i, toni kroos’u, isco’yu falan filan örnek gösterebiliriz. bu futbolcular oyunlarını az ya da çok merkezileştirmeyi başardı.
peki ya, önliberolar? onlar da artık merkezileşiyor. eski nizam önliberolar yavaş yavaş piyasadan çekiliyor. özellikle gelişmiş, yani başarılı olan/olmuş kulüplerde bu çoktan gerçekleşti diyebiliriz. gelişmekte olan yani, parası olup oldukça başarılı olan büyük kulüplere kafa tutan kulüplere baktığımızda bu trendin yayılmaya başladığını görebiliriz. gelgelim, önliberoların seyri hızla sürerken, bu takımlarda halihazırda 10 numaralar konusunda yavaş bir seyir söz konusu.
neden? doğrusu, iyi bir merkez orta saha oyuncusu ellerinde tutmaları çok güç. 10 numaradan evrilen bir merkez orta saha oyuncusu ile önliberodan evrilen merkez orta saha oyuncuları arasında bariz bir yetenek farkı var. hepimiz meşhur sözü biliriz: “savunma oyuncusuna hücumu öğretmek zordur, hücum oyuncusuna savunma yapmayı öğretmek görece daha kolaydır.”
biraz daha ileriye gidelim. aşırı sağcı olarak gösterebileceğimiz stoperler de önliberolaşmaya başlıyorlar. forvetler 10 numaralaşmaya, kanatlar forvetleşmeye veya orta sahalaşmaya, bek oyuncuları kanatlaşmaya veya orta sahalaşmaya, kaleciler liberolaşmaya başlıyor. otoriteleşme atıl kalmaya başlıyor. işte dananın kuyruğu da burada kopuyor. bu türden oyuncuların sayısı çok az. ve büyük takımlar, bu tür oyuncuları kaçırmıyor. dolayısıyla, gelişmekte olan takımların gelişimleri yavaşlamaya başlıyor. gelişiyor ama gelişiminde azalma söz konusu.
işte tam burada dünya gündeminden bahsedelim. özellikle avrupa ve amerika’da, genel itibariyle dünyanın diğer gelişmekte olan ülkelerinde milliyetçi söylemdeki artış trendi malum. seçimlerde, milliyetçi, muhafazakar veya sağ görüşlü partilerin daha alıcısı var. biri ardına diğeri seçimlerden galip ayrılıyor. bunun nedenlerini şimdi tartışmayacağım. yeri de değil.
ama futbolla benzerliğine değineceğim. futbolda durum şu: mesela kaleciler... ayağı düzgün bir kaleci arıyorsunuz ve buluyorsunuz ama kaleci asli görevinde yani kalesini savunmakta aynı derecede iyi değil. oyuna katılan stoperler buluyorsunuz ama atakları savuşturma da ehil değil. diğer bölgeler için de aynı şey geçerli. işte trendin değişim gösterdiği yer de burası. önce asli görevini çok iyi yapsın. stoper ise önce top bizde kalsın demesin, atağı bertaraf etsin sonra bir şekilde topu geri kazanırız, düsturu önem kazanıyor.
büyük kulüplerin merkezileşme raconu devam edecek ya da eski nizama geri dönüş oldukça sınırlı kalacak gibi duruyor. merkezileşmenin tamamen durması mümkün değil. diğer kulüpler içinse aynı şey geçerli değil. bazı takımlarda keskin bir eski nizama geri dönüş görebiliriz. bu şuna bağlanabilir. büyük kulüplerle onların çöplüğünde yarışmak pek mümkün değil. o zaman, başka bir şey denenmesi gerekiyor. bu da şimdilik, bir işi çok iyi yapan oyunculara yönelmekle bir çözüme ulaştırılabilir gibi. yani otoriteleşme yolu... bir konuda master yapan oyunculara yönelim...
şunu yapar, bunu yapar, onu da yapar denilen oyunculara değil de, “peki neyi çok iyi yapar?” sorusunun cevabı aranıyor. şöyle düşünün bir forvet oyuncusu alacaksınız. çok iyi bitirsin, gerisi önemli değil. buna müteakip, kanat oyuncularınızı, forvetime çok iyi top getirsin gerisine karışmasın. 10 numara, gol yapsın, asist yapsın, oyunu kursun, gerisine karışmasın, bir şekilde idare ederiz. stoper, top geçsin adam geçmesin, oyunu kurmasına gerek yok, orta sahaya versin yeter. vesaire vesaire.
neyse, uzun oldu. konuyu da dağıttık. geçiyorum.
2017/18 yaz transfer sezonunda aslında, bu yönde bir transfer harekatı yapmıştık ve açıkçası meyvelerini yedik. fernando – badou – belhanda üçlüsü modern kere modern bir orta saha üçlüsü. ne kadar verim verdiklerinden bağımsız, oyuncu profillerinden bahsediyorum. mesela badou’nun gittiği fernando’nun sakat olduğu dönemde, kullandığımız donk – selçuk – belhanda üçlüsü değildi. yine verimden bahsetmiyorum. verimsiz olduğu da söylenebilir. çünkü, belhanda’nın yerine birçok maçta feghouli’yi bile gördük. sonrasında gelen donk – fernando – belhanda üçlüsü ise verim aldığımız ama yine modern olmayan bir üçlüydü. anlayış moderndi gerçi. fernando’yu kesin hatlarla belirlenmiş bir 6 numara olarak izlemedik de, daha bir 8 numara olarak izledik. hemen değinelim. belhanda nasıl 10 numaradan merkezileşmiş bir orta saha oyuncusu gibi oynadıysa, fernando da ön liberodan merkezileşmiş bir orta saha oyuncusu gibi oynamaya çalıştı.
ha burada söyleyeyim bence belhanda modern bir orta saha oyuncusudur. meziyetlerini ve verimliliğini tartışabilirsiniz. ama eski nizam bir 10 numara olmadığı açık. zaten, belhanda’nın gol ve asist sayılarını katlamış, belirli bir düzen oturtmuş ve daha az top kaybıyla oynayan halini bulabilsek, bulursun da alabilsek, bu transfer sezonundan başka bir transfer istemem. talisca ile belhanda’nın gattai ile voltranı oluşturduğu bir oyuncu çünkü o. yapılmışı da var: (bkz: kevin de bruyne)
burada modern modern diye tutturdum. ama aslında modern yerine trend kelimesini de kullanabilirsiniz. avrupa’nın başarılı kulüplerinin şimdilik kanıksadığı bir şeyden bahsediyorum.
kadro üzerinden gidersem, bu oyun yapısında feghouli’nin de ayrı bir önemi var. çünkü, 10 numaradan beklediğimizi aslında ileri üçlüde ondan bekliyoruz. profili bu yönde bir çizgi çiziyor. yine ne kadar verimli olduğunu tartışabilirsiniz tabii.
ben açıkçası oldukça umutluyum. ilk 11’imiz geliştirilebilecek yöneleri olmasına rağmen bence ideal yani trende uygun. sadece 1 orta saha ve 1 forvet takviyesi yapsak bile, gruplardan çıkmamız için herhangi bir sıkıntı görünmüyor. bakın gruptan çıkmaktan bahsediyorum. aynı anda hem ligi hem ligi hem kupayı götürmekten bahsetmiyorum.
peki şu anki sıkıntılarımız neler?
1. her ne kadar uefa’dan transfer kısıtı gelmeyeceğini düşünecek kadar romantik bir taraftar da olsam, transfer kısıtı gelebilir. bu yüzden elimizden oyuncu çıkarmamız icap eder. elden kimi veya kimleri çıkaracağız ve yerlerine kimi veya kimleri alacağız?
2. kadro derinliğini nasıl sağlayacağız?
3. stoperdeki hem nicelik hem nitelik olarak yetersizliği nasıl gidereceğiz? giderecek miyiz, yoksa bu sene idare ederiz kafasında takılacak mıyız?
falan filan.
kendimi çokça tekrar etmiş olabilirim. uzun yazmayı planlamıyordum. affola.