8300
son derece tarafsız bir bakış açısıyla artılarını ve eksilerini bir mesajda toplamak istediğim eski başkan.
ilk döneminden ve dolayısıyla artılarından başlayalım.
-2011'de harikulade bir yönetimle göreve gelmesi.
öztürk, albayrak, dürüst üçlüsü sayesinde her alanda lobi sahibi bir yönetime kavuştuk. adnan öztürk şike sürecini gündemde tutarken ali dürüst camianın sevdiği isim olması sayesinde muhalif kanadı idare etti. abdurrahim albayrak ise futbol takımı ile başkan arasındaki köprüydü. kısacası mükemmel bir yönetimdi gerçekten.
-fatih terim'in teknik direktörlüğe getirilmesi.
malumunuz 2011 önemli bir yıldı. daha doğrusu sezon başlangıcı çok daha önemliydi çünkü fenerbahçeleri şikeye bulaştığı için tüm medya onları korumaya geçip galatasaray'a saldırmaya yeltenmişti. yeltenmişti ama başaramamıştı çünkü karşılarında terim vardı. sistemi bilen, işleyişi bilen bir adamdı. bakın işin futbol kısmından falan bahsetmiyorum hiç çünkü o dönem en iyi hocayı getirsen de bizi şampiyon yapamazdı. tüm futbol mafyası fenerbahçe'yi şampiyon yapalım da adı temizlensin, bu da mı şike desin diye ortamı hazırladı (süper final) ama terim orada durun diyerek analarını güzelce belledi. o dönem bundan daha doğru bir teknik direktör seçimi olamazdı.
-futbol takımına karışmaması.
en azından doğrudan karışmadı. bülent tulun gereksizi fatih terim'i sürekli kışkırtsa da 2011-12 sezonunda şampiyonluğa ulaşmamızın bir sebebi de aysal'ın takımı rahat bırakması, polemiklerden uzak tutmasıdır. tipik galatasaray taht oyunları o dönem yaşanmadı ve takım hedefe odaklanabildi.
-futbol takımının revize edilmesi.
oynadığı futbolla ağzımızın suyunu akıtan, ölsem de gam yemem dediğim galibiyetler alan 2011-12 galatasaray'ı son derece mantıklı hamlelerle ve cüzi rakamlarla oluşturulmuş bir takımdı. elmander ve selçuk gibi iki önemli isim bedavaya alınmış, melo gibi kupon transfer kiralama yoluyla bitirilmiş, muslera hamlesi sayesinde kale güven altına alınmış ve minimum diyeceğimiz miktara ujfalusi ve eboue gibi kaliteli savunmacılar gelmişti. araya da engin baytar gibi necati gibi yerliler serpiştirilip takım alternatifli hale getirilmişti. hem de arda gibi takımın her şeyi diyebileceğimiz bir adam gitmesine rağmen revizyon başarıyla tamamlanmıştı. işte bu profesyonellikti.
-başarılı pazarlama hamlelerinin yapılması.
forma konusunda nike ile anlaşılması ve bunun taraftara yeni bir heyecan aşılaması. çadır store'un stadın yanına taşınarak stadı taraftarın daha çabuk benimsemesini sağlamak. yine store'un başına kantarelli gibi bir ismi getirmek. o dönem gerçekten çok fena satış rakamlarına ulaşmıştık diye hatırlıyorum.
-kısa vadede nakit akışı sağlamak.
bedelli sermaye artırımı biraz alengirli bir konu olsa da kulübe ciddi kaynak yaratıldı.
-sponsor konusundaki atılımlar.
en kötü dönemimizde bile huawei gibi global bir marka forma sponsorluğumuzu yaptı. ilk dönemleri ise formada sponsor koyacak alanımız kalmamıştı ve son derece güzel hamlelerdi.
-düzenin adamı olmaması.
bir polat gibi, dursun özbek gibi sistemin çarklarına zarar gelmesin, aman türk futbol ailesi zarar görmesin adı altında aziz yıldırım köpekliği yapmadı aysal. bu konuda hakkını vermek gerek. işleri yurt dışında olduğu için aziz yıldırım benim işlerimi bozar diyerek korkmadı her fırsatta ağzına yüzüne patlattı. ancak sistemle savaşırken faydalanabileceği çok önemli isimleri de küstürdü ki ona ayrıca değineceğim.
-şikecilere karşı lobi faaliyetleri.
işte en sevdiğim yanı buydu. adamların resmen ağızlarına ağızlarına sıçtı, çıldırttı. beşiktaşlıların galatasaray ezikliği tam da bu noktada başladı. şikecilerin sürekli diken üstünde olmasını sağladı. avrupa'daki tanışları sayesinde oldu bittiyle galatasaray'a da bulaştırılmak istenen çamuru bize sıçrattırmadı. bu ateş üfleyerek sönmez dedi ve fbjk gibi bir garabetin kurulmasını sağladı.
-yerli menajerlerle iş yapmaması.
bak bu da aysal'ın ilk döneminde yaptığı güzel işlerdendir. adam hep yabancı menajerler ile muhatap oldu. ha onlar da hırsız değil mi? evet öyle ama en azından bizim yerli çakallar gibi sakat adamı 4 milyon euro'ya bize çakmıyorlardı. 7.5 milyon euro'ya sneijder2i getiriyorlardı.
-basketboldaki atılımın devam etmesi.
yiğidi öldür hakkını ver demişler. baskette zirveyi ilk düşünen adnan polat'tır. oktay mahmuti'yi göreve gelip final oynatması onun döneminde olmuştu ve aysal bu yatırıma devam ederek bizi şampiyonluğa ulaştırdı sağolsun.
-basketboldaki sisteme karşı mücadele.
öyle ya da böyle takımı sahaya çıkarmayıp şerefsiz orospu çocuklarını çıldırtması. reddedilmeyen şike tapelerinde maç sattığı kesinleşmiş recep ankaralı gibi basketbol mafyalarına karşı çıkıp tüm gerçekleri söylemesi.
-duruşu.
adamın kendi tarzı vardı. yaşını göstermeyen hareketlilikte ve fitlikte biriydi. cnn canlı yayınına bağlanan, ağırlığı olan bir adamdı. yani bu adam galatasaray başkanıdır kardeşim diyebiliyorduk.
************************************************
şimdi gelelim eksilerine. burada da elimden geldiğince objektif olacağım.
-ilk yönetimi bozması.
politik bir hareketle seçim kararı aldırıp dürüst, albayrak ve öztürk yönetimini bozup son derece çapsız isimlerden kurulu bir yönetim oluşturması. candan erçetin'in köpüşümle toplantıya gireceğim demesi gibi frankofon olayların yaşanması... bu konuyu biraz daha açmak lazım. hani yukarıdaki bir maddede demiştim ya aysal sistemle savaşırken kullanabileceği insanları küstürdü diye. işte o kişilerden biri abdurrahim albayrak'tı. bakın arkadaşlar seversiniz sevmezsiniz ki hükümete yakınlığı benim de hoşuma gitmez ama albayrak bir unsurdur. hem de çok önemli bir unsur. millet küme düşmemek için başbakana rıdvan'ı yollar. millet tff'yi değiştirmek ister başbakana ağlar. millet her bokuna hükümeti karıştırır ama biz kadıköy'deki haklı kupamızı kaldırmak için araya rte'yi sokunca akp'li oluruz. ha siktir ordan. o gün kupayı öyle ya da böyle abdurrahim albayrak sayesinde kaldırdık. bak bugün albayrak yönetimde olsa hakemler mum gibi olurdu mum. en ufak pislik yapamazlardı. keza bana göre türk futbolundaki en iyi ikinci adam olan dürüst'ün gittikten sonra kulüpte bir kara delik oluşması ve daha da borçlu hale gelmemiz de tesadüf değil dürüst'ün kaçağı engellemeye çalışmasındandır. mesela gstv yönetime gelenler tarafından daima arpalık olarak görülür ve bir allah'ın kulu da gelip siz burada ne yapıyorsunuz, kim hangi işi yapıyor kontrol etmezken ali dürüst hafta içi birden tv'yi kontrol etmeye gelebilirdi. yahut stadın soğuk ve boş olduğu bir gün koridorlarda dolaşırken yine ali dürüst'e denk gelebilirdin. başıma geldi ordan biliyorum.*)
-fatih terim konusu.
işte işin bu kısmı taraftar arasındaki en büyük ihtilafı oluşturuyor. yukarıda yazdığım gibi terim de albayrak gibi bir denge unsuruydu hem de albayrak'tan daha önemli bir denge unsuru. dediğim gibi objektif olacağım ve kim haklı tartışmasına girmeyeceğim. terim hamlesinin bize yansımalarını sayacağım sadece. bir kere yabancı sınırının daraltılmasının arifesinde terim gönderilmez. şayet gönderirsen futbolcuya dayalı düzen geri gelir. terim'i atlayarak prim pazarlığı yaptığın drogba koca ikinci yarı ortadan kaybolur ve maaşlarının düşüklüğü sebebiyle homurdanan, çeteleşmiş yerli futbolcularla baş başa kalırsın. zaten kalındı ve selo ile burak'a hayvani zamlar yapıldı. terim olsaydı burak-selçuk süreci daha iyi yönetilirdi mesela.
-futbolun yönetimini tulun'a vermesi.
en büyük, en korkunç hatası buydu. adnan sezgin ne ise, bugün levent nazifoğlu ne ise bülent tulun da o dur. tartışmam bile. sürekli terim'in arkasından iş çevirdi. 2011-12'nin devre arasında terim ısrarla şakiri'yi isterken arkadan ronaldinho için lobi yapması, 2013 yazında takım kampta bile kupalar kaldırırken bunun mancini ile görüşüp söz alması, muslera'yı almayın deyip sikindirik bir kaleci önermesi ve muslera geldikten sonra yönetime muslera aleyhinde lobi yapıp terim'le yöneticileri kavga ettirmesi, terim gider gitmez işi kişiselliştirip takım otobüsünün ön koltuğuna oturması... daha bir sürü pislik...
-20 milyon galatasaraylı akp'ye oy verdi demesi.
abi şu cidden aysal gibi stratejik düşünen bir adama yakışmadı. o dönem zaten başarılıyız diye akp'li olmakla suçlanıyorduk. aslı astarı yoktu ve sırf sosyal medyadaki ezik beşiktaşlı orospu çocuklarının çıkardığı bir söylemdi. ancak aysal son derece gereksiz bir şekilde 20 milyon galatasaraylı akp'ye oy verdi diyerek bence büyük bir hata yaptı. o dönem hükümete aracı yollayıp duran fenerbahçesi beşiktaş'ı son kale olurken bizim adımız akp'liye çıktı iyi mi. keza vizyon toplantısına katılıp demiören'le poz vermesi de önceki yaptıklarıyla çelişti.
-2012'de tff başkanlığı için demirören'i desteklemesi.
az bilinen bir gerçek. şikecilerin kaderinin tayin olacağı meşhur bir tff seçimi vardı hani. maa başkanlıktan kaçtıktan sonra yıldırım demiören'in ve ata aksu'nun aday gösterildiği bir seçimdi. son güne kadar ata aksu'yu desteklerken bir yerlerden gelen baskıyla ata aksı adaylıktan çekilmiş ve biz de seçimden hemen önce resmi siteden demirören'i destekliyoruz diye açıklama yayınlamıştık. o dönem gerçekten bir tek bursaspor ve rahmetli başkanı sisteme karşı gelmişti. zaten kupa da bursaspor'un hakkıydı da boşver...
-ikinci dönemindeki ekonomik karadelik.
işte türkiye'nin bayern münih'i olma fırsatını bu nedenle kullanamadık. aysal'ın ilk dönemindeki mali disiplin ikinci döneminde yoktu. aysalcı arkadaşlar gelin şunu bir kabul edin dürüstçe. ama dursun özbek ama adnan polat demeyin. ikisinin de... neyse, biz aysal'a dönelim. aldığı borçla bıraktı, ikinci sermaye artırımı yaptırılmadı vs. tartışılabilir ancak asıl olay mali disiplinin bozulması. satışların fenerbahçe'yi geçtiği, beşiktaş'ı katlayıp siktiği bir dönem store yani pazarlama aş. hayvan gibi zarar etti. kime ait olduğu belli olmayan kuş uçmaz kervan geçmez yerdeki depolara yıllık bilmem kaç milyon kiralar ödendi. bir tır dolusu forma kayboldu yahu. bu benim attığım bir yalan değil. keza gereksiz harcamalar da arttı. mesela gstv digiturk üzerinden ve onların olanaklarıyla yayın yapan, kendi yağında kavrulan bir kanal durumundayken içeriye bir sürü kişi alınıp çıkarıldı. yeni alınan adamın bir daha değiştirilmesi gibi kulübe tazminat yükü doğuran işler yapıldı. bunlar oldu da gstv şifresize mi geçti? yok. hatta her maçı canlı veren kanal artık kulübün maçlarını umursamaz oldu. yine tv'nin ulaşımını sağlayan digiturk (tv ulaştırma işini oldukça aktif kullanır) yerine kulübe araç kiralanıp bu araçların hepsine şoför alındı. yahu o dönem kulübe bir sürü araç kiralandı. sponsor tarafından tahsis edilmiş olsa bile yakıt masrafı direkt kulübe giriyordu. biz banka ya da holding değiliz ki filo kiralama işine girelim.
yine ali kırcaların, lisecilerin ve ahbaplarının bol sıfırlı maaşlarla kulübe alınması aysal döneminde oldu. gelen kişiler de emin olun öyle kulübe bir şey katacak insanlar değildi. al ordan bahri havadır. nedir kimdir abi bahri havadır? can karadenizler bilmem kimler... resmen arpalık olarak kullandılar kulübü. aysal bunun geç de olsa farkına vardı ve kaçağı engellemeye çalıştı ama iş işten geçmişti. mesela duygun yarsuvat dönemi yapılan işçi kıyımının kararı aslında aysal döneminde alındı. işten çıkarmalar henüz başlamadan 2 ay öncesinden benim kulağıma gelmişti. o çıkarılanların ne kadar büyük galatasaraylı olduğu da kulübün arkasından atıp tuttuklarında ortaya çıkmıştı zaten. lan ben 2 sene bedavaya çalıştım kulüp için. ne gecem ne gündüzüm oldu. buna rağmen olmayınca olmuyor dedim ceketimi aldım çıktım. bir kez olsun kulübüme laf etmedim. peki, sen nasıl galatasaraylısın aq yerinde. güzelce paranı da tazminatını da almışsın. neyse konuyu dağıtmayayım.
-2013-14 devre arası ve 2014 yaz transfer dönemi faciaları.
mancini dönemi devre arasını saymama gerek yok. ister kızın ister eksileyin ama ontivero, hajrovic gibi gereksizlere paralar saçıldı. onu da geçtim hajrovic'in parası ödenmedi ve adam kaçtı. yani arkadaşlar allah aşkına adamın parası ödenmediyse gider. bu işin arkasındaki isim de yine tulun. ribery de onun zamanında serbest kalıp kaçmıştı. 2014 yazı ise bence daha beter bir dönemdi. sağ bek diye tarık çamdal'ın alınıp eboue'nin çürümeye terk edilmesi, gökhan töre ile aynı parayken olcan'ın tercih edilmesi ve trabzon çetesinin güçlendirilmesi. selçuk ve burak önceki sezonun parasını alamadığından aysal'dan yeni sözleşme koparması, son gün cemali ve pandev'in alınıp bize petre-bratu romantizmi yaşatılması falan hep bu dönem oldu. gerçekten objektif olun ve söyleyin; bu transferleri özbek yapsa kulübü yakmaz mıydık?
-uefa'nın dikkate alınmaması.
yanlış hatırlamıyorsam 2014 yazının hemen başında uefa bize dikkatli olun mesajı vermek için bir ceza kesti. gel gör ki bu cezaya riayet edip bunu fırsata çevirmek varken sözleşmelere zam yapıp pahalı transferler ile uefa'yı umursamadık. istediğiniz kadar görmezden gelin ama duygun yarsuvat yönetimi herhangi bir transfer yapmadı. bu ceza aysal döneminin yansımasıdır, kadronun 40 küsür kişiye çıkmasının sebebidir.
-takımdaki maaş skalasını yukarı çekmesi.
cüzi rakamlara canını dişine takarak oynayan bir elmander, bir ujfalusi gibi adamlardan sürekli para lafı yapan, sözleşmesini beğenmeyen ve bu nedenle takımı sabote etmeye varan hareketlerde bulunan oyunculara kaldık çünkü takımdaki maaş dengesi bozuldu. elbet de sneijder'i yıllık 2 milyon euro'ya oynatamazsın ama drogba son senesinde yarım dönem oynayıp 5 milyon euro'yu alıp giderse takımdaki diğer futbolculara laf anlatamazsın. maalesef bu dengeyi iyi ayarlayamadı aysal.
-yanlış medya yönetimi.
başkanlığa adaylığını ilk kez serhat ulueren denen haysiyet yoksununun programında yapması. orada götünü yalayan gargamel'in daha sonra kendisine düşman olacağını kestiremedi. bu da türk spor medyasını pek tanımadığından olsa gerekti. yine medyada özellikle de muhalif medyadaki fetöcü galatasaray, akp'li galatasaray söylemlerine karşı bir söylem geliştirmemesi. aysal bir söylem makinesidir. bu noktalara gelmesinin en önemli unsurlarından biri de hiç kuşkusuz hitabet yeteneğidir. ancak bu yeteneği son döneminde fazla kullanamadı diye düşünüyorum. sırf bu hatası yüzünden birçok muhalif söylemi gümbürtüye gitti. yoksa gezi ile alakalı, soma ile alakalı son derece güzel işlere imza atmıştık. hepsini geçtim üzerimize atılan iftiralara misliyle cevap verilemedi bu dönem. fetö muhabbeti üzerimize yapışıp kaldı. yine terim olayından sonra kendisini haklı çıkarmak için medyadaki gereksizlere haberler yaptırması da yanlıştı.
-rasim ozan kütahyalı ve sms meselesi.
aysal'ın en büyük hatalarından. rok gibi bir hötöröf ile muhatap olup terim'le yaptığı sms yazışmalarını bu naneye vermesi ve beyaz futbollara malzeme olması aysal'ın ikinci döneminde nasıl insanlarla iş yaptığını kanıtlar nitelikte. milyar dolarlık bir adam neden rasim ozan ile görüşür ki?
benim aklıma gelenler bunlar. ilkten belirttiğim gibi doğru ve objektif olmaya çalıştım. ekleyecekleriniz yahut düzeltmek istedikleriniz varsa yazın bana, müsait bir anımda editlerim.
edit: * uyardı sağolsun. nike ile anlaşmayı yapan adnan polatmış.
ilk döneminden ve dolayısıyla artılarından başlayalım.
-2011'de harikulade bir yönetimle göreve gelmesi.
öztürk, albayrak, dürüst üçlüsü sayesinde her alanda lobi sahibi bir yönetime kavuştuk. adnan öztürk şike sürecini gündemde tutarken ali dürüst camianın sevdiği isim olması sayesinde muhalif kanadı idare etti. abdurrahim albayrak ise futbol takımı ile başkan arasındaki köprüydü. kısacası mükemmel bir yönetimdi gerçekten.
-fatih terim'in teknik direktörlüğe getirilmesi.
malumunuz 2011 önemli bir yıldı. daha doğrusu sezon başlangıcı çok daha önemliydi çünkü fenerbahçeleri şikeye bulaştığı için tüm medya onları korumaya geçip galatasaray'a saldırmaya yeltenmişti. yeltenmişti ama başaramamıştı çünkü karşılarında terim vardı. sistemi bilen, işleyişi bilen bir adamdı. bakın işin futbol kısmından falan bahsetmiyorum hiç çünkü o dönem en iyi hocayı getirsen de bizi şampiyon yapamazdı. tüm futbol mafyası fenerbahçe'yi şampiyon yapalım da adı temizlensin, bu da mı şike desin diye ortamı hazırladı (süper final) ama terim orada durun diyerek analarını güzelce belledi. o dönem bundan daha doğru bir teknik direktör seçimi olamazdı.
-futbol takımına karışmaması.
en azından doğrudan karışmadı. bülent tulun gereksizi fatih terim'i sürekli kışkırtsa da 2011-12 sezonunda şampiyonluğa ulaşmamızın bir sebebi de aysal'ın takımı rahat bırakması, polemiklerden uzak tutmasıdır. tipik galatasaray taht oyunları o dönem yaşanmadı ve takım hedefe odaklanabildi.
-futbol takımının revize edilmesi.
oynadığı futbolla ağzımızın suyunu akıtan, ölsem de gam yemem dediğim galibiyetler alan 2011-12 galatasaray'ı son derece mantıklı hamlelerle ve cüzi rakamlarla oluşturulmuş bir takımdı. elmander ve selçuk gibi iki önemli isim bedavaya alınmış, melo gibi kupon transfer kiralama yoluyla bitirilmiş, muslera hamlesi sayesinde kale güven altına alınmış ve minimum diyeceğimiz miktara ujfalusi ve eboue gibi kaliteli savunmacılar gelmişti. araya da engin baytar gibi necati gibi yerliler serpiştirilip takım alternatifli hale getirilmişti. hem de arda gibi takımın her şeyi diyebileceğimiz bir adam gitmesine rağmen revizyon başarıyla tamamlanmıştı. işte bu profesyonellikti.
-başarılı pazarlama hamlelerinin yapılması.
forma konusunda nike ile anlaşılması ve bunun taraftara yeni bir heyecan aşılaması. çadır store'un stadın yanına taşınarak stadı taraftarın daha çabuk benimsemesini sağlamak. yine store'un başına kantarelli gibi bir ismi getirmek. o dönem gerçekten çok fena satış rakamlarına ulaşmıştık diye hatırlıyorum.
-kısa vadede nakit akışı sağlamak.
bedelli sermaye artırımı biraz alengirli bir konu olsa da kulübe ciddi kaynak yaratıldı.
-sponsor konusundaki atılımlar.
en kötü dönemimizde bile huawei gibi global bir marka forma sponsorluğumuzu yaptı. ilk dönemleri ise formada sponsor koyacak alanımız kalmamıştı ve son derece güzel hamlelerdi.
-düzenin adamı olmaması.
bir polat gibi, dursun özbek gibi sistemin çarklarına zarar gelmesin, aman türk futbol ailesi zarar görmesin adı altında aziz yıldırım köpekliği yapmadı aysal. bu konuda hakkını vermek gerek. işleri yurt dışında olduğu için aziz yıldırım benim işlerimi bozar diyerek korkmadı her fırsatta ağzına yüzüne patlattı. ancak sistemle savaşırken faydalanabileceği çok önemli isimleri de küstürdü ki ona ayrıca değineceğim.
-şikecilere karşı lobi faaliyetleri.
işte en sevdiğim yanı buydu. adamların resmen ağızlarına ağızlarına sıçtı, çıldırttı. beşiktaşlıların galatasaray ezikliği tam da bu noktada başladı. şikecilerin sürekli diken üstünde olmasını sağladı. avrupa'daki tanışları sayesinde oldu bittiyle galatasaray'a da bulaştırılmak istenen çamuru bize sıçrattırmadı. bu ateş üfleyerek sönmez dedi ve fbjk gibi bir garabetin kurulmasını sağladı.
-yerli menajerlerle iş yapmaması.
bak bu da aysal'ın ilk döneminde yaptığı güzel işlerdendir. adam hep yabancı menajerler ile muhatap oldu. ha onlar da hırsız değil mi? evet öyle ama en azından bizim yerli çakallar gibi sakat adamı 4 milyon euro'ya bize çakmıyorlardı. 7.5 milyon euro'ya sneijder2i getiriyorlardı.
-basketboldaki atılımın devam etmesi.
yiğidi öldür hakkını ver demişler. baskette zirveyi ilk düşünen adnan polat'tır. oktay mahmuti'yi göreve gelip final oynatması onun döneminde olmuştu ve aysal bu yatırıma devam ederek bizi şampiyonluğa ulaştırdı sağolsun.
-basketboldaki sisteme karşı mücadele.
öyle ya da böyle takımı sahaya çıkarmayıp şerefsiz orospu çocuklarını çıldırtması. reddedilmeyen şike tapelerinde maç sattığı kesinleşmiş recep ankaralı gibi basketbol mafyalarına karşı çıkıp tüm gerçekleri söylemesi.
-duruşu.
adamın kendi tarzı vardı. yaşını göstermeyen hareketlilikte ve fitlikte biriydi. cnn canlı yayınına bağlanan, ağırlığı olan bir adamdı. yani bu adam galatasaray başkanıdır kardeşim diyebiliyorduk.
************************************************
şimdi gelelim eksilerine. burada da elimden geldiğince objektif olacağım.
-ilk yönetimi bozması.
politik bir hareketle seçim kararı aldırıp dürüst, albayrak ve öztürk yönetimini bozup son derece çapsız isimlerden kurulu bir yönetim oluşturması. candan erçetin'in köpüşümle toplantıya gireceğim demesi gibi frankofon olayların yaşanması... bu konuyu biraz daha açmak lazım. hani yukarıdaki bir maddede demiştim ya aysal sistemle savaşırken kullanabileceği insanları küstürdü diye. işte o kişilerden biri abdurrahim albayrak'tı. bakın arkadaşlar seversiniz sevmezsiniz ki hükümete yakınlığı benim de hoşuma gitmez ama albayrak bir unsurdur. hem de çok önemli bir unsur. millet küme düşmemek için başbakana rıdvan'ı yollar. millet tff'yi değiştirmek ister başbakana ağlar. millet her bokuna hükümeti karıştırır ama biz kadıköy'deki haklı kupamızı kaldırmak için araya rte'yi sokunca akp'li oluruz. ha siktir ordan. o gün kupayı öyle ya da böyle abdurrahim albayrak sayesinde kaldırdık. bak bugün albayrak yönetimde olsa hakemler mum gibi olurdu mum. en ufak pislik yapamazlardı. keza bana göre türk futbolundaki en iyi ikinci adam olan dürüst'ün gittikten sonra kulüpte bir kara delik oluşması ve daha da borçlu hale gelmemiz de tesadüf değil dürüst'ün kaçağı engellemeye çalışmasındandır. mesela gstv yönetime gelenler tarafından daima arpalık olarak görülür ve bir allah'ın kulu da gelip siz burada ne yapıyorsunuz, kim hangi işi yapıyor kontrol etmezken ali dürüst hafta içi birden tv'yi kontrol etmeye gelebilirdi. yahut stadın soğuk ve boş olduğu bir gün koridorlarda dolaşırken yine ali dürüst'e denk gelebilirdin. başıma geldi ordan biliyorum.*)
-fatih terim konusu.
işte işin bu kısmı taraftar arasındaki en büyük ihtilafı oluşturuyor. yukarıda yazdığım gibi terim de albayrak gibi bir denge unsuruydu hem de albayrak'tan daha önemli bir denge unsuru. dediğim gibi objektif olacağım ve kim haklı tartışmasına girmeyeceğim. terim hamlesinin bize yansımalarını sayacağım sadece. bir kere yabancı sınırının daraltılmasının arifesinde terim gönderilmez. şayet gönderirsen futbolcuya dayalı düzen geri gelir. terim'i atlayarak prim pazarlığı yaptığın drogba koca ikinci yarı ortadan kaybolur ve maaşlarının düşüklüğü sebebiyle homurdanan, çeteleşmiş yerli futbolcularla baş başa kalırsın. zaten kalındı ve selo ile burak'a hayvani zamlar yapıldı. terim olsaydı burak-selçuk süreci daha iyi yönetilirdi mesela.
-futbolun yönetimini tulun'a vermesi.
en büyük, en korkunç hatası buydu. adnan sezgin ne ise, bugün levent nazifoğlu ne ise bülent tulun da o dur. tartışmam bile. sürekli terim'in arkasından iş çevirdi. 2011-12'nin devre arasında terim ısrarla şakiri'yi isterken arkadan ronaldinho için lobi yapması, 2013 yazında takım kampta bile kupalar kaldırırken bunun mancini ile görüşüp söz alması, muslera'yı almayın deyip sikindirik bir kaleci önermesi ve muslera geldikten sonra yönetime muslera aleyhinde lobi yapıp terim'le yöneticileri kavga ettirmesi, terim gider gitmez işi kişiselliştirip takım otobüsünün ön koltuğuna oturması... daha bir sürü pislik...
-20 milyon galatasaraylı akp'ye oy verdi demesi.
abi şu cidden aysal gibi stratejik düşünen bir adama yakışmadı. o dönem zaten başarılıyız diye akp'li olmakla suçlanıyorduk. aslı astarı yoktu ve sırf sosyal medyadaki ezik beşiktaşlı orospu çocuklarının çıkardığı bir söylemdi. ancak aysal son derece gereksiz bir şekilde 20 milyon galatasaraylı akp'ye oy verdi diyerek bence büyük bir hata yaptı. o dönem hükümete aracı yollayıp duran fenerbahçesi beşiktaş'ı son kale olurken bizim adımız akp'liye çıktı iyi mi. keza vizyon toplantısına katılıp demiören'le poz vermesi de önceki yaptıklarıyla çelişti.
-2012'de tff başkanlığı için demirören'i desteklemesi.
az bilinen bir gerçek. şikecilerin kaderinin tayin olacağı meşhur bir tff seçimi vardı hani. maa başkanlıktan kaçtıktan sonra yıldırım demiören'in ve ata aksu'nun aday gösterildiği bir seçimdi. son güne kadar ata aksu'yu desteklerken bir yerlerden gelen baskıyla ata aksı adaylıktan çekilmiş ve biz de seçimden hemen önce resmi siteden demirören'i destekliyoruz diye açıklama yayınlamıştık. o dönem gerçekten bir tek bursaspor ve rahmetli başkanı sisteme karşı gelmişti. zaten kupa da bursaspor'un hakkıydı da boşver...
-ikinci dönemindeki ekonomik karadelik.
işte türkiye'nin bayern münih'i olma fırsatını bu nedenle kullanamadık. aysal'ın ilk dönemindeki mali disiplin ikinci döneminde yoktu. aysalcı arkadaşlar gelin şunu bir kabul edin dürüstçe. ama dursun özbek ama adnan polat demeyin. ikisinin de... neyse, biz aysal'a dönelim. aldığı borçla bıraktı, ikinci sermaye artırımı yaptırılmadı vs. tartışılabilir ancak asıl olay mali disiplinin bozulması. satışların fenerbahçe'yi geçtiği, beşiktaş'ı katlayıp siktiği bir dönem store yani pazarlama aş. hayvan gibi zarar etti. kime ait olduğu belli olmayan kuş uçmaz kervan geçmez yerdeki depolara yıllık bilmem kaç milyon kiralar ödendi. bir tır dolusu forma kayboldu yahu. bu benim attığım bir yalan değil. keza gereksiz harcamalar da arttı. mesela gstv digiturk üzerinden ve onların olanaklarıyla yayın yapan, kendi yağında kavrulan bir kanal durumundayken içeriye bir sürü kişi alınıp çıkarıldı. yeni alınan adamın bir daha değiştirilmesi gibi kulübe tazminat yükü doğuran işler yapıldı. bunlar oldu da gstv şifresize mi geçti? yok. hatta her maçı canlı veren kanal artık kulübün maçlarını umursamaz oldu. yine tv'nin ulaşımını sağlayan digiturk (tv ulaştırma işini oldukça aktif kullanır) yerine kulübe araç kiralanıp bu araçların hepsine şoför alındı. yahu o dönem kulübe bir sürü araç kiralandı. sponsor tarafından tahsis edilmiş olsa bile yakıt masrafı direkt kulübe giriyordu. biz banka ya da holding değiliz ki filo kiralama işine girelim.
yine ali kırcaların, lisecilerin ve ahbaplarının bol sıfırlı maaşlarla kulübe alınması aysal döneminde oldu. gelen kişiler de emin olun öyle kulübe bir şey katacak insanlar değildi. al ordan bahri havadır. nedir kimdir abi bahri havadır? can karadenizler bilmem kimler... resmen arpalık olarak kullandılar kulübü. aysal bunun geç de olsa farkına vardı ve kaçağı engellemeye çalıştı ama iş işten geçmişti. mesela duygun yarsuvat dönemi yapılan işçi kıyımının kararı aslında aysal döneminde alındı. işten çıkarmalar henüz başlamadan 2 ay öncesinden benim kulağıma gelmişti. o çıkarılanların ne kadar büyük galatasaraylı olduğu da kulübün arkasından atıp tuttuklarında ortaya çıkmıştı zaten. lan ben 2 sene bedavaya çalıştım kulüp için. ne gecem ne gündüzüm oldu. buna rağmen olmayınca olmuyor dedim ceketimi aldım çıktım. bir kez olsun kulübüme laf etmedim. peki, sen nasıl galatasaraylısın aq yerinde. güzelce paranı da tazminatını da almışsın. neyse konuyu dağıtmayayım.
-2013-14 devre arası ve 2014 yaz transfer dönemi faciaları.
mancini dönemi devre arasını saymama gerek yok. ister kızın ister eksileyin ama ontivero, hajrovic gibi gereksizlere paralar saçıldı. onu da geçtim hajrovic'in parası ödenmedi ve adam kaçtı. yani arkadaşlar allah aşkına adamın parası ödenmediyse gider. bu işin arkasındaki isim de yine tulun. ribery de onun zamanında serbest kalıp kaçmıştı. 2014 yazı ise bence daha beter bir dönemdi. sağ bek diye tarık çamdal'ın alınıp eboue'nin çürümeye terk edilmesi, gökhan töre ile aynı parayken olcan'ın tercih edilmesi ve trabzon çetesinin güçlendirilmesi. selçuk ve burak önceki sezonun parasını alamadığından aysal'dan yeni sözleşme koparması, son gün cemali ve pandev'in alınıp bize petre-bratu romantizmi yaşatılması falan hep bu dönem oldu. gerçekten objektif olun ve söyleyin; bu transferleri özbek yapsa kulübü yakmaz mıydık?
-uefa'nın dikkate alınmaması.
yanlış hatırlamıyorsam 2014 yazının hemen başında uefa bize dikkatli olun mesajı vermek için bir ceza kesti. gel gör ki bu cezaya riayet edip bunu fırsata çevirmek varken sözleşmelere zam yapıp pahalı transferler ile uefa'yı umursamadık. istediğiniz kadar görmezden gelin ama duygun yarsuvat yönetimi herhangi bir transfer yapmadı. bu ceza aysal döneminin yansımasıdır, kadronun 40 küsür kişiye çıkmasının sebebidir.
-takımdaki maaş skalasını yukarı çekmesi.
cüzi rakamlara canını dişine takarak oynayan bir elmander, bir ujfalusi gibi adamlardan sürekli para lafı yapan, sözleşmesini beğenmeyen ve bu nedenle takımı sabote etmeye varan hareketlerde bulunan oyunculara kaldık çünkü takımdaki maaş dengesi bozuldu. elbet de sneijder'i yıllık 2 milyon euro'ya oynatamazsın ama drogba son senesinde yarım dönem oynayıp 5 milyon euro'yu alıp giderse takımdaki diğer futbolculara laf anlatamazsın. maalesef bu dengeyi iyi ayarlayamadı aysal.
-yanlış medya yönetimi.
başkanlığa adaylığını ilk kez serhat ulueren denen haysiyet yoksununun programında yapması. orada götünü yalayan gargamel'in daha sonra kendisine düşman olacağını kestiremedi. bu da türk spor medyasını pek tanımadığından olsa gerekti. yine medyada özellikle de muhalif medyadaki fetöcü galatasaray, akp'li galatasaray söylemlerine karşı bir söylem geliştirmemesi. aysal bir söylem makinesidir. bu noktalara gelmesinin en önemli unsurlarından biri de hiç kuşkusuz hitabet yeteneğidir. ancak bu yeteneği son döneminde fazla kullanamadı diye düşünüyorum. sırf bu hatası yüzünden birçok muhalif söylemi gümbürtüye gitti. yoksa gezi ile alakalı, soma ile alakalı son derece güzel işlere imza atmıştık. hepsini geçtim üzerimize atılan iftiralara misliyle cevap verilemedi bu dönem. fetö muhabbeti üzerimize yapışıp kaldı. yine terim olayından sonra kendisini haklı çıkarmak için medyadaki gereksizlere haberler yaptırması da yanlıştı.
-rasim ozan kütahyalı ve sms meselesi.
aysal'ın en büyük hatalarından. rok gibi bir hötöröf ile muhatap olup terim'le yaptığı sms yazışmalarını bu naneye vermesi ve beyaz futbollara malzeme olması aysal'ın ikinci döneminde nasıl insanlarla iş yaptığını kanıtlar nitelikte. milyar dolarlık bir adam neden rasim ozan ile görüşür ki?
benim aklıma gelenler bunlar. ilkten belirttiğim gibi doğru ve objektif olmaya çalıştım. ekleyecekleriniz yahut düzeltmek istedikleriniz varsa yazın bana, müsait bir anımda editlerim.
edit: * uyardı sağolsun. nike ile anlaşmayı yapan adnan polatmış.