7537
sizlerle naçizane bir sosyal tespitimi paylaşmak istiyorum;
kendisini körü körüne savunan ve taparcasına seven, hatta "terimsporlu" olarak yaftalanan taraftar grubu gözlemlediğim kadarıyla büyük oranda, aynı zamanda benim de içerisinde bulunduğum 20-25 yaş aralığına denk gelen, bir bakıma galatasaraylılıklarını fatih terim'e borçlu olan, onun destanlarıyla büyümüş olan insanlardır. 30 yaşa doğru bu tapma hali kademeli olarak azalıyor, sonrasında yerini görece daha objektif karakterlere bırakıyor. örneğin babalarımız grubuna denk düşen kimselerde de muhakkak yoğun bir fatih terim sevgisi var fakat neredeyse hiçbirini alıp da "terimsporlu" diye tanımlamak mümkün gibi durmuyor çünkü farklı bir bakış açısına sahipler; belki de fatih terim'i sadece "imparator" olarak tanımadıkları, "galatasaraylı fatih" olarak da bilip gördükleri için bu orta karar derecedeki perspektifi taşıyorlardır. sonuçta fatih terim'in teknik direktörlük kariyeri öncesinde de bu kulübün kocaman bir tarihi var ve biz gençler bunu ancak okuyarak, dinleyerek, izleyerek öğrenebiliriz fakat bunları karakter olarak da özümsemiş olmamız için o dönemlere bizzat tanıklık etmiş olmamız icap ederdi. işin ilginç kısmı şu ki, babalarının veya dedelerinin etkisi altında kalmış çocuklar da o döneme tanıklık etmelerine rağmen bu ruh halini taşıyıp sözünü ettiğim yaş grubundaki çeşitliliğe sebep olurken bugüne dek bir tane bile öteki türde bir orta yaşlı veya yaşlı görmedim. muhakkak vardır ama şahsen böyle bir şeye henüz rastlamadım.
yani bazı duyguları uçlarda yaşayan bir takım taraftarları görünce elbette bu duruma ilişkin espri yapası geliyor insanın çünkü her ne koşulda olursa olsun, dahası "galatasaray bir his takımıdır" düsturuna aklen yüzde yüz katılsam da o şekilde olamıyorum ve bu ileri derece tapınma durumunu yadırgıyor bünyem, ne bileyim mesela müslüm baba için kendini jiletleyen insanlar geliyor aklıma. bunda yanlış bir şey yok, sadece zihnim bu türde bir bağlantı kuruyor. yine de işi pek sulandırmadan gerçekliğini olabildiğince objektif şekilde sizlere aktarmaya çalıştım. farklı argümanlara veya karşıt fikirlere elbette açığım.
bir de şuna değinmek isterim, hayatta en nefret ettiğim ifadelerden biri "içimizdeki irlandalılar" türevi imalardır. bunun bir benzeri de örneğin en uzun haliyle şudur; "dışarıdaki düşmanların zaten ne oldukları ortada, önemli olan içimizdeki düşmanları temizlemek". ben bundan gerçekten tiksiniyorum, bundan daha berbat bir ötekileştirme görmedim, kendi kendimize gündem yaratıyoruz resmen. ne düşmanı yahu? ne irlandalısı? konuyla bağını kurayım, farklı bir bakış açısına sahip olmak fatih terim'i sevmemek, ondan nefret etmek anlamına gelmez ki, galatasaraylı olan herkes ama az ama çok sever ve sayar fatih terim'i, bundan şüphe duymak bile saçmalıktır fakat kutuplaşmaya ve cadı avına pek meyilli bir toplum olduğumuz için asıl meseleden uzaklaşıp kendi içimizde didişmeye başlıyoruz. kimse fatih terim gitti diye arkasından ağıtlar yakmak, karalar bağlamak mecburiyetinde değil fakat bu durum bir galatasaraylılık ölçer olmadığı gibi kendisine duyulan sevgiden de bağımsız bir durumdur, sadece farklı türdeki bir taraftarlık olgusuna işaret eder. bence herkes bunun iyice bir farkında olmalı, biz bir bütünüz, bir aileyiz. fatih terim de elbette bunun bir parçası, ünal aysal da. konuya yönelik biraz daha esnek düşünmek lazım. asıl olan galatasaray ise ortada bariz bir başarısızlık veya kötüye gidişat yokken eleştirinin dozunu kaçırıp işi kazan kaldırma boyutuna getirmek, kelle istemek en başta bu tapınma haliyle açıklanabileceği gibi kulübün başarılı olması ilkesinden de oldukça uzaktır. kimsenin fatih terim'in yollanış biçiminden derin bir haz duyup şuh kahkahalar attığını, üzerine kadeh kaldırdığını falan zannetmiyorum fakat herkes her olumsuz olaya aynı şekilde tepki verecek diye bir kaide yok. evrensel düzeyde bu böyle iken kulüp içinde bir beklentiye girmek gerçeklikten uzak olacaktır düşüncesindeyim.
son olarak da fatih terim'in 31 ekim tarihli basın toplantısına değinmek isterim; ama doğru ama eksik başından geçenleri bizlerle paylaştı, sağ olsun. zamanlaması kötüydü, şunu söyledi bunu söylemedi türünden eleştiriler muhakkak olacaktır fakat ben bu sessizlik haline artık bir son verdiği için memnun oldum. sonuçta kesinlikle kendisine yapılanları fatih terim olarak sineye çekmek zorunda değil, hataları olmuş olsa da kendisine yapılanlar reva değildi, ünal aysal'a da üslubu ve yöneticilik ilkeleri açısından iyi bir eleştiri oldu. belki sözünü verdiği başarılar gelir, bundan şahsen şüphem yok ama bu yanlışları da baki kalacaktır. bunlar iki ayır olgu. başarı konusunda gidişat tepetaklak olursa o zaman başımıza gelecek senaryoyu tahmin etmek için de müneccim olmaya gerek yok.
kendisini körü körüne savunan ve taparcasına seven, hatta "terimsporlu" olarak yaftalanan taraftar grubu gözlemlediğim kadarıyla büyük oranda, aynı zamanda benim de içerisinde bulunduğum 20-25 yaş aralığına denk gelen, bir bakıma galatasaraylılıklarını fatih terim'e borçlu olan, onun destanlarıyla büyümüş olan insanlardır. 30 yaşa doğru bu tapma hali kademeli olarak azalıyor, sonrasında yerini görece daha objektif karakterlere bırakıyor. örneğin babalarımız grubuna denk düşen kimselerde de muhakkak yoğun bir fatih terim sevgisi var fakat neredeyse hiçbirini alıp da "terimsporlu" diye tanımlamak mümkün gibi durmuyor çünkü farklı bir bakış açısına sahipler; belki de fatih terim'i sadece "imparator" olarak tanımadıkları, "galatasaraylı fatih" olarak da bilip gördükleri için bu orta karar derecedeki perspektifi taşıyorlardır. sonuçta fatih terim'in teknik direktörlük kariyeri öncesinde de bu kulübün kocaman bir tarihi var ve biz gençler bunu ancak okuyarak, dinleyerek, izleyerek öğrenebiliriz fakat bunları karakter olarak da özümsemiş olmamız için o dönemlere bizzat tanıklık etmiş olmamız icap ederdi. işin ilginç kısmı şu ki, babalarının veya dedelerinin etkisi altında kalmış çocuklar da o döneme tanıklık etmelerine rağmen bu ruh halini taşıyıp sözünü ettiğim yaş grubundaki çeşitliliğe sebep olurken bugüne dek bir tane bile öteki türde bir orta yaşlı veya yaşlı görmedim. muhakkak vardır ama şahsen böyle bir şeye henüz rastlamadım.
yani bazı duyguları uçlarda yaşayan bir takım taraftarları görünce elbette bu duruma ilişkin espri yapası geliyor insanın çünkü her ne koşulda olursa olsun, dahası "galatasaray bir his takımıdır" düsturuna aklen yüzde yüz katılsam da o şekilde olamıyorum ve bu ileri derece tapınma durumunu yadırgıyor bünyem, ne bileyim mesela müslüm baba için kendini jiletleyen insanlar geliyor aklıma. bunda yanlış bir şey yok, sadece zihnim bu türde bir bağlantı kuruyor. yine de işi pek sulandırmadan gerçekliğini olabildiğince objektif şekilde sizlere aktarmaya çalıştım. farklı argümanlara veya karşıt fikirlere elbette açığım.
bir de şuna değinmek isterim, hayatta en nefret ettiğim ifadelerden biri "içimizdeki irlandalılar" türevi imalardır. bunun bir benzeri de örneğin en uzun haliyle şudur; "dışarıdaki düşmanların zaten ne oldukları ortada, önemli olan içimizdeki düşmanları temizlemek". ben bundan gerçekten tiksiniyorum, bundan daha berbat bir ötekileştirme görmedim, kendi kendimize gündem yaratıyoruz resmen. ne düşmanı yahu? ne irlandalısı? konuyla bağını kurayım, farklı bir bakış açısına sahip olmak fatih terim'i sevmemek, ondan nefret etmek anlamına gelmez ki, galatasaraylı olan herkes ama az ama çok sever ve sayar fatih terim'i, bundan şüphe duymak bile saçmalıktır fakat kutuplaşmaya ve cadı avına pek meyilli bir toplum olduğumuz için asıl meseleden uzaklaşıp kendi içimizde didişmeye başlıyoruz. kimse fatih terim gitti diye arkasından ağıtlar yakmak, karalar bağlamak mecburiyetinde değil fakat bu durum bir galatasaraylılık ölçer olmadığı gibi kendisine duyulan sevgiden de bağımsız bir durumdur, sadece farklı türdeki bir taraftarlık olgusuna işaret eder. bence herkes bunun iyice bir farkında olmalı, biz bir bütünüz, bir aileyiz. fatih terim de elbette bunun bir parçası, ünal aysal da. konuya yönelik biraz daha esnek düşünmek lazım. asıl olan galatasaray ise ortada bariz bir başarısızlık veya kötüye gidişat yokken eleştirinin dozunu kaçırıp işi kazan kaldırma boyutuna getirmek, kelle istemek en başta bu tapınma haliyle açıklanabileceği gibi kulübün başarılı olması ilkesinden de oldukça uzaktır. kimsenin fatih terim'in yollanış biçiminden derin bir haz duyup şuh kahkahalar attığını, üzerine kadeh kaldırdığını falan zannetmiyorum fakat herkes her olumsuz olaya aynı şekilde tepki verecek diye bir kaide yok. evrensel düzeyde bu böyle iken kulüp içinde bir beklentiye girmek gerçeklikten uzak olacaktır düşüncesindeyim.
son olarak da fatih terim'in 31 ekim tarihli basın toplantısına değinmek isterim; ama doğru ama eksik başından geçenleri bizlerle paylaştı, sağ olsun. zamanlaması kötüydü, şunu söyledi bunu söylemedi türünden eleştiriler muhakkak olacaktır fakat ben bu sessizlik haline artık bir son verdiği için memnun oldum. sonuçta kesinlikle kendisine yapılanları fatih terim olarak sineye çekmek zorunda değil, hataları olmuş olsa da kendisine yapılanlar reva değildi, ünal aysal'a da üslubu ve yöneticilik ilkeleri açısından iyi bir eleştiri oldu. belki sözünü verdiği başarılar gelir, bundan şahsen şüphem yok ama bu yanlışları da baki kalacaktır. bunlar iki ayır olgu. başarı konusunda gidişat tepetaklak olursa o zaman başımıza gelecek senaryoyu tahmin etmek için de müneccim olmaya gerek yok.