3689
sanırım özel sektör çalışanları patronaj denen şeyin ne olduğunu, kurumsal şirketlerde çalışanların ise yapılan en ufak hatanın karşılığında görülen muamelenin ne olduğu daha iyi bilirler. bu tarz iş yerleri çalışana en ufak hareket imkanı tanımaz, yeri gelir bir işin aksamasa dahi aksatıldığına dair fikir oluştuğunda yaptığın molana, içtiğin çaya, ettiğin iki muhabbete dahi karışır olurlar. artık bir süre sonra öyle eziyet gelir ki o muameleler yaptığın işi çok sevsen de kazandığın para iyi olsa da kurumsallığına da yaptığın işe de basar küfrü yoluna bakarsın.
bugün galatasaray iş adamı hüveytindeki adamların getirmek istediği "kurumsallık" adı altındaki hikaye de tam olarak budur. mutlak itaat. kim olursan ol geçmişte ne yaparsan yap, istediğin yüksek okulları oku, kültürel birikim yap, her şeyi geç iyi bir insan ol ama itaat etmiyorsan, sürekli itiraz ediyorsan ekip/takım dedikleri şeyin dışında bulursun kendini. fatih terim bugün yeni mezun ya da kariyerinin başında olan bir adam değil. ama başkan aysal onu her zaman altındaki organizasyonda çalışan departman müdüründen öte görmedi hiç bir zaman. her lafının arasında her kelamında onu maaşlı elamanı ve ne derse yapması gereken biri olarak gördü. sonuçta futboldan da spor yönetiminden tamamen uzak, sadece şirket yönetimi ve ekonomiden anlayan bir adamdan fazlasını beklememek gerekiyor. bu açıdan etrafında ilk dönem ali dürüst, abdürrahim albayrak gibi isimler sayesinda aysal ve yönetim bilmezliği bir şekilde idare edildi. fakat bugün etrafında tamamen kurumsal denen takım elbiseli elitist iş adamları dışında kimse olmayan aysal'ın geldiği nokta belki de galatasaray'ın tarihinde gördüğü en karanlık gün.
zira bu kulübün belki de ali sami yen ve metin oktay'dan sonraki en büyük 3.ismini yalnızca telefona bile cevap vermiyor çerçevesi içerisinde kapıya koyma cüreti gösterildi. aysal büyük ihtimalle hala yaptığının galatasaray tarihine ne büyük hakaret olduğunu farkında değildir. gerçek bir galatasaraylı ve spor sever olsaydı zaten o telefon için zaten peşinden koşması gerekenin kendisi olduğunu bilirdi. fatih terim bu kulüp ve bu taraftar için bir maaşlı eleman ya da gelip geçici biri olmadı, olmayacak da. galatasaray dediğin şey zaten tam olarak fatih terim'in kendisi. yönetilmesi sahip çıkılması gereken şey zaten tam olarak da fatih terim. fakat yönetim kurulu hala bize yeteri kadar saygı göstermiyor diyor. zaten şu hareketinizle bu saygıyı haketmediğiniz ortada ama zaten saygı gösterilmesi gereken taraf kulubün armasında 3 yıldızdan birini yalnızca kendi kazandırmış adamdır.
bana göre böylece ünal aysal ve büyüme projesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. bugün dünya üzerindeki en büyük teknik direktörü de getirseniz bu takımın ve bu yönetimin üzerinden fatih terim'in gölgesi kalkmayacaktır. taraftarın da artık zaten pek çok davada yanında olmayan yönetime sırtını çevirmesi çok olası. en ufak puan kaybı ya da krizde artık yönetime karşı olan tepkinin önüne geçilemeyecektir. bu sezonu kaybetmeyi geçtim çok büyük sla'ler ile organizasyon şemalarıyla kpi'lar ile yönetilmeye çalışılan kulubün geleceğini de kaybedilecek olası bir şampiyonluk sonrası yitirmesi de bu karaktersiz anlayışla çok mümkün.
profesyonelliğe, kurumsallığa, endüstriyel futbola karşı imparator fatih terim!
bugün galatasaray iş adamı hüveytindeki adamların getirmek istediği "kurumsallık" adı altındaki hikaye de tam olarak budur. mutlak itaat. kim olursan ol geçmişte ne yaparsan yap, istediğin yüksek okulları oku, kültürel birikim yap, her şeyi geç iyi bir insan ol ama itaat etmiyorsan, sürekli itiraz ediyorsan ekip/takım dedikleri şeyin dışında bulursun kendini. fatih terim bugün yeni mezun ya da kariyerinin başında olan bir adam değil. ama başkan aysal onu her zaman altındaki organizasyonda çalışan departman müdüründen öte görmedi hiç bir zaman. her lafının arasında her kelamında onu maaşlı elamanı ve ne derse yapması gereken biri olarak gördü. sonuçta futboldan da spor yönetiminden tamamen uzak, sadece şirket yönetimi ve ekonomiden anlayan bir adamdan fazlasını beklememek gerekiyor. bu açıdan etrafında ilk dönem ali dürüst, abdürrahim albayrak gibi isimler sayesinda aysal ve yönetim bilmezliği bir şekilde idare edildi. fakat bugün etrafında tamamen kurumsal denen takım elbiseli elitist iş adamları dışında kimse olmayan aysal'ın geldiği nokta belki de galatasaray'ın tarihinde gördüğü en karanlık gün.
zira bu kulübün belki de ali sami yen ve metin oktay'dan sonraki en büyük 3.ismini yalnızca telefona bile cevap vermiyor çerçevesi içerisinde kapıya koyma cüreti gösterildi. aysal büyük ihtimalle hala yaptığının galatasaray tarihine ne büyük hakaret olduğunu farkında değildir. gerçek bir galatasaraylı ve spor sever olsaydı zaten o telefon için zaten peşinden koşması gerekenin kendisi olduğunu bilirdi. fatih terim bu kulüp ve bu taraftar için bir maaşlı eleman ya da gelip geçici biri olmadı, olmayacak da. galatasaray dediğin şey zaten tam olarak fatih terim'in kendisi. yönetilmesi sahip çıkılması gereken şey zaten tam olarak da fatih terim. fakat yönetim kurulu hala bize yeteri kadar saygı göstermiyor diyor. zaten şu hareketinizle bu saygıyı haketmediğiniz ortada ama zaten saygı gösterilmesi gereken taraf kulubün armasında 3 yıldızdan birini yalnızca kendi kazandırmış adamdır.
bana göre böylece ünal aysal ve büyüme projesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. bugün dünya üzerindeki en büyük teknik direktörü de getirseniz bu takımın ve bu yönetimin üzerinden fatih terim'in gölgesi kalkmayacaktır. taraftarın da artık zaten pek çok davada yanında olmayan yönetime sırtını çevirmesi çok olası. en ufak puan kaybı ya da krizde artık yönetime karşı olan tepkinin önüne geçilemeyecektir. bu sezonu kaybetmeyi geçtim çok büyük sla'ler ile organizasyon şemalarıyla kpi'lar ile yönetilmeye çalışılan kulubün geleceğini de kaybedilecek olası bir şampiyonluk sonrası yitirmesi de bu karaktersiz anlayışla çok mümkün.
profesyonelliğe, kurumsallığa, endüstriyel futbola karşı imparator fatih terim!