• 8
    internette sayısız uydurma söz ve şiirin dolaşımını kanıksadık artık da ne yazık ki bunlar basılı kaynaklara da girmeye başladı artık. bir süre önce burada bir yazarımız kitap çıkartmıştı. ben de nasıl bir kitap diye bir bakayım dedim ve kitabın tanıtım yazısında-arka kapağında da- kullanılan bir sözün albert camus' ya mal edildiğini gördüm. o sözü bir kızılderili atasözü olarak da okumuştum. yazara mesaj attım, araştırdı. sözün albert camus' ya ait olmadığını gösteren ent bir kanıt olmadığını ama olduğunu gösteren kanıtlar da olmadığını ve bir sonraki baskıda çıkartılacağını söyledi. öncelikle kitap çıkarmak gibi bir işe girişip de 10 dakikalık internet araması sonrası ulaşabileceğin bir detayı atlamak bence büyük bir eksiklik.

    saçma sapan bir kiapta can yücel ile uzaktan yakından alakası olamayacak ağlak bir metnin can yücel adıyla yer aldığını gördüm.

    bavul dergi turgut uyar' ı kapak yaptığı sayısında kapaktaki turgut uyar resminin altına turgut uyar' a ait olmayan dizeleri koydu. hata yapmışız, son anda kapağı hazırlayan arkadaşın hatası vs. diyerek bir özür yazısı yayınladı ve o sayıyı toplattı. ben o sayıyı arşivlik diye almıştım ve geçen bayram tatilinde de okuyup bitirdim. okurken gördüm ki tek hata kapakta değil, iç sayfalarda da turgut uyar' a ait olmayan bir şiir, turgut uyar' ın diye yazılmış. editörü emrah serbes olan dergiden de fazlasını beklemek hayalcilik olur zaten.

    şimdi de inönü stadına sözde cemal süreya tarafından yazılmış dizeler konulmuş. merakla bekliyorum bana öğretilmesini; acaba cemal süreya' nın hangi kitabında varmış bu dizeler? ya da kitaba girmediyse hangi dergide yayımlanmış. en olmadı bu dizeleirn aktarılma hikayesini öğrenmek istiyorum. cemal süreya hangi mecliste bunu söylemiş ve kim tarafından aktarılarak gelmiş. eğer bunların cevabı yoksa dizeler uydurmadır ve bu tarz olaylarda yazan, paylaşan kişi ispatla yükümlüdür, aksini savunanlar değil. bana paylaştığım bir şiiri sor ben sana kitap adını ve kaçıncı sayfada olduğunu veririm.

    edit: ekşide de buradaki entrymi paylaştım ve bir beşiktaş taraftarı özel mesajla savunma olarak özetle; millet karıya kıza yüremek için kullanıyor bizim yaptığımız çok da önemli dğeil gibi bir şey dedi. kendimi bu toplumdan edebildiğim kadar izole etme fikrime bir kere daha hayran kaldım, bunlarla uğraşırsa delirir insan.
  • 7
    --- alıntı ---

    "bir takım ol, mesela beşiktaş gibi..."

    süper lig ekiplerinden beşiktaş, siyah-beyazlıların 'mabedi' olan vodafone park'ta ikinci yeni şairi cemal süreya'nın dizelerine de yer verdi.

    siyah-beyazlı ekibin 'şeref turu' organizasyonu öncesi iç dekorasyonu düzenlenen vodafone park'ın duvarlarında cemal süreya'nın "bir takım ol. mesela beşiktaş gibi. de ki; şerefim bitene kadar seveceğim seni" dizelerine yer verildi.

    --- alıntı ---

    http://t24.com.tr/...reya-dizeleri,434152

    yalnız işin garibi, cemal süreya fenerbahçeli, aynı zamanda böyle de bir sözü yok galiba :( tam emin değilim, ama baba hakkı, metin oktay, lefter, can bartu gibi oyuncular için bir şeyler yazmış olmasına rağmen böyle bir şeye rastlamadım.

    düzeltme: ne dert ettiniz amk, vururlar tinerle zımparayı, taak mis gibi çıkar işte :d
  • 3
    bu da baba hakkı için gelsin;

    ------!------

    “şükrü’nün köşe vuruşu. top döne döne, hiçbir oyuncuya değmeden kaleye giriyor. fenerbahçe kalecisi cihat umarsız. gol! dönem beşiktaş’ın ve “emsalsiz” hakkı’nın dönemi. ama o golden sonra baba hakkı’nın sahanın bir yerinde şükrü’yü kıstırdığı görülür: “atacaksan doğru dürüst gol at!” kornerden doğrudan atılan golde bir rastlantı rüzgârı da sezmiş olacak. ya da niçin kızmışsa işte.

    ikinci bir olay hakkı yeten’i daha iyi açıklar. suat mamat’ın tanıklığı: suat galatasaray’dan beşiktaş’a transfer olmuş. ama son bir şampiyona maçı var iki takım arasında. suat’lı galatasaray çok etkili bir oyunla beşiktaş’ı yenip şampiyon oluyor. maç sonunda beşiktaş soyunma odasına giren suat’a şöyle diyor hakkı yeten: “çok iyi oynamasaydın buraya giremezdin.”

    vodina’lı hakkı. son tulumbacı.

    tehlikeli melek. altın yürekli ve çıkarsız haydut. “yenilmez armada”nın azıcık boydan kısa kaptanı. lise yıllarında birçok kez seyretme olanağı bulmuştum baba hakkı’yı. fenerli olduğum için çok ürkerdim ondan. gittiğim hakkı’lı maçların hepsini kaybettik.

    taş gibi bir adam kalmış belleğimde. kendisi de anlatır anılarında, futbolun yanısıra barfix, güreş, boks da yapmış. ama asıl heybeti hızından, inanılmazı gerçekleştirebilmesinden geliyordu.

    granit amatör. elini beline koydu mu karşısındakilerin işi bitik.

    1910 doğumlu. halıcıoğlu askeri lisesi’nin kart öğrencisi. 9. sınıfta profesyonel de oldu. diyelim ki profesyonel. transfer ücreti de şu: sivil lise giderleri (tramvay bileti, vb.) kulüpçe karşılanacaktı.

    baba… doğan koloğlu’nun “baba” kavramı için getirdiği yorum çok ilginç. ona göre hakkı yeten’in “baba”lığı, “şambabalığı ve parababalığının uzlaşmaz karşıtıdır.” gerçekten hakkı’nın “baba” sanında bir yiğitlik, bir özveri de saklı ki hemen hiçbir futbolcuya nasip olmamış. beşiktaş takımının tarihsel görüntüsünü de açıklar. daha neler var bu adda: hocalık, şövalyelik, tok söz, kurumlaşmış ağabeylik… daha daha: sıkı denetim, içinde ürkü bulunmayan saygı, son ânı hiçbir zaman gündemden düşürmeyen gizil güç, uyluğuyla top alan bıçkınlık, şıklığı dışlamayan sert oyun.

    ve kahraman şımarıklığı… tribünlerdeki aykırı gösterilere, hatta kimi zaman hakeme donunu indirip orasını da gösterebilmiştir. sarışın bayan gazeteciyi şükrü enişte’ye havale ettiğini sezdirmiştir. ama “baba” imgesindeki büyük karizma her zaman çirkin görünmesini önledi onun.

    baba hakkı, hem başkan, hem kaptan, hem oyuncuydu. aynı zamanda da seyirci. hakemin ürktüğü tek oyuncu da o oldu sanırım.

    beşiktaş’ın mao zedung’u.

    beşiktaş’a ne kaldı ondan? tek kişiden kalabilen en çok şey… bu gün, fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. galatasaray’ı da. beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. bu bir olay. mutlaka adı olmalı.

    bulaşıcı güç.

    ikinci devrede 6 gol atarak ve attırarak bir maçı 6-3 alan kaptan.

    beşiktaş sermayesi insan olan bir kulüp. o yarattı bunu.

    bir recep, bir mehmet ali, bir lefter, bir can, bir metin… bunları tek tek sanatçılar olarak anımsıyor kişi.

    baba hakkı ise bir kurum gibi, bir ordu gibi, bir okul gibi… tuhaf şey çok büyük buluyorum, ama tek başına düşünemiyorum onu. maksim’den kristal’den, novotni’den, başka eğlence yerlerinden çıkmazmış. o yanını ise hiç düşünemiyorum.

    şükrü’sünü bulmuş bir hakkı benim için çok büyük şey.

    beşiktaş bugün gerçek bir spor kulübü. galatasaray daha da sağlam bir spor kulübü. fenerbahçe ise bir türlü kulüpleşemedi. beşiktaş’ınkini burda biraz da baba hakkı geleneğine bağlayamaz mıyız? beşiktaş’la özdeşleşen ad. yöneticilik, genel kaptanlık, başkanlık ve onursal başkanlık da yaptı kulüpte. kulübüne böylesine damga vurmuş başka bir sporcu var mı ülkemizde?

    kurtuluş savaşı tadı var baba hakkı’nın adında. o da var.

    şemsiyesi koskoca bir palto. çok da uzun geliyor ona.”

    ------!------
  • 1
    büyük fenerbahçelidir. ben de bu güne kadar bu adamı sözlüğe taşımadığım için tarihin gördüğü en büyük eşşeğim.

    buyrun galatasaraylı yazısı,

    -------!-------

    “milli ligin kuruluşundan sonra, doğal olarak, üç büyük kulübe anadolu’dan yeni transfer akışı azalmaya başladı. hatta, işin bir yerde sonunun geldiğini varsayanlar da var. en iyisi bunun kolay bir önyargı olduğunu söyleyerek konuya girmek.

    galatasaray taraftarı ayrık kişidir: çoğu zaman toplum içinde “ayrılmış”, ya da kendini “seçilmiş” sanan bir kişi. köşeye itilmiş değil, ayrı düşmüş.

    roman kişisi.

    posterini fenerbahçeli gibi başucuna koymaz; beşiktaşlı gibi arabasının camına yapıştırmaz. hem posteri değil, albümü var onun: yastığının altında saklar. albümünü kıskanır. bu yönleriyle ilginçtir ve öbürlerinden hemen ayrılır.

    bütün fenerbahçelilerin ve bütün beşiktaşlıların ortalaması alınabilirse, ortalama yurttaşın profili çıkar karşımıza.

    ortalama galatasaraylı üzerine düşünüyoruz ya, gerçekte. galatasaraylı tip, türkiye yüzeyinde hiçbir ortalamaya girmez. bir marjinal, bir vatikan, bir halet efendi, bir yara, bir düş kırıklığı, bir üstünlük, bir başarılar zinciri, bir doğal yapaylık, bir insan sesi… maç günleri dışında enikonu soğukkanlıdır. kibardır; hiç küfretmez, şemsiyesi her an hazır.

    gizli çılgın. drama içindedir.

    bilir: fenerbahçe’nin baba’ları, beşiktaş’ın dayı’ları, trabzonspor’un sahipleri vardır; kendi kulübünün ise, yöneticileri… galatasaraylı kendini kulübüne ilişkin görmez, sanki kulüp ona ilişkindir.

    fenerbahçeli doğulur.

    galatasaraylı olunur.

    kulüpte neler oluyor, yönetim kurulu, hatta onur kurulu üyeleri kimlerdir, bunları bilir. menacerle antrenör, onunla da teknik direktör arasındaki ayrımları iyi değerlendirir. rakip takımı nesnel biçimde irdeler. fenerbahçeli’nin tavla, beşiktaşlı’nın dama (trabzonlu’nun “sağlam” dokuz taş) oyunculuğu karşısında, satranççıdır o; fenerli gibi yalnız kendi pullarına, beşiktaşlı gibi yalnız boş karelere bakarak oynamaz; karşı hamleleri de izler. stadyumda oyuncular değil, masa başlarında taraftarla karşılaşsalar, şampiyonluk her zaman galatasaray’ın olurdu.

    bizans’ta nika isyanına (532) yol açan olayların içinde galatasaraylılar da (yeşiller) vardı; ama mutlaka. general belizarius’la birlikte o isyanın bastırılmasında da onların katkıları oldu. sonuçta hipodromda 30 bir fenerli ve beşiktaşlı öldürüldü.

    bugün de serbest giriş kartlarından en çok yararlananların galatasaray taraftarları olduğunu söyleyemez miyiz?

    anadolu’da genelde galatasaraylı olmak bir tepki sonucudur: galatasaraylı olma süreci bir azınlık ya da ayrıcalık itisinin verimleriyle beslenir. yalnız kişidir galatasaraylı. küçük, hatta görünmez tatlara fena alışmış gibidir. değişik içkiler arar. işyerinde ve çarşıda bir saygınlığı vardır. ne var ki bu durumunu evde her zaman sürdürmesi zordur. çünkü eşi ve çocukları fenerbahçeli’dir. her fırsatta “brezilya milli takımı’nın dünyanın fenerbahçe’si” olduğunu söyleyiverirler.

    ortalama galatasaraylı’nın soyluluk ya da yücelik tasladığını söylemek istemiyorum. olduğu kadarıyla ve kişisel nitelikleriyle öyledir de. ama genelev kadınlarının çoğunun galatasaray taraftarı olduğu da sık sık vurgulanmıştır.

    galatasaraylı’da seçkinlik ve dışlanma duyguları iç içedir. milletvekilleri, tiyatrocular, eşcinseller, bankacılar (özellikle bankacılar), yayımcılar… bütün bir galatasaraylılar kitlesi için de bu duygunun belirleyici öğe olduğunu söyleyebiliriz. galatasaraylı güç ve güçsüzlük gerçeğini, bencillik ve panik duygularını birbirine sarmalamıştır.

    fenerbahçelilik bir dindir, galatasaraylılık bir tarikat.

    ortalama galatasaraylı nakşibendi’dir; sünni mason; tanrıtanımaz mürit.

    her şeyde kendine göre bir düzey arar. yalnız ödül kazanmış kitapları alır. cüzdanındaki yüz liraları bile törenle çıkarır. çalıkuşu’ndaki kâmuran’ı anımsatır. beşiktaşlı’yı nedense küçümser; fenerli dostlarının yanında hoşgörü sözcükleriyle konuşur. aslında diyalog değil, sayrılı bir monolog içindedir. kulüp yönetimini başkalarına karşı her zaman savunur.

    geçmişiyle fazlaca övünür. ve geçmişi, mutlaka okula bağlar. evliya çelebi’nin anlattığı öyküyü kendi adına zenginleştirmek için çırpınır. gül baba, fatih sultan mehmet’e güller sunmuş; bunlar sarı kırmızı güllermiş… oysa ki evliya’da sarı-kırmızı diye bir şey yok. ama galatasaraylı geçmişe sahip olmak için çok şey yapabilir. hakkıdır da. evet, roman kişisi.

    fenerbahçeli bağıra bağıra çoğalır; beşiktaşlı çığlıklarla tükenir. galatasaraylı’nınsa ağzında, yerine göre alaycı, yerine göre çocuksu bir gülümseme vardır. o gülümseme alt dudağın bir yanını aşağı çeker. galatasaraylı o sırada aynaya bakmaktadır: cici necdet mi, sezar borjiya mı?

    ------!-------
  • 2
    bu da metin oktay ve diğerleri hakkında;

    ------!------

    ensesiyle bile top alır. baldırıyla, oyluğuyla, hatta bademciğiyle.

    avcı raif ve arslan başer kafaoğlu ile de konuştuk. raif ertem’e göre ülkemizde gelmiş geçmiş en büyük futbolcu ergun (talihsiz). kafaoğlu ise çengel hüseyin (ekonomik) üzerinde duruyor? elbet, bunlar marjinal değerlendirmeler. ayrıca futboldan çok futbolseverlerin kaprislerini ortaya koymakta.

    yine de şöyle düşündüm: metin oktay marjinal planda nerede duruyor? öyle bir uçta ona nasıl bakabiliriz? hemen bir sözcük geliyor aklıma: adsızlık! metin oktay adsızlığın büyük şiirini yaratarak en büyük ad oldu. hiçbir büyük futbolcu bu kadar ekip adamı olamaz. yaratıcı, büyük, kulübünün tarihinde çıkardığı çıkardığı bir beden zekâsını her an ayağının önünde bulan adam. reha’nın kopuşlarını. bülent’in uzak şut güvencesini. gündüz’ün yönetsel serinkanlılığını da bulabilirsiniz onda. ama, daha önemlisi, bir isfendiyar’ın, bir coşkun’un ikincil katkılarını da dışlamadı. böylece galatasaray futbolcusunun portresi ortaya çıkıyor: ekip oyunu, ikincilin zaferi…

    metin oktay en büyük oyuncu olarak ikincildir de.

    sanırım başarısının anahtarı burda. galatasaray gerçekliğinin başlaması onun dönemine rastlıyor.

    gladyatör.

    lefter ise, yalnızlığın büyük serüveninden dönen ulysseus. evde kimseyi bulamadı. attığı golleri bir de istanbul surlarının burçları arasından geçirirdi.

    metin oktay jimnastikçi. lefter sanatçı.

    metin’de destan, lefter’de roman.

    can’da? can ki altın arayıcısıdır da. onda amerika duygusu, çılgın raket, kibir, en yüksek beğeniye ulaşmış, entelektüel dans… istediği zaman oynar; oynamıyorsa tenezzül etmediği için oynamıyordur.

    cemil ise fenerbahçe’de bir metin tasarımıdır. cemil de büyük bir futbolcu. ama tasarım tutmadı. cemil’i hazırlayan öğeler de. bir ziya, bir alpaslan yeni maya olarak var oldular. cemil’de de, ziya’da da, alpaslan’da da fener’in geleneksel kişiselliği hiçbir zaman yitmedi. mehmet ali’den, küçük fikret’ten, selahattin’den lefter’e, ondan can’a geçen büyük bir virtüözlük var ki, şu anda bize şu cümleyi söyletecek: brezilya dünyanın fenerbahçesi’dir… ancak bununla anlatabilirim. fenerbahçe’de her zaman kişisellik önde oldu. galatasaray ise ekip çalışması gerçeğiyle futbolu adamakıllı centilmen bir boks maçı olarak benimsedi: boks dansı… seyirci buna yalnızca dans bölümüyle katılır.

    galatasaray’da futbol gerçeği. fenerbahçe’de ise türkiye gerçeği ağır basar.

    beşiktaş ise özlemler ve öncelemeler takımıdır. şükrü’yü (enişte) düşünüyorum. lefter kadar zariftir. öyle ki filin en zarif yaratıklardan biri olduğunu kanıtladı. ondaki hız kimsede görülmedi. kornerlerden attığı dolaysız gollerde özür dileme, şaka, biraz da baba hakkı’dan kalma bir son an küfrü vardır. bilinenin tersine, hemen her zaman en temiz futbolu beşiktaş oynamıştır. beşiktaş’ta yıldız futbolcuyla ikinci adam birbirine karışmıştır. beşiktaşlı sporcu başka takıma geçse de beşiktaşlılığını yitirmez.

    metin oktay’ın bir özelliği de hiç şımarmamış olması. o rolü yanında oynayan başka futbolculara bıraktı.

    kadri galatasaray’daki bir fenerli olarak yaşadı.

    yeni bir lefter görünümünde işe giren ilyas, galatasaray’da büyüyemedi, yararlı öğe olarak kaldı.

    metin’de bütün bu büyük futbolcuların yanında kendisini daha büyük gösteren bir şey var. nedir bu acaba? teknik mi, beden gücü mü, sezgi mi? bütün bunlar birleşmiş onda. ama aynı özellikleri başka futbolcularda kolayca seçiyoruz. sanırım asıl niteliği topla buluşması. icatçıdır bu konuda. sevecendir. şemsiyesini ne mi yaptı? fenerbahçe’ye attığı çok ünlü bir gol vardır. “uçan manda” olarak anılan özcan’ın beklediği kalenin ağlarını yırttı. ayıp olmasın diye ve rakip takıma bir cemile olarak şemsiyesiyle örttü orayı. şemsiye’nin bugün hâlâ orda olduğu söylenir.

    ------!------
  • 21
    --- alıntı ---

    böylece bir kere daha kale arkandayız sayılı yerlerinden,
    en uzun karambol bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
    dolmabahçe'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor oğuzhan topu alıyor
    ama nasıl oluyor oğuzhan topu alır almaz
    150 milyon len amq sözleri yükseliyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    --- alıntı ---

    cemal süreya, üvercinka.
App Store'dan indirin Google Play'den alın