3
bu da baba hakkı için gelsin;
------!------
“şükrü’nün köşe vuruşu. top döne döne, hiçbir oyuncuya değmeden kaleye giriyor. fenerbahçe kalecisi cihat umarsız. gol! dönem beşiktaş’ın ve “emsalsiz” hakkı’nın dönemi. ama o golden sonra baba hakkı’nın sahanın bir yerinde şükrü’yü kıstırdığı görülür: “atacaksan doğru dürüst gol at!” kornerden doğrudan atılan golde bir rastlantı rüzgârı da sezmiş olacak. ya da niçin kızmışsa işte.
ikinci bir olay hakkı yeten’i daha iyi açıklar. suat mamat’ın tanıklığı: suat galatasaray’dan beşiktaş’a transfer olmuş. ama son bir şampiyona maçı var iki takım arasında. suat’lı galatasaray çok etkili bir oyunla beşiktaş’ı yenip şampiyon oluyor. maç sonunda beşiktaş soyunma odasına giren suat’a şöyle diyor hakkı yeten: “çok iyi oynamasaydın buraya giremezdin.”
vodina’lı hakkı. son tulumbacı.
tehlikeli melek. altın yürekli ve çıkarsız haydut. “yenilmez armada”nın azıcık boydan kısa kaptanı. lise yıllarında birçok kez seyretme olanağı bulmuştum baba hakkı’yı. fenerli olduğum için çok ürkerdim ondan. gittiğim hakkı’lı maçların hepsini kaybettik.
taş gibi bir adam kalmış belleğimde. kendisi de anlatır anılarında, futbolun yanısıra barfix, güreş, boks da yapmış. ama asıl heybeti hızından, inanılmazı gerçekleştirebilmesinden geliyordu.
granit amatör. elini beline koydu mu karşısındakilerin işi bitik.
1910 doğumlu. halıcıoğlu askeri lisesi’nin kart öğrencisi. 9. sınıfta profesyonel de oldu. diyelim ki profesyonel. transfer ücreti de şu: sivil lise giderleri (tramvay bileti, vb.) kulüpçe karşılanacaktı.
baba… doğan koloğlu’nun “baba” kavramı için getirdiği yorum çok ilginç. ona göre hakkı yeten’in “baba”lığı, “şambabalığı ve parababalığının uzlaşmaz karşıtıdır.” gerçekten hakkı’nın “baba” sanında bir yiğitlik, bir özveri de saklı ki hemen hiçbir futbolcuya nasip olmamış. beşiktaş takımının tarihsel görüntüsünü de açıklar. daha neler var bu adda: hocalık, şövalyelik, tok söz, kurumlaşmış ağabeylik… daha daha: sıkı denetim, içinde ürkü bulunmayan saygı, son ânı hiçbir zaman gündemden düşürmeyen gizil güç, uyluğuyla top alan bıçkınlık, şıklığı dışlamayan sert oyun.
ve kahraman şımarıklığı… tribünlerdeki aykırı gösterilere, hatta kimi zaman hakeme donunu indirip orasını da gösterebilmiştir. sarışın bayan gazeteciyi şükrü enişte’ye havale ettiğini sezdirmiştir. ama “baba” imgesindeki büyük karizma her zaman çirkin görünmesini önledi onun.
baba hakkı, hem başkan, hem kaptan, hem oyuncuydu. aynı zamanda da seyirci. hakemin ürktüğü tek oyuncu da o oldu sanırım.
beşiktaş’ın mao zedung’u.
beşiktaş’a ne kaldı ondan? tek kişiden kalabilen en çok şey… bu gün, fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. galatasaray’ı da. beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. bu bir olay. mutlaka adı olmalı.
bulaşıcı güç.
ikinci devrede 6 gol atarak ve attırarak bir maçı 6-3 alan kaptan.
beşiktaş sermayesi insan olan bir kulüp. o yarattı bunu.
bir recep, bir mehmet ali, bir lefter, bir can, bir metin… bunları tek tek sanatçılar olarak anımsıyor kişi.
baba hakkı ise bir kurum gibi, bir ordu gibi, bir okul gibi… tuhaf şey çok büyük buluyorum, ama tek başına düşünemiyorum onu. maksim’den kristal’den, novotni’den, başka eğlence yerlerinden çıkmazmış. o yanını ise hiç düşünemiyorum.
şükrü’sünü bulmuş bir hakkı benim için çok büyük şey.
beşiktaş bugün gerçek bir spor kulübü. galatasaray daha da sağlam bir spor kulübü. fenerbahçe ise bir türlü kulüpleşemedi. beşiktaş’ınkini burda biraz da baba hakkı geleneğine bağlayamaz mıyız? beşiktaş’la özdeşleşen ad. yöneticilik, genel kaptanlık, başkanlık ve onursal başkanlık da yaptı kulüpte. kulübüne böylesine damga vurmuş başka bir sporcu var mı ülkemizde?
kurtuluş savaşı tadı var baba hakkı’nın adında. o da var.
şemsiyesi koskoca bir palto. çok da uzun geliyor ona.”
------!------
------!------
“şükrü’nün köşe vuruşu. top döne döne, hiçbir oyuncuya değmeden kaleye giriyor. fenerbahçe kalecisi cihat umarsız. gol! dönem beşiktaş’ın ve “emsalsiz” hakkı’nın dönemi. ama o golden sonra baba hakkı’nın sahanın bir yerinde şükrü’yü kıstırdığı görülür: “atacaksan doğru dürüst gol at!” kornerden doğrudan atılan golde bir rastlantı rüzgârı da sezmiş olacak. ya da niçin kızmışsa işte.
ikinci bir olay hakkı yeten’i daha iyi açıklar. suat mamat’ın tanıklığı: suat galatasaray’dan beşiktaş’a transfer olmuş. ama son bir şampiyona maçı var iki takım arasında. suat’lı galatasaray çok etkili bir oyunla beşiktaş’ı yenip şampiyon oluyor. maç sonunda beşiktaş soyunma odasına giren suat’a şöyle diyor hakkı yeten: “çok iyi oynamasaydın buraya giremezdin.”
vodina’lı hakkı. son tulumbacı.
tehlikeli melek. altın yürekli ve çıkarsız haydut. “yenilmez armada”nın azıcık boydan kısa kaptanı. lise yıllarında birçok kez seyretme olanağı bulmuştum baba hakkı’yı. fenerli olduğum için çok ürkerdim ondan. gittiğim hakkı’lı maçların hepsini kaybettik.
taş gibi bir adam kalmış belleğimde. kendisi de anlatır anılarında, futbolun yanısıra barfix, güreş, boks da yapmış. ama asıl heybeti hızından, inanılmazı gerçekleştirebilmesinden geliyordu.
granit amatör. elini beline koydu mu karşısındakilerin işi bitik.
1910 doğumlu. halıcıoğlu askeri lisesi’nin kart öğrencisi. 9. sınıfta profesyonel de oldu. diyelim ki profesyonel. transfer ücreti de şu: sivil lise giderleri (tramvay bileti, vb.) kulüpçe karşılanacaktı.
baba… doğan koloğlu’nun “baba” kavramı için getirdiği yorum çok ilginç. ona göre hakkı yeten’in “baba”lığı, “şambabalığı ve parababalığının uzlaşmaz karşıtıdır.” gerçekten hakkı’nın “baba” sanında bir yiğitlik, bir özveri de saklı ki hemen hiçbir futbolcuya nasip olmamış. beşiktaş takımının tarihsel görüntüsünü de açıklar. daha neler var bu adda: hocalık, şövalyelik, tok söz, kurumlaşmış ağabeylik… daha daha: sıkı denetim, içinde ürkü bulunmayan saygı, son ânı hiçbir zaman gündemden düşürmeyen gizil güç, uyluğuyla top alan bıçkınlık, şıklığı dışlamayan sert oyun.
ve kahraman şımarıklığı… tribünlerdeki aykırı gösterilere, hatta kimi zaman hakeme donunu indirip orasını da gösterebilmiştir. sarışın bayan gazeteciyi şükrü enişte’ye havale ettiğini sezdirmiştir. ama “baba” imgesindeki büyük karizma her zaman çirkin görünmesini önledi onun.
baba hakkı, hem başkan, hem kaptan, hem oyuncuydu. aynı zamanda da seyirci. hakemin ürktüğü tek oyuncu da o oldu sanırım.
beşiktaş’ın mao zedung’u.
beşiktaş’a ne kaldı ondan? tek kişiden kalabilen en çok şey… bu gün, fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. galatasaray’ı da. beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. bu bir olay. mutlaka adı olmalı.
bulaşıcı güç.
ikinci devrede 6 gol atarak ve attırarak bir maçı 6-3 alan kaptan.
beşiktaş sermayesi insan olan bir kulüp. o yarattı bunu.
bir recep, bir mehmet ali, bir lefter, bir can, bir metin… bunları tek tek sanatçılar olarak anımsıyor kişi.
baba hakkı ise bir kurum gibi, bir ordu gibi, bir okul gibi… tuhaf şey çok büyük buluyorum, ama tek başına düşünemiyorum onu. maksim’den kristal’den, novotni’den, başka eğlence yerlerinden çıkmazmış. o yanını ise hiç düşünemiyorum.
şükrü’sünü bulmuş bir hakkı benim için çok büyük şey.
beşiktaş bugün gerçek bir spor kulübü. galatasaray daha da sağlam bir spor kulübü. fenerbahçe ise bir türlü kulüpleşemedi. beşiktaş’ınkini burda biraz da baba hakkı geleneğine bağlayamaz mıyız? beşiktaş’la özdeşleşen ad. yöneticilik, genel kaptanlık, başkanlık ve onursal başkanlık da yaptı kulüpte. kulübüne böylesine damga vurmuş başka bir sporcu var mı ülkemizde?
kurtuluş savaşı tadı var baba hakkı’nın adında. o da var.
şemsiyesi koskoca bir palto. çok da uzun geliyor ona.”
------!------