• 1
    büyük fenerbahçelidir. ben de bu güne kadar bu adamı sözlüğe taşımadığım için tarihin gördüğü en büyük eşşeğim.

    buyrun galatasaraylı yazısı,

    -------!-------

    “milli ligin kuruluşundan sonra, doğal olarak, üç büyük kulübe anadolu’dan yeni transfer akışı azalmaya başladı. hatta, işin bir yerde sonunun geldiğini varsayanlar da var. en iyisi bunun kolay bir önyargı olduğunu söyleyerek konuya girmek.

    galatasaray taraftarı ayrık kişidir: çoğu zaman toplum içinde “ayrılmış”, ya da kendini “seçilmiş” sanan bir kişi. köşeye itilmiş değil, ayrı düşmüş.

    roman kişisi.

    posterini fenerbahçeli gibi başucuna koymaz; beşiktaşlı gibi arabasının camına yapıştırmaz. hem posteri değil, albümü var onun: yastığının altında saklar. albümünü kıskanır. bu yönleriyle ilginçtir ve öbürlerinden hemen ayrılır.

    bütün fenerbahçelilerin ve bütün beşiktaşlıların ortalaması alınabilirse, ortalama yurttaşın profili çıkar karşımıza.

    ortalama galatasaraylı üzerine düşünüyoruz ya, gerçekte. galatasaraylı tip, türkiye yüzeyinde hiçbir ortalamaya girmez. bir marjinal, bir vatikan, bir halet efendi, bir yara, bir düş kırıklığı, bir üstünlük, bir başarılar zinciri, bir doğal yapaylık, bir insan sesi… maç günleri dışında enikonu soğukkanlıdır. kibardır; hiç küfretmez, şemsiyesi her an hazır.

    gizli çılgın. drama içindedir.

    bilir: fenerbahçe’nin baba’ları, beşiktaş’ın dayı’ları, trabzonspor’un sahipleri vardır; kendi kulübünün ise, yöneticileri… galatasaraylı kendini kulübüne ilişkin görmez, sanki kulüp ona ilişkindir.

    fenerbahçeli doğulur.

    galatasaraylı olunur.

    kulüpte neler oluyor, yönetim kurulu, hatta onur kurulu üyeleri kimlerdir, bunları bilir. menacerle antrenör, onunla da teknik direktör arasındaki ayrımları iyi değerlendirir. rakip takımı nesnel biçimde irdeler. fenerbahçeli’nin tavla, beşiktaşlı’nın dama (trabzonlu’nun “sağlam” dokuz taş) oyunculuğu karşısında, satranççıdır o; fenerli gibi yalnız kendi pullarına, beşiktaşlı gibi yalnız boş karelere bakarak oynamaz; karşı hamleleri de izler. stadyumda oyuncular değil, masa başlarında taraftarla karşılaşsalar, şampiyonluk her zaman galatasaray’ın olurdu.

    bizans’ta nika isyanına (532) yol açan olayların içinde galatasaraylılar da (yeşiller) vardı; ama mutlaka. general belizarius’la birlikte o isyanın bastırılmasında da onların katkıları oldu. sonuçta hipodromda 30 bir fenerli ve beşiktaşlı öldürüldü.

    bugün de serbest giriş kartlarından en çok yararlananların galatasaray taraftarları olduğunu söyleyemez miyiz?

    anadolu’da genelde galatasaraylı olmak bir tepki sonucudur: galatasaraylı olma süreci bir azınlık ya da ayrıcalık itisinin verimleriyle beslenir. yalnız kişidir galatasaraylı. küçük, hatta görünmez tatlara fena alışmış gibidir. değişik içkiler arar. işyerinde ve çarşıda bir saygınlığı vardır. ne var ki bu durumunu evde her zaman sürdürmesi zordur. çünkü eşi ve çocukları fenerbahçeli’dir. her fırsatta “brezilya milli takımı’nın dünyanın fenerbahçe’si” olduğunu söyleyiverirler.

    ortalama galatasaraylı’nın soyluluk ya da yücelik tasladığını söylemek istemiyorum. olduğu kadarıyla ve kişisel nitelikleriyle öyledir de. ama genelev kadınlarının çoğunun galatasaray taraftarı olduğu da sık sık vurgulanmıştır.

    galatasaraylı’da seçkinlik ve dışlanma duyguları iç içedir. milletvekilleri, tiyatrocular, eşcinseller, bankacılar (özellikle bankacılar), yayımcılar… bütün bir galatasaraylılar kitlesi için de bu duygunun belirleyici öğe olduğunu söyleyebiliriz. galatasaraylı güç ve güçsüzlük gerçeğini, bencillik ve panik duygularını birbirine sarmalamıştır.

    fenerbahçelilik bir dindir, galatasaraylılık bir tarikat.

    ortalama galatasaraylı nakşibendi’dir; sünni mason; tanrıtanımaz mürit.

    her şeyde kendine göre bir düzey arar. yalnız ödül kazanmış kitapları alır. cüzdanındaki yüz liraları bile törenle çıkarır. çalıkuşu’ndaki kâmuran’ı anımsatır. beşiktaşlı’yı nedense küçümser; fenerli dostlarının yanında hoşgörü sözcükleriyle konuşur. aslında diyalog değil, sayrılı bir monolog içindedir. kulüp yönetimini başkalarına karşı her zaman savunur.

    geçmişiyle fazlaca övünür. ve geçmişi, mutlaka okula bağlar. evliya çelebi’nin anlattığı öyküyü kendi adına zenginleştirmek için çırpınır. gül baba, fatih sultan mehmet’e güller sunmuş; bunlar sarı kırmızı güllermiş… oysa ki evliya’da sarı-kırmızı diye bir şey yok. ama galatasaraylı geçmişe sahip olmak için çok şey yapabilir. hakkıdır da. evet, roman kişisi.

    fenerbahçeli bağıra bağıra çoğalır; beşiktaşlı çığlıklarla tükenir. galatasaraylı’nınsa ağzında, yerine göre alaycı, yerine göre çocuksu bir gülümseme vardır. o gülümseme alt dudağın bir yanını aşağı çeker. galatasaraylı o sırada aynaya bakmaktadır: cici necdet mi, sezar borjiya mı?

    ------!-------
  • 2
    bu da metin oktay ve diğerleri hakkında;

    ------!------

    ensesiyle bile top alır. baldırıyla, oyluğuyla, hatta bademciğiyle.

    avcı raif ve arslan başer kafaoğlu ile de konuştuk. raif ertem’e göre ülkemizde gelmiş geçmiş en büyük futbolcu ergun (talihsiz). kafaoğlu ise çengel hüseyin (ekonomik) üzerinde duruyor? elbet, bunlar marjinal değerlendirmeler. ayrıca futboldan çok futbolseverlerin kaprislerini ortaya koymakta.

    yine de şöyle düşündüm: metin oktay marjinal planda nerede duruyor? öyle bir uçta ona nasıl bakabiliriz? hemen bir sözcük geliyor aklıma: adsızlık! metin oktay adsızlığın büyük şiirini yaratarak en büyük ad oldu. hiçbir büyük futbolcu bu kadar ekip adamı olamaz. yaratıcı, büyük, kulübünün tarihinde çıkardığı çıkardığı bir beden zekâsını her an ayağının önünde bulan adam. reha’nın kopuşlarını. bülent’in uzak şut güvencesini. gündüz’ün yönetsel serinkanlılığını da bulabilirsiniz onda. ama, daha önemlisi, bir isfendiyar’ın, bir coşkun’un ikincil katkılarını da dışlamadı. böylece galatasaray futbolcusunun portresi ortaya çıkıyor: ekip oyunu, ikincilin zaferi…

    metin oktay en büyük oyuncu olarak ikincildir de.

    sanırım başarısının anahtarı burda. galatasaray gerçekliğinin başlaması onun dönemine rastlıyor.

    gladyatör.

    lefter ise, yalnızlığın büyük serüveninden dönen ulysseus. evde kimseyi bulamadı. attığı golleri bir de istanbul surlarının burçları arasından geçirirdi.

    metin oktay jimnastikçi. lefter sanatçı.

    metin’de destan, lefter’de roman.

    can’da? can ki altın arayıcısıdır da. onda amerika duygusu, çılgın raket, kibir, en yüksek beğeniye ulaşmış, entelektüel dans… istediği zaman oynar; oynamıyorsa tenezzül etmediği için oynamıyordur.

    cemil ise fenerbahçe’de bir metin tasarımıdır. cemil de büyük bir futbolcu. ama tasarım tutmadı. cemil’i hazırlayan öğeler de. bir ziya, bir alpaslan yeni maya olarak var oldular. cemil’de de, ziya’da da, alpaslan’da da fener’in geleneksel kişiselliği hiçbir zaman yitmedi. mehmet ali’den, küçük fikret’ten, selahattin’den lefter’e, ondan can’a geçen büyük bir virtüözlük var ki, şu anda bize şu cümleyi söyletecek: brezilya dünyanın fenerbahçesi’dir… ancak bununla anlatabilirim. fenerbahçe’de her zaman kişisellik önde oldu. galatasaray ise ekip çalışması gerçeğiyle futbolu adamakıllı centilmen bir boks maçı olarak benimsedi: boks dansı… seyirci buna yalnızca dans bölümüyle katılır.

    galatasaray’da futbol gerçeği. fenerbahçe’de ise türkiye gerçeği ağır basar.

    beşiktaş ise özlemler ve öncelemeler takımıdır. şükrü’yü (enişte) düşünüyorum. lefter kadar zariftir. öyle ki filin en zarif yaratıklardan biri olduğunu kanıtladı. ondaki hız kimsede görülmedi. kornerlerden attığı dolaysız gollerde özür dileme, şaka, biraz da baba hakkı’dan kalma bir son an küfrü vardır. bilinenin tersine, hemen her zaman en temiz futbolu beşiktaş oynamıştır. beşiktaş’ta yıldız futbolcuyla ikinci adam birbirine karışmıştır. beşiktaşlı sporcu başka takıma geçse de beşiktaşlılığını yitirmez.

    metin oktay’ın bir özelliği de hiç şımarmamış olması. o rolü yanında oynayan başka futbolculara bıraktı.

    kadri galatasaray’daki bir fenerli olarak yaşadı.

    yeni bir lefter görünümünde işe giren ilyas, galatasaray’da büyüyemedi, yararlı öğe olarak kaldı.

    metin’de bütün bu büyük futbolcuların yanında kendisini daha büyük gösteren bir şey var. nedir bu acaba? teknik mi, beden gücü mü, sezgi mi? bütün bunlar birleşmiş onda. ama aynı özellikleri başka futbolcularda kolayca seçiyoruz. sanırım asıl niteliği topla buluşması. icatçıdır bu konuda. sevecendir. şemsiyesini ne mi yaptı? fenerbahçe’ye attığı çok ünlü bir gol vardır. “uçan manda” olarak anılan özcan’ın beklediği kalenin ağlarını yırttı. ayıp olmasın diye ve rakip takıma bir cemile olarak şemsiyesiyle örttü orayı. şemsiye’nin bugün hâlâ orda olduğu söylenir.

    ------!------
  • 3
    bu da baba hakkı için gelsin;

    ------!------

    “şükrü’nün köşe vuruşu. top döne döne, hiçbir oyuncuya değmeden kaleye giriyor. fenerbahçe kalecisi cihat umarsız. gol! dönem beşiktaş’ın ve “emsalsiz” hakkı’nın dönemi. ama o golden sonra baba hakkı’nın sahanın bir yerinde şükrü’yü kıstırdığı görülür: “atacaksan doğru dürüst gol at!” kornerden doğrudan atılan golde bir rastlantı rüzgârı da sezmiş olacak. ya da niçin kızmışsa işte.

    ikinci bir olay hakkı yeten’i daha iyi açıklar. suat mamat’ın tanıklığı: suat galatasaray’dan beşiktaş’a transfer olmuş. ama son bir şampiyona maçı var iki takım arasında. suat’lı galatasaray çok etkili bir oyunla beşiktaş’ı yenip şampiyon oluyor. maç sonunda beşiktaş soyunma odasına giren suat’a şöyle diyor hakkı yeten: “çok iyi oynamasaydın buraya giremezdin.”

    vodina’lı hakkı. son tulumbacı.

    tehlikeli melek. altın yürekli ve çıkarsız haydut. “yenilmez armada”nın azıcık boydan kısa kaptanı. lise yıllarında birçok kez seyretme olanağı bulmuştum baba hakkı’yı. fenerli olduğum için çok ürkerdim ondan. gittiğim hakkı’lı maçların hepsini kaybettik.

    taş gibi bir adam kalmış belleğimde. kendisi de anlatır anılarında, futbolun yanısıra barfix, güreş, boks da yapmış. ama asıl heybeti hızından, inanılmazı gerçekleştirebilmesinden geliyordu.

    granit amatör. elini beline koydu mu karşısındakilerin işi bitik.

    1910 doğumlu. halıcıoğlu askeri lisesi’nin kart öğrencisi. 9. sınıfta profesyonel de oldu. diyelim ki profesyonel. transfer ücreti de şu: sivil lise giderleri (tramvay bileti, vb.) kulüpçe karşılanacaktı.

    baba… doğan koloğlu’nun “baba” kavramı için getirdiği yorum çok ilginç. ona göre hakkı yeten’in “baba”lığı, “şambabalığı ve parababalığının uzlaşmaz karşıtıdır.” gerçekten hakkı’nın “baba” sanında bir yiğitlik, bir özveri de saklı ki hemen hiçbir futbolcuya nasip olmamış. beşiktaş takımının tarihsel görüntüsünü de açıklar. daha neler var bu adda: hocalık, şövalyelik, tok söz, kurumlaşmış ağabeylik… daha daha: sıkı denetim, içinde ürkü bulunmayan saygı, son ânı hiçbir zaman gündemden düşürmeyen gizil güç, uyluğuyla top alan bıçkınlık, şıklığı dışlamayan sert oyun.

    ve kahraman şımarıklığı… tribünlerdeki aykırı gösterilere, hatta kimi zaman hakeme donunu indirip orasını da gösterebilmiştir. sarışın bayan gazeteciyi şükrü enişte’ye havale ettiğini sezdirmiştir. ama “baba” imgesindeki büyük karizma her zaman çirkin görünmesini önledi onun.

    baba hakkı, hem başkan, hem kaptan, hem oyuncuydu. aynı zamanda da seyirci. hakemin ürktüğü tek oyuncu da o oldu sanırım.

    beşiktaş’ın mao zedung’u.

    beşiktaş’a ne kaldı ondan? tek kişiden kalabilen en çok şey… bu gün, fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. galatasaray’ı da. beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. bu bir olay. mutlaka adı olmalı.

    bulaşıcı güç.

    ikinci devrede 6 gol atarak ve attırarak bir maçı 6-3 alan kaptan.

    beşiktaş sermayesi insan olan bir kulüp. o yarattı bunu.

    bir recep, bir mehmet ali, bir lefter, bir can, bir metin… bunları tek tek sanatçılar olarak anımsıyor kişi.

    baba hakkı ise bir kurum gibi, bir ordu gibi, bir okul gibi… tuhaf şey çok büyük buluyorum, ama tek başına düşünemiyorum onu. maksim’den kristal’den, novotni’den, başka eğlence yerlerinden çıkmazmış. o yanını ise hiç düşünemiyorum.

    şükrü’sünü bulmuş bir hakkı benim için çok büyük şey.

    beşiktaş bugün gerçek bir spor kulübü. galatasaray daha da sağlam bir spor kulübü. fenerbahçe ise bir türlü kulüpleşemedi. beşiktaş’ınkini burda biraz da baba hakkı geleneğine bağlayamaz mıyız? beşiktaş’la özdeşleşen ad. yöneticilik, genel kaptanlık, başkanlık ve onursal başkanlık da yaptı kulüpte. kulübüne böylesine damga vurmuş başka bir sporcu var mı ülkemizde?

    kurtuluş savaşı tadı var baba hakkı’nın adında. o da var.

    şemsiyesi koskoca bir palto. çok da uzun geliyor ona.”

    ------!------
  • 4
    o dönem henüz kimse tarafından tanınmayan ahmet arif'in yayınlanmış tek şiir kitabı olan hasretinden prangalar eskittim isimli şiir kitabını, mehmet fuat ile rakip olarak oynadıkları bir futbol maçı sonrasında girdikleri iddia ile bastırmıştır.

    ikisi de futbol hastasıdır. mehmet fuat iyi kaleci, cemal süreyya ise kötü futbolcudur. adı geçen maç bittikten sonra mehmet fuat'ın yanına gidip "5'er penaltı çekişelim, ben kazanırsam bu şiirleri kitap halinde bas, sen kazanırsan benim bir şiir kitabımı bana hiç para ödemene gerek kalmadan bağışlıyorum" der. mehmet fuat, "hadi oradan, sen o 5 penaltının 3'ünü at bana kitabı basarım" der. ve cemal süreyya 5 penaltının 3'ünü gole çevirerek ahmet arif'in kitabının basılmasını sağlar.

    (bkz: hasretinden prangalar eskittim)
  • 7
    --- alıntı ---

    "bir takım ol, mesela beşiktaş gibi..."

    süper lig ekiplerinden beşiktaş, siyah-beyazlıların 'mabedi' olan vodafone park'ta ikinci yeni şairi cemal süreya'nın dizelerine de yer verdi.

    siyah-beyazlı ekibin 'şeref turu' organizasyonu öncesi iç dekorasyonu düzenlenen vodafone park'ın duvarlarında cemal süreya'nın "bir takım ol. mesela beşiktaş gibi. de ki; şerefim bitene kadar seveceğim seni" dizelerine yer verildi.

    --- alıntı ---

    http://t24.com.tr/...reya-dizeleri,434152

    yalnız işin garibi, cemal süreya fenerbahçeli, aynı zamanda böyle de bir sözü yok galiba :( tam emin değilim, ama baba hakkı, metin oktay, lefter, can bartu gibi oyuncular için bir şeyler yazmış olmasına rağmen böyle bir şeye rastlamadım.

    düzeltme: ne dert ettiniz amk, vururlar tinerle zımparayı, taak mis gibi çıkar işte :d
  • 8
    internette sayısız uydurma söz ve şiirin dolaşımını kanıksadık artık da ne yazık ki bunlar basılı kaynaklara da girmeye başladı artık. bir süre önce burada bir yazarımız kitap çıkartmıştı. ben de nasıl bir kitap diye bir bakayım dedim ve kitabın tanıtım yazısında-arka kapağında da- kullanılan bir sözün albert camus' ya mal edildiğini gördüm. o sözü bir kızılderili atasözü olarak da okumuştum. yazara mesaj attım, araştırdı. sözün albert camus' ya ait olmadığını gösteren ent bir kanıt olmadığını ama olduğunu gösteren kanıtlar da olmadığını ve bir sonraki baskıda çıkartılacağını söyledi. öncelikle kitap çıkarmak gibi bir işe girişip de 10 dakikalık internet araması sonrası ulaşabileceğin bir detayı atlamak bence büyük bir eksiklik.

    saçma sapan bir kiapta can yücel ile uzaktan yakından alakası olamayacak ağlak bir metnin can yücel adıyla yer aldığını gördüm.

    bavul dergi turgut uyar' ı kapak yaptığı sayısında kapaktaki turgut uyar resminin altına turgut uyar' a ait olmayan dizeleri koydu. hata yapmışız, son anda kapağı hazırlayan arkadaşın hatası vs. diyerek bir özür yazısı yayınladı ve o sayıyı toplattı. ben o sayıyı arşivlik diye almıştım ve geçen bayram tatilinde de okuyup bitirdim. okurken gördüm ki tek hata kapakta değil, iç sayfalarda da turgut uyar' a ait olmayan bir şiir, turgut uyar' ın diye yazılmış. editörü emrah serbes olan dergiden de fazlasını beklemek hayalcilik olur zaten.

    şimdi de inönü stadına sözde cemal süreya tarafından yazılmış dizeler konulmuş. merakla bekliyorum bana öğretilmesini; acaba cemal süreya' nın hangi kitabında varmış bu dizeler? ya da kitaba girmediyse hangi dergide yayımlanmış. en olmadı bu dizeleirn aktarılma hikayesini öğrenmek istiyorum. cemal süreya hangi mecliste bunu söylemiş ve kim tarafından aktarılarak gelmiş. eğer bunların cevabı yoksa dizeler uydurmadır ve bu tarz olaylarda yazan, paylaşan kişi ispatla yükümlüdür, aksini savunanlar değil. bana paylaştığım bir şiiri sor ben sana kitap adını ve kaçıncı sayfada olduğunu veririm.

    edit: ekşide de buradaki entrymi paylaştım ve bir beşiktaş taraftarı özel mesajla savunma olarak özetle; millet karıya kıza yüremek için kullanıyor bizim yaptığımız çok da önemli dğeil gibi bir şey dedi. kendimi bu toplumdan edebildiğim kadar izole etme fikrime bir kere daha hayran kaldım, bunlarla uğraşırsa delirir insan.
  • 20
    "ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninie göz göze geimek…"

    "bir gün ayrıidık ve seviimekten eskimiş bir renk gibi hissettim kendimi..."

    gibi dizeleri olan sair. tum siyasi ya da dunya goruslerini bir tarafa birakarak soyluyorum ki: cemal sureya'ya ya da ikinci yeniciler'e bos demek icin edebiyata tamamen tarafli ve onyargili bakmak gerekir.

    besiktas ile ilgili yazdigi iddia edilen dizelere gelirsek: gotten uydurma seylerdir. oyle bir dizesi yoktur. atfedilip yazilan dizeler de sacmaliktan baska bir sey degildir. hasiktiriniz efendi besiktaslilar.
  • 21
    --- alıntı ---

    böylece bir kere daha kale arkandayız sayılı yerlerinden,
    en uzun karambol bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
    dolmabahçe'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor oğuzhan topu alıyor
    ama nasıl oluyor oğuzhan topu alır almaz
    150 milyon len amq sözleri yükseliyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    --- alıntı ---

    cemal süreya, üvercinka.
  • 22
    arkadaşlar beşiktaş' ı ya da cemal süreya' ya boş diyenleri eleştireceğiz diye kendiniz eleştirilecek konuma düşmeyin

    "ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninie göz göze geimek…" dizesi ah muhsin ünlü mahlasıyla yazan onur ünlü' ye ait ki kendisini hiç sevmem.

    "bir gün ayrıidık ve seviimekten eskimiş bir renk gibi hissettim kendimi..." buna da şu ana akdar okuduğum cemal süreya şiirlerinde rastlamadım ki inanın baya bir cemal süreya okudum ama belki düz yazılarında falan geçiyordur. yine de kanıt istiyorum, kaynak istiyorum yani. ayrıca şurada cemal srüeya' nın diye yazılan bu salakça, ergence, uyduruk sözlerin pek çoğu onun değildir;

    http://www.gazetevatan.com/...599213-kultur-sanat/

    asıl dev hizmeti ben yapayım size;

    --- alıntı ---

    daha önce cemal süreya başlığında, ona ait olmayan dizeler hakkında bir çalışma yapıp paylaşmıştım. aradan geçen sürede yine ona ait olmayan dizelerin paylaşıldığını görüyorum. bu nedenle bu başlığı açma ihtiyacı duydum. sosyal medyadan cemal'e ait olamayan dizelerin çoğunu temizleyemem ama, bir gün ona ait olmayan bir dizeyi paylaşmadan önce araştırma gereği duyan bir arkadaşımız olursa, google'da bu başlığa rastlamasını umuyorum.

    cemalseverlerden ricam bu çalışmayı sosyal medyada olabildiğince paylaşmaları; bloglarında, twitter'da, facebook'ta, aklınıza gelen her sosyal mecrada bu dizeleri paylaşırsanız, cemal'in şiirine büyük iyilik yapmış olacaksınız.

    cemal'in şiirine saygıyla.

    sosyal platformlarda bilgi kirliliğinin çokça yaşandığı şu son dönemlerde, babam dediğim bir şairin posta gazetesi şairi gibi, aptal saptal dizelerin sahibiymiş gibi gösterilmesi beni çok üzüyor. cemal'in bir kitabını alıp okumamış adamların twitter' da, facebook' da cemal süreya adı altında sayfalar açıp, onun olmayan cıvık cıvık şiirleri paylaşmaları beni deli ediyor.

    sizlerden ricam, araştırmadan öğrenmeden copy paste yapıp bu dizeleri paylaşmamanız olacak.

    aşağıda alıntıladığım dizelere cemal süreya'nın;

    sevda sözleri
    günler
    güvercin curnatası
    onüç günün mektupları
    şapkam dolu çiçekle
    99 yüz
    günübirlikler

    kitaplarında rastlanmamıştır.

    ayrıca cemal süreya'nın biyografisi niteliğinde yazılan;

    "cemal süreya arşivi" "feyza perinçek, nursel duruel"

    "a'dan z'ye cemal süreya" "yky yayınları"

    kitaplarında da rastlanamamıştır.

    iş bu entry'nin sahibi yazar cemal süreya kültür sanat derneği üyesi olup, çeşitli edebiyat öğretmenleri'ne, edebiyat akademisyenleri'ne ve dernek üyelerine de bu dizelerin şair'e ait olup olmadığını sorup, araştırmış ve bu dizelerin cemal süreya'ya ait olmadığını saptamıştır.

    eğer bir yanlışımız varsa kaynak belirterek bana dönen yazarlar olursa sevinirim.

    cemal süreya'nın anısına saygıyla.

    1-

    "unutulmaz babaların öldüğü
    annelerin ise onlarla gömüldüğü"

    ( ona ait olmayan dizeler çok ilginçtir ki 2010 yılından sonra daha çok çoğalıyor, sanırım adına açılan facebook sayfasıyla alakalı. )

    2-

    (bkz: öyle bir sihirbazdın ki beni bile kaybettin)

    3-

    öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
    fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
    kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
    manzaraysa ayrılığa sıfır! işte her şey hazır..
    acılarımla iki lafın belini kırdık.
    yokluğunda bir kuş sütü eksik..

    4-

    parmak uçlarıma hapsettim seni.
    dokunduğum heryerde seni hissediyorum,
    canım yanıyor.

    5-

    '' ne kadar silersen sil; ya yırtılır defterin ya da izi kalır cümlelerin. ''

    8-

    "her gece üstünü açma üşütürsün diyeceğine, bir kere 'kalbini açma üzülürsün'.. deseydin ya anne..."

    9-

    seni seviyorum' diyen, seni gerçekten seven değildir. seni gerçekten seven; 'seni seviyorum' demeye çekinendir.

    10-

    ''bilirsin sigarayı da kalem tuttuğum gibi tutarım. ondan tüter "sevda sözleri...."

    12-

    'üzülme değmez' sözünü duymaktan sıkıldım.
    değmeyenlere zaten üzülmem. üzüldüğüm şey
    değmeyenlere yüreğimin değmiş olması.

    13-

    "sen bakma bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma, ben çok gülerim ve gülerken hiç kimse yalan olduğunu anlayamaz…"

    "küçükken aldığım dışı güzel, içi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. aranızdaki tek fark; o elmalı, sen ise el’malı."

    15-

    " özledim. söyleyeceklerim bu kadar, kısa ve derin. "

    16-

    "annesinden dayak yediği halde, yine 'anne' diye ağlayan bir çocuktur "aşk"... "

    17-

    "gözlerine baktığımda kayboluşumun nedeni gözlerindir sanma…
    her insan kendini kaybolmuş hisseder boşluğa bakınca!.."

    18-

    ''karşıdan karşıya geçer gibi sev beni. önce bana, sonra bana, sonra tekrar bana bak...''

    19-

    "gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
    kırk yılın hatrına "sen" kalay

    20-

    "parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni. biraz heyecan, birazda salıncağı 'başkası kapacak' korkusu işte."

    21-

    gelmeye fırsatın yok biliyorum...
    peki ya ben !
    ben var mıyım ?
    ya da hakkımda bildiklerini sırala !
    gelmiyor mu hiç bir şey aklına ?
    anladım.
    konuşan gözler meselesi ,
    belkide konuşuyordur gözlerin ama ben gözce bilmiyorum ki ;
    sessizce biliyorum
    usulca biliyorum
    masumca biliyorum
    yapabildiğini bildiğin tek bir şey var ama nolur bu sefer ağlatma yüklemi
    peki ya sen !
    sen var mıydın ?
    hakkımda bilmediklerine ağlarken...
    yoktun
    gözlerinin konuştuklarını neden anlamıyorum merak ediyormusun?
    çünkü;
    onlar da yoklar.

    22-

    her gece onu düşünmekten saatim ilerlemez oldu.
    kim sorarsa ''saat kaç'' diye,
    cevabım hep aynı;
    on'a doğru!

    23-

    "ki ben; senin ilkokul yıllarında durmadan yere düşürdüğün kurşun kalem gibiyim: dışı sapasağlam, içi paramparça.. "

    24-

    bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin..
    sonra diyorum; ” söyleyince ne olacak, sus bitsin ” !

    25-

    "düşenin dostu olmaz" der kimileri. sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi..."

    26-

    - anlamıyorum, yoksa burs mu veriyorlar birbirlerini sevmeyenlere?

    28-

    "seni ne zaman uyurken hayal etsem; affediyorum"

    29-

    'birer birer, seve seve çıktığım aşk basamaklarını; onar onar, söve söve iniyorum şimdi!'

    30 -

    aynı şehirde
    sen varsın
    ben varım
    biz yokuz!

    31 -

    "çocuk olsam yeniden...
    bir tek düştüğüm için acısa içim,
    ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece."

    32-

    "bir kadını ortadan ikiye böl; yarısı annedir, yarısı çocuk."

    33-

    önemli olan hastalıkta sağlıkta değil, yalnızlıkta yanımda olman.

    üşüyor musun ? üzülme bee ! gel yanıma.. o kadar yaktın ki canımı; isınırsın. üşümezsin bir daha.

    özlemek, ölmek’ten sadece iki harf fazla be çocuk.

    senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata.. varsın yara içinde kalsın dizlerim, yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.

    zaman lazım sadece, unutacaksın ! nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını.. kırılan kalbini de öyle unutacaksın.

    nasıl bilirdiniz? sorusuna, ''tanıyamamışım'' deyip geçtim...

    seni ne zaman uyurken hayal etsem, affediyorum ...

    benimsin demeden önce, seninim demeyi bilmeli insan.

    aslında annem seni anlatır dururmuş çocukluğumda, meğer her masala seni anlatarak başlarmış. 'bir varmış, bir yokmuş.

    ne zaman bu sehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum. gidersem dönmem çünkü biliyorum…

    parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni. biraz heyecan, biraz da salıncağı 'başkası kapacak' korkusu işte.

    sen dedi; intihar gibisin. hem herkes tarafindan bir kez düşünülen hem de cesaret edilemeyen.

    allah'ım bana öyle bir eş nasip et ki; ömrümün son demlerinde bile gözlerine baktığımda kalbim ilk gün ki gibi çarpsın!

    uğraşamam dünümle ve dünümdekilerle. ben yarına bakarım yanımdakilerle.

    birer birer, seve seve çıktığım aşk basamaklarını; onar onar, söve söve iniyorum şimdi!

    gider gibi yapmadım ben, ya kaldım ya gittim. sen ise kalır gibi yaptın, ama gittin ve ben bittim.

    annesinden dayak yediği halde, yine 'anne' diye ağlayan bir çocuktur aşk.

    35-

    ""mutlu olmanın yolunu, karsidakini mutlu etmek saniyorduk. yanildik! cunku ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalniz kaldik"

    36-

    uzaktan seviyorum seni
    kokunu alamadan,
    boynuna sarılamadan
    yüzüne dokunamadan
    sadece seviyorum
    …
    öyle uzaktan seviyorum seni
    elini tutmadan
    yüreğine dokunmadan
    gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
    şu üç günlük sevdalara inat
    serserice değil adam gibi seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni
    yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
    en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
    en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
    öyle uzaktan seviyorum seni
    kırmadan
    dökmeden
    parçalamadan
    üzmeden
    ağlatmadan uzaktan seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni;
    sana söylemek istediğim her kelimeyi
    dilimde parçalayarak seviyorum
    damla damla dökülürken kelimelerim
    masum beyaz bir kağıtta seviyorum.)

    38

    "ertesi gün sana kavuşmayacağım için,
    uyumadığım geceler var benim."

    39-

    "uzaktan seviyorum seni
    kokunu alamadan,
    boynuna sarılamadan
    yüzüne dokunamadan
    sadece seviyorum

    öyle uzaktan seviyorum seni
    elini tutmadan
    yüreğine dokunmadan
    gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
    şu üç günlük sevdalara inat
    serserice değil adam gibi seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni
    yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
    en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
    en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
    öyle uzaktan seviyorum seni
    kırmadan
    dökmeden
    parçalamadan
    üzmeden
    ağlatmadan uzaktan seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni;
    sana söylemek istediğim her kelimeyi
    dilimde parçalayarak seviyorum
    damla damla dökülürken kelimelerim
    masum beyaz bir kağıtta seviyorum"

    40-

    ''ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum.
    gidersem dönmem çünkü biliyorum. ''

    41-

    "aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim."

    42-

    "aynı şehirde sen varsın, ben varım, biz yokuz."

    44-

    "ve sevda darağacında,
    elimi çeksem senden olacağım,
    çekmesem kendimden…"

    45-

    ''annesinden dayak yediği halde, yine 'anne' diye ağlayan bir çocuktur aşk.''

    ''denir ya aşk iki kişilik, yalan! aşk bile bile delilik. bide hayat müşterektir denir. buda yalan çünkü aşk acısı hep tek kişilik.''

    ''git' diyorsun da olmuyor işte git demekle, her şeye rağmen gidemiyor insan.ben de sana 'sev' diyorum mesela.sevebiliyor musun?''

    ''gitmekle gidilmiyor ki... gitmekle gitmiş olamazsın; gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.''

    ''gider gibi yapmadım ben, ya kaldım ya gittim. sen ise kalır gibi yaptın, ama gittin ve ben bittim..''

    ''bir daha beni sevdiğini söyleme ! neden biliyor musun ? çünkü yine inanırım.''

    ''okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur..''

    46-

    "sana yolculuk yapmak istiyorum. kes yüreğine giden bir bilet; "can" kenarı olsun..."

    47-

    "uzaktan seviyorum seni
    kokunu alamadan,
    boynuna sarilamadan,
    yuzune dokunamadan.
    sadece seviyorum..."

    48-

    "aklım mı? o yüzsüz bir misafir. hep sende kalıyor..."

    49-

    "küçükken aldığım dışı güzel, içi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. aranızdaki tek fark; o elmalı, sen ise el’malı."

    50-

    ''en az benimki kadar annemin de ahı tutar sana. burnumdan getirdiğin süt, onun sonuçta''

    51-

    ''ne olmuş her fırsatta kendimle konuşuyorsam? bakma sen yanlış demiş eskiler, kendi kendine konuşana deli değil, yalnız derler.''

    ''denize ilk giren çocuk masumiyetiyle seviyorum seni.. boğulacakmışım gibi.''

    52-

    ''her gece onu düşünmekten saatim ilerlemez oldu. kim sorarsa saat kaç diye.. cevabım hep aynı; o'na doğru'' gibi adamın ağzına sıçan bir söz söylemiş. bunu okumamın hemen akabinde şahsıma ''üzülme değmez sözünü duymaktan sıkıldım. değmeyenlere zaten üzülmem. üzüldüğüm şey; değmeyenlere… yüreğimin değmiş olması.'' dizesiyle fatality yaptırmış, aşmış yazar ve şair.

    53-

    ''ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum.
    gidersem dönmem çünkü biliyorum.''

    "aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim."

    54-

    "çocuk olsam yeniden... bir tek düştüğüm için acısa içim, ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece..."

    55-

    " nasıl bilirdiniz? sorusuna, "tanıyamamışım" deyip geçtim."

    56-

    "ne zaman bu sehirden kaçıp gitme isteği gelse,
    bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum.
    gidersem dönmem çünkü biliyorum.."

    57-

    ' ve sonra gülüşün geldi aklıma
    ve dedim ki
    yine gelsen yine severim seni '

    58-

    "gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına sen kalayım."

    59-

    '' seni soruyorlar... öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi? ikisi de imkansız değil mi? çünkü biliyorum; asla geri dönmezsin. ve biliyorsun; sen benim için asla ölmezsin...''

    60-

    "günlerce konuşmaz, yazmaz, aramaz, sormaz. sonra gelir bir 'merhaba' der, yine o kazanır..."

    61-

    ''sonra gülüşün geldi aklıma
    ve içimden dedim ki;
    yine gelsen yine severim seni..''

    62-

    sevişti bir bakir ile bakire
    erkeğe milli dediler kadına fahişe.

    63-

    ''sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki;
    yine gelsen yine severim seni.''

    64-

    ''annesinden dayak yediği halde yine 'anne' diye ağlayan bir çocuktur aşk'' diyen güzel şair.

    65-

    "tamam mesafeler aşka engel değil ama,
    ben burada ağlasam senin yanakların ıslanır mı orada ? "

    66-

    " ne kadar silersen sil
    ya yırtılır defterin ya da izi kalır cümlelerin. "

    67-

    "sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki; yine gelsen yine severim seni."

    68-

    "sevişti bir bakir ile bakire, erkeğe milli dediler kadına fahişe."

    69-

    " belki de konuşuyordur gözlerin
    ama ben gözce bilmiyorum ki;
    sessizce biliyorum
    usulca biliyorum
    masumca biliyorum..."

    70-

    ve sevda darağacında..
    elimi çeksem senden olacağım, çekmesem kendimden...

    71-

    "sen; aklım ve kalbim arasında kalan, en güzel çaresizliğimsin."

    72-

    sen bir çocuktun
    ben bir çocuk
    1000. sözü söylemek bana düştü
    bir ben bir sen oyununda

    73-

    "git diyorsun da olmuyor işte git demekle, her şeye rağmen gidemiyor insan. bende sana sev diyorum mesela, sevebiliyor musun?"

    74-

    "dokunulmasa da, görülmese de;
    kalpte yer verilir bazısına, nedensiz..."

    75-

    '' belki o her şeye değecek kadar değerli senin için; ama sen de, onun için kendini hiç edecek kadar değersiz değilsin.''

    76-

    "(...)
    çünkü ne kadar mutlu ettiysek,
    o kadar yalnız kaldık."

    77-

    "kimse benimle oynamıyor diye ağlayan çocuk ! sen büyü hele, bak ne oyunlar oynayacaklar seninle."*

    78 -

    ''unuturum diye uyudum.
    yine seninle uyandım.
    belli ki uyurken de sevmişim seni.''

    79-

    'üşüdüysen söyle sevgilim, seni bir kat daha seveyim'

    80-

    üşüdüysen söyle sevgilim seni bir kat daha seveyim

    81-

    ''annesinden dayak yediği halde, yine ''anne'' diye ağlayan bir çocuktur aşk''

    82-

    açık çay içerdi hep
    demli olunca bardağın
    diğer tarafından
    beni göremezmiş,
    öyle derdi.

    83-

    aklım mı? o yüzsüz bir misafir. hep sende kalıyor

    84-

    git' diyorsun da olmuyor işte git demekle, her şeye rağmen gidemiyor insan. ben de sana 'sev' diyorum mesela. sevebiliyor musun?

    85-

    - gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına sen kalayım.

    86-

    uzaktan seviyorum seni
    kokunu alamadan,
    boynuna sarılamadan
    yüzüne dokunamadan
    sadece seviyorum
    …
    öyle uzaktan seviyorum seni
    elini tutmadan
    yüreğine dokunmadan
    gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
    şu üç günlük sevdalara inat
    serserice değil adam gibi seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni
    yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
    en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
    en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
    öyle uzaktan seviyorum seni
    kırmadan
    dökmeden
    parçalamadan
    üzmeden
    ağlatmadan uzaktan seviyorum
    öyle uzaktan seviyorum seni;
    sana söylemek istediğim her kelimeyi
    dilimde parçalayarak seviyorum
    damla damla dökülürken kelimelerim
    masum beyaz bir kağıtta seviyorum.

    87-

    dışarıya yağmur,
    yüreğime hasret,
    fikrime sen...
    nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden bir bilsen...

    88-

    dışarıya yağmur,
    yüreğime hasret,
    fikrime sen.
    nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
    bir bilsen.
    89-

    "ne olmuş her fırsatta kendimle konuşuyorsam? bakma sen yanlış demiş eskiler, kendi kendine konuşana deli değil, yalnız derler"

    90-

    ”sevgilim olsun istemiyorum.
    sevdiğim olsun istiyorum.
    hergün ”görmek” değil.
    benim olduğunu bilmek istiyorum!
    elini tutmak değil.
    kıyamadan sadece gözlerine bakmak istiyorum!."

    91-

    "sevgi çiftleşmek değil, 'tek'leşmektir"

    92-

    " sen yeter ki icinden de olsa bir seni seviyorum de, benim kulaklarim cinlasa kafi "

    93-

    "akıla gelen, başa gelir diyorlar ya, yalan! öyle olsa, milyonlarca sen düşerdi başıma."

    94-

    "sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki; yine gelsen yine severim seni."

    95-

    uzaktan seviyorum seni
    kokunu alamadan,
    boynuna sarılamadan,
    yüzüne dokunamadan,
    sadece seviyorum!

    öyle uzaktan seviyorum seni!
    elini tutmadan,
    yüreğine dokunmadan,
    gözlerinde dalıp dalıp gitmeden,
    şu üç günlük sevdalara inat,
    serserice değil adam gibi seviyorum.

    öyle uzaktan seviyorum seni,
    yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden,
    en çılgın kahkahalarına ortak olmadan,
    en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.

    öyle uzaktan seviyorum seni
    kırmadan,
    dökmeden,
    parçalamadan,
    üzmeden,
    ağlatmadan uzaktan seviyorum.

    öyle uzaktan seviyorum seni
    sana söylemek istediğim her kelimeyi,
    dilimde parçalayarak seviyorum.
    damla damla dökülürken kelimelerim,
    masum beyaz bir kağıtta seviyorum...

    96-

    "sen yeter ki içinden de olsa bir 'seni seviyorum' de; benim kulaklarım çınlasın kâfi."

    97-

    parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni. biraz heyecan, biraz da salıncağı başkası kapacak korkusu işte..

    98-

    yağmur olsan binlerce damlaların arasından bulur tutardim seni.
    cunku korkarim
    bilirsin toprak aldigini vermiyor geri..

    99-

    gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
    kırk yılın hatırına sen kalayım.

    100-

    "cocuk olsam yeniden...
    bir tek dustugum icin acisa icim,
    ve kalbim; cok kostugum zaman carpsa sadece...."

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın