resim
Adrian Bucurel Ilie
Takım:Kariyer Sonu
Mevki:Santrfor
Yaş:50
Boy:1.77
Uyruk:Romanya
  • 78
    zamanında beşiktaş forması da giymiş eski oyuncumuz.

    kendisi atatürk olimpiyat stadı'ndaki olaylı maçta, yasin sülün'ün düşürülmesiyle beşiktaş'ın kazandığı ikinci penaltıyı gole çevirmişti (bkz: 4 nisan 2004 galatasaray beşiktaş maçı).

    maçı 2-1 kaybetmiştik ve yanılmıyorsam o maçtan sonra ali aydın düdüğünü asmıştı.
  • 79
    özellikle sion maçlarındaki performansı hala unutulmadı. yardımcı forvet rolü de, skorerliği de istenilen düzeydeydi. ancak sakatlık sorunları da soru işareti oluşturuyordu. klasik olarak maddi sorunlarla boğuştuğumuz bir devre arasında kulübü bir nebze rahatlatacak bir bonservis bedeliyle ayrılmıştı. kendisi için çok iyi bir tercih olan valencia'ya transfer oldu.

    ariel ortega, claudio lopez ve adrian ilie üçlüsünü kurarak heyecan verici bir hücum hattı oluşturmuşlardı. düşünün bu takımda daha romario ve goran vlaovic gibi etkili hücum silahları vardı. lafın yeri gelmişken işte bu yüzden 90'lar futbolunu özlüyoruz.

    menajer becali ismini ilk kez duyduğumuz dönemlerdi, transfer süreci biraz uzun sürmüştü. ama ilie ve filipescu transferleri gerçekten de bir daha kolay kolay yakalayamadığımız derecede olumlu sonuç vermişti.maalesef sonraki yıllarda bu iki isme benzer şekilde performans alma ümidiyle lutu, tamas, bratu, petre gibi nice rumen gençlerine para akıtarak zarar etmek durumunda kaldık.

    yaşı genç kardeşlerimiz belki hatırlamaz; kendisinin sabin ilie isimli bir de kardeşi vardı. peki bilin bakalım bu ismi kim transfer etti? abisinden daha iyi diyerek bütün yaz sezonunda hangi güzide kulübümüzün taraftarı boş yaptı?
  • 80
    eski futbolcumuz.

    10 aralık 1997 galatasaray parma maçı'nda muazzam oynamıştı; her atağın içinde, her pozisyonun ortasında ilie vardı. lakin onlarca atağın bir tanesinde golü bulabilmiştik. baştan sona üstün oynadığımız maç 1-1 bitmişti. zaten bu maç da ilie'nin galatasaray forması giydiği son maç oldu. ispanya'ya transfer oldu.

    o gittikten sonra fanatik, fotospor, fotomaç gibi güzide gazetelerimizin "yeni ilie" manşetiyle transferini duyurduğu diğer forvetlerimiz için;

    (bkz: ionel lutu)
    (bkz: florin bratu)
    (bkz: bogdan stancu)
    (bkz: radu niculescu)

    ayrıca bunu alan, bunu almadı :)
    (bkz: sabin ilie)
  • 81
    futbolla dair en eski anım kendisiyle olan eski futbolcumuz.
    balat’ın şimdiki gibi turistik olmadığı 90’lar zamanı konfeksiyon atölyesine babamın akrabasını ziyarete gitmiştik. ben de galatasaray’lıydım ama çocukluk işte. o zamanlarda da böyle posterler iş yerlerinde modaydı ama yarım insan boyu boyutlarında.
    aman allah’ım ilie’yi ayağında top parçalı vakıf bank sponsorlu formayla gördüğümde hayran kalmıştım. senelerce mahalle maçlarında hep ilie olmuşluğum da var.
    neyse başlığı güzel anılar canlandırdı.
  • 89
    eskiden transferleri yöneticiler yapardı. iş bitirici adamlar olurdu bu transfer işine bakanlar hatta biraz da mafyavari. ergun gürsoy mesela eskilerin en baba yöneticilerinden birisidir bu anlamda. bunlardan bir tanesi de irfan kurtoğluydu. yanlış hatırlamıyorsam 1996'da yönetici değildi. daha eskiden yöneticilik yapmıştı ama hala yönetimle sıkı ilişkileri vardı. bu abimizin asıl uzmanlığı romanyaydı. orada yaşayan ve çalışan bir iş adamıydı.

    neyse 96 yazında, 1994 dünya kupasında kolombiyaya attığı golü gösteren jeneriklerle haginin transferini duyurdu televizyonlar. o zamanlar internet yok, bilgisayar bile çok az yerde var. bütün haberleri ya gazetelerden ya televizyondan takip ediyoruz. ana haber bülteni biter, kanal reklama girer, ondan sonra da 3-4 dakika süren spor haberleri başlar. lanet spor haberleri bütün kanallarda aynı anda başlar. birini izlersin. galatasarayla ilgili haber biter hop diğer kanala zaplar orada farklı birşey var mı ona bakarsın. tabi onu beklerken öteki gider vs. yani mesela sneijderin gelişini ya da falcaonun gelişini hep beraber izledik ya o zamanlar nerde anasını satayım.

    neyse işte bu transferin arkasındaki ismin benim de adaşım irfan kurtoğlu olduğu ortaya çıkıyor. vay diyorum süper. demek ki o zamanki yönetim o gazla benim adaşa ulan hagiyi getirdin başka yok mu kimse dediyse o da şov yapmaya başlıyor.

    bilirsiniz haginin gençliğinde steau bükreş formasıyla bizi 1988-1989'da şampiyon kulüpler kupasında yarı finalde elemişliği vardır. yani bu takım bir zamanların gerçekten çok sağlam takımlarından birisiydi. taraftarı olan, köklü, avrupada başarıları olan bir kulüp. hatta mafya ile iç içe. işte o zamanlar irfan kurtoğlu diyor ki steau'da bir topçu var öyle böyle değil. kim bu diyorlar işte diyor ilie. vay arkadaş kimmiş bakalım bu adam derken bizimkiler bu adamı izlemeye başlıyorlar. ama ilie de o zamanlar steau'nun yıldızı. hem genç, hem çok teknik, hem de takımın bayrak ismi. öyle kolay değil yani onu alabilmek.

    bizimkiler başlıyorlar bu adamın peşinde koşmaya ama bir de bakıyorlar aynı takımda filipescu diye bir arkadaş daha var. davalanın en iyi zamanının romanya şubesi. sağ bek, sağ açık, sağ iç. nereye koyarsan koy taş gibi. aha diyorlar ilie'yi alırken bari bu arkadaşı da alalım. bir bakıyoruz bir gün filipescu galatasarayda haberleri. vay diyoruz hoş geldin. aradan biraz zaman geçiyor daha sonra da assolist çıkıyor sahneye. ilie geliyor en sonunda. ama ne geliş. bükreş yıkılıyor. stadyumda ağlayan taraftarlar, koltukları kırıp sahaya atan tipler. baya olaylı oluyor gelişi.

    geldikten sonra forvette partneri hakan. ama oyun tarzlarının hiç alakası yok. ilie kalitenin vücut bulmuş hali. oyun zekası, sakinliği, tekniği, topun dibine girişi, aşırtmaları, köşeye bırakışları. adam iyiydi be. adam resmen ağzımıza bir parmak balı çalıp ertesi sene devre arasında gitti. gitti ama gitmeseydi inanın efsaneler arasında yer alırdı o takımda.

    işin ilginç yanı ise bizden gittikten sonra adamın kariyeri çok kötü gitti. artık sakatlıklar mı başka sebepler mi bilmiyorum ama valencia sonrası günleri hiç parlak değildi. yine de onu hep o sakin gol sevinçleriyle hatırlayacağım. ah o eski günler ah.
  • 92
    komple bir forvetti. çok severdim kendisini. kafa, ayak, dripling, freekick golün her türlüsünü atardı. en akılda kalanı da attığı aşırtma gollerdi. çok klas bir oyuncuydu. inanılmaz soğukkanlıydı. hatta bunu abartırdı. yüzü falan donuktu adamın. hepatitten dolayı, sarılıktan dolayı dendi, paraya ihtiyacımız olduğu bir dönem gayet ciddi bir fiyata satıldı. şu sıra bizde oynasa en az 30 milyon ederdi orası ayrı. yaşadığı sakatlıklar yüzünden adını tam duyuramadı gerçi. futbolda şans da lazım. o dönem avrupa devlerine çalım atıp nasıl aldık böyle bir oyuncu gerçekten hayret ediyorum. bir sene önce knup falan vardı takımda halbuki ):
  • 93
    transfer sureci tam sonuclanirken araya everton girmisti ve steaua bükreş'e bizim teklifin iki kati bir bonservis onermisti. bu o zaman gazetelerde haber oldu ve ben "cok iyi bir adam aliyoruz herhalde" diye dusunmustum. ilie de sagolsun bizi yaniltmadi, cok iyi bir forvetti. bir sene sonrasinda parasizliktan satmak zorunda kaldik, hatta o zaman rakip takim taraftarlarinin "sat bakalim sat bakalim, ilie'yi sat bakalim/paraniz yoksa para verelim..." diye devam eden kufurlu bir tezahurati vardi.
  • 95
    adrian ilie1996-1997 yılları arasında galatasaray futbol takımında oynamış bu futbolcuyu adının geçtiği zaman üç özelliği ile hatırlıyorum. birincisi kollarını büküp, yumruğunu sıkıp baş parmağını dışarı çıkarır ve beden eğitimi hocaları gibi koşardı. ikincisi kaleci ile karşı karşıya kalınca aşırtma vuruşu iyi becerdiği için içimiz daha bir rahat olurdu. son olarak ise şimdi beşiktaşlıların 6-0'lık skorunu hatırlamak istemediği bir tsyd kupası maçında 3 tane gol atmıştı.

    aşırtma vuruşa özellikle dikkat çekmek istiyorum çünkü bunu hakkıyla yapan adam için kaleci ile karşı karşıya kalmak düğün bayram gibi mübarek. eğer aşırtamıyorsanız ya ayağınız çok iyi olacak istediğiniz yere asacaksınız ya da çalımınız iyi olacak kim var kim yok geçebileceksiniz.

    valencia'ya satıldığı zaman bizim için büyük bir para olan 7 milyon dolar civarı bir paraya gitmişti ki 1995 ya da 1996 olması lazım bu paranın yarısı bir paraya pavel nedved'i alamamıştık.
  • 96
    futbolu yeni yeni çözmeye başladığım dönem, hakan şükür efsanesi var ülkede, gerçekten komple bir forvet, o zamanlar tek forvet falan kimsenin aklının ucundan geçmiyor. neredeyse bütün takımlar ikili forvet ve bu forvetlerin birbirini tamamlayan özellikte olması gerek.

    hakan şükür'ün yanına durmadan ikinciyi arıyoruz, arif erdem o istediğimiz tamamlayıcı rolün tam hakkını veremiyor, özellikle bitiricilikte ve final paslarında yanlış tercihlerde bulunuyor. hakan şükür de hakan şükür ama ...

    sonrası bu genç çıkageliyor, ilk dikkatimi çeken, sanki elimde kumanda, onu ben yönlendiriyorum, hep mi doğru oynar bir adam, soğukkanlılığı ayrı bir olay, kalecinin ağzının içinden aşırtıveriyor.

    gelelim gideceğine emin olduğum güne, parma ile ş.l maçındayız, ş.l müziğini duyunca heyecandan ekran başında elinin ayağına dolaştığı günler, öyle bir maç oynuyor ki; maçı birlikte izlediğim anneme; bu adamı bizde bırakmazlar diyorum ve gidiş o gidiş...

    izlemelere doyamadığım ilk galatasaray topçusu.

    (bkz: 10 aralık 1997 galatasaray parma maçı)
  • 99
    stadyumda canlı olarak izlediğim için kendimi şanslı saydığım futbolculardan biridir. dünya çapında bi' oyuncu, bi' golcüydü. özellikle kaleci ile karşı karşıya kaldığında muazzam bi' zamanlama ile topu kalecinin üzerinde aşırtması adeta imza hareketiydi. 90'ların sonundaki futbol piyasasında iyi sayılabilecek bi' bedelle göndermiştik kendisini. ardından, aynı filipescu da olduğu gibi, üzülmüştüm böyle bi' oyuncuyu kaybettik diye. ancak kendisi müzmin olmasa da çok sık sakatlanırdı. 6-7 maç oynuyorsa 3-4 maç olmazdı. yine hatırlayabildiğim kadarıyla darbeye bağlı olmayan sakatlıklardı bunlar. bu sorun onun daha da üst seviyeye geçmesine engel oldu diye düşünüyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın