89
eskiden transferleri yöneticiler yapardı. iş bitirici adamlar olurdu bu transfer işine bakanlar hatta biraz da mafyavari. ergun gürsoy mesela eskilerin en baba yöneticilerinden birisidir bu anlamda. bunlardan bir tanesi de irfan kurtoğluydu. yanlış hatırlamıyorsam 1996'da yönetici değildi. daha eskiden yöneticilik yapmıştı ama hala yönetimle sıkı ilişkileri vardı. bu abimizin asıl uzmanlığı romanyaydı. orada yaşayan ve çalışan bir iş adamıydı.
neyse 96 yazında, 1994 dünya kupasında kolombiyaya attığı golü gösteren jeneriklerle haginin transferini duyurdu televizyonlar. o zamanlar internet yok, bilgisayar bile çok az yerde var. bütün haberleri ya gazetelerden ya televizyondan takip ediyoruz. ana haber bülteni biter, kanal reklama girer, ondan sonra da 3-4 dakika süren spor haberleri başlar. lanet spor haberleri bütün kanallarda aynı anda başlar. birini izlersin. galatasarayla ilgili haber biter hop diğer kanala zaplar orada farklı birşey var mı ona bakarsın. tabi onu beklerken öteki gider vs. yani mesela sneijderin gelişini ya da falcaonun gelişini hep beraber izledik ya o zamanlar nerde anasını satayım.
neyse işte bu transferin arkasındaki ismin benim de adaşım irfan kurtoğlu olduğu ortaya çıkıyor. vay diyorum süper. demek ki o zamanki yönetim o gazla benim adaşa ulan hagiyi getirdin başka yok mu kimse dediyse o da şov yapmaya başlıyor.
bilirsiniz haginin gençliğinde steau bükreş formasıyla bizi 1988-1989'da şampiyon kulüpler kupasında yarı finalde elemişliği vardır. yani bu takım bir zamanların gerçekten çok sağlam takımlarından birisiydi. taraftarı olan, köklü, avrupada başarıları olan bir kulüp. hatta mafya ile iç içe. işte o zamanlar irfan kurtoğlu diyor ki steau'da bir topçu var öyle böyle değil. kim bu diyorlar işte diyor ilie. vay arkadaş kimmiş bakalım bu adam derken bizimkiler bu adamı izlemeye başlıyorlar. ama ilie de o zamanlar steau'nun yıldızı. hem genç, hem çok teknik, hem de takımın bayrak ismi. öyle kolay değil yani onu alabilmek.
bizimkiler başlıyorlar bu adamın peşinde koşmaya ama bir de bakıyorlar aynı takımda filipescu diye bir arkadaş daha var. davalanın en iyi zamanının romanya şubesi. sağ bek, sağ açık, sağ iç. nereye koyarsan koy taş gibi. aha diyorlar ilie'yi alırken bari bu arkadaşı da alalım. bir bakıyoruz bir gün filipescu galatasarayda haberleri. vay diyoruz hoş geldin. aradan biraz zaman geçiyor daha sonra da assolist çıkıyor sahneye. ilie geliyor en sonunda. ama ne geliş. bükreş yıkılıyor. stadyumda ağlayan taraftarlar, koltukları kırıp sahaya atan tipler. baya olaylı oluyor gelişi.
geldikten sonra forvette partneri hakan. ama oyun tarzlarının hiç alakası yok. ilie kalitenin vücut bulmuş hali. oyun zekası, sakinliği, tekniği, topun dibine girişi, aşırtmaları, köşeye bırakışları. adam iyiydi be. adam resmen ağzımıza bir parmak balı çalıp ertesi sene devre arasında gitti. gitti ama gitmeseydi inanın efsaneler arasında yer alırdı o takımda.
işin ilginç yanı ise bizden gittikten sonra adamın kariyeri çok kötü gitti. artık sakatlıklar mı başka sebepler mi bilmiyorum ama valencia sonrası günleri hiç parlak değildi. yine de onu hep o sakin gol sevinçleriyle hatırlayacağım. ah o eski günler ah.
neyse 96 yazında, 1994 dünya kupasında kolombiyaya attığı golü gösteren jeneriklerle haginin transferini duyurdu televizyonlar. o zamanlar internet yok, bilgisayar bile çok az yerde var. bütün haberleri ya gazetelerden ya televizyondan takip ediyoruz. ana haber bülteni biter, kanal reklama girer, ondan sonra da 3-4 dakika süren spor haberleri başlar. lanet spor haberleri bütün kanallarda aynı anda başlar. birini izlersin. galatasarayla ilgili haber biter hop diğer kanala zaplar orada farklı birşey var mı ona bakarsın. tabi onu beklerken öteki gider vs. yani mesela sneijderin gelişini ya da falcaonun gelişini hep beraber izledik ya o zamanlar nerde anasını satayım.
neyse işte bu transferin arkasındaki ismin benim de adaşım irfan kurtoğlu olduğu ortaya çıkıyor. vay diyorum süper. demek ki o zamanki yönetim o gazla benim adaşa ulan hagiyi getirdin başka yok mu kimse dediyse o da şov yapmaya başlıyor.
bilirsiniz haginin gençliğinde steau bükreş formasıyla bizi 1988-1989'da şampiyon kulüpler kupasında yarı finalde elemişliği vardır. yani bu takım bir zamanların gerçekten çok sağlam takımlarından birisiydi. taraftarı olan, köklü, avrupada başarıları olan bir kulüp. hatta mafya ile iç içe. işte o zamanlar irfan kurtoğlu diyor ki steau'da bir topçu var öyle böyle değil. kim bu diyorlar işte diyor ilie. vay arkadaş kimmiş bakalım bu adam derken bizimkiler bu adamı izlemeye başlıyorlar. ama ilie de o zamanlar steau'nun yıldızı. hem genç, hem çok teknik, hem de takımın bayrak ismi. öyle kolay değil yani onu alabilmek.
bizimkiler başlıyorlar bu adamın peşinde koşmaya ama bir de bakıyorlar aynı takımda filipescu diye bir arkadaş daha var. davalanın en iyi zamanının romanya şubesi. sağ bek, sağ açık, sağ iç. nereye koyarsan koy taş gibi. aha diyorlar ilie'yi alırken bari bu arkadaşı da alalım. bir bakıyoruz bir gün filipescu galatasarayda haberleri. vay diyoruz hoş geldin. aradan biraz zaman geçiyor daha sonra da assolist çıkıyor sahneye. ilie geliyor en sonunda. ama ne geliş. bükreş yıkılıyor. stadyumda ağlayan taraftarlar, koltukları kırıp sahaya atan tipler. baya olaylı oluyor gelişi.
geldikten sonra forvette partneri hakan. ama oyun tarzlarının hiç alakası yok. ilie kalitenin vücut bulmuş hali. oyun zekası, sakinliği, tekniği, topun dibine girişi, aşırtmaları, köşeye bırakışları. adam iyiydi be. adam resmen ağzımıza bir parmak balı çalıp ertesi sene devre arasında gitti. gitti ama gitmeseydi inanın efsaneler arasında yer alırdı o takımda.
işin ilginç yanı ise bizden gittikten sonra adamın kariyeri çok kötü gitti. artık sakatlıklar mı başka sebepler mi bilmiyorum ama valencia sonrası günleri hiç parlak değildi. yine de onu hep o sakin gol sevinçleriyle hatırlayacağım. ah o eski günler ah.