1988-89 UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası 2. Eleme Turu Rövanş Maçı
13:30 Ali Sami Yen Stadyumu
5 - 0
  • 53
    --- baba hikayeleri ---

    uçak indi , çok kalabalık bir topluluk yok o an orada. mustafa denizli ve hıncal uluç yan yana duruyor. biraz ilerde semih ve tanju duruyor. hıncal uluç mustafa denizli'ye dönüp "bu galatasaray burada 5 atar" dedi. aramızda 2-3 metre vardı , çok net duydum. daha sonrası zaten malum.

    --- baba hikayeleri ---

    babam bu şekilde bir şey anlatmıştı.
  • 55
    galatasaray - neuchatel xamax 5-0 içimde uktedir

    bugünlerde içimde ukde kalan maçları yazıyorum, aklımızdaki safraları atalım da yeni sezona format atılmış halde girelim.

    galatasarayın efsane maçlarından biridir. içimde ukde olmasının sebebi, bilinenin aksine tribünde olmamamdır, neyazık ki. düşünsenize fenerli mehmet demirkol bile tribündeymiş, ben yokum. 1.000 kişinin gittiği balkan kupası maçına bile okuldan kaçıp giden ben, nöşetel maçında yokum, adalet mi bu?

    okuldan atılmıştım, af çıkana kadar pederlerin yanında edirne'de bir okula girdim, maksat zaman geçsin. bir dolu maça edirne'den kalkıp gelmeme rağmen bu maça gelemedim. neymiş sınav varmış, yemişim sınavını aslında, zaten istanbul'da da bu yüzden atılmıştım. ama işte pederin yanında olunca olmuyor. sınava girilecek gir. halbuki halı saha turnuvası için, arkadaşlarla rakı içmek için bile istanbul yollarına düşmüştüm. sınav. bir kere daha adalet mi bu?

    ilk maçta hiç de kötü oynamamıştık ya da gol yemediğimiz için bana öyle geliyor, iyi hatırlamıyorum şimdi, normaldir 23 yıl geçmiş üstünden.

    ikinci devre golü yedik sonra yine direnç başladı. takımın bütün direncini kıran pkk'lıların ikide bir sahaya girmesiydi. o zamanlar avrupa henüz pkk'nın nasıl bir bela olduğunu bilmiyordu, şimdiki gibi falan bile değildi yani. kafalarına göre sahaya dalarlar, polis stad dışına çıkarır, konu kapanırdı. bu maçta sahaya giren pkk'lı yavşaklar takımın bütün direncini, moralini aldı götürdü.
    takım ilk golden sonra toparlandı, ama son 10 dakika mıydı neydi simoviç'in olduğu kale arkası yine karıştı. yine birileri sahaya girdi, bir polis köpeği simo'ya saldırdı, simo kaçtı falan. ama simo'da bet beniz attı. bacaklarının titrediğini görebiliyorduk.
    takım asıl bundan sonra dağıldı. 1-0 bitecek maç 3-0 bitti. çok gergin, lanet ve üzücü bir gündü. aynı zamanda sinirden, hırsımızdan delirecek gibiydik. maç sonrasında gördük ki, bütün takım bizle aynı şeyleri hissediyordu. ve mustafa denizli'nin kehanetlerinin başlıngıcına şahit olduk. “biz bunlara ali sami yen'de 5 atarız”. baba sen ne yaptın ya. çok dalga geçen oldu, inanmayan oldu. galatasaray taraftarındaki hırsın futbol takımında olduğunu görüyorduk.

    istanbul'daki maç ve sonrası türk futbol tarihinin dönemeci olacaktı, hiç birimiz böyle bir kederin içinde olduğumuzu bilmiyorduk elbette.
    nöşetel'e top göstermeden 5-0 aldı maçı galatasaray. şampiyon kulüpler kupasında çeyrek finale çıkmıştık. efsane videolar çıktı bu maçtan. hatta bunların en güzeli; gollerin görüntülerinin üstüne levent özçelik'in radyodan alınan sesiyle yapılan videodur.
    işte ben o levent özçelik'in sesinden maçı canlı dinledim. zaten tribüne gitmeyen herkes sadece radyodan dinleyebildi. mustafa denizli maçı tv'nin vermesini istememişti, tribündeki kalabalığı risk etmek istemiyordu. yine haklı çıktı.
    aslında maçı tam da dinledim sayılmaz. sınava girmeden önce temizlikçinin odasında el radyosundan biraz dinledim, gol mol yoktu. sınava girdim, gürültüler geldi falan. hocaya sordum, “sorulara bak, boş ver maçı” dedi. ulan peder olmayacaktı ki ben sana gününü gösterecektim. neyse, yine gürültü falan geldi. meraktan ölüyorum, kağıdı verip çıkıcam, hoca kağıdı almadı, pedere söylerim falan dedi. vay anasını, herif kaşınıyor arkadaş. geri döndüm, çabuk çabuk soruları bitirdim, hoca baktı “tamam” dedi, çıktım. (75 mi ne aldım o sınavdan).
    temizlikçinin odasına girdim, “kaç kaç” , “3-0” . “ulan seni öldürürüm, dalga mı geçiyosun” lan diye herife bi saldırdım, duvara yapıştırdım. koşup gelip adamı elimden aldılar. nooluyo falan derken ben zaten radyoyu kapmış, kulağıma dayamıştım bile. bir de baktım adam haklı beyler !!! maçı sonuna kadar dinledim.
    peder adamını göndermiş, gidin bakın şu çocuk nerelerde, niye gelmedi, maçtan haberi var mı diye. ondan sonrası tufan zaten. kampüste her önüne gelen tebrik ediyor, sarılıyor falan. vay anasını herkesin bu kadar galatasaray manyağı olduğumu bilmesi ilginç, nasıl bir imaj çizdiysem artık. pedere gittim, uçuyor adam. neredeyse rektörlük binasına galatasaray bayrağı asacak, o kadar sevinçli. rektör-mektör umurunda değil.

    gece tura çıktık. çıkmaz olaydık, burnumdan geldi. arabayı ben kullandım, milim milim giderken arkadaşlar camlarda bayrak sallıyor, bağırıyor falan ben bir ayak debyajda bir ayak gazda diğer ayak frende (bu tam olmadı galiba). öğrenmiş olmama rağmen monaco maçında aynısı yine başıma geldi. siz siz olun konvoya girerseniz arabayı siz kullanmayın, adam hem çok yoruluyor hem de hiç zevk alamıyor, aman diyim.

    sevincimiz kısa sürdü tabii. maçın sonlarına doğru numaralıdan nöşetelli bir oyuncunun alnına para mı, çakmak mı öyle bir şey geldi. biraz kanadı. hani hatırlarsınız, gerets'in kadıköyde alnı kanamıştı, gerets'in yarasının 10'da 1'i kadar bir kanama olmuştu. maçtan 2-3 gün sonra uefa maçın iptal edildiğini, yeniden oynanacağını açıkladı. ve kıyamet koptu.
    uefa e-mail, pardon faks ve telefon yağmuruna tutuldu. kulüp dünya sporu konusunda uzman bir avukatla anlaştı, turgut özal dahil bütün türk diplomatları, türk iş adamları bile devreye girdi. bunların içinde ali şen de vardı. ama fenerli basın o zaman da fenerliydi ve bunu ali şen tek başına galatasaray'ı kurtarmış gibi yazdılar, adiler.
    sonunda baskılara dayanamayan uefa maçı tescil etti. bize 1 maç başka ülkede, 1 maç işte ne bileyim istanbul'a 400 km. azakta oynama cezası verdi. ikinci monaco maçını almanya'da ve steau maçını izmir'de oynama sebebimiz buydu.

    türk futbolu ve hatta türkiye ne zaman başını kaldırsa kafamıza kürekle vururlar ya, işte bu maç da bunun örneklerinden biridir. ama bu sefer yemedi.

    edit : uefa'da galatasaray'ı savunan avukat federal alman* rauball.
  • 62
    --- alıntı ---
    tarih, 9 kasım 1988 çarşamba…

    yer, ali sami yen stadı…

    galatasaray, türk futbol tarihinin en unutulmaz günlerinden birini daha yaşıyor, yaşatıyor….

    deplasmanda 3-0 kaybedilen olaylı maçın rövanşında nechautel xamax ile kozlar bu kez ali sami yen cehenneminde paylaşılıyor. muhteşem bir mücadele sonucu skor 5-0.

    ancak maçın 68. dakikasında tribünlerden atılan ve yan hakemin başına isabet eden madeni para sebebi ile uefa’dan şok bir hükmen mağlubiyet cezası geliyor.

    ceza kararından sonraki süreci dönemin türkiye futbol federasyonu yönetim kurulu üyesi ve cezadan sonra yaşanan sürecin baş rol oyuncularından sayın türker arslan’dan tüm detaylarıyla öğreniyoruz:

    “maçı takip eden haftanın perşembe veya cuma günü uefa disiplin kurulundan maçın cezası elimize ulaştı. takip eden cumartesi akşamı zamanın milli eğitim gençlik ve spor bakanı hasan celal güzel ile spordan sorumlu müsteşar yardımcısı ve aynı zamanda eski tff başkanı erdoğan ünver bizi arayıp yurtdışına gidecek bir lobi heyeti listesi hazırlamamızı istediler.

    ertesi gün alp yalman ile buluştuk ve sekiz kişilik lobi heyeti listesini tespit ettik;
    sinan erdem (tmok başkanı)
    necdet çobanlı (fifa başkan yardımcısı)
    şenes erzik (uefa gençler komisyonu üyesi)
    halim çorbalı (tff başkanı)
    türker arslan (tff yönetim kurulu üyesi)
    togay bayatlı (tsyd başkanı)
    aldo elagöz (galatasaray spor kulübü yönetim kurulu üyesi)
    ali şen (tff dış ilişkiler komisyonu üyesi)

    pazar günü faruk süren ile görüştük, kendisi “ben çok iyi bir alman avukat tanıyorum, görüşelim gelsin” dedi, hakikaten de alman avukat reinhard rauball hemen pazartesi günü atladı geldi. maçın kasetini izleyerek savunmamızı hazırladı.

    uefa nezdinde yapmamız gereken tahkim kuruluna disiplin kurulunun verdiği karar hakkında itiraz etmekti. tahkim kurulunun toplam on iki üyesi vardı, itirazlar bu on iki kişi arasından oluşturulan beş kişilik heyet tarafından değerlendiriliyordu. beş kişilik heyetin ikisi daimi üyelerden, geriye kalan üçü de toplam on kişinin içinden seçilerek davadan davaya belirleniyordu. biz bu durumda işimizi sağlama almak için ihtimal dahilindeki on iki üyenin hepsiyle görüşmeye, haklı olduğumuzu düşündüğümüz konuları iletmeye karar verdik.

    pazartesi günü erdoğan ünver tekrar aradı ve sayın bakanın lobi listesini acilen beklediklerini söyledi. hazırladığımız listeyi hemen faksladık, bakan da gerçekten on dakika içinde onaylayıp geri faksladı.

    gün içinde ali şen’i aradık ve saat 16.00’da onun harbiye’deki green air turizm şirketinde buluşmak ve konuyu görüşmek üzere sözleştik. kendisinden bu toplantı hakkında bir ricamız vardı; konunun hassasiyetinden ve sürecin ciddiyetinden dolayı kimseye henüz haber vermemesini istedik. fakat ofisine vardığımızda binanın önündeki basın mensubu ve foto muhabiri kalabalığından binanın merdivenlerinden zor çıktık. “burada ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumuzda aldığımız cevap “bizi ali bey çağırdı…” oldu.

    ali şen ile konuyu görüştük, kendisi “ben potansiyel üyelerden iskoç’u tanıyorum, onunla görüşürüm” dedi. sekiz kişilik lobi ekibi ile alp yalman, faruk süren ve jupp derwall hep beraber ikisi daimi, onu potansiyel toplam on iki delege ile görüşmelere başladık.

    bizim savunmamız zaten çok haklı bir savunmaydı; tribünden gelen bir bozuk para hakemin başına isabet etmiş, hakemin maça devam etmesine engel bir yaralanma olmamış, ayrıca maçın yarıda kamasını gerektirecek seviyede bir olay yaşanmadığı için maç aynen devam edip tamamlanmıştı. dolayısı ile bizim sadece haklılığımızı herkese iyi şekilde sunmamız yeterli olacaktı. bu doğrultuda herkes iletişime geçmesine karar verildiği kişiler ile görüşmeye başladı ve takip eden cumartesi günü zürih’te atlantis hotel’de buluşuldu.

    ertesi gün, pazar günü uefa tahkim kurulu toplantısı yapılacaktı. uefa tarafından belirlenen üç ek delege ile maltalı, alman, fransız, romen ve iskoç delegeler ile beş kişilik tahkim kurulu belirlenmiş oldu. o toplantıya derwall de dinleyici olarak geldi ancak önce onun toplantıya girmesine engel olmak istediler, derwall engel olmak isteyen kişiyi eliyle itip “bu benim takımım, kimse mani olamaz” dedi ve toplantı salonuna girdi. toplantıya kulüp temsilcilerinden üç kişi ve derwall girdi. duruşma yapıldı ve biz dışarı çıktık, ardımızdan karar görüşüldü ve karar lehimize 5-0 çıktı. sadece maltalı delege bir maç daha ceza verilmesi gerekir diye ek itirazda bulundu ve bu sebeple bir ek maç 300 km uzakta oynama cezası aldık. buradaki diğer önemli hususlar maçın italyan temsilcisinin bizim lehimize rapor yazmış olması ve maçın hakemi fransız joel quiniou’nun dinlenen ifadesinde maçın yarıda kalmasını gerektirecek herhangi bir olayın olmadığını beyan etmesiydi.”

    100 yıllık sevda belgeselinde sürecin baş rol oyuncularından o günlerin özetini izlemek için tiklayin

    bugün bu detayları yeniden gündeme gelmesinin sebebi maalesef bazı çevrelerce kasıtlı olarak ali şen’in adeta tek başına veya çok çok büyük bir katkı ile neredeyse “galatasaray’ı kurtardığı” konusunun uydurularak gündeme getirilmesidir. hatta birçok yerde kasıtlı olarak beş kişilik delege heyetinin 5-0 değil de sanki 3-2 oranla lehimize oy verdiği, dolayısı ile ali şen’in görüştüğü iskoç delege sayesinde adeta tek başına galatasaray’ın davayı kazanmasını sağladığı gibi lanse edilmesidir. amaç adeta sürmekte olan şike skandalında galatasaray spor kulübü’nün haklı duruşunu sekteye uğratabilmek için kamu oyu oluşturmaya çalışmaktır.

    dikkat edilmesi gereken iki olayın içerik olarak zerre kadar birbiri ile alakası olmadığı gibi, süreçlerin de alakasız olmasıdır. biri ahlaki değerlerin defalarca çiğnendiği organize bir olayın mahkeme süreci ve yurtiçindeki bazı çevrelerin bu süreci uzatarak, sulandırıp ört bas etmeye çalışması, diğeri ise bir maç sırasında yaşanan bir disiplin suçuna verilen fazlasıyla ağır cezanın itiraz sürecidir. dolayısı ile sonuna kadar haklı olduğumuz bir konuda hakkımızı savunmamız ile bugün yaşanılan ve ülkemizi uluslararası kamuoyu önünde ortaya çıkmış rezaletleri örtbas etmeye çalışan ülke durumuna sokan süreci birbirine benzetmeye çalışmak kabul edilemez bir tavırdır. olayı ali şen üzerinden fenerbahçe’ye bağlamak isteyenlerin düz duvara tosladığı bir başka nokta ise ali şen’in o dönem fenerbahçe spor kulübü ile hiç alakası olmadığı ve tff dış ilişkiler komisyonu üyesi olduğu gerçeğidir. dolayısı ile uefa nezdindeki ceza itirazı sürecinde üstlendiği görev gereği lobi heyetinde bulunması gayet doğal bir durumdur ve olayın yakından uzaktan fenerbahçe spor kulübü veya ali şen’in fenerbahçeli kimliği ile hiçbir alakası yoktur.
    --- alıntı ---

    http://1905.gs/blog/?p=1475
  • 65
    mac gündüzdü ve tv yayını yoktu,radyodan levent ozcelik abimiz anlatıyordu.bir fenerli arkadasımızın evinde toplanmıstık macı dinlemek için.4.golden sonra deliler gibi sevinirken gözüm fenerli arkadasa takıldı herif yerlerde yuvarlanıyordu sevinçten.en az bizim kadar sevinmişti.galatasaray'ımın bizi defalarca sevindirdiği avrupa maçlarından birisiydi.
  • 67
    türkiye saati ile 13:30'da başlayan maç. galatasaray ile trt arasında naklen yayın konusunda çıkan anlaşmazlık sebebiyle naklen değil, bitiminin hemen ardından banttan yayınlanmıştır. yurt çapında levent özçelik'in eşsiz anlatımıyla dinlenmiş, hemen ardından zafer coşkusuyla bant yayından seyredilmiştir. maçın canlı izlenebildiği tek televizyon dönemin trt haber müdürü ali kırca'nın odasındaki televizyon olmuştur. trt haber dairesindeki odaya ali kırca, sümer oral, halim çorbalı *, mehmet ağar, birkaç galatasaraylı spor yazarı ve o dönemin ankaragücü teknik direktörü fatih terim'den oluşan bir ekip doluşmuş; bu zaferi stad dışından canlı izleyen yegane insanlar olarak kendi çaplarında tarihe geçmişlerdir. hatta rivayet odur ki tanju çolak'ın yeni açık tarafındaki kaleye "sol ayak iç üstü" * ile koyduğu o efsanevi plaseyi mehmet ağar havaya ateş açarak kutlamıştır.

    daha dünyaya bile gelmemiştin, nereden biliyorsun bunları diyenler için geliyor;

    http://arsiv.sabah.com.tr/2003/09/09/y05.html
  • 71
    bankacıydım elmadağ'da çalışıyorum. ilk maç 3-0 kaybedilmiş, denizli, maçı tıklım tıklım oynamak için gündüze aldı, televizyon vermiyor. öğle paydosunda bir lokantadayız, televizyon florya'dan takımın sami yen'e çıkışını gösteriyor. cüneyt ''sami yen'e ölmeye gidiyoruz'' dedi. dururmuyum, kovulma pahasına izin alıp uzadım mecidiyeköy'e. stat kapıları kapanmış, yani açıkta bir polis konvoyuna karışıyorum. sırayla içeri giren polis mangasının sonundayım. ben girer girmez demir, pis, paslı kapı kapandı. sen kimsin dediler yalvardım, takım elbiseliyim ya acıdılar. acımasalar bile beni dışarı atmak için kapıyı açsalar en az 5.000 kişi yüklenecek. açık tribüncüler bilir, tribüne çıkmak için maymun olman yetmez, kertenkele olup tırmandım. uğur'un koşa koşa tel örgüye geldiği jenerik var ya, tel örgüde karşı karşıya gelen benim. 14 kasım da da oğlum doğdu.
App Store'dan indirin Google Play'den alın