55
galatasaray - neuchatel xamax 5-0 içimde uktedir
bugünlerde içimde ukde kalan maçları yazıyorum, aklımızdaki safraları atalım da yeni sezona format atılmış halde girelim.
galatasarayın efsane maçlarından biridir. içimde ukde olmasının sebebi, bilinenin aksine tribünde olmamamdır, neyazık ki. düşünsenize fenerli mehmet demirkol bile tribündeymiş, ben yokum. 1.000 kişinin gittiği balkan kupası maçına bile okuldan kaçıp giden ben, nöşetel maçında yokum, adalet mi bu?
okuldan atılmıştım, af çıkana kadar pederlerin yanında edirne'de bir okula girdim, maksat zaman geçsin. bir dolu maça edirne'den kalkıp gelmeme rağmen bu maça gelemedim. neymiş sınav varmış, yemişim sınavını aslında, zaten istanbul'da da bu yüzden atılmıştım. ama işte pederin yanında olunca olmuyor. sınava girilecek gir. halbuki halı saha turnuvası için, arkadaşlarla rakı içmek için bile istanbul yollarına düşmüştüm. sınav. bir kere daha adalet mi bu?
ilk maçta hiç de kötü oynamamıştık ya da gol yemediğimiz için bana öyle geliyor, iyi hatırlamıyorum şimdi, normaldir 23 yıl geçmiş üstünden.
ikinci devre golü yedik sonra yine direnç başladı. takımın bütün direncini kıran pkk'lıların ikide bir sahaya girmesiydi. o zamanlar avrupa henüz pkk'nın nasıl bir bela olduğunu bilmiyordu, şimdiki gibi falan bile değildi yani. kafalarına göre sahaya dalarlar, polis stad dışına çıkarır, konu kapanırdı. bu maçta sahaya giren pkk'lı yavşaklar takımın bütün direncini, moralini aldı götürdü.
takım ilk golden sonra toparlandı, ama son 10 dakika mıydı neydi simoviç'in olduğu kale arkası yine karıştı. yine birileri sahaya girdi, bir polis köpeği simo'ya saldırdı, simo kaçtı falan. ama simo'da bet beniz attı. bacaklarının titrediğini görebiliyorduk.
takım asıl bundan sonra dağıldı. 1-0 bitecek maç 3-0 bitti. çok gergin, lanet ve üzücü bir gündü. aynı zamanda sinirden, hırsımızdan delirecek gibiydik. maç sonrasında gördük ki, bütün takım bizle aynı şeyleri hissediyordu. ve mustafa denizli'nin kehanetlerinin başlıngıcına şahit olduk. “biz bunlara ali sami yen'de 5 atarız”. baba sen ne yaptın ya. çok dalga geçen oldu, inanmayan oldu. galatasaray taraftarındaki hırsın futbol takımında olduğunu görüyorduk.
istanbul'daki maç ve sonrası türk futbol tarihinin dönemeci olacaktı, hiç birimiz böyle bir kederin içinde olduğumuzu bilmiyorduk elbette.
nöşetel'e top göstermeden 5-0 aldı maçı galatasaray. şampiyon kulüpler kupasında çeyrek finale çıkmıştık. efsane videolar çıktı bu maçtan. hatta bunların en güzeli; gollerin görüntülerinin üstüne levent özçelik'in radyodan alınan sesiyle yapılan videodur.
işte ben o levent özçelik'in sesinden maçı canlı dinledim. zaten tribüne gitmeyen herkes sadece radyodan dinleyebildi. mustafa denizli maçı tv'nin vermesini istememişti, tribündeki kalabalığı risk etmek istemiyordu. yine haklı çıktı.
aslında maçı tam da dinledim sayılmaz. sınava girmeden önce temizlikçinin odasında el radyosundan biraz dinledim, gol mol yoktu. sınava girdim, gürültüler geldi falan. hocaya sordum, “sorulara bak, boş ver maçı” dedi. ulan peder olmayacaktı ki ben sana gününü gösterecektim. neyse, yine gürültü falan geldi. meraktan ölüyorum, kağıdı verip çıkıcam, hoca kağıdı almadı, pedere söylerim falan dedi. vay anasını, herif kaşınıyor arkadaş. geri döndüm, çabuk çabuk soruları bitirdim, hoca baktı “tamam” dedi, çıktım. (75 mi ne aldım o sınavdan).
temizlikçinin odasına girdim, “kaç kaç” , “3-0” . “ulan seni öldürürüm, dalga mı geçiyosun” lan diye herife bi saldırdım, duvara yapıştırdım. koşup gelip adamı elimden aldılar. nooluyo falan derken ben zaten radyoyu kapmış, kulağıma dayamıştım bile. bir de baktım adam haklı beyler !!! maçı sonuna kadar dinledim.
peder adamını göndermiş, gidin bakın şu çocuk nerelerde, niye gelmedi, maçtan haberi var mı diye. ondan sonrası tufan zaten. kampüste her önüne gelen tebrik ediyor, sarılıyor falan. vay anasını herkesin bu kadar galatasaray manyağı olduğumu bilmesi ilginç, nasıl bir imaj çizdiysem artık. pedere gittim, uçuyor adam. neredeyse rektörlük binasına galatasaray bayrağı asacak, o kadar sevinçli. rektör-mektör umurunda değil.
gece tura çıktık. çıkmaz olaydık, burnumdan geldi. arabayı ben kullandım, milim milim giderken arkadaşlar camlarda bayrak sallıyor, bağırıyor falan ben bir ayak debyajda bir ayak gazda diğer ayak frende (bu tam olmadı galiba). öğrenmiş olmama rağmen monaco maçında aynısı yine başıma geldi. siz siz olun konvoya girerseniz arabayı siz kullanmayın, adam hem çok yoruluyor hem de hiç zevk alamıyor, aman diyim.
sevincimiz kısa sürdü tabii. maçın sonlarına doğru numaralıdan nöşetelli bir oyuncunun alnına para mı, çakmak mı öyle bir şey geldi. biraz kanadı. hani hatırlarsınız, gerets'in kadıköyde alnı kanamıştı, gerets'in yarasının 10'da 1'i kadar bir kanama olmuştu. maçtan 2-3 gün sonra uefa maçın iptal edildiğini, yeniden oynanacağını açıkladı. ve kıyamet koptu.
uefa e-mail, pardon faks ve telefon yağmuruna tutuldu. kulüp dünya sporu konusunda uzman bir avukatla anlaştı, turgut özal dahil bütün türk diplomatları, türk iş adamları bile devreye girdi. bunların içinde ali şen de vardı. ama fenerli basın o zaman da fenerliydi ve bunu ali şen tek başına galatasaray'ı kurtarmış gibi yazdılar, adiler.
sonunda baskılara dayanamayan uefa maçı tescil etti. bize 1 maç başka ülkede, 1 maç işte ne bileyim istanbul'a 400 km. azakta oynama cezası verdi. ikinci monaco maçını almanya'da ve steau maçını izmir'de oynama sebebimiz buydu.
türk futbolu ve hatta türkiye ne zaman başını kaldırsa kafamıza kürekle vururlar ya, işte bu maç da bunun örneklerinden biridir. ama bu sefer yemedi.
edit : uefa'da galatasaray'ı savunan avukat federal alman* rauball.
bugünlerde içimde ukde kalan maçları yazıyorum, aklımızdaki safraları atalım da yeni sezona format atılmış halde girelim.
galatasarayın efsane maçlarından biridir. içimde ukde olmasının sebebi, bilinenin aksine tribünde olmamamdır, neyazık ki. düşünsenize fenerli mehmet demirkol bile tribündeymiş, ben yokum. 1.000 kişinin gittiği balkan kupası maçına bile okuldan kaçıp giden ben, nöşetel maçında yokum, adalet mi bu?
okuldan atılmıştım, af çıkana kadar pederlerin yanında edirne'de bir okula girdim, maksat zaman geçsin. bir dolu maça edirne'den kalkıp gelmeme rağmen bu maça gelemedim. neymiş sınav varmış, yemişim sınavını aslında, zaten istanbul'da da bu yüzden atılmıştım. ama işte pederin yanında olunca olmuyor. sınava girilecek gir. halbuki halı saha turnuvası için, arkadaşlarla rakı içmek için bile istanbul yollarına düşmüştüm. sınav. bir kere daha adalet mi bu?
ilk maçta hiç de kötü oynamamıştık ya da gol yemediğimiz için bana öyle geliyor, iyi hatırlamıyorum şimdi, normaldir 23 yıl geçmiş üstünden.
ikinci devre golü yedik sonra yine direnç başladı. takımın bütün direncini kıran pkk'lıların ikide bir sahaya girmesiydi. o zamanlar avrupa henüz pkk'nın nasıl bir bela olduğunu bilmiyordu, şimdiki gibi falan bile değildi yani. kafalarına göre sahaya dalarlar, polis stad dışına çıkarır, konu kapanırdı. bu maçta sahaya giren pkk'lı yavşaklar takımın bütün direncini, moralini aldı götürdü.
takım ilk golden sonra toparlandı, ama son 10 dakika mıydı neydi simoviç'in olduğu kale arkası yine karıştı. yine birileri sahaya girdi, bir polis köpeği simo'ya saldırdı, simo kaçtı falan. ama simo'da bet beniz attı. bacaklarının titrediğini görebiliyorduk.
takım asıl bundan sonra dağıldı. 1-0 bitecek maç 3-0 bitti. çok gergin, lanet ve üzücü bir gündü. aynı zamanda sinirden, hırsımızdan delirecek gibiydik. maç sonrasında gördük ki, bütün takım bizle aynı şeyleri hissediyordu. ve mustafa denizli'nin kehanetlerinin başlıngıcına şahit olduk. “biz bunlara ali sami yen'de 5 atarız”. baba sen ne yaptın ya. çok dalga geçen oldu, inanmayan oldu. galatasaray taraftarındaki hırsın futbol takımında olduğunu görüyorduk.
istanbul'daki maç ve sonrası türk futbol tarihinin dönemeci olacaktı, hiç birimiz böyle bir kederin içinde olduğumuzu bilmiyorduk elbette.
nöşetel'e top göstermeden 5-0 aldı maçı galatasaray. şampiyon kulüpler kupasında çeyrek finale çıkmıştık. efsane videolar çıktı bu maçtan. hatta bunların en güzeli; gollerin görüntülerinin üstüne levent özçelik'in radyodan alınan sesiyle yapılan videodur.
işte ben o levent özçelik'in sesinden maçı canlı dinledim. zaten tribüne gitmeyen herkes sadece radyodan dinleyebildi. mustafa denizli maçı tv'nin vermesini istememişti, tribündeki kalabalığı risk etmek istemiyordu. yine haklı çıktı.
aslında maçı tam da dinledim sayılmaz. sınava girmeden önce temizlikçinin odasında el radyosundan biraz dinledim, gol mol yoktu. sınava girdim, gürültüler geldi falan. hocaya sordum, “sorulara bak, boş ver maçı” dedi. ulan peder olmayacaktı ki ben sana gününü gösterecektim. neyse, yine gürültü falan geldi. meraktan ölüyorum, kağıdı verip çıkıcam, hoca kağıdı almadı, pedere söylerim falan dedi. vay anasını, herif kaşınıyor arkadaş. geri döndüm, çabuk çabuk soruları bitirdim, hoca baktı “tamam” dedi, çıktım. (75 mi ne aldım o sınavdan).
temizlikçinin odasına girdim, “kaç kaç” , “3-0” . “ulan seni öldürürüm, dalga mı geçiyosun” lan diye herife bi saldırdım, duvara yapıştırdım. koşup gelip adamı elimden aldılar. nooluyo falan derken ben zaten radyoyu kapmış, kulağıma dayamıştım bile. bir de baktım adam haklı beyler !!! maçı sonuna kadar dinledim.
peder adamını göndermiş, gidin bakın şu çocuk nerelerde, niye gelmedi, maçtan haberi var mı diye. ondan sonrası tufan zaten. kampüste her önüne gelen tebrik ediyor, sarılıyor falan. vay anasını herkesin bu kadar galatasaray manyağı olduğumu bilmesi ilginç, nasıl bir imaj çizdiysem artık. pedere gittim, uçuyor adam. neredeyse rektörlük binasına galatasaray bayrağı asacak, o kadar sevinçli. rektör-mektör umurunda değil.
gece tura çıktık. çıkmaz olaydık, burnumdan geldi. arabayı ben kullandım, milim milim giderken arkadaşlar camlarda bayrak sallıyor, bağırıyor falan ben bir ayak debyajda bir ayak gazda diğer ayak frende (bu tam olmadı galiba). öğrenmiş olmama rağmen monaco maçında aynısı yine başıma geldi. siz siz olun konvoya girerseniz arabayı siz kullanmayın, adam hem çok yoruluyor hem de hiç zevk alamıyor, aman diyim.
sevincimiz kısa sürdü tabii. maçın sonlarına doğru numaralıdan nöşetelli bir oyuncunun alnına para mı, çakmak mı öyle bir şey geldi. biraz kanadı. hani hatırlarsınız, gerets'in kadıköyde alnı kanamıştı, gerets'in yarasının 10'da 1'i kadar bir kanama olmuştu. maçtan 2-3 gün sonra uefa maçın iptal edildiğini, yeniden oynanacağını açıkladı. ve kıyamet koptu.
uefa e-mail, pardon faks ve telefon yağmuruna tutuldu. kulüp dünya sporu konusunda uzman bir avukatla anlaştı, turgut özal dahil bütün türk diplomatları, türk iş adamları bile devreye girdi. bunların içinde ali şen de vardı. ama fenerli basın o zaman da fenerliydi ve bunu ali şen tek başına galatasaray'ı kurtarmış gibi yazdılar, adiler.
sonunda baskılara dayanamayan uefa maçı tescil etti. bize 1 maç başka ülkede, 1 maç işte ne bileyim istanbul'a 400 km. azakta oynama cezası verdi. ikinci monaco maçını almanya'da ve steau maçını izmir'de oynama sebebimiz buydu.
türk futbolu ve hatta türkiye ne zaman başını kaldırsa kafamıza kürekle vururlar ya, işte bu maç da bunun örneklerinden biridir. ama bu sefer yemedi.
edit : uefa'da galatasaray'ı savunan avukat federal alman* rauball.