• 103
    fernando muslera'nın golüne 10 dakika boyunca sırıttığım maç. takımda gol atmayan tek yabancı futbolcuydu bunun üzerine taraftarın da çok istemesi ona gol attırdı... keyfinden gidip atmadı adam yani. aman da küme düşmüşler bir de benden gol yesinler yehuu atışı değildi o, takımda gol atmayan tek yabancı futbolcu denilebiliyorsa gol atmasında da bir sakınca olmamalı. kaleci de olsa futbolcu; futbolcu n'apar? gol atar. evet. hıhı.

    süper final'e az kaldı --> asil maç sindii
  • 105
    muslera
    10
    ebu
    5
    ufo
    5
    semih
    8
    hakan balta
    5
    selçuk
    8
    engin
    3
    emre
    -2
    sabri
    -1
    elmander
    1
    neco
    1

    zurnanin zirt dediği an:
    penaltı oldu, beklentimiz ve stadyumu dolduran taraftarın isteği penaltıyı muslera’nın kullanması yönündeydi. takımda gol atmayan(atamayan değil) tek futbolcu için hedef belirlenmiş, maçta gol yemeyip tarihe geçmesi, gol atarak da belki de hiçbir takımda olmamış şeyi gerçekleştirmesiydi. terim işi garantiye almak istedi attırmadı.
    -
    varil:
    emre çolak; takımın her zamanki gibi en çok koşan futbolcusu, 40 yıllık banko futbolcusu görünümünde oynadı. olur olmaz yerden şut çekti, gereksiz atıldı. fiziği kuvvetli futbolcular karşısında çoğu zaman eziliyor. bu kadar kolay ve beyaz bayrak çekmiş takım karşısında bile iki sarı karttan atılması yakışmadı.
    -
    gladyatör:
    semih kaya; emin değilim ama belki de en çok topla oynayan futbolcuydu. zeki çevik ve akıllı sporcu olması her geçen maç kendisini biraz daha fazla büyütüyor. havada ve yerde bütün toplardan galip çıktı. son derece soğukkanlı, kademelere kusursuz, zamanlamada muhteşem, muslera’nın gol yememe rekoru kırmasındaki en büyük faktör oldu, en önemlisi milli takımın iki stoperini devre dışı bıraktı. oynanacak 6 maçtan yüz akıyla çıkar ve adını galatasaray tarihine oynadığı ilk sezonda yazdırır.
    aslında maçın en büyük futbolcusunun selçuk olduğu aşikar. kimsenin hakkını yiyor değilim. ancak benim parametrem de hal ve gidiş notunun önemi büyük. selçuk beklediğimiz oyununu oynuyor, sezon başında sorsalar en az 10 maç takımın en iyi futbolcusu olur derdik zaten. ne var ki semih için, bizim gibi fosil, idealist, ombusman galatasaraylılar dışında değil maçın adamı olması, 30 kişilik kadronun içinde olması bile beklenmiyordu. bu yüzden ben tabelaya bakmıyorum, süper final öncesi nasıl en çok puan bizden siliniyorsa,i selçuk kardeşim de kusuruma bakmasın sadece bu yüzden daha büyük olandan kırpıp, istikbalimizin en önemli futbolcusuna ekliyoruz.
    -
    borozanci:
    suat aslanboğa; ben yazı yazarken markus merk hakemin verdiği bütün kararların doğru olduğunu söylüyor. aynı fikirdeyim, hakemin verdiği penaltılar başka takım taraftarı için ağır olabilir ama değil. aptallık auta giden topta aydın’a giren defans oyuncusunun. ayrıca diğer yiğit, direk kırmızılık hareketinde bile itiraz ediyor. aman ha iyiki etmiş, bu maçta da öğrendik ki ligimizin en pislik futbolcusuymuş. sarı kart rekoru kırmış.
    -
    bir soru – bir cevap:
    muslera’nın penaltı kullanması rakibe saygısızlık mıdır?
    değildir, tarihe bir not düşme fırsatı gelmiştir. terim, rakip fenerbahçe bile olsa o penaltıyı muslera’ya attırırdı. nitekim o penaltıya talip olan necati ve selçuk varken, taraftarın yoğun tezahüratına hoca sessiz kalmadı. kenardan verilen işaretle topun başına geçen muslera çoğu galatasaray futbolcusundan çok daha teknik bir şekle topu kullandı. olmaz demeyeleim, penaltılara kalmış bir maç olursa demek muslera penaltı atarken vevese yapmayacakmışız.
    imparator:
    grande maça tam kardıo çıktı. işin şakaya gelir tarafı yoktu. rakip düşmüş bile olsa saygı duyulacaktı. alınabilecek maksimum puandan taviz yoktu. ilk yarı takımın iğrenç ötesi futbolunu bizim gibi o da seyretti. maçı sereden milyonlarca galatasaraylıdan bir kişi bile maçtan endişe duymuyorsa, terim’in mutlaka bir şeyler yapma ihtimali olduğu, hatta yaptığı gerçeğidir. ufak bir oyuncu değişikliği, maça etkisini somut olarak gösterdi ve peş peşe gelen goller, meltemli bir ege akşamında tribünleri dolduran taraftarı huzur içinde, şarkılarla, bayraklarla geldikleri yerlere gönderdi.
    -
    ordakiler:
    ege taraftarının şansı varmış. manisa çok önceden teslim olduğu için meydan onlara kaldı. şampiyonu olabildiğince çok, olabildiğince coşkulu karşıladı, maçına katkıda bulundu ve büyük takım taraftarına yakışır bir şekilde geri gönderdi. şampiyonu istanbul taraftarına sağ salim teslim etti. muslera’nın ilk penaltıyı atması için isteği takdire şayandı. en ufak bir endişe duymadan, muslera’ya güveni gurumuzu okşadı.
    -
    analiz:
    maç aslında hakemin düdüğüyle değil melo’nun yumruğuyla başladı. sebebi hiç önemli değil, yapılan yorumlara bakılırsa da piskopatından polyanna’sına kadar bulaşan galatasaraylılar görüş bildirmiş. ben eksik kalacak değilim. sebebii, sonucu önemli değil, şiddet yanlısı değiliz elbet, ama şunu yazabilirim, melo ile riera’yı taksim meydanında kavga ederken görsem ben de riera’ya girişirim. burası mevlevi tekkesi değil, huzura değil kupalara, şampiyonluklara ihtiyacımız varken, eğer riera mağdur olmuşsa gidecek melo’yu mahkemeye verecek. benim için melo bu takıma gelmiş geçmiş en iyi 10 adamdan biridir, kavga illaki darp olacak değil, her maç kavga ediyor zaten melo. takımın motoru, dinamosu, sıkıntıya düşüldüğü anlardaki ara gazı, gerekirse riera’da bir şekilde melo’yu bir yerde kıstırsın, ispanya’dan akrabalarını çağırsın melo’yu dövdürsün. idmanlarından kemik sesi gelmeyen takım asla büyük takım değildir. bu sefer yumruk sesi gelmiştir, normaldir. 11 kişinin oynayacağı oyuna 30-25 futbolcu taliptir. herkes bir birbirinin arkadaşı olduğu kadar rakibidir.

    galatasaray forması 30 seneden sonra gerçek kombinasyonuyla huzurumuza çıktı. parçalı formanın şortu beyaz, konçu kırmızı. göze çok daha güzel göründü, bunda mutlaka sessiz sedasız galatasaray dükkanlarının başına geçen nurettin kanterelli'nin parmağı vardır. her bakımdan özümüze dönüyoruz.

    melo’dan devam edelim, maça geçelim. yokluğunda 12. futbolcu sabri reis devreye girdi. n e oynadığını o kadar dikkatle seyrettiğim halde anlayamadım. kafası kesik tavuk gibi, koştu tepindi durdu ilk yarı boyunca. takım oyunun aklını gözle görülür şekilde düşürdü. pas ve şut tercihi, dengesiz, istikrarsız oyunu ona en çok tolerans gösterenlerin bile canına tak etti. en olmadık yerden, en olmadık zamanda şut tercihi terim’e bile derin bir of çektirdi. şut çekme isteği sadece sabri’de yoktu. hadi selçuk’u anlıyoruz, prova yapıyor, geometri, fizik, denge, hesap ne ararsan var attığı şutlarda. ayağıyla olduğu kadar beyinle de şut atıyor. emre çolak’ın yolladığı füzelerde böylesi bir bilimsel çalışmanın eskizlerini göremiyoruz. kırk yılda bir çatala takılacak diye, onca topu yaradana sığınıp göndermek pek verimli değil. şut senin karakterin olacak, mesafe tanımaksızın vurmaya karar verdiğinde hiçbir taraftar’’vurmaaaa’’ diye bağırmayacak. o seviyeye geldiğinde de istersen topu dağlara taşlara atabilirsin lafımız olmaz, hagi misali.

    manisa’dan korktuğumuz için değil de maça 4-6 oynadığımız için sıkıntıya düştük. bizde bu yüzden maçı fazlasıyla ciddi takip edip, ilk yarı tabelaya koşamayan futbolcularımıza kızdık. empatiyi hocaya gönderdik, sabri-aydın değişikliğini yaptırarak ikinci yarıya başlattık takımı. terim’in tezgahında, bir futbolcu tornası var, eğer ürün yapılabilir nitelikteyse ısrar ediyor, engin gibi, aydın gibi, emre gibi. yok eğer hammadde futbolcu yapmaya yeterli değilse daha önce ne kadar değerli olursa olsun, makineyi çalıştırmıyor, servet gibi, gökhan gibi. bu aydın da bu sene hem işleniyor, hem de ara sıra pazara çıkartılıyor. seneye bu takımın en büyük futbolcusu olursa ben şaşırmam, hatta kehanette bile bulunup bunu söyleyebilirim.

    muslea bugünde 10 numaralık bir maç çıkardı. gol yemediği, hatta penaltıdan gol attığı için değil. büyük kaleciler az top gelen maçlara pek konsantre olamazlar. ben mondragon’un zayıf maçlarda dandik goller yediğine çok şahit oldum. sanki bir final maçı oynar gibi dikkatliydi, galibiyete limon sıkmadı. süper finaller öncesi dosta güven verdi. galatasaray’ın çok kötü oynadığı maçta bile bir an olsun maçtan kopmadan bütün dikkatiyle kalesindeydi. galatasaray tarihine de bu maçla geçmiş oldu.

    elmander bu gece antrenmana çıkmış bir görüntü çizdi. fazla zorlamayarak doğrusunu yaptı. her maç en çok koşanlar listesine geremediği, maçta kötü oynadığının belgesiydi. elmander’in gol atmak için çaba sarfetmemesinden yararlanmak isteyen neco bu maç ta da kendine çalıştı. yaptırdığı penaltıda bile topu kucaklayıp,’’ben atıcam’’diye bağırması onun ne kadar çok gol atmak istediğini gösterdi. kestiği topun aydın tarafından içeriye indirilmesi neticesinde, kırık burunlu baros topu dürterek uzun süredir küs olduğu golle barıştı.

    34 haftalık lig maratonunu böylece tamamladık. işimizi bitmiş olması gerekirdi bu durumda. amma ve lakin bütün bu olanların bir rüya olduğunu hakemin son düdüğü çaldığında anlamış olduk. olsun bizde gördüğümüz rüyayı hayra yorar, tatbikat yaptık deriz. savaşa da hazırız. futbolcumuz pitbull’un izindeyiz, geçen haftalarda sopa attığımız büyük görünümlü takımların sırtı kaşındı. bir sopa daha atmak için, haydi çocuklar kuşanın.
  • 106
    manisaspor – galatasaray : 0-4 mesir macunuyla bile olmuyor demek ki

    normal sonuç. manisaspor ikinci lige düşmüş. kusura bakmayın ligin ismini istediğiniz kadar değiştirin düşülen lig ikinci ligdir. kaç senedir bank asya deyip duruyorsunuz, adamlar sponsorluktan çekildi, ne fark etti.

    maçın detaylarının yine önemi yok, deplasmandaki fenerbahçe maçından beri. takımın play-off’a (bunun ismini de istediğiniz kadar yaldızlı süper final koyun, bunun anlamı değişmez) lider ve ciddi bir puan farkıyla gireceği belli oldu. bu saatten sonra takımın hocasının fatih terim, fabio capello, lucescu, mourinho olması takıma bir etksi olmaz. topçu milleti paly-off’u düşünmeye başlar. dandik maçlara konsantre olmakta zorlanır. manisa maçı da, geçen haftaki ordu maçı da bu dandik maçlardandı. takım bu maçlarda gol yemeden kazanarak büyük iş yaptı. aynı şekilde fenerbahçe de. trabzon ve beşiktaş’a baktığınızda bunun fenerbahçe açısından önemini görebilirsiniz. gerçi bir tüyo aldım bu akşam, rıdvan dilmen bile fenerbahçe’nin şampiyonluğundan umutsuzmuş, trabzon ve beşiktaş’ın puan kaybetmelerine seviniyormuş. kaynağı sorsanız da söylemem.

    maç bu şartlar altında kafa kafaya başladı. kafa kafaya derken galatasaray ve direnen mızıkacılar maçlarından biri oldu yani. manisa kapandı galatasaray isteksizce açmaya çalıştı. bu maç, sezonun mesela 23. haftasında oynansaydı böyle oynanmazdı. ilerleyen dakikalarda manisa 10 kişi kalınca maç iyice galatasaray’a döndü. yiğit incedemir kırmızı kartla atıldı. hiç şaşırmadım. zaten istatistikleri duyunca şaşıracak bir şey yok. bu sezon 16. sarı kartını görmüş. 84 maçta 39 sarı kart görmüş. rakibine bodoslama dalmaktan başka bir özelliği yok yiğit’in, varsa da bize göstermiyor. ben hakem olsam seremonide sarı kartı alnının ortasına yapıştırırım.
    bir de bu adamın galatasaray’a gelmesini isteyenler vardı, allah akıl fikir versin.

    manisa düşmesi kesinleşmiş bir takım. ama aslanlar gibi oynuyorlar. helal olsun. keşke sertlik dozunu iyi ayarlasalardı. bildiğin tekme-tokata döndü oyun bir ara.
    sahada oynanan futbol önemlidir. senelerdir oynuyorum bu oyunu. biraz taş kalpliyimdir, pek ağlamam. son ağladığım mevzularda kızımın beni sevdiğini belli etmesi ile oynadığım maçın yarıda kalması var. aralarında bağlantı yok ama yapabileceğim bir şey de yok.
    futbolun ruhuna ne kadar önem verdiğimi bir maçın yarıda kalmasına ne kadar üzüldüğümü anlatarak ulaşmaya çalışıyorum ama galiba tam beceremiyorum.
    romantik futbolsever tayfadanım ben sonuçta. ali sami bey’in aynı yerde kamp yaptıkları fenerbahçe’li futbolcuya “artık yat, yarın bizimle maçınız var” dediği yerdeyim belki de hala. gerçi birlikte top oynarsak böyle olmadığını görürsünüz:)
    bak bu kadar mevzuyu niye yazdım. kenan yaralı manisaspor başkanı. şike soruşturmasında tapelerde aziz yıldırım’la konuşmalarını gördüğümüz biri. hani şu aziz yıldırım’dan tam da manisa-fener maçı öncesi borç alan adam. lan ben bu takımın samimiyetine nasıl güveneyim. neymiş, futbolda böyle sertlik olurmuş, öpüyorum sizi.

    ikinci devre oyun tek kale gol atan kaleye döndü. sabri çıktı aydın girdi. galatasaray taraftarının bir kısmı açısından 40 katır mı, 40 satır mı durumu. aydın devrenin başında
    penaltı yaptırmasın mı? sabri’nin yerinde olsam menajerimi arayıp kulüp bulmasını isterdim.
    sonra oyun koptu tabii.

    selçuk inan çok özel bir oyuncu. amma velakin çok geride oynuyor, daha önde oynaması lazım. büyük ihtimalle kendisi böylesini seviyor. eski zamanlar olsa yaşlanınca muhteşem bir libero olurdu. kaiser beckenbauer gibi, fatih terim gibi, erhan önal gibi. bazı oyuncu geriden topu aldığında oyunu daha iyi okur, daha başarılı olur. inan da bu modellerden anladığım kadarıyla. seneye iki seçenek var; ya topu savunmadan alıp kendisine aktaracak sağlam bir ön libero bulacağız ve inan daha önde oynayacak ya da top taşıyan, şut atan bir santrafor arkası orta saha (alex benzeri) birini alacağız inan sevdiği şekilde oyunu daha geriden kuracak. fatih terim’in bu konuyu çözmesi lazım. hocayı azıcık tanıdıysam bu işi çözer.

    penaltılara gelelim. ikisini de aynı manisalı yaptırdı. kontrolsüz güç diye bir reklam var ya, bence başrolde kendisi oynamalı. iki pozisyonda da pozisyon bitmiş adam bacağını oraya sokuyor, sokma. bana kalsa ikisini de penaltı çalmam. ama hakemler hep söylediğim gibi futbolu bilmiyor ne yazık ki.
    ikinci penaltıyı muslera’nın atması enteresan. fatih hoca beni bile sürekli ters köşeye yatırıyor. muslera vurdu, gökten yağan kemiklerden bazıları volkan babacan’ın kafasına düşmüş olacak ki ters köşeye gitti. ligin en güzel penaltı gollerinden biriydi.
    fatih hocanın muslera’ya penaltı kullandırtmasında şaşırtıcı olan şey şu; muslera’nın hocası taffarel, zamanındaki takımın en teknik oyuncularında biriydi, kaleci olmasına rağmen diğer oyuncuların çoğundan yetenekliydi, hiç penaltı kullandırılmadı. başka yorumum yok.

    bunlar galatasaray’ın kendi içindeki konular. rakipleri es geçeceğimi sanmadınız değil mi?
    manisa’nın play-off’a kalan takımlardaki karnesi şöyle: trabzonla 1 beraberlik 1 yenilgi almış. fenerbahçe’yle 1 beraberlik 1 yenilgi almış. beşiktaş ve galatasaray’a iki maçta da yenilmiş.
    madem başladık düşen diğer takımlar ve play-off kadrosu arasındaki maçlara da bakalım.
    ankaragücü : sadece beşiktaş’tan bir beraberlik almış, diğerlerine yenilmiş. ankaragücü’nün toplam puanının 11 olduğunu hatırlayalım.
    samsunspor : galatasaray’dan puan alamamış. fenerbahçe’den kadıköyde beraberlik almış, kendi sahasında yenmiş. trabzonspor’dan içerde beraberlik almış, deplasmanda yenilmiş. beşiktaş’la kendi sahasında berabere kalmış, deplasmanda kazanmış.

    bunları neden yazmak zorunda kaldım? vay efendim öyle penaltı mı olur, böyle kırmızı kart mı olur diye bik bik konuşan galatasaraylı olmayanlar vardır etrafınızda, onlara kapak olsun diye.

    maçtan önce haluk yürekli cevabını bildiği bir soru sordu, play-offta sıkıntı yaşar mıyız? yıkar geçeriz dedim, gözlerindeki parıltı cevabı zaten bildiğini gösteriyordu.

    melo, riera mı? fatih hoca dedi ki; durumlarına bakacağım, kararı ona göre vereceğim. artık biz ne desek hikaye. melo olsa iyi olur ama olmasa da olur. tıpkı devre arasında transfer şart değil dediğim gibi.

    *
  • 107
    maç boyunca manisa locasında kırmızı ceketiyle oturan ve bizim yedek kulübesine el kol hareketi yapan bir şahıs vardı ve maçta baya bir süre ona sövdük, kırmızılı ananı götünden sikim diye. hatta küfretmekten maça konsantre olamadık bi süre. locanın altındaki taraftar da dayanamayıp adama cisimler fırlattı, yukarı çıkıp olay çıkardılar. adam olayın sonunda locada içeri geçip maçı tvden izlemek zorunda kaldı.

    iyi olay kötü olay, magandalık şu bu konusuna girmeden sadece takımı bu denli sahiplenmiş insanların varlığından çok memnun olduğumu söylemek istiyorum. galibiyet, şampiyonluk en önemli olaydır belki ama galatasaray büyükse bu taraftarlarla büyük. bu taraftar bu kadar sahiplenip deplasman şovu yapıyorsa da galatasaray'ın büyüklüğü sayesinde.
  • 108
    havalar düzeldiği için mahallede çocuklarla yaptığım maçlar artık daha geçe kadar sürüyor. eve geldiğimde saat altı çeyrek idi ve acilen duş alıp, yemek yiyip giyinmek suretiyle yerel mabedimiz olan kıraathaneye intikal etmem gerekiyordu. 2.5 saatlik ağır top seansı ardından dinlenecek yeterli vaktim olmadığı için yoğun bir sağ bacak arka adalesi, sol testis ve dalak ağrısıyla seke seke zar zor gidebildim mekana ama oturacak yer bulup çayı elime aldığımda, dahası takımımı gördüğümde artık her şey geride kalmıştı...

    ilk dakikalarda gol atarız diye düşünüyordum, bu yüzden de sevincim elimdeki sıcak çay yüzünden üçüncü kez içimde patlayıp ömrümden bir sene daha götürmesin diye yanımdaki sandalyeyi sehpa belledim. lakin beklenen olmadı ve ben yaptığım maymunlukla kaldım... reis olduk da haberim yok sanırım, sondan üçüncü sırayı kapatmışım sanki, sağımda da solumda da ikişer tane boş sandalye vardı da ilk 20 dakika gerine gerine oturdum fakat maç pek de öyle değildi çünkü manisaspor ilginç bir şekilde dirençliydi ve kapanarak oynadıkları için kilidi açmak zor oluyordu, ek olarak yiğit incedemir başta olmak üzere rakibin sertlikleri takım olarak bizi yıldıracak diye endişe ettim çünkü bu maçtaki muhtemel bir puan kaybı sezonun istisnasız en anlamsız ve en gereksiz puan kaybı olurdu... sabri sarıoğlu ilk on bir oyuncusu değil, bunu bir kez daha gördük ama güzel bir rotasyon elemanı, yani son 15-20 dakika için iyi bir alternatif. bir birey olarak genel değeri de eklenince her zaman kadromuzda olsun, hatta futbolu bizde bıraksın isterim fakat takımın düzenli bir parçası haline gelmesi pek de iyi olmuyor ne yazık ki...

    devre arasına doğru yaşlı bir amca oturdu tam dibime, normalde mümkünse bir boşluk bırakılır, kıraathane kanunu böyledir ama dayı bildiğin sürtmeye başladı bana böyle eliyle koluyla oynaştı bana da bir hal geldi tabi ama atar yapmak için devre arasını bekledim çünkü maç her şeyden önce gelir, idare ettim yani 5-10 dakika. kaldı ki bir yana kaymama rağmen beni köşeye sıkıştıracak şekilde gelmeye devam etti, ya sabır! devre arasında dışarı çıkmak için bundan izin almadım da önümdeki sandalyeleri bir dağıttım elimle kolumla, sanki maça sinirlenmiş gibi, feci korktu moruk. ikinci yarı da arkaya postalandı ibne de uyukladı falan, belli ki maçla ilgisi yok da, gözüne kestirdiği gençlere sarkmaya gelmiş. bebek yüzümün de, mor tişörtümün de amına koyayım, kıraathanede kaşarlanmış bilimum gizli ibne beni buluyor lan, ki ilk de değil bu... allah'tan içimden gelen bir atar gider potansiyelim var da yakın temasta yamuluyorlar...

    konudan saptık ama çok da sır verdim kendime dair, yanlış bir şey yaparsam bana karşı kullanırsınız ileride koz oldu elinize :(

    ikinci yarı aydın yılmaz kaldığı yerden devam etti ve ilk pozisyonda penaltıyı aldı. selçuk inan bu sezon 3. kez ve yine aynı köşeye zidane gibi sert ve yan ağlara doğru vurdu ve öne geçtik. sevinmedim çünkü maestromuz topun başına geldiğinde biliyordum gol olacağını, hemen hemen herkes gibi...

    ikinci gol jeneriklikti... yerden seken toplar hep tehlikelidir kaleciler için. hızı ve kalenin neresine geldiği bir kenara, altı pas içerisinde seken top yüksek ihtimalle gol olur hep, lakin bu ihtimal bir kenara selçuk inan gerçekten güzel, mermi biri bir şut çıkarttı, çok seviyorum böyle golleri, ne de güzellerinden attık bu sezon, ileride açıp açıp gururla izleyeceğiz, daha bitmedi tabi :) mahalle maçlarında penaltı olunca ben de böyle atıyorum sektirerek... "ama abi abandı" demesinler diye, en garanti vuruş.

    üçüncü gol konusunda biraz endişe duydum, yani aslında çok sevindim, şu günleri canlı canlı görmek nasip oldu ya, yarın öleyim gam yemem ama umarım işin bokunu çıkarmadık, yani penaltıyı kaleciye kullandırmamız karşı tarafları hiçbir şekilde bağlamaz, gidip bok yesinler, çünkü kaleci de bir oyuncu ve haliyle boş kaleye kullanmıyor penaltıyı... volkan babacan efendi korkuluk değil orada, köşe seçip çuval gibi devrilmese belki kurtarırdı da ağlamak durumunda kalmazdı ki kendi kaşınmış zaten geçtiğimiz eylülden beri, takdir-i ilahi de böylece vücut bulmuş oldu... ama kendi içinde, yani bizim açımızdan biraz şımarık bir hareket tabi :) bu zevkli an kotasını sonuna kadar kullandığımız için umarım iyi şans bizi terketmez, kader yine lehimize işler önümüzdeki maçlarda... küme düşen rakibe bir saygısızlık falan yok, bunun olduğunu iddia edenler maldır, futboldan anlamıyordur. küme düşen rakip sikimizde değil çünkü biz sezon boyunca iyi performans gösteren kalecimizi onore etmek istedik, o da babalar gibi döşedi boruyu. topu çizgi üzerinde bekletip boş kaleye götüyle vurmasını falan sağlamadık. penaltıda şanslar %50-50'dir.

    kaldı ki değil kendi tarihimiz, adamın kişisel tarihine geçtik yahu... artık wikipedia'da, transfermarkt'ta, orada burada her yerde adamın galatasaray kariyerindeki maç sayısının yanında en az (1) yazacak. hem de diğerlerinin hepsi (0) iken... haliyle merak edenler olacak ve araştıracaklar bu adam niye gol atmış, nasıl, neden, ne koşullarda atmış ve görecekler güzel performansını, onu ne kadar sevdiğimizi, onore etmek için nasıl arzulu davrandığımızı ve daha nice detayı... basit bir gol değildi yani o, altında yatan anlamlar gerçekten çok büyük, muslera'nın sevinci ve gülüşü ise paha biçilemez. fakat iki elini de zafer işaret şeklinde yana açarak ve tam bir sırıtma ile sevinince aklıma msn'de "jejejejeje" şeklinde sevinen ispanyol/latin amerikalı kızlar geldi :)

    son gol kolay gibi duruyor ama değil. vallahi değil. baros olmasaydı arkasındaki oyuncu o topu çıkaracaktı çizgi üzerinden ki iki kişiye rağmen kırık burunla kafasını araya sokup golünü yazdı aslanımız. kendisine de moral oldu tabi sevindim ben de haliyle... ama aklıma gelmişti oyuna girdiğinde, "acaba kırık burunla kafa vurabilir mi? vursa acır mı?" falan diye, adam gitti gol attı hem de tekmeye kafa sokarak, adamsın! asist yine aydın'dan idi, hem de kafayla... aydın iyi yolda, istikrarlı oynuyor yani çizgisi gelişmeye başladı öyle tek maçlık işler değil bunlar, bir süredir etkili adam ciddi ciddi...

    4-0 güzel bir skor oldu, 0-4 yazmak vardı ama sanki içeride oynadık, kupa yolunda takımı yalnız bırakmayan taraftarımıza binlerce kez teşekkürler...

    son olarak naçizane görüşüm; penaltılar bence penaltıydı... iki pozisyonda da freni boşalmış kamyon gibi, davar gibi daldı bizimkilere jerry akaminko.

    maçın sevinciyle başıma gelen tatsız olay arada kaynadı tabi ama o dedeyi sivilde bulursam iyi bir benzeteceğim...
  • 110
    vay be! üstünden 2 tane 365 gün geçmiş sözlük.

    * muslera'nın sezonluk clean sheet rekorunu kırdığı maç

    * muslera'nın penaltıdan gol attığı maç

    * muslera ile ilgili saçma sapan tweetler atan volkan babacan'ın enine boyuna göt olduğu maç.

    * normal sezonu şampiyonlukla kapatıp 5 puan farkla play-off'a girdiğimiz maç.

    * şikeden yargılanan takım taraftarlarının etik etik diye bik bik öttüğü maç.
  • 111
    (bkz: al sana muslera)

    (bkz: tarihte bugun)

    mac oncesi aydindaydim. izmir'den gelen arkadaslar beni alacak denizli'ye gececektik. elemanlardan biri fenerliydi ve play off oncesi manisa' ya takilacagimizi soyluyordu. ben dr iddaa oynamistim bize handikapli vererek.

    yolda maci dinliyoruz ve topun basinda muslera var. bizim elemanin agzi var dili yok. sessiz sessiz gidiyor. muslera golu atinca da etik degil tarzi birseyleer dedi. o an gozumde en acinacak haldeki bakislarini atti :(

    benim kupon da bulent uygun ile form yakalayan elazigspor' un ligden dusen takima 3-1 den 3-3 e gelen macta yaptigi puan kaybiyla yalan oldu. rakibin bi golu de rovasatadan gelmisti :(
  • 115
    fernando muslera'nın kariyerindeki ilk golünü attığı tarihi maçtır. penaltı sonrası topun başına geçen fernando muslera, daha önce kendisiyle twitter üzerinden alay eden ve günümüzün formda kalecilerinden biri olan hatta euro 2016'da milli takımın kalesini koruyacak olan volkan babacan'ı, klas bir penaltı vuruşu ile avlamıştır.

    ayrıca 2011-2012 normal sezonunun son maçıdır.

    (bkz: al sana muslera)
    (bkz: fernando muslera'nın manisaspor'a attığı gol)
  • 117
    yeni farkettim, ben bu başlığa entry girmemişim. üstünden 8 yıl geçmiş bile, hey gidi.

    maç sabahı ultraslan üni dokuz eylülden arkadaşlarla birlikte izmir cumhuriyet meydanında buluştuk. malum bizim takım izmir'de swissôtel'de kalıyor. 11:45 civarı meşaleler ve tezahüratlar eşliğinde takımı otobüse bindirdik, biz de kendi otobüsümüze yürüdük, fuar'ın orada toplanıp otobüslere bindik.

    https://gss.gs/gbf.jpg
    https://streamable.com/w9vmj7

    bu arada ocak ayında fb maçında 40 lira olan manisaspor'un deplasman kale arkası tribünü bileti, düşmeleri kesinleştikten sonra son hafta oynayacakları galatasaray maçında %50 zam ile 60 liraya çıkmıştı...(u: öğrenciydik, dolayısıyla az buz para değil. 5 liraya karnımızı doyurabildiğimiz zamanlar) https://gss.gs/PT8.jpg

    önde takım otobüsü, peşinde kişisel araçlar ve bizim bulunduğumuz ua otobüsleri manisa'ya doğru yol almaya başladık. yolda polis çevirmesi vardı tabi, o arada otobüsteki bira şişeleri hızlıca imha edildi.* şu foto yanlış hatırlamıyorsam o molada çekildi:

    https://gss.gs/k2l.jpg

    stada girdik, tüm tribünler galatasaray taraftarlarıyla doluydu, harika bir atmosfer vardı. maç öncesi iki takımı el ele tribüne çağırıp alkışladık:

    https://streamable.com/vanf22

    ilk yarı kaleyi selçuk ve elmander ile birkaç kez yokladık ama gol sesi çıkmadı.
    bu arada yiğit incedemir gereksiz iki sert faul yaparak çift sarı kart nedeniyle oyundan atıldı.

    ikinci yarıda aydın yılmaz oyuna girdi ve baya etkili oldu. hatta 47. dakikada ceza sahasında yerde kaldı ve penaltı oldu. avazımız çıkana kadar bağırdık ama fatih hoca penaltı atışı için muslera'yı yollamadı. selçuk inan temiz bir vuruşla topla volkan'ı ters köşelere yolladı. sonra bir de dk. 77'de uzaktan güzel bir şutla farkı ikiye çıkardı. 82. dakikada selçuk'un pasında necati ateş ceza sahasına girdi ve ikinci penaltımızı kazandık. skorun da verdiği rahatlıkla bu sefer imparator işareti verdi ve muslera bizim taraftaki kaleye doğru koşmaya başladı. biz tribünden göremedik tabi ama baya heyecanlanmış minik elli aslanımız.*

    https://www.dailymotion.com/video/x1mrxlz

    biz de en az onun kadar heyecanlıydık tabi, tarihe tanıklık ediyorduk nitekim. ister istemez bir çoğumuz tribünde video çeken taraftar moduna geçtik. * *

    ve canımız ciğerimiz nestor fernando muslera micol kariyerindeki ilk ve * tek golünü düzgün bir penaltı vuruşuyla ağlara yolladı: * *

    https://streamable.com/eomr8q

    milan baroš dk. 87'de maçın skorunu belirledi: 4-0. maç sonunda tabiki tüm tribünler muslera diye inliyordu, o da bizlere alkışla karşılık verdi:

    https://streamable.com/g2rb9c

    sonra ne ara otobüslere bindik, izmir'e saat kaçta döndük, ben alsancak/konak'tan buca'ya nasıl gittim inanın hiç hatırlamıyorum. *

    maçın özeti: https://tr.beinsports.com/...alatasaray-mac-ozeti
    maç sonu fatih terim ve muslera röportajları: https://www.youtube.com/watch?v=v7GXJPIevLs

    maçın tamamının linkini şikayet etmek isteyen olursa çok sevinirim bu arada.

    bir de aynı ekiple son çeyreğe 12, son 4:45'e 10 sayı geride girip son 15 saniyede bulduğumuz basketle 83-85 kazandığımız 29 nisan 2012 aliağa petkim galatasaray basketbol maçı var. ayağımız uğurluydu sanırım. *
  • 120
    muslera'nın kendisiyle aklı sıra dalga geçen volkan babacan'ı affetmediği maç. penaltı olunca tribünlerden bağımsız biz de keşke muslera kullansa demiştik maçı izlerken. gol atmayan tek yabancımız oydu zira.

    rakip manisaspor'un zaten küme düşmüş olsun skorun 2-0 ve dakikanın da artık 80'e dayanmasına volkan'a haddini bildirme fırsatı da gelince imparator olur vermiş ve selçuk da topu muslera'ya bırakmıştı. muslera da net oğlu net vuruşla topu ağlara göndermiş hepimizi mutluluktan havaya uçurmuştu.

    ya bu penaltıdan bahsedince fenerli volkan'ın başakşehir maçında kaçırdığı penalti geldi aklıma. muslera sadece kalecilikte değil atıcılıkta da ezeli rakibinden iyiymiş.
App Store'dan indirin Google Play'den alın