• 105
    muslera
    10
    ebu
    5
    ufo
    5
    semih
    8
    hakan balta
    5
    selçuk
    8
    engin
    3
    emre
    -2
    sabri
    -1
    elmander
    1
    neco
    1

    zurnanin zirt dediği an:
    penaltı oldu, beklentimiz ve stadyumu dolduran taraftarın isteği penaltıyı muslera’nın kullanması yönündeydi. takımda gol atmayan(atamayan değil) tek futbolcu için hedef belirlenmiş, maçta gol yemeyip tarihe geçmesi, gol atarak da belki de hiçbir takımda olmamış şeyi gerçekleştirmesiydi. terim işi garantiye almak istedi attırmadı.
    -
    varil:
    emre çolak; takımın her zamanki gibi en çok koşan futbolcusu, 40 yıllık banko futbolcusu görünümünde oynadı. olur olmaz yerden şut çekti, gereksiz atıldı. fiziği kuvvetli futbolcular karşısında çoğu zaman eziliyor. bu kadar kolay ve beyaz bayrak çekmiş takım karşısında bile iki sarı karttan atılması yakışmadı.
    -
    gladyatör:
    semih kaya; emin değilim ama belki de en çok topla oynayan futbolcuydu. zeki çevik ve akıllı sporcu olması her geçen maç kendisini biraz daha fazla büyütüyor. havada ve yerde bütün toplardan galip çıktı. son derece soğukkanlı, kademelere kusursuz, zamanlamada muhteşem, muslera’nın gol yememe rekoru kırmasındaki en büyük faktör oldu, en önemlisi milli takımın iki stoperini devre dışı bıraktı. oynanacak 6 maçtan yüz akıyla çıkar ve adını galatasaray tarihine oynadığı ilk sezonda yazdırır.
    aslında maçın en büyük futbolcusunun selçuk olduğu aşikar. kimsenin hakkını yiyor değilim. ancak benim parametrem de hal ve gidiş notunun önemi büyük. selçuk beklediğimiz oyununu oynuyor, sezon başında sorsalar en az 10 maç takımın en iyi futbolcusu olur derdik zaten. ne var ki semih için, bizim gibi fosil, idealist, ombusman galatasaraylılar dışında değil maçın adamı olması, 30 kişilik kadronun içinde olması bile beklenmiyordu. bu yüzden ben tabelaya bakmıyorum, süper final öncesi nasıl en çok puan bizden siliniyorsa,i selçuk kardeşim de kusuruma bakmasın sadece bu yüzden daha büyük olandan kırpıp, istikbalimizin en önemli futbolcusuna ekliyoruz.
    -
    borozanci:
    suat aslanboğa; ben yazı yazarken markus merk hakemin verdiği bütün kararların doğru olduğunu söylüyor. aynı fikirdeyim, hakemin verdiği penaltılar başka takım taraftarı için ağır olabilir ama değil. aptallık auta giden topta aydın’a giren defans oyuncusunun. ayrıca diğer yiğit, direk kırmızılık hareketinde bile itiraz ediyor. aman ha iyiki etmiş, bu maçta da öğrendik ki ligimizin en pislik futbolcusuymuş. sarı kart rekoru kırmış.
    -
    bir soru – bir cevap:
    muslera’nın penaltı kullanması rakibe saygısızlık mıdır?
    değildir, tarihe bir not düşme fırsatı gelmiştir. terim, rakip fenerbahçe bile olsa o penaltıyı muslera’ya attırırdı. nitekim o penaltıya talip olan necati ve selçuk varken, taraftarın yoğun tezahüratına hoca sessiz kalmadı. kenardan verilen işaretle topun başına geçen muslera çoğu galatasaray futbolcusundan çok daha teknik bir şekle topu kullandı. olmaz demeyeleim, penaltılara kalmış bir maç olursa demek muslera penaltı atarken vevese yapmayacakmışız.
    imparator:
    grande maça tam kardıo çıktı. işin şakaya gelir tarafı yoktu. rakip düşmüş bile olsa saygı duyulacaktı. alınabilecek maksimum puandan taviz yoktu. ilk yarı takımın iğrenç ötesi futbolunu bizim gibi o da seyretti. maçı sereden milyonlarca galatasaraylıdan bir kişi bile maçtan endişe duymuyorsa, terim’in mutlaka bir şeyler yapma ihtimali olduğu, hatta yaptığı gerçeğidir. ufak bir oyuncu değişikliği, maça etkisini somut olarak gösterdi ve peş peşe gelen goller, meltemli bir ege akşamında tribünleri dolduran taraftarı huzur içinde, şarkılarla, bayraklarla geldikleri yerlere gönderdi.
    -
    ordakiler:
    ege taraftarının şansı varmış. manisa çok önceden teslim olduğu için meydan onlara kaldı. şampiyonu olabildiğince çok, olabildiğince coşkulu karşıladı, maçına katkıda bulundu ve büyük takım taraftarına yakışır bir şekilde geri gönderdi. şampiyonu istanbul taraftarına sağ salim teslim etti. muslera’nın ilk penaltıyı atması için isteği takdire şayandı. en ufak bir endişe duymadan, muslera’ya güveni gurumuzu okşadı.
    -
    analiz:
    maç aslında hakemin düdüğüyle değil melo’nun yumruğuyla başladı. sebebi hiç önemli değil, yapılan yorumlara bakılırsa da piskopatından polyanna’sına kadar bulaşan galatasaraylılar görüş bildirmiş. ben eksik kalacak değilim. sebebii, sonucu önemli değil, şiddet yanlısı değiliz elbet, ama şunu yazabilirim, melo ile riera’yı taksim meydanında kavga ederken görsem ben de riera’ya girişirim. burası mevlevi tekkesi değil, huzura değil kupalara, şampiyonluklara ihtiyacımız varken, eğer riera mağdur olmuşsa gidecek melo’yu mahkemeye verecek. benim için melo bu takıma gelmiş geçmiş en iyi 10 adamdan biridir, kavga illaki darp olacak değil, her maç kavga ediyor zaten melo. takımın motoru, dinamosu, sıkıntıya düşüldüğü anlardaki ara gazı, gerekirse riera’da bir şekilde melo’yu bir yerde kıstırsın, ispanya’dan akrabalarını çağırsın melo’yu dövdürsün. idmanlarından kemik sesi gelmeyen takım asla büyük takım değildir. bu sefer yumruk sesi gelmiştir, normaldir. 11 kişinin oynayacağı oyuna 30-25 futbolcu taliptir. herkes bir birbirinin arkadaşı olduğu kadar rakibidir.

    galatasaray forması 30 seneden sonra gerçek kombinasyonuyla huzurumuza çıktı. parçalı formanın şortu beyaz, konçu kırmızı. göze çok daha güzel göründü, bunda mutlaka sessiz sedasız galatasaray dükkanlarının başına geçen nurettin kanterelli'nin parmağı vardır. her bakımdan özümüze dönüyoruz.

    melo’dan devam edelim, maça geçelim. yokluğunda 12. futbolcu sabri reis devreye girdi. n e oynadığını o kadar dikkatle seyrettiğim halde anlayamadım. kafası kesik tavuk gibi, koştu tepindi durdu ilk yarı boyunca. takım oyunun aklını gözle görülür şekilde düşürdü. pas ve şut tercihi, dengesiz, istikrarsız oyunu ona en çok tolerans gösterenlerin bile canına tak etti. en olmadık yerden, en olmadık zamanda şut tercihi terim’e bile derin bir of çektirdi. şut çekme isteği sadece sabri’de yoktu. hadi selçuk’u anlıyoruz, prova yapıyor, geometri, fizik, denge, hesap ne ararsan var attığı şutlarda. ayağıyla olduğu kadar beyinle de şut atıyor. emre çolak’ın yolladığı füzelerde böylesi bir bilimsel çalışmanın eskizlerini göremiyoruz. kırk yılda bir çatala takılacak diye, onca topu yaradana sığınıp göndermek pek verimli değil. şut senin karakterin olacak, mesafe tanımaksızın vurmaya karar verdiğinde hiçbir taraftar’’vurmaaaa’’ diye bağırmayacak. o seviyeye geldiğinde de istersen topu dağlara taşlara atabilirsin lafımız olmaz, hagi misali.

    manisa’dan korktuğumuz için değil de maça 4-6 oynadığımız için sıkıntıya düştük. bizde bu yüzden maçı fazlasıyla ciddi takip edip, ilk yarı tabelaya koşamayan futbolcularımıza kızdık. empatiyi hocaya gönderdik, sabri-aydın değişikliğini yaptırarak ikinci yarıya başlattık takımı. terim’in tezgahında, bir futbolcu tornası var, eğer ürün yapılabilir nitelikteyse ısrar ediyor, engin gibi, aydın gibi, emre gibi. yok eğer hammadde futbolcu yapmaya yeterli değilse daha önce ne kadar değerli olursa olsun, makineyi çalıştırmıyor, servet gibi, gökhan gibi. bu aydın da bu sene hem işleniyor, hem de ara sıra pazara çıkartılıyor. seneye bu takımın en büyük futbolcusu olursa ben şaşırmam, hatta kehanette bile bulunup bunu söyleyebilirim.

    muslea bugünde 10 numaralık bir maç çıkardı. gol yemediği, hatta penaltıdan gol attığı için değil. büyük kaleciler az top gelen maçlara pek konsantre olamazlar. ben mondragon’un zayıf maçlarda dandik goller yediğine çok şahit oldum. sanki bir final maçı oynar gibi dikkatliydi, galibiyete limon sıkmadı. süper finaller öncesi dosta güven verdi. galatasaray’ın çok kötü oynadığı maçta bile bir an olsun maçtan kopmadan bütün dikkatiyle kalesindeydi. galatasaray tarihine de bu maçla geçmiş oldu.

    elmander bu gece antrenmana çıkmış bir görüntü çizdi. fazla zorlamayarak doğrusunu yaptı. her maç en çok koşanlar listesine geremediği, maçta kötü oynadığının belgesiydi. elmander’in gol atmak için çaba sarfetmemesinden yararlanmak isteyen neco bu maç ta da kendine çalıştı. yaptırdığı penaltıda bile topu kucaklayıp,’’ben atıcam’’diye bağırması onun ne kadar çok gol atmak istediğini gösterdi. kestiği topun aydın tarafından içeriye indirilmesi neticesinde, kırık burunlu baros topu dürterek uzun süredir küs olduğu golle barıştı.

    34 haftalık lig maratonunu böylece tamamladık. işimizi bitmiş olması gerekirdi bu durumda. amma ve lakin bütün bu olanların bir rüya olduğunu hakemin son düdüğü çaldığında anlamış olduk. olsun bizde gördüğümüz rüyayı hayra yorar, tatbikat yaptık deriz. savaşa da hazırız. futbolcumuz pitbull’un izindeyiz, geçen haftalarda sopa attığımız büyük görünümlü takımların sırtı kaşındı. bir sopa daha atmak için, haydi çocuklar kuşanın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın