yaklaşık 2 yıl sayısız stadda/salonda sayısız maça gideceğimiz güzel insanlarla beraber ilk defa ali sami yen'e gittiğim maç. her "x ilinden gelen bir otobüs dolusu deli" gibi sabahın erken saatinde toplanarak başlamıştı maceramız. bazı günleri, bazı şeyleri, bazı insanları o kadar çok beklersiniz ki kavuştuğunuzda sevinmeye/mutlu olmaya haliniz kalmaz. o gün de aynen böyleydi benim için.
serin ama güneşli bir sabah. her sabah okula gitmek için geçtiğimiz sokakta toplanıp kahvaltılık bir şeyler alıp yola çıktık. çiçek gibi kızlar, kılık kıyafet yerinde erkekler. biz de karıncaezmez'den bir tık aşağı vaziyette bekliyoruz poğaça sırasında... çoğunluğumuz ilk defa sami yen'e gidiyor olmamıza rağmen bayağı ekabir bir davranıştı maça 3-4 saat kala istanbul'da olacak şekilde yola çıkmak. ilk defa gidilen yollar, minibüste birbirini tanımayan insanların kaynaşmaya çalışması, mola yerlerinde insanların bakışları falan...
19 yaşındasın, evinden yüzlerce kilometre uzaktasın, ordan da yüzlerce kilometre uzağa gidiyorsun. minibüste tanımadığın bir sürü adam ama sanki hepsiyle aynı evde doğmuşsun büyümüşsün. bir yandan da aklın maçta, akşamı düşünüyorsun. o hep televizyondan görüp iç çektiğin yere gidiyorsun.
bir hafta önce leverkusen 5 atmış, hafta sonu lig sonuncusu kasımpaşa sami yen'de galibiyet almış. fenerbahçe son 4 sezonda 3 şampiyonluk almış, 2 takvim yılıdır galibiyet alamamışız fenerbahçe'ye karşı. tüm bunlar ilgiyi azalttığı için biz de böyle sallana sallana gidebiliyoruz maça ama kimin umrunda...
klasik bir maç günü. öğleden sonra 3-4 gibi mecidiyeköy'e ulaştık. katlı otopark, sokağın civarındaki sokaklar, biraz daha civarındaki sokaklar derken fenerbahçe tribünü ile karşılaşıyoruz. daha doğrusu onların toplandığı bir yere kadar açılmışız farkında değiliz. aracın filmli camları bir faciayı önlüyor, bir de rahmetli sefa kalya. şöförün camına yaklaşıp "abicim başka yere geçin isterseniz diyor", bekleyen kalabalıktan gelen "abi hayırdır" sorusuna yol sordular diye geçiştiriyor...
daha meşale sokak'ta çarpılıyorum. hep özlediğimiz o sahnenin içindeyiz. mesai günü ama akşama doğru hızla doluyor ortalık. her "x ilinden gelen" otobüs gol sevinciyle karşılanıyor. fotoğraflarda gördüğümüz yerlerden dolana dolana geçip eski açığa giriyoruz. ali sami yen karşımızda, hatta biz de içindeyiz. sağımızda fenerliler var, kapalıyla karşılıklı tezahüratlar falan oluyor. sarhoş gibiyim bildiğin...
bu kupayı görenler parmak kaldırsın koreografisi yapılıyor. maç aslında 1-0 başlıyor eski açıkta beliren fenerbahçe formalı mahçup fred çakmaktaş silüeti ile. maç başlıyor, dördüncü dakikada
kral hakan şükür yazıyor önümüzdeki kaleye. gol anonsunu duyunca kendime geliyorum, evet diyorum rüyalarım gerçek oluyor...
çocukluğun, gençliğin galatasaray'a uzaktan bakarak geçmiş. okulda her beden dersinde hakan şükür forması giydiğin için lakabın hakan'a çıkmış. sonunda sami yen'e gelmişsin, fenerbahçe maçı, dakika 4 ve hakan şükür gol atıyor. "allahım şükürler olsun" diyebiliyorum sadece ellerimi göğe açıp.
sonrası detay olarak çok yok aklımda. fenerbahçe'nin golü de bizim önümüzdeki kaleye olduğu için onu hatırlıyorum. fenerliler golden sonra sis bombası mı ne atmıştı, bildiğin bok gibi kokmuştu. gerçi o şeyler de genelde öyle kokuyor zaten. kartları falan görüyoruz tabi ama hem heyecandan hem de tribün yapmaya çalışmaktan çok hakim olamıyorsun.
derken o son dakika geliyor. uzaklardan sadece gol olduğunu görebiliyorum, yıkılıyoruz ama nasıl bir yıkılma belli değil. fenerbahçe galibiyeti geliyor, hem de son saniyede. yan yana duran 10 kişi 10 farklı yere dağıldık...
biz yerden kalktığımızda volkan-lincoln kavgası bitmiş, hakem kırmızı kartları göstermiş, hatta maç bitmişti. hatta mola yerinde denk geldiğimiz bir televizyonda olayları görünce bayağı bayağı şaşırmıştık.
yaklaşık 1 saat kadar çıkmayıp taşşak geçilmişti fener tribünü ile. bu da aslında
22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı sonrasında yaşananların rövanşıydı ama işte 2 sene sonrasın kısmet olmuştu...