herkesin merak ettiği bir konu var. aslında birden fazla konu var ama öncelikle ilkine değinelim...
deliller toplandı, savcı iddianameyi hazırladı, mahkeme iddianameyi kabul etti ve kovuşturma aşamasına geçildi... duruşmalar düzenlendi, yargılamalar yapıldı, sanıklar savunmalarını yaptı ve en sonunda mahkeme kararını verdi...
aziz yıldırım önderliğindeki çıkar amaçlı suç örgütü 4 (dört) müsabakada
şike yapmış, 3 (üç) müsabakada ise
teşvik primi vermek suçunu işlemişti. şebekenin üyeleri hapis cezasına çarptırıldı. örgüt lideri
aziz yıldırım, örgüt kurmak suçundan 2 yıl 6 ay, şike suçundan ise 3 yıl 9 ay olmak üzere toplamda
6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. mahkeme ayrıca aziz yıldırım'a
1 milyon 312 bin tl adli para cezası verdi. bununla da kalmadı; aziz yıldırım spor kulüplerinde ve federasyonlarda görev yapmaktan men edildi. ayrıca kendisine stadyumlara giriş yasağı da getirildi. 2 temmuz 2012 tarihinde
istanbul 16. ağır ceza mahkemesi'nin verdiği bu karar, türk hukuk sisteminde adli yargı kolunun son inceleme yeri yani adli yargı kolunun en üst düzey mahkemesi olan
yargıtay tarafından 17 ocak 2014 tarihinde onandı. böylelikle mahkemenin verdiği karar onaylanmış yani aziz yıldırım ve örgütünün suçları kesin olarak sabit görülmüştü...
başa dönelim. şike nedenli gözaltılar başladıktan sonra olay ulusal ve uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. haliyle şike soruşturması
uefa'nın da dikkatini çekti. şampiyonlar ligi kuralarından kısa bir süre önce uefa başmüfettişi türkiye'yi ziyaret etti. dönemin federasyon başkanıyla ve soruşturmayı yürüten savcıyla bir görüşme yaptı. başmüfettişin ziyaretinden kısa bir süre sonra uefa fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'nden men ettiğini açıkladı. başmüfettişin ziyareti sırasında edindiği ciddi bilgiler, uefa'nın
sıfır tolerans politikasıyla da birleşince bu karar kaçınılmaz oldu. kısacası sürecin hemen başında fenerbahçe ilk ciddi yaptırımıyla karşılaşmıştı. daha sonra uefa süreci izlemeye koyuldu. şikeyle ilgili yaptığı konferanslarda “ulusal federasyonlar şike olaylarıyla ilgili kamu vicdanını tatmin edici cezalar vermezse kendi soruşturmasını başlatabileceğini“ üstüne basa basa deklare etti. şike yapıldığını kabul eden fakat futbol sahalarına düşen dolarların rengiyle çimlerin rengi aynı olduğu için ayrım yapmakta zorlanan
türkiye futbol federasyonu kurumları komik bir gerekçeyle şike yapan kulüpleri cezalandırmayınca uefa harekete geçti ve 10 haziran 2013 tarihinde
fenerbahçe ve
beşiktaş hakkında disiplin soruşturması başlattı. belirtmekte fayda var;
uefa disiplin talimatında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların dikkate alındığı ama bunların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair hüküm bulunmakta. uefa, türkiye'deki makamların topladığı delilleri içeren şike iddianamesini de dikkate alarak bir soruşturma ve yargılama yaptı. zaten türkiye'deki yargılamada sanıkların hiçbiri delilleri reddetmemiş sadece “olay anladığınız gibi değil“ demekle yetinmişti. uefa tüm sanıkların savunmalarını aldıktan sonra soruşturmasını tamamladı ve şike yaptıkları gerekçesiyle fenerbahçe'yi
2 yıl, beşikaş'ı ise
1 yıl avrupa kupalarına katılmaktan men etti. fenerbahçe ve beşiktaş davayı uefa'nın bir üst inceleme mahkemesi olan
uluslararası spor tahkim mahkemesi cas'a taşıdılar. yapılan duruşmalarda
cas şike suçlularının savunmalarını tekrar aldı. fakat yine değişen bir şey olmadı. cas,
uefa tahkim kurulu tarafından verilen men cezalarını onamıştı. bu noktadan sonra her iki kulübün de gidebileceği tek bir yargı yolu kalmıştı; o da cas'ın bir üst mercii olan
isviçre federal yüksek mahkemesi. orada da sonuç değişmedi. isviçre federal yüksek mahkemesi cas'ın aldığı kararı aynen onadı. kısacası uluslararası kuruluşlar sanıkların da savunmalarını alarak gördükleri tüm davalarda şike suçunu sabit buldular. artık fenerbahçe ve beşiktaş'ın şike yaptıkları uluslararası makamlar tarafından resmen ve kesin olarak onanmıştı.
2014 yılında
eskişehirspor ve
sivasspor avrupa kupalarına katılmayı hak edince uefa hemen tekrar devreye girdi. çünkü iki kulüp de şike davasında adı geçen kulüplerdi. yine her iki kulüp aynı soruşturma evresini geçirdi. sonucunda her ikisi de avrupa kupalarından
1 yıl süreyle men edildi. kısacası uefa'nın şikeyle ilgili tavrı çok netti. uefa, hakkında şike iddiası olan kulüpleri savunmalarını da alarak yargılıyor ve suçu sabit gördüğünde de cezasını kesiyordu. çünkü uefa'nın kendi turnuvalarının prestiji görevini kötüye kullanan art niyetli federasyonların inisiyatifine bırakılmayacak kadar değerliydi...
gelelim konunun federasyon tarafına. federasyonda dönen oyunlardan; eski fenerbahçe yöneticisi dönemin tff başkanı
mehmet ali aydınlar'ın dilemmasından; iktidar eliyle fenerbahçe'yi kurtarmak için kurulan yeni federasyon ve kurullarından kısacası o süreçten bahsetmeyeceğim. zaten herkesin az çok bildiği şeyler. hemen o döneme dönelim, türkiye futbol federasyonu'nun ceza kanunu
futbol disiplin talimatı bakalım şike ve teşvikle ilgili ne diyor:
“
madde 58 - müsabaka sonucu etkileme
(1) müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.
(2) bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. ihlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.
(3) ihlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.
(4) anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.”
madde çok açık şekilde şike ve teşvik primi ile ilgili kişilere men ve hak mahrumiyeti, kulüplere ise küme düşürme cezasının verileceğini söylüyor. olaya fenerbahçe özelinden bakarsak; 4 maçta şike, 3 maçta teşvik primi vermek suçlarını işleyen ve toplamda 7 kere ilgili maddeye aykırı hareket eden fenerbahçe'nin 7 alt lige düşürülmesi gerekiyordu. en iyi ihtimalle ihlallerin aynı sezonda gerçekleştirildiği göz önüne alınıp tck'daki müteselsil suç hükmü gereğince şikeyi tek bir suç, teşvik primini tek bir suç olarak kabul edip fenerbahçe 2 alt lige düşürülebilirdi. fakat aynı maddede geçen ihlalin ağırlına göre hükmünü de eklediğimizde -ki iki suç da birden fazla defa tekrarlanmış- 2 alt lige düşürülen fenerbahçe'ye aynı zamanda puan silme cezası da verilmeliydi.
sonrasında bahsettiğim gibi yeni federasyon, yeni kurullar ve çok güzel oyunlar var. 30 nisan 2012 tarihinde yeni federasyon müsabaka sonucu etkileme'yle ilgili 58. maddesini değiştirdi. şike ve teşvik ihlallerinin cezasını indirdi. şike ve teşvik primi suçlarını işleyen kulüpler bir alt lige düşürülecekti ama “şikenin sahaya yansıması“ şartıyla. kısacası futbol ve hukuk literatürüne muhteşem bir yeni kavram kazandırılmış oldu:
şikenin sahaya yansıması...
şimdi gelelim herkesin merak ettiği o konuya; `fenerbahçe neden küme düşürülmedi?`
30 nisan 2012'de 58. madde değiştirildikten sadece 6 gün sonra
profesyonel futbol disiplin kurulu şike soruşturmasıyla ilgili kararını verdi. “müsabaka sonucunu etkileme“ suçlamasıyla sevk olunan kulüplerden hiçbiri ceza almadı. ama ne ilginçtir ki
mehmet şekip mosturoğlu,
ilhan yüksel ekşioğlu,
cemil turhan,
ahmet çelebi, ibrahim akın,
serdar kulbilge ve
ümit karan gibi isimler 1 ila 3 yıl arası men cezası aldılar. komik olan taraf şuydu; ceza alan isimlerin hepsi fenerbahçe'nin şike yaptığı ve teşvik primi verdiği maçlardan dolayı ceza almıştı.
değinmeden geçmeyelim; pfdk kararını 30 nisan'da,
tahkim kurulu ise 6 mayıs'ta açıklamıştı. ama bu iki kararın hemen öncesinde çok önemli bir tarih daha var. kararların açıklanmasından sadece 4 gün önce 26 nisan 2012 tarihinde fenerbahçe “
namusumuz“ dediği cas davasını geri çektiğini
kap'a bildirdi. hatırlanacağı gibi fenerbahçe şampiyonlar ligi'nden ihraç edildikten sonra türkiye futbol federasyonu ve uefa aleyhine cas'ta 45 milyon dolarlık bir dava açmıştı. fakat tff'nin şike ile ilgili vereceği kararlardan çok kısa bir süre önce fenerbahçe bu davadan vazgeçti. çünkü tff kurumlarından lehine karar çıkması için öncelikle tff aleyhinde açtığı davayı geri çekmesi gerekiyordu.
* aslında bu anlaşma fenerbahçe için çok daha kârlı bir anlaşma oldu. çünkü sürecin hemen başında cas'ta açtıkları bu alelacele davanın lehlerine sonuçlanmayacağını onlar da çok iyi biliyordu.
kısacası fenerbahçe kendisine özel kurulan kurullar ve kendisine özel olarak değiştirilen maddeler ve en önemlisi bu maddelerin komik bir şekilde yorumlanışı sayesinde küme düşmekten kurtulmuştu.
peki yazılı hukuk kurallarının bütünü ve aynı zamanda uygulayıcısı olan devlet, mahkemeleri aracılığıyla bir suç işlendiğini sabit görüp kişileri cezalandırdığı halde nasıl olur da altındaki federasyonun kurumları açık şekilde görevini kötüye kullanabilir ve disiplin talimatındaki maddeyi dilediği gibi yorumlayıp karar verebilir?
ne yazık ki bunun cevabı da
anayasa'da 2011 yılında yapılan bir değişiklikte saklı. anayasa'nın
sporun geliştirilmesi başlıklı 59. maddesinin altında bulunan ve 2011 yılında yapılan değişiklikle eklenmiş fıkra aynen şu şekilde;
“spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.“
emin olun bugün birçok hukuk ve diğer idari bilimler fakültelerindeki anayasa hukuku derslerinde bu madde “fenerbahçe'yi küme düşmekten kurtaran madde“ olarak anlatılıyordur.
bilindiği gibi hukuk devletlerinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine (yani kararlarına) karşı yargı yolu açıktır. zaten bu kural, hukuk devleti olmanın en önemli gereğidir. anayasamızda da “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.“
* fakat türk hukuk sisteminde bunun bir takım istisnaları var. anayasa'nın 59. maddesine eklenen fıkra da bu istisnalardan biri ve eklenen maddede yargı yolunun kapalı olduğu açıkça belirtilmiş.
bu madde ile spor federasyonlarının verdikleri disiplin cezalarına karşı yargı yolu tamamen kapatılmış ve
zorunlu tahkim yolu tek yol olarak gösterilmiştir. diğer yargı yolları kapalı olduğu için haliyle tahkim kurulu kararları kesindir ve bu kararlara karşı başka hiçbir yargı merciine başvurulamaz.
kısacası anayasa'daki madde diyor ki; bir spor federasyonu bir disiplin cezası verirse bu cezayı ancak ve ancak o federasyonun tahkim kurulu'na taşıyabilirsin. o tahkim kurulunun verdiği karar da kesindir. yani karara karşı üst mahkemelere gitmen mümkün değil. komik olan taraf şu; yazının ilk paragrafında belirttiğim gibi üst mahkemede onaylanmış bir şike davası kapı gibi durmakta. ama bir basamak yukarı çıkılmasına anayasa'nın kendisi izin vermiyor.
profesyonel futbol disiplin kurulu'nun verdiği bu komik kararı ilgili kulüpler zorunlu olarak
tff tahkim kurulu'na taşıdılar. hani aziz yıldırım'ın sağ kolu şike suçlusu
şekip mosturoğlu'nun
6'ya 1 bizde dediği tahkim kuruluna. zaten ilk kararı veren disiplin kurulu da yine mosturoğlu'nun deyimiyle 4'e 3 onlardaydı. (bkz:
tahkim kurulu 6-1 disiplin kurulu 4-3 bizde) yine belirtmekte fayda var; şekip mosturoğlu bunları yeni federasyon kurulduktan ve yeni kurullar oluşturulduktan sonra söylemişti. yani şike davasında yargılanan şebeke üyeleri aynı zamanda faaliyetlerine ara vermeden devam ediyordu.
işte
trabzonspor gibi mağdur;
galatasaray ve
bursaspor gibi adaletin tecelli etmesini isteyen kulüplerin pfdk ve tahkim kurulunun görevini tamamen kötüye kullanarak verdiği bu kararı yargıya taşıyamamasının sebebi tam olarak bu.
kısacası bu saatten sonra fenerbahçe ancak iki şekilde küme düşürülebilir ve şampiyonluk trabzonspor'a verilebilir:
1. tbmm, anayasa'nın 59. maddedeki ilgili fıkrayı kaldırır. tahkim kurulunun verdiği karar yargıya taşınır. yargıdan tahkim kurulunun “görevini düzgün bir şekilde yapması“ istenir.
2. tff, şike soruşturmasını baştan başlatarak yeni bir karar alabilir. elbette bunun için öncelikle mevcut federasyonun ve taraflı kurul üyelerinin değişmesi gerekiyor.
***
şimdi gelelim herkesin merak ettiği bir diğer konu olan
yeniden yargılama meselesine.
türk hukuk sisteminde yeniden yargılama olağanüstü kanun yollarında biri. ceza hukukumuzda, ceza mahkemelerinde verilip kesinleşmiş kararlarda sanıkların lehine ya da aleyhine yapılan hataların düzeltilmesi için getirilmiş kanun yoluna yargılamanın yenilenmesi adı veriliyor. hangi hallerde yargılamanın yenileneceği
cmk*'da açık açık sıralanmış: eğer duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen belgeler sahteyse; yine duruşmada dinlenen tanıkların, hükmü etkileyecek şekilde gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu anlaşılmışsa; hükme katılmış olan hakimlerden en az biri görevini yapmada kusur işlemiş ise; mahkumiyet kararının dayandırıldığı hukuk mahkemesi hükmünün kesinleşmiş diğer bir hükümle kaldırılmışsa; sanıkların beraatini veya daha hafif bir cezaya mahkum edilmesini gerektirecek yeni deliller bulunmuşsa yargılamada yenilemeye gidilebiliyor.
fakat yargılamanın yenilenmesini yanlış anlamamak gerekiyor. yeniden yargılamanın kabul edilmesi önceki kesinleşen kararın düştüğü anlamına gelmiyor. önceki karar yeniden yargılama bitene ve aksine bir hüküm çıkana kadar geçerli. fakat, ileride telafisi imkansız zararlara sebebiyet vermemek açısından infazlarının geri bırakılmasına da karar verilebiliyor. işte aziz yıldırım ve diğer şike hükümlülerinin şu an hapiste olmamasının sebebi de tam olarak bu. infazlar yeniden yargılama süreci bitene kadar geriye bırakıldı.
sürece geri dönelim; 17 ocak 2014 tarihinde yargıtay şike kararını onadıktan sonra aziz yıldırım ve diğer sanıkların cezaları kesinleşmiş oldu. kararın açıklandığı gün -ne hikmetse- fransa'da bulunan aziz yıldırım'ın hapse girmesi kesinleşmişti. hatta o günlerde aziz yıldırım'ın ülkeye geri dönemeyeceği konuşuluyordu. karardan sonra
*hükümlülerin 60 gün içinde infazlarını çekmek üzere teslim olması gerekiyordu.
* ülke dışında bulunan aziz yıldırım kararın yargıtay tarafından onanmasından 4 gün sonra 21 ocak 2014 tarihinde türkiye'ye geldi. aziz yıldırım'ın türkiye'ye geldiği akşam fenerbahçe genel sekreteri ve basın sözcüsü
mahmut uslu fenerbahçe tv'deki canlı yayında, dönemin başbakanı
recep tayyip erdoğan'dan “yeniden yargılama“ sözü aldıklarını açık açık itiraf etti.
http://gss.gs/JmD http://gss.gs/dQR.png böylelikle aziz yıldırım'ın türkiye'ye neden döndüğü de anlaşılmış oldu. burada hukuk devletinden, yürütmenin yargıya yaptığı bu müdahaleden yani fonksiyonel gasptan bahsetmeyeceğim. ne yazık ki yeni türkiye'de artık bu tür yetki tecavüz ve gaspları teamül haline geldi. dönemin başbakanı tayyip erdoğan, özel yetkili mahkemelerin birkaç ay sonra kaldırılacağını bildiği için rahatlıkla bu sözü verebilmişti. çünkü şike davası
özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi tarafından görülmüştü. öym'lerin kaldırılmasıyla bir şekilde şike davasını bu kapsamda değerlendirip yargılamayı yenileyeceklerdi.
sonuç olarak 6 mart 2014 tarihinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yasalaştı. şike davası dosyası hsyk tarafından
13. ağır ceza mahkemesi'ne gönderildi. bu tarihten sonra aziz yıldırım ve diğer şike hükümlüleri “infazın durdurulması ve yeniden yargılama yapılması“ için 13. ağır ceza mahkemesine başvuruda bulundular. 23 haziran 2014 tarihinde istanbul 13 ağır ceza mahkemesi itirazda bulunan sanıklar hakkında, infazı durdurarak yeniden yargılamaya hükmetti.
yeniden yargılama kararının verildiği gün fenerbahçe yönetimi,
fenerbahçe resmi sitesine ve
kamuyu aydınlatma platformuna aşağıdaki şu duyuruları geçti:
“istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, sözde şike davasında, başkanımız aziz yıldırım'ın da aralarında bulunduğu sanıkların, “yeniden yargılanma“ ve “infazın durdurulması“ talebini kabul etti.
yeniden yargılama kararı ile birlikte, sanıklar hakkındaki kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu.
http://fenerbahce.org/detay.asp?ContentID=40538 “
“başkanımız aziz yıldırım'ın avukatlarından alınan bilgiye göre istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, başkanımız' ın da aralarında bulunduğu şahısların yeniden yargılanma ve infazın durdurulması talebini kabul etmiştir.
http://kap.gov.tr/...etayi.aspx?id=367136 “
fenerbahçe yönetimi resmi sitesi üzerinden “kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu“ gibi tamamen yalan ve yanlış bir açıklama yaparak ucuz bir algı yönetimine başvuruyor. fakat aynı fenerbahçe yönetimi kap'a yaptığı bildirimde böyle bir ifade kullanamıyor. zira gerçeğe aykırı yapılan kap bildirimleri beraberinde çok büyük cezaları getiriyor. sadece bu basit olay bile fenerbahçe'nin masumiyetiyle ilgili bize önemli bir örnek sunuyor...
peki yeniden yargılama kararını nasıl okumak gerekiyor?
mahkemenin verdiği karar şu şekilde;
“1- görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin taleplerin oy birliğiyle reddine;“
yani 13. ağır ceza mahkemesi davanın kendi yargı alanına girdiğini kabul ediyor. peki bu ne anlama geliyor? şike davasının bir
çete suçu olduğu ve bu sebeple yargılamanın ağır cezada yapılması gerektiği bir kez daha kabul ediliyor. bu aynı zamanda önceki yargılamayı yapan özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi'nin görev ve yetki yönünden yetkili olduğunu anlamına da geliyor. yani sevgili! başkanımız
duygun yarsuvat'ın hukukçu kimliğiyle! yaptığı “aziz yıldırım asliye ceza mahkemesinde yargılanmalıydı“ açıklaması bir kez daha boşa çıkıyor.
“2- sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“
mahkeme aziz yıldırım ve fenerbahçe'ye kumpas kurulduğu yönündeki iddiaları bir kez daha kesin bir şekilde reddediyor. yani soruşturma evresinin hukuka uygunluğu burada da kabul ediliyor. hatırlanacağı gibi aziz yıldırım'ın tek savunması kendilerine kumpas kurulduğu yönündeydi.
“3- duruşma tutanaklarında sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“
mahkeme yargılamanın yenilenmesi için cmk'da sayılan şartlardan sahte delil ve sahte tanıklık sebebiyle yargılanmanın yenilenmesini talebini reddediyor. bu net bir şekilde davada kullanılan delillerin sahte olmadığı ve dinlenen tanıkların da tanıklıklarının gerçeğe uygun olduğu anlamına geliyor.
görüldüğü gibi ilk 3 kararda da yargılamanın yenilenmesi talepleri reddedilmiş. peki yargılanmanın yenilenmesine sebep olan karar hangisi?
“4- 6526 sayılı yasayla cmk'da yapılan değişikliklerin cmk 311/1-e maddesi kapsamında kaldığı değerlendirildiğinden, bu duruma göre hükümlüler aziz yıldırım, olgun peker, ilhan yüksek ekşioğlu, abdullah başak, ahmet çelebi ver selim kımıl hakkındaki yargılamanın yenilenmesi taleplerinin mahkumiyet kararları verilerek yargıtay 5. ceza dairesince onanarak kesinleşen suçları yönünden cmk 318/1 maddesi gereğince oybirliğiyle kabule değer olduğuna;“
yargılanmanın yenilenmesine karar verilen karar işte bu karar. anladığım kadarıyla özel mahkemelerin kaldırıldığı 6 mart 2014 tarihinde yayınlanan 6526 sayılı yasayla cmk'da bir takım değişikliklere gidilmiş. şike davasında mahkumiyet kararının dayandırıldığı hükümler de bu yasayla değişikliğe uğradığı için mahkeme yargılanmanın yenilenmesine karar vermiş. ayrıca bu kesinlikle davanın sıfırdan başlayacağı anlamına gelmiyor. yerel bir mahkemenin yargıtay'ın onadığı bir kararı tamamen değiştirmesi ya da bu kararı kaldırması mümkün değil. cmk 311/1-e maddesine göre,
yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve
bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa olasılığı hükmünce bir değerlendirme yapılacak. ve yeniden yargılama sadece bu husus üzerinden yapılacak. deliller, tanıklar ve mahkeme tutanaklarıyla ilgili yeniden yargılamanın yapılması mümkün değil. zira mahkeme bu talepleri kesin olarak reddetmiş.
son olarak mahkeme ayrıca infazlarının geri bırakılmasına da oy birliğiyle karar vermiş. bu sebeple şike suçluları şu an serbest. yani ortada ne düşen bir ceza ne de düşen bir dava var. ilgili konuda yeniden yargılanma tamamlandıktan sonra aksine bir karar çıkmazsa infazların uygulanmasına geçilecek...
peki bundan sonra ne olacak?
bundan sonra mahkemenin önünde iki seçenek var. mahkeme ya dosya üzerinden davayı görüp davayı karara bağlayacak ya da yeniden duruşmalar düzenleyerek dava karara bağlanacak. hükme dayandırılan delillerin sahte olmadığı ve tanıkların ifadelerinin de gerçeğe uygun olduğunu mahkeme tarafından kabul edildiğine göre tekrardan duruşmaların düzenlenmesi ihtimal dahilinde gözükmüyor. ayrıca sanıklar lehine ortaya çıkan yeni hiçbir belge de bulunmamakta. kısacası normal şartlarda mahkemenin değişen hükümler çerçevesinde dosya üzerinden yeni bir karar vermesi bekleniyor. karardan çıkacak en muhtemel sonuç önceki kararın aynen onanması. diğer bir ihtimalle de “
yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve
bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa“ gereğince sanıkların ceza süreleri belli bir miktarda azaltılabilir. bunun dışında eldeki verilerden yola çıkarak sanıkların beraat etmesi mümkün görünmüyor.
kamuoyunda şike davasının ergenekon ve balyoz davalarıyla ilişkili olduğu yönünde bir algı yönlendirmesi yapılıyor ama kesinlikle alakası yok. ergenekon ve balyoz davalarındaki yeniden yargılama gerekçeleri çok daha farklı. orada delillerinden tutun, tanıklara; tanıklardan tutun duruşma tutanaklarına kadar birçok şüpheli durum vardı. örneğin balyoz davasında sanıklar davanın başından itibaren delil olarak kullanılan dijitallerin sonradan üretilmiş ve sahte olduğunu iddia ediyorlardı. anayasa mahkemesi de bu iddiaları kabul ederek yeniden yargılama kararı verdi. oysa şike davasında başından sonuna kadar sanıkların reddettiği tek bir tane bile delil yok. zaten yeniden yargılama kararı veren mahkeme de kararında delillerin sahte olmadığını, duruşma tutanaklarında herhangi bir sahtecilik yapmadığını belirtiyor. bu sebeple fenerbahçelilerin yaptığı “balyoz davası sanıkları beraat etti, bu yüzden biz de beraat edeceğiz“ algı yönetimi safsatadan ibaret. dönemin fenerbahçe teknik direktörü
aykut kocaman'ın bile “türk futbolunda hız limiti aşılmıştır ama radar sadece tek bir kulübe tutulmuştur“ gibi açık ve net şekilde bir itirafı var. futbolcu
ibrahim akın'ın fenerbahçe'den teşvik primi aldığını net bir şekilde itiraf etmesi var.
aziz yıldırım'ın “şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım“ söylemi var. bunlar ve benzeri şeyler defalarca yazıldı, çizildi ve delilleriyle beraber gün gibi ortada. ergenekon ve balyoz davalarında sanıkların hiçbirinin itirafı ve delilleri kabulü yok.
sonuç olarak adil bir yeniden yargılama yapıldığı sürece şike davasındaki sanıkların beraat etme gibi bir ihtimali yok. bildiğini gibi
17 aralık*'tan sonra ülke iki kutba ayrıldı. bir tarafta akp, diğer tarafta ise cemaat. devlet eliyle yaptırım gücüne sahip olan akp geçmişteki birçok olayı cemaate ihale ederek hem işin içinden sıyrılıp kendini akamaya hem de cemaate yeni düşmanlar kazandırmaya çalışıyor. bu yüzden fenerbahçe resmi sitesinde yaptığı açıklamalarda sürekli “
paralellerin fenerbahçe'ye kurduğu kumpas“ söyleminde bulunup hükümete yanlıyor... geçmişteki birçok davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılmış önemli hukuk ihlalleri var. fakat şike davasında hemen hemen her şey kitaba uygun olarak yürütülmüş olarak gözüküyor. deliller mahkeme kararıyla hukuka uygun şekilde toplanmış; hükme etki eden sahte deliller yok, sahte tanıklar yok, mahkeme tutanaklarında sahtelik yok, sanıkların deliller reddetmesi yok. son olarak mahkemenin tüm bunları göze alarak kanunlara uygun olarak verdiği bir karar var...
peki bir hukuk katliamı yapılarak şike suçluları beraat ettirilirse ne olacak?
şu aşamada böyle bir şey mümkün olarak gözükmüyor. bunun olması için ceza kanunundaki çete kurmak, müsabaka sonuçlarına etki ederek ekonomik çıkar elde etmek vb. gibi fiilleri suç olarak tanımlayan maddelerin kaldırılması gerekiyor. her şey bu kadar açıkken bu denli net bir şekilde hukuk ihlali yapılırsa davanın tarafı olan trabzonspor'un bu işin peşini kesinlikle bırakmaması gerekiyor.
unutmamak gerekiyor ki; ilgili kulüplere küme düşme cezası vermediği hale tff şike yapıldığını kabul etti. aynı zamanda
uefa ve
cas kendi soruşturma ve yargılamalarını yaparak şike yapıldığını net bir şekilde kabul etti ve bu kararlarını onaylandı. yani uluslararası arena'da fenerbahçe ve diğer kulüplerin şike yaptığı net bir şekilde kabul edilmiş durumda. bu saatten sonra uefa ve cas kararlarının değişmesi mümkün değil. zira yazının başında uefa'nın disiplin talimatlarında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair bir hüküm bulunduğundan da bahsetmiştim.
kısacası şike suçlularının hükümet eliyle ve hukukun katledilmesiyle aklanması hiçbir şey ifade etmeyecek. evet tekrar söylüyorum; hiçbir şey ifade etmeyecek. çünkü böyle bir durumda şike sanıklarının kamuoyunun nezdinde aklanması mümkün değil...