• 1152
    her ne kadar mevcut hükümet ve tff tarafından ısrarla sümen altı edilmeye ve fenerbahçe'ye ceza verilmeden kapatılmaya çalışılan bir soruşturma olsa da nihai sonun "fenerbahçeye yerel ligde herhangi bir ceza verilmeden" gelmeyeceği aşikardır. recep tayyip erdoğan'ın zamanında "thatcher, ingiliz takımlarının avrupa'ya çıkışını 5 yıl yasakladı. ne oldu? kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. döndükleri sene de şampiyon oldular." beyanatı ve demirören'in destekler tarzdaki "gerekirse uefa'ya rest çekeriz" açıklamalarının ise herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur. zira ingiltere olayının şu anki soruşturmanın içeriğinden iki önemli farkı var. ilki ingiltere'nin avrupa'dan 5 yıl süreyle men cezası almasına neden olan heysel faciası şike değil holiganizm vakasıdır. ve ingiltere holiganizm için azami önlemleri almak suretiyle cezasının bitiminde avrupa'da ulusal lig takımlarıyla yeniden boy göstermeye başlayabilmiştir. şike cezası'nda ise yerel düzeyde şike suçunu işleyen takımlara herhangi bir ceza verilmemesi nedeniyle o ülke federasyonun -dolasıyı ile ulusal lig takımları ve milli takımlarının- ceza alması -bir başka deyişle uefa tarafından ilgili ülkenin federasyon üyeliğinin askıya alınması- alınan cezanın bitiminde ilgili takımlara yerel cezanın verilmesi durumunda o ülkenin yeniden uefa'nın uluslararası turnuvalarında oynayabilme hakkının verilmesini mümkün kılacaktır. bir başka deyişle "tamam kardeşim 5 yıl gitmiyoruz" tarzı pehlivan tefrikalarının herhangi bir anlamı yoktur zira aldığın ceza bittiğinde ilgili takımlara -burada ilgili takımlar fenerbahçe, beşiktaş, sivas, eskişehir, giresunspor- yerel ligde ceza vermezsen üyeliğinin askıda kalması durumu sen cezaları uygulayana kadar devam eder. ikincisi ise, ingiltere'nin men cezası aldığı dönemde futbol şimdiki kadar endüstriyelleşmemiş ve global bir ekonomi haline gelmemişti. yani şu anda uluslararası turnuvalardan mahrum kalmanın ulusal lig takımları ve milli takımlarını uğratacağı maddi zarar ve prestij kaybı o dönemde bu dönemle karşılaştırılamayacak bir düzeydeydi. hasılı, yerel ligde cezalar eninde sonunda verilecek. recep tayyip erdoğan ve kendisinin talimatlarını harfiyen uygulayan tff'nin bu süreci uzatmaktan daha fazlasını yapması namümkündür.
  • 1153
    şikede sona doğru

    sportif yargılamada uefa açısından şike sürecinin sonuna geldik.

    uluslararası spor tahkim mahkemesi (cas) gerekçeli kararını çok yakında açıklayacaktır. sonrasında ise aslında çoktan yazılan ancak büyük ihtimalle cas’ın gerekçeli kararı ile çelişmesin diye bekletilen uefa disiplin kurulu’nun kişilerle alakalı kararı açıklanacaktır. aziz yıldırım’da dahil bir çok ismin futboldan ömür boyu men cezası alması muhtemel bu karardan sonra uefa yerel federasyonun kulüplere gerekli cezaları vermesi için harekete geçecektir.

    kamuoyunda trabzonspor’un son başvurusu ve bu konuda uefa disiplin komitesi’nin 17 temmuz’da vereceği kararla ilgili yanlış bir beklenti oluştu. 17 temmuz’da disiplin komitesinin gündemine alacağı ve karar vereceği konu büyük ihtimalle direk şike dosyasındaki kulüplerle ilgili değil. şike soruşturmasını gerektiği gibi yürütmeyen ve bu süreçte uefa ve fifa kurallarına ve teamüllerine aykırı hareket eden türkiye futbol federasyonu ve onun kurulları ile ilgili. yani bir anlamda uefa olası bu soruşturma ile genel kurulun “hayır” oyuna rağmen 58. maddeyi değiştiren ve kulüpler adına şikeyi suç olmaktan çıkaran türkiye futbol federasyonu’na ve onun kurullarına hesap soracak.

    peki o zaman kulüplerle ilgili durum ne?

    hepimizin malumu 27 mart 2014 tarihinde uefa şike konusunda tarihi kararların alındığı bir kazakistan kongresi gerçekleştirdi. türkiye futbol federasyonu’da dahil bütün üye federasyonların imzaladığı bu kararlarla uefa tüm kıtada şike suçlarının cezalarına bir standart getirdi ve uygulayabileceği yaptırımlarla elini güçlendirdi. 1 mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren bu kararlardan biri de şike konusunda zaman aşımının kaldırılması ve alınan tüm kararların geçmişe dönük de işletilebilmesi idi. ayrıca bu dönemde uefa alınan bu kararlarında ötesinde önemli bir adım atarak şike ile mücadelede interpol’le bir işbirliği anlaşması da imzaladı.

    peki uefa’nın bu çalışmalarının ve kazakistan kongresi’nin fenerbahçe ve adı şikeye karışan diğer kulüplerimiz için önemi ne?

    fenerbahçe’nin şike soruşturması, uefa’nın kazakistan kongresi’nde alınan kararların uygulanacağı ilk ciddi soruşturma. bu nedenle uefa bu soruşturma üzerinden tüm üye federasyonlara ve dünya futboluna ciddi bir mesaj vermek isteyecektir. yani interpol’le imzalanan işbirliği anlaşması ve kazakistan kongresi sonrası fenerbahçe soruşturması tüm avrupa futbolunda şike yapacak takımlara verilecek cezalar konusunda rol model olacaktır. veya bi başka değişle uefa şike ile yapacağı mücadelenin ve kazakistan kongresi’nde aldığı kararların altını kalın kalın çizecektir, bunun için de kalem değil fenerbahçe’yi kullanacaktır.

    peki bu bağlamda kulüplerle ilgili süreç nasıl ilerleyecek?

    yazının başında da söylediğim gibi bence 17 temmuz tarihi kulüpler için değil federasyon için kritik bir tarih. kulüpere verilecek cezalar için bu kadar beklememize gerek kalmayacaktır. cas’ın gerekçeli kararı ve uefa disiplin kurulu’nun kişilerle ilgili kararı açıklandıktan sonra uefa türkiye futbol federasyonu’na kararlarını bizimle ve kazakistan kongresi’nde alınan kararlarla uyumlu hale getir diyecektir. bu dönemde pazarlık masasına oturmaya ve direnmeye çalışacak federasyona bir uyarı da fifa’dan gelecektir. büyük ihtimalle sonuna kadar diretecek ve tüm bu uyarıları dikkate almayacak federasyona hem uefa hem fifa üyeliklerin askıya alınacağı ve milli takım ve tüm kulüp takımlarının uzun yıllar tüm turnuvalardan men edileceği gibi ağır yaptırımları hatırlatacaktır. bu durumda daha fazla direnemeyecek tff şikeye karışan kişilere ve kulüplere gerekli cezaları verecektir. tabi bir deliliğe imza atıp ülke futbolunu bitirmek istemiyorsa.

    peki bu cezalar ne olacak?

    bu konuda net bir yargıya varabilmek için uefa disiplin kurulu’nun kişilerle ilgili kararını görmemiz lazım. bu kararlarda yöneticileri ceza almış tüm kulüpler küme düşürülecektir. ancak bu kararı beklemeden de bu zamana kadar alınan yargıtay ve uefa kararlarına bakarak bu konuda bazı tahminler yürütebiliriz. şike ve teşvik primi eylemlerinde bulunduğu maç sayısının ve bu işe karışan yönetici sayısının fazlalığı dikkate alındığında fenerbahçe büyük ihtimalle spor toto 3. lige düşürülecektir. yöneticileri şike faaliyetine karışan ancak maç sayısı sınırlı olan beşiktaş, sivasspor, eskişehirspor, giresunspor ve mersin idman yurdu gibi kulüpler ise bir alt lige düşürülecektir. tabi burada eskişehirspor’dan şike dosyasına adı giren isimlerin yönetici mi yoksa profesyonel çalışan mı kabul edileceği önemli. bir de beşiktaş’ın şike eylemini lig maçında değil kupa maçında yapmış olması farklı bir değerlendirmeye sebep olabilir.

    peki tüm bu süreçte şike dosyasında adı geçmeyen galatasaray, trabzonspor gibi kulüpler sonrasında mağdur olmamak adına neler yapmalılar?

    1-)bu süreçte siyasi otorite ve bahse konu şike örgütü ile kirli çıkar ilişkileri kurmuş bu tff ve kurullarının her fırsatta istifası istenmelidir.

    2-) özellikle 17 temmuz 2014’te uefa disiplin komitesi’nde gündeme gelecek konu ile alakalı olarak bir an önce tff’ye bir ihtarname gönderilmelidir. bu ihtarnamede tff’nin disiplin talimatnamelerinin kazakistan kongresi’nde alınan kararlara ve uefa’nın şike konusundaki genel teamüllerine uyumlu hale getirilmesi istenmelidir.

    3-)cas kararı ve uefa disiplin kurulu'nun kişilerle ilgili gerekçeli kararı açıkladıktan sonra, bu kararlar ve yargıtay kararı ile tff disiplin talimatnamesi 92. madde doğrultusunda şikeye adı karışan kişi ve kulüplerin yeniden yargılanması talep edilmelidir. bu başvuruda ayrıca hukuk mahkemeleri usulü kanunu'nda yer alan “bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hüküm de kesinleşmiş ise yargılamanın iadesi yoluna gidilir”şeklindeki ifadeye de atıfta bulunulmalıdır.

    4-)kazakistan kongresi ile ilgili ihtarname ve yeniden yargılanma başvurusundan sonra ikinci bir ihtarname çekilmelidir. bu ihtarnamede tff’nin bahsi geçen bu konularda gerekeni ve üzerine düşeni yapmaması durumunda kulüplerin ve ülke futbolunun uğrayabileceği maddi ve manevi tüm zararlardan kurumsal olarak değil tüm yönetim kurulu üyelerinin şahsi olarak sorumlu olduğu belirtilmelidir.

    5-)daha önceki yazılarımda bu şike örgütünün 1998 yılından beri faaliyette olduğunun ve bu 16 yıldaki tüm fenerbahçe şampiyonluklarının ağır şüphe altında olduğunun altını çizmiştim. ufak bir inceleme ile 1998 yılında şekerspor-fenerbahçe maçında suç üstü yakalanan ve polis tutanağına geçirilen şike eylemindeki kişilerle bugünkü dosyada adı geçen kişilerin aynı olduğunu görebilirsiniz. bu olayın polis tutanağı ile birlikte, aykut kocaman’ın başında bulunduğu istanbulspor’a fenerbahçe tarafından verilen teşvik priminden bahseden 12 mart 2004 tarihli tmsf raporu ve cafer aydın’ın, cihan oskay’ın televizyon ekranlarında dile getirdiği şike ve teşvik primi itirafları bir dosya haline getirilmeli ve fenerbaçe’nin tüm aziz yıldırım döneminin şaibeli olduğunun altı çizilerek tff etik kurulu’na başvurulmalıdır. bu konuda siyasi otoritenin müdahil olmadığı adil ve tarafsız bir yargılama ile fenerbahçe’nin şampiyonluk sayısı 13’e düşerken; trabzonspor 3, galatasaray 1, beşiktaş’ta hakkı olan 1 şampiyonluğun daha sahibi olacaktır. trabzonspor, beşiktaş ve galatasaray yöneticileri kongrelerinin onlara yüklediği sorumluluk gereği hakları olan bu şampiyonlukların peşine düşmelidir.

    6-)tff’nin uefa ve fifa’nın yaptırım tehdidiyle vereceği cezalar sonrası şike eylemlerinden kaynaklı mağdur olan kulüpler, zararlarının tazmini konusunda yerel mahkemelere şike yapan kişilerle ilgili maddi tazminat davaları açmalıdır.

    yazımızda bahsettiğimiz tüm bu süreçte temiz futbol paydaşları birlikte hareket etmelidir. zira suç ortaklığı en güçlü ortaklıktır. karşı cephe suçlu olma psikolojisi ile sıkı bir saf oluştururken arkalarında da bugüne kadar olduğu gibi siyasi otorite olacaktır. unutulmamalıdır ki temiz futbol paydaşlarının arkasında da uefa, fifa ve vicdan sahibi adalete inanan tüm sporseverler olacaktır.

    bu arada aziz yıldırım’la ilgili yeniden yargılanma gündeme gelebilir. aziz yıldırım ve hükümetin kirli ilişkilerinden ve kurulan kirli ittifaktan daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. nihat özdemir, faik işık, rıdvan dilmen, ali koç, mahmut uslu, göksel gümüşdağ ve daha pek çok ismin aziz yıldırım adına başbakan ve hükümetle olan görüşmelerini ve aslında fenerbahçe ve diğer takımların bugüne kadar başbakan’ın himmetiyle kümede kaldığını yazılarımızda anlatmıştık. dolayısı ile bu kirli ilişkiler yumağı bundan sonra da devam edebilir ve aziz yıldırım yeniden yargılanabilir. bu konu ne uefa’yı ne fifa’yı ne de yazıda bahsettiğimiz onların güdümünde gerçekleşecek sportif yargılama sürecini etkilemeyecektir.
  • 1154
    başında şüpheli sıfatıyla yer alan herkesin eninde sonunda bir şekilde "karar verici" konumunda tamamladığı, dünya tarihinin en fantastik soruşturması. örneğin litaratüre at şikesi kavramını sokan kulübün başkanı futbol federasyonunun başına geçerek şike suçuna ilişkin maddeleri değiştirdikten sonra "yeni haliyle ilgili maddedeki şike tanımına uymuyor" diyerek olayı kendince aklamış, iddianamede adı geçen ve bazı şike eylemleri sırasında ortamda bulunacak kadar şüphelilerle içli dışlı olan serruh kaleli kaderin nasıl bir cilvesidir ki(!) aziz yıldırım'ın yeniden yargılanması talebini değerlendirecek kurulun başkanı oluvermiştir.

    tabi edirne dışında elin oğlu acımıyor ama, bir yere kadar...
  • 1157
    asıl danışıklı dövüşün yargılanma sürecinde döndüğü, koskoca 3 senede bir arpa boyu yol alınamayan soruşturma. gerek sportif gerek hukuki yargılama sürecinde birbiri ardına patlak veren, japonya kafasında bir ülkede düzinelerce intihar vakasına sebep olabilecek rezillikler bir kenara; hayalkırıklığının büyüğünü "osuruktan" derecesinde verdiği tepkilerle türk futbol dünyası vermiştir ki buna galatasaray camiasını temsil eden kişiler de dahildir. ligdeki gerçek işlevi fikstürü tamamlamak olan anadolu kulüplerinin tek derdi transfer vurgunlarıyla yolunu bulmak ve/veya o makamı kullanarak kendi işlerini daha da büyütmek olan başkanlarının tutumu anlaşılabilirdir de koskocaman belleyip hayatımızın merkezine oturttuğumuz galatasaray'ın bile bu konuda bildiriden öteye geçemeyen tavır ve söylemlerden ibaret "ossuruktan" tepkilerle işi geçiştirmiş olması hayal kırıklığının dik alası olmuştur.
  • 1162
    herkesin merak ettiği bir konu var. aslında birden fazla konu var ama öncelikle ilkine değinelim...

    deliller toplandı, savcı iddianameyi hazırladı, mahkeme iddianameyi kabul etti ve kovuşturma aşamasına geçildi... duruşmalar düzenlendi, yargılamalar yapıldı, sanıklar savunmalarını yaptı ve en sonunda mahkeme kararını verdi... aziz yıldırım önderliğindeki çıkar amaçlı suç örgütü 4 (dört) müsabakada şike yapmış, 3 (üç) müsabakada ise teşvik primi vermek suçunu işlemişti. şebekenin üyeleri hapis cezasına çarptırıldı. örgüt lideri aziz yıldırım, örgüt kurmak suçundan 2 yıl 6 ay, şike suçundan ise 3 yıl 9 ay olmak üzere toplamda 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. mahkeme ayrıca aziz yıldırım'a 1 milyon 312 bin tl adli para cezası verdi. bununla da kalmadı; aziz yıldırım spor kulüplerinde ve federasyonlarda görev yapmaktan men edildi. ayrıca kendisine stadyumlara giriş yasağı da getirildi. 2 temmuz 2012 tarihinde istanbul 16. ağır ceza mahkemesi'nin verdiği bu karar, türk hukuk sisteminde adli yargı kolunun son inceleme yeri yani adli yargı kolunun en üst düzey mahkemesi olan yargıtay tarafından 17 ocak 2014 tarihinde onandı. böylelikle mahkemenin verdiği karar onaylanmış yani aziz yıldırım ve örgütünün suçları kesin olarak sabit görülmüştü...

    başa dönelim. şike nedenli gözaltılar başladıktan sonra olay ulusal ve uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. haliyle şike soruşturması uefa'nın da dikkatini çekti. şampiyonlar ligi kuralarından kısa bir süre önce uefa başmüfettişi türkiye'yi ziyaret etti. dönemin federasyon başkanıyla ve soruşturmayı yürüten savcıyla bir görüşme yaptı. başmüfettişin ziyaretinden kısa bir süre sonra uefa fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'nden men ettiğini açıkladı. başmüfettişin ziyareti sırasında edindiği ciddi bilgiler, uefa'nın sıfır tolerans politikasıyla da birleşince bu karar kaçınılmaz oldu. kısacası sürecin hemen başında fenerbahçe ilk ciddi yaptırımıyla karşılaşmıştı. daha sonra uefa süreci izlemeye koyuldu. şikeyle ilgili yaptığı konferanslarda “ulusal federasyonlar şike olaylarıyla ilgili kamu vicdanını tatmin edici cezalar vermezse kendi soruşturmasını başlatabileceğini“ üstüne basa basa deklare etti. şike yapıldığını kabul eden fakat futbol sahalarına düşen dolarların rengiyle çimlerin rengi aynı olduğu için ayrım yapmakta zorlanan türkiye futbol federasyonu kurumları komik bir gerekçeyle şike yapan kulüpleri cezalandırmayınca uefa harekete geçti ve 10 haziran 2013 tarihinde fenerbahçe ve beşiktaş hakkında disiplin soruşturması başlattı. belirtmekte fayda var; uefa disiplin talimatında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların dikkate alındığı ama bunların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair hüküm bulunmakta. uefa, türkiye'deki makamların topladığı delilleri içeren şike iddianamesini de dikkate alarak bir soruşturma ve yargılama yaptı. zaten türkiye'deki yargılamada sanıkların hiçbiri delilleri reddetmemiş sadece “olay anladığınız gibi değil“ demekle yetinmişti. uefa tüm sanıkların savunmalarını aldıktan sonra soruşturmasını tamamladı ve şike yaptıkları gerekçesiyle fenerbahçe'yi 2 yıl, beşikaş'ı ise 1 yıl avrupa kupalarına katılmaktan men etti. fenerbahçe ve beşiktaş davayı uefa'nın bir üst inceleme mahkemesi olan uluslararası spor tahkim mahkemesi cas'a taşıdılar. yapılan duruşmalarda cas şike suçlularının savunmalarını tekrar aldı. fakat yine değişen bir şey olmadı. cas, uefa tahkim kurulu tarafından verilen men cezalarını onamıştı. bu noktadan sonra her iki kulübün de gidebileceği tek bir yargı yolu kalmıştı; o da cas'ın bir üst mercii olan isviçre federal yüksek mahkemesi. orada da sonuç değişmedi. isviçre federal yüksek mahkemesi cas'ın aldığı kararı aynen onadı. kısacası uluslararası kuruluşlar sanıkların da savunmalarını alarak gördükleri tüm davalarda şike suçunu sabit buldular. artık fenerbahçe ve beşiktaş'ın şike yaptıkları uluslararası makamlar tarafından resmen ve kesin olarak onanmıştı.

    2014 yılında eskişehirspor ve sivasspor avrupa kupalarına katılmayı hak edince uefa hemen tekrar devreye girdi. çünkü iki kulüp de şike davasında adı geçen kulüplerdi. yine her iki kulüp aynı soruşturma evresini geçirdi. sonucunda her ikisi de avrupa kupalarından 1 yıl süreyle men edildi. kısacası uefa'nın şikeyle ilgili tavrı çok netti. uefa, hakkında şike iddiası olan kulüpleri savunmalarını da alarak yargılıyor ve suçu sabit gördüğünde de cezasını kesiyordu. çünkü uefa'nın kendi turnuvalarının prestiji görevini kötüye kullanan art niyetli federasyonların inisiyatifine bırakılmayacak kadar değerliydi...

    gelelim konunun federasyon tarafına. federasyonda dönen oyunlardan; eski fenerbahçe yöneticisi dönemin tff başkanı mehmet ali aydınlar'ın dilemmasından; iktidar eliyle fenerbahçe'yi kurtarmak için kurulan yeni federasyon ve kurullarından kısacası o süreçten bahsetmeyeceğim. zaten herkesin az çok bildiği şeyler. hemen o döneme dönelim, türkiye futbol federasyonu'nun ceza kanunu futbol disiplin talimatı bakalım şike ve teşvikle ilgili ne diyor:

    madde 58 - müsabaka sonucu etkileme

    (1) müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.
    (2) bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. ihlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.
    (3) ihlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.
    (4) anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.”

    madde çok açık şekilde şike ve teşvik primi ile ilgili kişilere men ve hak mahrumiyeti, kulüplere ise küme düşürme cezasının verileceğini söylüyor. olaya fenerbahçe özelinden bakarsak; 4 maçta şike, 3 maçta teşvik primi vermek suçlarını işleyen ve toplamda 7 kere ilgili maddeye aykırı hareket eden fenerbahçe'nin 7 alt lige düşürülmesi gerekiyordu. en iyi ihtimalle ihlallerin aynı sezonda gerçekleştirildiği göz önüne alınıp tck'daki müteselsil suç hükmü gereğince şikeyi tek bir suç, teşvik primini tek bir suç olarak kabul edip fenerbahçe 2 alt lige düşürülebilirdi. fakat aynı maddede geçen ihlalin ağırlına göre hükmünü de eklediğimizde -ki iki suç da birden fazla defa tekrarlanmış- 2 alt lige düşürülen fenerbahçe'ye aynı zamanda puan silme cezası da verilmeliydi.

    sonrasında bahsettiğim gibi yeni federasyon, yeni kurullar ve çok güzel oyunlar var. 30 nisan 2012 tarihinde yeni federasyon müsabaka sonucu etkileme'yle ilgili 58. maddesini değiştirdi. şike ve teşvik ihlallerinin cezasını indirdi. şike ve teşvik primi suçlarını işleyen kulüpler bir alt lige düşürülecekti ama “şikenin sahaya yansıması“ şartıyla. kısacası futbol ve hukuk literatürüne muhteşem bir yeni kavram kazandırılmış oldu: şikenin sahaya yansıması...

    şimdi gelelim herkesin merak ettiği o konuya; `fenerbahçe neden küme düşürülmedi?`

    30 nisan 2012'de 58. madde değiştirildikten sadece 6 gün sonra profesyonel futbol disiplin kurulu şike soruşturmasıyla ilgili kararını verdi. “müsabaka sonucunu etkileme“ suçlamasıyla sevk olunan kulüplerden hiçbiri ceza almadı. ama ne ilginçtir ki mehmet şekip mosturoğlu, ilhan yüksel ekşioğlu, cemil turhan, ahmet çelebi, ibrahim akın, serdar kulbilge ve ümit karan gibi isimler 1 ila 3 yıl arası men cezası aldılar. komik olan taraf şuydu; ceza alan isimlerin hepsi fenerbahçe'nin şike yaptığı ve teşvik primi verdiği maçlardan dolayı ceza almıştı.

    değinmeden geçmeyelim; pfdk kararını 30 nisan'da, tahkim kurulu ise 6 mayıs'ta açıklamıştı. ama bu iki kararın hemen öncesinde çok önemli bir tarih daha var. kararların açıklanmasından sadece 4 gün önce 26 nisan 2012 tarihinde fenerbahçe “namusumuz“ dediği cas davasını geri çektiğini kap'a bildirdi. hatırlanacağı gibi fenerbahçe şampiyonlar ligi'nden ihraç edildikten sonra türkiye futbol federasyonu ve uefa aleyhine cas'ta 45 milyon dolarlık bir dava açmıştı. fakat tff'nin şike ile ilgili vereceği kararlardan çok kısa bir süre önce fenerbahçe bu davadan vazgeçti. çünkü tff kurumlarından lehine karar çıkması için öncelikle tff aleyhinde açtığı davayı geri çekmesi gerekiyordu.* aslında bu anlaşma fenerbahçe için çok daha kârlı bir anlaşma oldu. çünkü sürecin hemen başında cas'ta açtıkları bu alelacele davanın lehlerine sonuçlanmayacağını onlar da çok iyi biliyordu.

    kısacası fenerbahçe kendisine özel kurulan kurullar ve kendisine özel olarak değiştirilen maddeler ve en önemlisi bu maddelerin komik bir şekilde yorumlanışı sayesinde küme düşmekten kurtulmuştu.

    peki yazılı hukuk kurallarının bütünü ve aynı zamanda uygulayıcısı olan devlet, mahkemeleri aracılığıyla bir suç işlendiğini sabit görüp kişileri cezalandırdığı halde nasıl olur da altındaki federasyonun kurumları açık şekilde görevini kötüye kullanabilir ve disiplin talimatındaki maddeyi dilediği gibi yorumlayıp karar verebilir?

    ne yazık ki bunun cevabı da anayasa'da 2011 yılında yapılan bir değişiklikte saklı. anayasa'nın sporun geliştirilmesi başlıklı 59. maddesinin altında bulunan ve 2011 yılında yapılan değişiklikle eklenmiş fıkra aynen şu şekilde;

    “spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.“

    emin olun bugün birçok hukuk ve diğer idari bilimler fakültelerindeki anayasa hukuku derslerinde bu madde “fenerbahçe'yi küme düşmekten kurtaran madde“ olarak anlatılıyordur.

    bilindiği gibi hukuk devletlerinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine (yani kararlarına) karşı yargı yolu açıktır. zaten bu kural, hukuk devleti olmanın en önemli gereğidir. anayasamızda da “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.“* fakat türk hukuk sisteminde bunun bir takım istisnaları var. anayasa'nın 59. maddesine eklenen fıkra da bu istisnalardan biri ve eklenen maddede yargı yolunun kapalı olduğu açıkça belirtilmiş.

    bu madde ile spor federasyonlarının verdikleri disiplin cezalarına karşı yargı yolu tamamen kapatılmış ve zorunlu tahkim yolu tek yol olarak gösterilmiştir. diğer yargı yolları kapalı olduğu için haliyle tahkim kurulu kararları kesindir ve bu kararlara karşı başka hiçbir yargı merciine başvurulamaz.

    kısacası anayasa'daki madde diyor ki; bir spor federasyonu bir disiplin cezası verirse bu cezayı ancak ve ancak o federasyonun tahkim kurulu'na taşıyabilirsin. o tahkim kurulunun verdiği karar da kesindir. yani karara karşı üst mahkemelere gitmen mümkün değil. komik olan taraf şu; yazının ilk paragrafında belirttiğim gibi üst mahkemede onaylanmış bir şike davası kapı gibi durmakta. ama bir basamak yukarı çıkılmasına anayasa'nın kendisi izin vermiyor.

    profesyonel futbol disiplin kurulu'nun verdiği bu komik kararı ilgili kulüpler zorunlu olarak tff tahkim kurulu'na taşıdılar. hani aziz yıldırım'ın sağ kolu şike suçlusu şekip mosturoğlu'nun 6'ya 1 bizde dediği tahkim kuruluna. zaten ilk kararı veren disiplin kurulu da yine mosturoğlu'nun deyimiyle 4'e 3 onlardaydı. (bkz: tahkim kurulu 6-1 disiplin kurulu 4-3 bizde) yine belirtmekte fayda var; şekip mosturoğlu bunları yeni federasyon kurulduktan ve yeni kurullar oluşturulduktan sonra söylemişti. yani şike davasında yargılanan şebeke üyeleri aynı zamanda faaliyetlerine ara vermeden devam ediyordu.

    iştetrabzonspor gibi mağdur; galatasaray ve bursaspor gibi adaletin tecelli etmesini isteyen kulüplerin pfdk ve tahkim kurulunun görevini tamamen kötüye kullanarak verdiği bu kararı yargıya taşıyamamasının sebebi tam olarak bu.

    kısacası bu saatten sonra fenerbahçe ancak iki şekilde küme düşürülebilir ve şampiyonluk trabzonspor'a verilebilir:

    1. tbmm, anayasa'nın 59. maddedeki ilgili fıkrayı kaldırır. tahkim kurulunun verdiği karar yargıya taşınır. yargıdan tahkim kurulunun “görevini düzgün bir şekilde yapması“ istenir.
    2. tff, şike soruşturmasını baştan başlatarak yeni bir karar alabilir. elbette bunun için öncelikle mevcut federasyonun ve taraflı kurul üyelerinin değişmesi gerekiyor.

    ***

    şimdi gelelim herkesin merak ettiği bir diğer konu olan yeniden yargılama meselesine.

    türk hukuk sisteminde yeniden yargılama olağanüstü kanun yollarında biri. ceza hukukumuzda, ceza mahkemelerinde verilip kesinleşmiş kararlarda sanıkların lehine ya da aleyhine yapılan hataların düzeltilmesi için getirilmiş kanun yoluna yargılamanın yenilenmesi adı veriliyor. hangi hallerde yargılamanın yenileneceği cmk*'da açık açık sıralanmış: eğer duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen belgeler sahteyse; yine duruşmada dinlenen tanıkların, hükmü etkileyecek şekilde gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu anlaşılmışsa; hükme katılmış olan hakimlerden en az biri görevini yapmada kusur işlemiş ise; mahkumiyet kararının dayandırıldığı hukuk mahkemesi hükmünün kesinleşmiş diğer bir hükümle kaldırılmışsa; sanıkların beraatini veya daha hafif bir cezaya mahkum edilmesini gerektirecek yeni deliller bulunmuşsa yargılamada yenilemeye gidilebiliyor.

    fakat yargılamanın yenilenmesini yanlış anlamamak gerekiyor. yeniden yargılamanın kabul edilmesi önceki kesinleşen kararın düştüğü anlamına gelmiyor. önceki karar yeniden yargılama bitene ve aksine bir hüküm çıkana kadar geçerli. fakat, ileride telafisi imkansız zararlara sebebiyet vermemek açısından infazlarının geri bırakılmasına da karar verilebiliyor. işte aziz yıldırım ve diğer şike hükümlülerinin şu an hapiste olmamasının sebebi de tam olarak bu. infazlar yeniden yargılama süreci bitene kadar geriye bırakıldı.

    sürece geri dönelim; 17 ocak 2014 tarihinde yargıtay şike kararını onadıktan sonra aziz yıldırım ve diğer sanıkların cezaları kesinleşmiş oldu. kararın açıklandığı gün -ne hikmetse- fransa'da bulunan aziz yıldırım'ın hapse girmesi kesinleşmişti. hatta o günlerde aziz yıldırım'ın ülkeye geri dönemeyeceği konuşuluyordu. karardan sonra *hükümlülerin 60 gün içinde infazlarını çekmek üzere teslim olması gerekiyordu.* ülke dışında bulunan aziz yıldırım kararın yargıtay tarafından onanmasından 4 gün sonra 21 ocak 2014 tarihinde türkiye'ye geldi. aziz yıldırım'ın türkiye'ye geldiği akşam fenerbahçe genel sekreteri ve basın sözcüsü mahmut uslu fenerbahçe tv'deki canlı yayında, dönemin başbakanı recep tayyip erdoğan'dan “yeniden yargılama“ sözü aldıklarını açık açık itiraf etti. http://gss.gs/JmD http://gss.gs/dQR.png böylelikle aziz yıldırım'ın türkiye'ye neden döndüğü de anlaşılmış oldu. burada hukuk devletinden, yürütmenin yargıya yaptığı bu müdahaleden yani fonksiyonel gasptan bahsetmeyeceğim. ne yazık ki yeni türkiye'de artık bu tür yetki tecavüz ve gaspları teamül haline geldi. dönemin başbakanı tayyip erdoğan, özel yetkili mahkemelerin birkaç ay sonra kaldırılacağını bildiği için rahatlıkla bu sözü verebilmişti. çünkü şike davası özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi tarafından görülmüştü. öym'lerin kaldırılmasıyla bir şekilde şike davasını bu kapsamda değerlendirip yargılamayı yenileyeceklerdi.

    sonuç olarak 6 mart 2014 tarihinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yasalaştı. şike davası dosyası hsyk tarafından 13. ağır ceza mahkemesi'ne gönderildi. bu tarihten sonra aziz yıldırım ve diğer şike hükümlüleri “infazın durdurulması ve yeniden yargılama yapılması“ için 13. ağır ceza mahkemesine başvuruda bulundular. 23 haziran 2014 tarihinde istanbul 13 ağır ceza mahkemesi itirazda bulunan sanıklar hakkında, infazı durdurarak yeniden yargılamaya hükmetti.

    yeniden yargılama kararının verildiği gün fenerbahçe yönetimi, fenerbahçe resmi sitesine ve kamuyu aydınlatma platformuna aşağıdaki şu duyuruları geçti:

    “istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, sözde şike davasında, başkanımız aziz yıldırım'ın da aralarında bulunduğu sanıkların, “yeniden yargılanma“ ve “infazın durdurulması“ talebini kabul etti.

    yeniden yargılama kararı ile birlikte, sanıklar hakkındaki kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu.

    http://fenerbahce.org/detay.asp?ContentID=40538

    “başkanımız aziz yıldırım'ın avukatlarından alınan bilgiye göre istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, başkanımız' ın da aralarında bulunduğu şahısların yeniden yargılanma ve infazın durdurulması talebini kabul etmiştir.

    http://kap.gov.tr/...etayi.aspx?id=367136

    fenerbahçe yönetimi resmi sitesi üzerinden “kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu“ gibi tamamen yalan ve yanlış bir açıklama yaparak ucuz bir algı yönetimine başvuruyor. fakat aynı fenerbahçe yönetimi kap'a yaptığı bildirimde böyle bir ifade kullanamıyor. zira gerçeğe aykırı yapılan kap bildirimleri beraberinde çok büyük cezaları getiriyor. sadece bu basit olay bile fenerbahçe'nin masumiyetiyle ilgili bize önemli bir örnek sunuyor...

    peki yeniden yargılama kararını nasıl okumak gerekiyor?

    mahkemenin verdiği karar şu şekilde;

    “1- görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin taleplerin oy birliğiyle reddine;“

    yani 13. ağır ceza mahkemesi davanın kendi yargı alanına girdiğini kabul ediyor. peki bu ne anlama geliyor? şike davasının bir çete suçu olduğu ve bu sebeple yargılamanın ağır cezada yapılması gerektiği bir kez daha kabul ediliyor. bu aynı zamanda önceki yargılamayı yapan özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi'nin görev ve yetki yönünden yetkili olduğunu anlamına da geliyor. yani sevgili! başkanımız duygun yarsuvat'ın hukukçu kimliğiyle! yaptığı “aziz yıldırım asliye ceza mahkemesinde yargılanmalıydı“ açıklaması bir kez daha boşa çıkıyor.

    “2- sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“

    mahkeme aziz yıldırım ve fenerbahçe'ye kumpas kurulduğu yönündeki iddiaları bir kez daha kesin bir şekilde reddediyor. yani soruşturma evresinin hukuka uygunluğu burada da kabul ediliyor. hatırlanacağı gibi aziz yıldırım'ın tek savunması kendilerine kumpas kurulduğu yönündeydi.

    “3- duruşma tutanaklarında sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“

    mahkeme yargılamanın yenilenmesi için cmk'da sayılan şartlardan sahte delil ve sahte tanıklık sebebiyle yargılanmanın yenilenmesini talebini reddediyor. bu net bir şekilde davada kullanılan delillerin sahte olmadığı ve dinlenen tanıkların da tanıklıklarının gerçeğe uygun olduğu anlamına geliyor.

    görüldüğü gibi ilk 3 kararda da yargılamanın yenilenmesi talepleri reddedilmiş. peki yargılanmanın yenilenmesine sebep olan karar hangisi?

    “4- 6526 sayılı yasayla cmk'da yapılan değişikliklerin cmk 311/1-e maddesi kapsamında kaldığı değerlendirildiğinden, bu duruma göre hükümlüler aziz yıldırım, olgun peker, ilhan yüksek ekşioğlu, abdullah başak, ahmet çelebi ver selim kımıl hakkındaki yargılamanın yenilenmesi taleplerinin mahkumiyet kararları verilerek yargıtay 5. ceza dairesince onanarak kesinleşen suçları yönünden cmk 318/1 maddesi gereğince oybirliğiyle kabule değer olduğuna;“

    yargılanmanın yenilenmesine karar verilen karar işte bu karar. anladığım kadarıyla özel mahkemelerin kaldırıldığı 6 mart 2014 tarihinde yayınlanan 6526 sayılı yasayla cmk'da bir takım değişikliklere gidilmiş. şike davasında mahkumiyet kararının dayandırıldığı hükümler de bu yasayla değişikliğe uğradığı için mahkeme yargılanmanın yenilenmesine karar vermiş. ayrıca bu kesinlikle davanın sıfırdan başlayacağı anlamına gelmiyor. yerel bir mahkemenin yargıtay'ın onadığı bir kararı tamamen değiştirmesi ya da bu kararı kaldırması mümkün değil. cmk 311/1-e maddesine göre, yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa olasılığı hükmünce bir değerlendirme yapılacak. ve yeniden yargılama sadece bu husus üzerinden yapılacak. deliller, tanıklar ve mahkeme tutanaklarıyla ilgili yeniden yargılamanın yapılması mümkün değil. zira mahkeme bu talepleri kesin olarak reddetmiş.

    son olarak mahkeme ayrıca infazlarının geri bırakılmasına da oy birliğiyle karar vermiş. bu sebeple şike suçluları şu an serbest. yani ortada ne düşen bir ceza ne de düşen bir dava var. ilgili konuda yeniden yargılanma tamamlandıktan sonra aksine bir karar çıkmazsa infazların uygulanmasına geçilecek...

    peki bundan sonra ne olacak?

    bundan sonra mahkemenin önünde iki seçenek var. mahkeme ya dosya üzerinden davayı görüp davayı karara bağlayacak ya da yeniden duruşmalar düzenleyerek dava karara bağlanacak. hükme dayandırılan delillerin sahte olmadığı ve tanıkların ifadelerinin de gerçeğe uygun olduğunu mahkeme tarafından kabul edildiğine göre tekrardan duruşmaların düzenlenmesi ihtimal dahilinde gözükmüyor. ayrıca sanıklar lehine ortaya çıkan yeni hiçbir belge de bulunmamakta. kısacası normal şartlarda mahkemenin değişen hükümler çerçevesinde dosya üzerinden yeni bir karar vermesi bekleniyor. karardan çıkacak en muhtemel sonuç önceki kararın aynen onanması. diğer bir ihtimalle de “yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa“ gereğince sanıkların ceza süreleri belli bir miktarda azaltılabilir. bunun dışında eldeki verilerden yola çıkarak sanıkların beraat etmesi mümkün görünmüyor.

    kamuoyunda şike davasının ergenekon ve balyoz davalarıyla ilişkili olduğu yönünde bir algı yönlendirmesi yapılıyor ama kesinlikle alakası yok. ergenekon ve balyoz davalarındaki yeniden yargılama gerekçeleri çok daha farklı. orada delillerinden tutun, tanıklara; tanıklardan tutun duruşma tutanaklarına kadar birçok şüpheli durum vardı. örneğin balyoz davasında sanıklar davanın başından itibaren delil olarak kullanılan dijitallerin sonradan üretilmiş ve sahte olduğunu iddia ediyorlardı. anayasa mahkemesi de bu iddiaları kabul ederek yeniden yargılama kararı verdi. oysa şike davasında başından sonuna kadar sanıkların reddettiği tek bir tane bile delil yok. zaten yeniden yargılama kararı veren mahkeme de kararında delillerin sahte olmadığını, duruşma tutanaklarında herhangi bir sahtecilik yapmadığını belirtiyor. bu sebeple fenerbahçelilerin yaptığı “balyoz davası sanıkları beraat etti, bu yüzden biz de beraat edeceğiz“ algı yönetimi safsatadan ibaret. dönemin fenerbahçe teknik direktörü aykut kocaman'ın bile “türk futbolunda hız limiti aşılmıştır ama radar sadece tek bir kulübe tutulmuştur“ gibi açık ve net şekilde bir itirafı var. futbolcu ibrahim akın'ın fenerbahçe'den teşvik primi aldığını net bir şekilde itiraf etmesi var. aziz yıldırım'ın “şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım“ söylemi var. bunlar ve benzeri şeyler defalarca yazıldı, çizildi ve delilleriyle beraber gün gibi ortada. ergenekon ve balyoz davalarında sanıkların hiçbirinin itirafı ve delilleri kabulü yok.

    sonuç olarak adil bir yeniden yargılama yapıldığı sürece şike davasındaki sanıkların beraat etme gibi bir ihtimali yok. bildiğini gibi 17 aralık*'tan sonra ülke iki kutba ayrıldı. bir tarafta akp, diğer tarafta ise cemaat. devlet eliyle yaptırım gücüne sahip olan akp geçmişteki birçok olayı cemaate ihale ederek hem işin içinden sıyrılıp kendini akamaya hem de cemaate yeni düşmanlar kazandırmaya çalışıyor. bu yüzden fenerbahçe resmi sitesinde yaptığı açıklamalarda sürekli “paralellerin fenerbahçe'ye kurduğu kumpas“ söyleminde bulunup hükümete yanlıyor... geçmişteki birçok davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılmış önemli hukuk ihlalleri var. fakat şike davasında hemen hemen her şey kitaba uygun olarak yürütülmüş olarak gözüküyor. deliller mahkeme kararıyla hukuka uygun şekilde toplanmış; hükme etki eden sahte deliller yok, sahte tanıklar yok, mahkeme tutanaklarında sahtelik yok, sanıkların deliller reddetmesi yok. son olarak mahkemenin tüm bunları göze alarak kanunlara uygun olarak verdiği bir karar var...

    peki bir hukuk katliamı yapılarak şike suçluları beraat ettirilirse ne olacak?

    şu aşamada böyle bir şey mümkün olarak gözükmüyor. bunun olması için ceza kanunundaki çete kurmak, müsabaka sonuçlarına etki ederek ekonomik çıkar elde etmek vb. gibi fiilleri suç olarak tanımlayan maddelerin kaldırılması gerekiyor. her şey bu kadar açıkken bu denli net bir şekilde hukuk ihlali yapılırsa davanın tarafı olan trabzonspor'un bu işin peşini kesinlikle bırakmaması gerekiyor.

    unutmamak gerekiyor ki; ilgili kulüplere küme düşme cezası vermediği hale tff şike yapıldığını kabul etti. aynı zamanda uefa ve cas kendi soruşturma ve yargılamalarını yaparak şike yapıldığını net bir şekilde kabul etti ve bu kararlarını onaylandı. yani uluslararası arena'da fenerbahçe ve diğer kulüplerin şike yaptığı net bir şekilde kabul edilmiş durumda. bu saatten sonra uefa ve cas kararlarının değişmesi mümkün değil. zira yazının başında uefa'nın disiplin talimatlarında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair bir hüküm bulunduğundan da bahsetmiştim.

    kısacası şike suçlularının hükümet eliyle ve hukukun katledilmesiyle aklanması hiçbir şey ifade etmeyecek. evet tekrar söylüyorum; hiçbir şey ifade etmeyecek. çünkü böyle bir durumda şike sanıklarının kamuoyunun nezdinde aklanması mümkün değil...
  • 1164
    üzerinden 3.5 sene geçen, bir bok olduğu da olacağı da olmayan soruşturma.

    burası bir hukuk devleti falan değil. hırsızın, düzenbazın, dolandırıcının, torpillinin, nüfuzu olanın kazandığı ülke. her gün yaşadığımız onlarca adaletsizliği, hukuksuzluğu, saçmalığı geçtim adam şikeden ceza alıyor, takımına bir bok olmuyor. takımına bir bok olmadığı gibi zamanın başbakanı çıkıyor bir şeyler söylüyor, adam hüküm giymiyor. sokayım böyle adalete afedersiniz.
  • 1166
    gecen hafta emre belozoglu denen sahsin bu hafta 11 de baslayacagi ceza almayacagi bir hafta olacak.

    yani birakin sikeyi daha bamya kadar boyu turlu turlu huyu olan bir adam saha icerisinden kufurler ucuruyor, bir allahin kulu cikip agzini acmiyor bu adam neden ceza almadi diye...

    ve biz hala sike sorusturmasi sonuclandiralacak diyoruz.

    sozum besiktas ve galatasaray camialarina, hani cok meshur bir cumle vardir ya hatirlatiyim.

    ''susma, sustukca sira sana gelecek''
App Store'dan indirin Google Play'den alın