• 1163
    herkesin merak ettiği bir konu var. aslında birden fazla konu var ama öncelikle ilkine değinelim...

    deliller toplandı, savcı iddianameyi hazırladı, mahkeme iddianameyi kabul etti ve kovuşturma aşamasına geçildi... duruşmalar düzenlendi, yargılamalar yapıldı, sanıklar savunmalarını yaptı ve en sonunda mahkeme kararını verdi... aziz yıldırım önderliğindeki çıkar amaçlı suç örgütü 4 (dört) müsabakada şike yapmış, 3 (üç) müsabakada ise teşvik primi vermek suçunu işlemişti. şebekenin üyeleri hapis cezasına çarptırıldı. örgüt lideri aziz yıldırım, örgüt kurmak suçundan 2 yıl 6 ay, şike suçundan ise 3 yıl 9 ay olmak üzere toplamda 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. mahkeme ayrıca aziz yıldırım'a 1 milyon 312 bin tl adli para cezası verdi. bununla da kalmadı; aziz yıldırım spor kulüplerinde ve federasyonlarda görev yapmaktan men edildi. ayrıca kendisine stadyumlara giriş yasağı da getirildi. 2 temmuz 2012 tarihinde istanbul 16. ağır ceza mahkemesi'nin verdiği bu karar, türk hukuk sisteminde adli yargı kolunun son inceleme yeri yani adli yargı kolunun en üst düzey mahkemesi olan yargıtay tarafından 17 ocak 2014 tarihinde onandı. böylelikle mahkemenin verdiği karar onaylanmış yani aziz yıldırım ve örgütünün suçları kesin olarak sabit görülmüştü...

    başa dönelim. şike nedenli gözaltılar başladıktan sonra olay ulusal ve uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. haliyle şike soruşturması uefa'nın da dikkatini çekti. şampiyonlar ligi kuralarından kısa bir süre önce uefa başmüfettişi türkiye'yi ziyaret etti. dönemin federasyon başkanıyla ve soruşturmayı yürüten savcıyla bir görüşme yaptı. başmüfettişin ziyaretinden kısa bir süre sonra uefa fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'nden men ettiğini açıkladı. başmüfettişin ziyareti sırasında edindiği ciddi bilgiler, uefa'nın sıfır tolerans politikasıyla da birleşince bu karar kaçınılmaz oldu. kısacası sürecin hemen başında fenerbahçe ilk ciddi yaptırımıyla karşılaşmıştı. daha sonra uefa süreci izlemeye koyuldu. şikeyle ilgili yaptığı konferanslarda “ulusal federasyonlar şike olaylarıyla ilgili kamu vicdanını tatmin edici cezalar vermezse kendi soruşturmasını başlatabileceğini“ üstüne basa basa deklare etti. şike yapıldığını kabul eden fakat futbol sahalarına düşen dolarların rengiyle çimlerin rengi aynı olduğu için ayrım yapmakta zorlanan türkiye futbol federasyonu kurumları komik bir gerekçeyle şike yapan kulüpleri cezalandırmayınca uefa harekete geçti ve 10 haziran 2013 tarihinde fenerbahçe ve beşiktaş hakkında disiplin soruşturması başlattı. belirtmekte fayda var; uefa disiplin talimatında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların dikkate alındığı ama bunların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair hüküm bulunmakta. uefa, türkiye'deki makamların topladığı delilleri içeren şike iddianamesini de dikkate alarak bir soruşturma ve yargılama yaptı. zaten türkiye'deki yargılamada sanıkların hiçbiri delilleri reddetmemiş sadece “olay anladığınız gibi değil“ demekle yetinmişti. uefa tüm sanıkların savunmalarını aldıktan sonra soruşturmasını tamamladı ve şike yaptıkları gerekçesiyle fenerbahçe'yi 2 yıl, beşikaş'ı ise 1 yıl avrupa kupalarına katılmaktan men etti. fenerbahçe ve beşiktaş davayı uefa'nın bir üst inceleme mahkemesi olan uluslararası spor tahkim mahkemesi cas'a taşıdılar. yapılan duruşmalarda cas şike suçlularının savunmalarını tekrar aldı. fakat yine değişen bir şey olmadı. cas, uefa tahkim kurulu tarafından verilen men cezalarını onamıştı. bu noktadan sonra her iki kulübün de gidebileceği tek bir yargı yolu kalmıştı; o da cas'ın bir üst mercii olan isviçre federal yüksek mahkemesi. orada da sonuç değişmedi. isviçre federal yüksek mahkemesi cas'ın aldığı kararı aynen onadı. kısacası uluslararası kuruluşlar sanıkların da savunmalarını alarak gördükleri tüm davalarda şike suçunu sabit buldular. artık fenerbahçe ve beşiktaş'ın şike yaptıkları uluslararası makamlar tarafından resmen ve kesin olarak onanmıştı.

    2014 yılında eskişehirspor ve sivasspor avrupa kupalarına katılmayı hak edince uefa hemen tekrar devreye girdi. çünkü iki kulüp de şike davasında adı geçen kulüplerdi. yine her iki kulüp aynı soruşturma evresini geçirdi. sonucunda her ikisi de avrupa kupalarından 1 yıl süreyle men edildi. kısacası uefa'nın şikeyle ilgili tavrı çok netti. uefa, hakkında şike iddiası olan kulüpleri savunmalarını da alarak yargılıyor ve suçu sabit gördüğünde de cezasını kesiyordu. çünkü uefa'nın kendi turnuvalarının prestiji görevini kötüye kullanan art niyetli federasyonların inisiyatifine bırakılmayacak kadar değerliydi...

    gelelim konunun federasyon tarafına. federasyonda dönen oyunlardan; eski fenerbahçe yöneticisi dönemin tff başkanı mehmet ali aydınlar'ın dilemmasından; iktidar eliyle fenerbahçe'yi kurtarmak için kurulan yeni federasyon ve kurullarından kısacası o süreçten bahsetmeyeceğim. zaten herkesin az çok bildiği şeyler. hemen o döneme dönelim, türkiye futbol federasyonu'nun ceza kanunu futbol disiplin talimatı bakalım şike ve teşvikle ilgili ne diyor:

    madde 58 - müsabaka sonucu etkileme

    (1) müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.
    (2) bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. ihlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.
    (3) ihlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.
    (4) anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.”

    madde çok açık şekilde şike ve teşvik primi ile ilgili kişilere men ve hak mahrumiyeti, kulüplere ise küme düşürme cezasının verileceğini söylüyor. olaya fenerbahçe özelinden bakarsak; 4 maçta şike, 3 maçta teşvik primi vermek suçlarını işleyen ve toplamda 7 kere ilgili maddeye aykırı hareket eden fenerbahçe'nin 7 alt lige düşürülmesi gerekiyordu. en iyi ihtimalle ihlallerin aynı sezonda gerçekleştirildiği göz önüne alınıp tck'daki müteselsil suç hükmü gereğince şikeyi tek bir suç, teşvik primini tek bir suç olarak kabul edip fenerbahçe 2 alt lige düşürülebilirdi. fakat aynı maddede geçen ihlalin ağırlına göre hükmünü de eklediğimizde -ki iki suç da birden fazla defa tekrarlanmış- 2 alt lige düşürülen fenerbahçe'ye aynı zamanda puan silme cezası da verilmeliydi.

    sonrasında bahsettiğim gibi yeni federasyon, yeni kurullar ve çok güzel oyunlar var. 30 nisan 2012 tarihinde yeni federasyon müsabaka sonucu etkileme'yle ilgili 58. maddesini değiştirdi. şike ve teşvik ihlallerinin cezasını indirdi. şike ve teşvik primi suçlarını işleyen kulüpler bir alt lige düşürülecekti ama “şikenin sahaya yansıması“ şartıyla. kısacası futbol ve hukuk literatürüne muhteşem bir yeni kavram kazandırılmış oldu: şikenin sahaya yansıması...

    şimdi gelelim herkesin merak ettiği o konuya; `fenerbahçe neden küme düşürülmedi?`

    30 nisan 2012'de 58. madde değiştirildikten sadece 6 gün sonra profesyonel futbol disiplin kurulu şike soruşturmasıyla ilgili kararını verdi. “müsabaka sonucunu etkileme“ suçlamasıyla sevk olunan kulüplerden hiçbiri ceza almadı. ama ne ilginçtir ki mehmet şekip mosturoğlu, ilhan yüksel ekşioğlu, cemil turhan, ahmet çelebi, ibrahim akın, serdar kulbilge ve ümit karan gibi isimler 1 ila 3 yıl arası men cezası aldılar. komik olan taraf şuydu; ceza alan isimlerin hepsi fenerbahçe'nin şike yaptığı ve teşvik primi verdiği maçlardan dolayı ceza almıştı.

    değinmeden geçmeyelim; pfdk kararını 30 nisan'da, tahkim kurulu ise 6 mayıs'ta açıklamıştı. ama bu iki kararın hemen öncesinde çok önemli bir tarih daha var. kararların açıklanmasından sadece 4 gün önce 26 nisan 2012 tarihinde fenerbahçe “namusumuz“ dediği cas davasını geri çektiğini kap'a bildirdi. hatırlanacağı gibi fenerbahçe şampiyonlar ligi'nden ihraç edildikten sonra türkiye futbol federasyonu ve uefa aleyhine cas'ta 45 milyon dolarlık bir dava açmıştı. fakat tff'nin şike ile ilgili vereceği kararlardan çok kısa bir süre önce fenerbahçe bu davadan vazgeçti. çünkü tff kurumlarından lehine karar çıkması için öncelikle tff aleyhinde açtığı davayı geri çekmesi gerekiyordu.* aslında bu anlaşma fenerbahçe için çok daha kârlı bir anlaşma oldu. çünkü sürecin hemen başında cas'ta açtıkları bu alelacele davanın lehlerine sonuçlanmayacağını onlar da çok iyi biliyordu.

    kısacası fenerbahçe kendisine özel kurulan kurullar ve kendisine özel olarak değiştirilen maddeler ve en önemlisi bu maddelerin komik bir şekilde yorumlanışı sayesinde küme düşmekten kurtulmuştu.

    peki yazılı hukuk kurallarının bütünü ve aynı zamanda uygulayıcısı olan devlet, mahkemeleri aracılığıyla bir suç işlendiğini sabit görüp kişileri cezalandırdığı halde nasıl olur da altındaki federasyonun kurumları açık şekilde görevini kötüye kullanabilir ve disiplin talimatındaki maddeyi dilediği gibi yorumlayıp karar verebilir?

    ne yazık ki bunun cevabı da anayasa'da 2011 yılında yapılan bir değişiklikte saklı. anayasa'nın sporun geliştirilmesi başlıklı 59. maddesinin altında bulunan ve 2011 yılında yapılan değişiklikle eklenmiş fıkra aynen şu şekilde;

    “spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.“

    emin olun bugün birçok hukuk ve diğer idari bilimler fakültelerindeki anayasa hukuku derslerinde bu madde “fenerbahçe'yi küme düşmekten kurtaran madde“ olarak anlatılıyordur.

    bilindiği gibi hukuk devletlerinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine (yani kararlarına) karşı yargı yolu açıktır. zaten bu kural, hukuk devleti olmanın en önemli gereğidir. anayasamızda da “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.“* fakat türk hukuk sisteminde bunun bir takım istisnaları var. anayasa'nın 59. maddesine eklenen fıkra da bu istisnalardan biri ve eklenen maddede yargı yolunun kapalı olduğu açıkça belirtilmiş.

    bu madde ile spor federasyonlarının verdikleri disiplin cezalarına karşı yargı yolu tamamen kapatılmış ve zorunlu tahkim yolu tek yol olarak gösterilmiştir. diğer yargı yolları kapalı olduğu için haliyle tahkim kurulu kararları kesindir ve bu kararlara karşı başka hiçbir yargı merciine başvurulamaz.

    kısacası anayasa'daki madde diyor ki; bir spor federasyonu bir disiplin cezası verirse bu cezayı ancak ve ancak o federasyonun tahkim kurulu'na taşıyabilirsin. o tahkim kurulunun verdiği karar da kesindir. yani karara karşı üst mahkemelere gitmen mümkün değil. komik olan taraf şu; yazının ilk paragrafında belirttiğim gibi üst mahkemede onaylanmış bir şike davası kapı gibi durmakta. ama bir basamak yukarı çıkılmasına anayasa'nın kendisi izin vermiyor.

    profesyonel futbol disiplin kurulu'nun verdiği bu komik kararı ilgili kulüpler zorunlu olarak tff tahkim kurulu'na taşıdılar. hani aziz yıldırım'ın sağ kolu şike suçlusu şekip mosturoğlu'nun 6'ya 1 bizde dediği tahkim kuruluna. zaten ilk kararı veren disiplin kurulu da yine mosturoğlu'nun deyimiyle 4'e 3 onlardaydı. (bkz: tahkim kurulu 6-1 disiplin kurulu 4-3 bizde) yine belirtmekte fayda var; şekip mosturoğlu bunları yeni federasyon kurulduktan ve yeni kurullar oluşturulduktan sonra söylemişti. yani şike davasında yargılanan şebeke üyeleri aynı zamanda faaliyetlerine ara vermeden devam ediyordu.

    iştetrabzonspor gibi mağdur; galatasaray ve bursaspor gibi adaletin tecelli etmesini isteyen kulüplerin pfdk ve tahkim kurulunun görevini tamamen kötüye kullanarak verdiği bu kararı yargıya taşıyamamasının sebebi tam olarak bu.

    kısacası bu saatten sonra fenerbahçe ancak iki şekilde küme düşürülebilir ve şampiyonluk trabzonspor'a verilebilir:

    1. tbmm, anayasa'nın 59. maddedeki ilgili fıkrayı kaldırır. tahkim kurulunun verdiği karar yargıya taşınır. yargıdan tahkim kurulunun “görevini düzgün bir şekilde yapması“ istenir.
    2. tff, şike soruşturmasını baştan başlatarak yeni bir karar alabilir. elbette bunun için öncelikle mevcut federasyonun ve taraflı kurul üyelerinin değişmesi gerekiyor.

    ***

    şimdi gelelim herkesin merak ettiği bir diğer konu olan yeniden yargılama meselesine.

    türk hukuk sisteminde yeniden yargılama olağanüstü kanun yollarında biri. ceza hukukumuzda, ceza mahkemelerinde verilip kesinleşmiş kararlarda sanıkların lehine ya da aleyhine yapılan hataların düzeltilmesi için getirilmiş kanun yoluna yargılamanın yenilenmesi adı veriliyor. hangi hallerde yargılamanın yenileneceği cmk*'da açık açık sıralanmış: eğer duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen belgeler sahteyse; yine duruşmada dinlenen tanıkların, hükmü etkileyecek şekilde gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu anlaşılmışsa; hükme katılmış olan hakimlerden en az biri görevini yapmada kusur işlemiş ise; mahkumiyet kararının dayandırıldığı hukuk mahkemesi hükmünün kesinleşmiş diğer bir hükümle kaldırılmışsa; sanıkların beraatini veya daha hafif bir cezaya mahkum edilmesini gerektirecek yeni deliller bulunmuşsa yargılamada yenilemeye gidilebiliyor.

    fakat yargılamanın yenilenmesini yanlış anlamamak gerekiyor. yeniden yargılamanın kabul edilmesi önceki kesinleşen kararın düştüğü anlamına gelmiyor. önceki karar yeniden yargılama bitene ve aksine bir hüküm çıkana kadar geçerli. fakat, ileride telafisi imkansız zararlara sebebiyet vermemek açısından infazlarının geri bırakılmasına da karar verilebiliyor. işte aziz yıldırım ve diğer şike hükümlülerinin şu an hapiste olmamasının sebebi de tam olarak bu. infazlar yeniden yargılama süreci bitene kadar geriye bırakıldı.

    sürece geri dönelim; 17 ocak 2014 tarihinde yargıtay şike kararını onadıktan sonra aziz yıldırım ve diğer sanıkların cezaları kesinleşmiş oldu. kararın açıklandığı gün -ne hikmetse- fransa'da bulunan aziz yıldırım'ın hapse girmesi kesinleşmişti. hatta o günlerde aziz yıldırım'ın ülkeye geri dönemeyeceği konuşuluyordu. karardan sonra *hükümlülerin 60 gün içinde infazlarını çekmek üzere teslim olması gerekiyordu.* ülke dışında bulunan aziz yıldırım kararın yargıtay tarafından onanmasından 4 gün sonra 21 ocak 2014 tarihinde türkiye'ye geldi. aziz yıldırım'ın türkiye'ye geldiği akşam fenerbahçe genel sekreteri ve basın sözcüsü mahmut uslu fenerbahçe tv'deki canlı yayında, dönemin başbakanı recep tayyip erdoğan'dan “yeniden yargılama“ sözü aldıklarını açık açık itiraf etti. http://gss.gs/JmD http://gss.gs/dQR.png böylelikle aziz yıldırım'ın türkiye'ye neden döndüğü de anlaşılmış oldu. burada hukuk devletinden, yürütmenin yargıya yaptığı bu müdahaleden yani fonksiyonel gasptan bahsetmeyeceğim. ne yazık ki yeni türkiye'de artık bu tür yetki tecavüz ve gaspları teamül haline geldi. dönemin başbakanı tayyip erdoğan, özel yetkili mahkemelerin birkaç ay sonra kaldırılacağını bildiği için rahatlıkla bu sözü verebilmişti. çünkü şike davası özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi tarafından görülmüştü. öym'lerin kaldırılmasıyla bir şekilde şike davasını bu kapsamda değerlendirip yargılamayı yenileyeceklerdi.

    sonuç olarak 6 mart 2014 tarihinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yasalaştı. şike davası dosyası hsyk tarafından 13. ağır ceza mahkemesi'ne gönderildi. bu tarihten sonra aziz yıldırım ve diğer şike hükümlüleri “infazın durdurulması ve yeniden yargılama yapılması“ için 13. ağır ceza mahkemesine başvuruda bulundular. 23 haziran 2014 tarihinde istanbul 13 ağır ceza mahkemesi itirazda bulunan sanıklar hakkında, infazı durdurarak yeniden yargılamaya hükmetti.

    yeniden yargılama kararının verildiği gün fenerbahçe yönetimi, fenerbahçe resmi sitesine ve kamuyu aydınlatma platformuna aşağıdaki şu duyuruları geçti:

    “istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, sözde şike davasında, başkanımız aziz yıldırım'ın da aralarında bulunduğu sanıkların, “yeniden yargılanma“ ve “infazın durdurulması“ talebini kabul etti.

    yeniden yargılama kararı ile birlikte, sanıklar hakkındaki kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu.

    http://fenerbahce.org/detay.asp?ContentID=40538

    “başkanımız aziz yıldırım'ın avukatlarından alınan bilgiye göre istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, başkanımız' ın da aralarında bulunduğu şahısların yeniden yargılanma ve infazın durdurulması talebini kabul etmiştir.

    http://kap.gov.tr/...etayi.aspx?id=367136

    fenerbahçe yönetimi resmi sitesi üzerinden “kesinleşmiş cezalar bozulmuş oldu“ gibi tamamen yalan ve yanlış bir açıklama yaparak ucuz bir algı yönetimine başvuruyor. fakat aynı fenerbahçe yönetimi kap'a yaptığı bildirimde böyle bir ifade kullanamıyor. zira gerçeğe aykırı yapılan kap bildirimleri beraberinde çok büyük cezaları getiriyor. sadece bu basit olay bile fenerbahçe'nin masumiyetiyle ilgili bize önemli bir örnek sunuyor...

    peki yeniden yargılama kararını nasıl okumak gerekiyor?

    mahkemenin verdiği karar şu şekilde;

    “1- görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin taleplerin oy birliğiyle reddine;“

    yani 13. ağır ceza mahkemesi davanın kendi yargı alanına girdiğini kabul ediyor. peki bu ne anlama geliyor? şike davasının bir çete suçu olduğu ve bu sebeple yargılamanın ağır cezada yapılması gerektiği bir kez daha kabul ediliyor. bu aynı zamanda önceki yargılamayı yapan özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi'nin görev ve yetki yönünden yetkili olduğunu anlamına da geliyor. yani sevgili! başkanımız duygun yarsuvat'ın hukukçu kimliğiyle! yaptığı “aziz yıldırım asliye ceza mahkemesinde yargılanmalıydı“ açıklaması bir kez daha boşa çıkıyor.

    “2- sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“

    mahkeme aziz yıldırım ve fenerbahçe'ye kumpas kurulduğu yönündeki iddiaları bir kez daha kesin bir şekilde reddediyor. yani soruşturma evresinin hukuka uygunluğu burada da kabul ediliyor. hatırlanacağı gibi aziz yıldırım'ın tek savunması kendilerine kumpas kurulduğu yönündeydi.

    “3- duruşma tutanaklarında sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin oy birliğiyle reddine;“

    mahkeme yargılamanın yenilenmesi için cmk'da sayılan şartlardan sahte delil ve sahte tanıklık sebebiyle yargılanmanın yenilenmesini talebini reddediyor. bu net bir şekilde davada kullanılan delillerin sahte olmadığı ve dinlenen tanıkların da tanıklıklarının gerçeğe uygun olduğu anlamına geliyor.

    görüldüğü gibi ilk 3 kararda da yargılamanın yenilenmesi talepleri reddedilmiş. peki yargılanmanın yenilenmesine sebep olan karar hangisi?

    “4- 6526 sayılı yasayla cmk'da yapılan değişikliklerin cmk 311/1-e maddesi kapsamında kaldığı değerlendirildiğinden, bu duruma göre hükümlüler aziz yıldırım, olgun peker, ilhan yüksek ekşioğlu, abdullah başak, ahmet çelebi ver selim kımıl hakkındaki yargılamanın yenilenmesi taleplerinin mahkumiyet kararları verilerek yargıtay 5. ceza dairesince onanarak kesinleşen suçları yönünden cmk 318/1 maddesi gereğince oybirliğiyle kabule değer olduğuna;“

    yargılanmanın yenilenmesine karar verilen karar işte bu karar. anladığım kadarıyla özel mahkemelerin kaldırıldığı 6 mart 2014 tarihinde yayınlanan 6526 sayılı yasayla cmk'da bir takım değişikliklere gidilmiş. şike davasında mahkumiyet kararının dayandırıldığı hükümler de bu yasayla değişikliğe uğradığı için mahkeme yargılanmanın yenilenmesine karar vermiş. ayrıca bu kesinlikle davanın sıfırdan başlayacağı anlamına gelmiyor. yerel bir mahkemenin yargıtay'ın onadığı bir kararı tamamen değiştirmesi ya da bu kararı kaldırması mümkün değil. cmk 311/1-e maddesine göre, yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa olasılığı hükmünce bir değerlendirme yapılacak. ve yeniden yargılama sadece bu husus üzerinden yapılacak. deliller, tanıklar ve mahkeme tutanaklarıyla ilgili yeniden yargılamanın yapılması mümkün değil. zira mahkeme bu talepleri kesin olarak reddetmiş.

    son olarak mahkeme ayrıca infazlarının geri bırakılmasına da oy birliğiyle karar vermiş. bu sebeple şike suçluları şu an serbest. yani ortada ne düşen bir ceza ne de düşen bir dava var. ilgili konuda yeniden yargılanma tamamlandıktan sonra aksine bir karar çıkmazsa infazların uygulanmasına geçilecek...

    peki bundan sonra ne olacak?

    bundan sonra mahkemenin önünde iki seçenek var. mahkeme ya dosya üzerinden davayı görüp davayı karara bağlayacak ya da yeniden duruşmalar düzenleyerek dava karara bağlanacak. hükme dayandırılan delillerin sahte olmadığı ve tanıkların ifadelerinin de gerçeğe uygun olduğunu mahkeme tarafından kabul edildiğine göre tekrardan duruşmaların düzenlenmesi ihtimal dahilinde gözükmüyor. ayrıca sanıklar lehine ortaya çıkan yeni hiçbir belge de bulunmamakta. kısacası normal şartlarda mahkemenin değişen hükümler çerçevesinde dosya üzerinden yeni bir karar vermesi bekleniyor. karardan çıkacak en muhtemel sonuç önceki kararın aynen onanması. diğer bir ihtimalle de “yeni bir delil veya olgu ortaya çıktıysa ve bu sanığın cezasının indirimine neden olabilecek bir sonuç doğuruyorsa“ gereğince sanıkların ceza süreleri belli bir miktarda azaltılabilir. bunun dışında eldeki verilerden yola çıkarak sanıkların beraat etmesi mümkün görünmüyor.

    kamuoyunda şike davasının ergenekon ve balyoz davalarıyla ilişkili olduğu yönünde bir algı yönlendirmesi yapılıyor ama kesinlikle alakası yok. ergenekon ve balyoz davalarındaki yeniden yargılama gerekçeleri çok daha farklı. orada delillerinden tutun, tanıklara; tanıklardan tutun duruşma tutanaklarına kadar birçok şüpheli durum vardı. örneğin balyoz davasında sanıklar davanın başından itibaren delil olarak kullanılan dijitallerin sonradan üretilmiş ve sahte olduğunu iddia ediyorlardı. anayasa mahkemesi de bu iddiaları kabul ederek yeniden yargılama kararı verdi. oysa şike davasında başından sonuna kadar sanıkların reddettiği tek bir tane bile delil yok. zaten yeniden yargılama kararı veren mahkeme de kararında delillerin sahte olmadığını, duruşma tutanaklarında herhangi bir sahtecilik yapmadığını belirtiyor. bu sebeple fenerbahçelilerin yaptığı “balyoz davası sanıkları beraat etti, bu yüzden biz de beraat edeceğiz“ algı yönetimi safsatadan ibaret. dönemin fenerbahçe teknik direktörü aykut kocaman'ın bile “türk futbolunda hız limiti aşılmıştır ama radar sadece tek bir kulübe tutulmuştur“ gibi açık ve net şekilde bir itirafı var. futbolcu ibrahim akın'ın fenerbahçe'den teşvik primi aldığını net bir şekilde itiraf etmesi var. aziz yıldırım'ın “şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım“ söylemi var. bunlar ve benzeri şeyler defalarca yazıldı, çizildi ve delilleriyle beraber gün gibi ortada. ergenekon ve balyoz davalarında sanıkların hiçbirinin itirafı ve delilleri kabulü yok.

    sonuç olarak adil bir yeniden yargılama yapıldığı sürece şike davasındaki sanıkların beraat etme gibi bir ihtimali yok. bildiğini gibi 17 aralık*'tan sonra ülke iki kutba ayrıldı. bir tarafta akp, diğer tarafta ise cemaat. devlet eliyle yaptırım gücüne sahip olan akp geçmişteki birçok olayı cemaate ihale ederek hem işin içinden sıyrılıp kendini akamaya hem de cemaate yeni düşmanlar kazandırmaya çalışıyor. bu yüzden fenerbahçe resmi sitesinde yaptığı açıklamalarda sürekli “paralellerin fenerbahçe'ye kurduğu kumpas“ söyleminde bulunup hükümete yanlıyor... geçmişteki birçok davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılmış önemli hukuk ihlalleri var. fakat şike davasında hemen hemen her şey kitaba uygun olarak yürütülmüş olarak gözüküyor. deliller mahkeme kararıyla hukuka uygun şekilde toplanmış; hükme etki eden sahte deliller yok, sahte tanıklar yok, mahkeme tutanaklarında sahtelik yok, sanıkların deliller reddetmesi yok. son olarak mahkemenin tüm bunları göze alarak kanunlara uygun olarak verdiği bir karar var...

    peki bir hukuk katliamı yapılarak şike suçluları beraat ettirilirse ne olacak?

    şu aşamada böyle bir şey mümkün olarak gözükmüyor. bunun olması için ceza kanunundaki çete kurmak, müsabaka sonuçlarına etki ederek ekonomik çıkar elde etmek vb. gibi fiilleri suç olarak tanımlayan maddelerin kaldırılması gerekiyor. her şey bu kadar açıkken bu denli net bir şekilde hukuk ihlali yapılırsa davanın tarafı olan trabzonspor'un bu işin peşini kesinlikle bırakmaması gerekiyor.

    unutmamak gerekiyor ki; ilgili kulüplere küme düşme cezası vermediği hale tff şike yapıldığını kabul etti. aynı zamanda uefa ve cas kendi soruşturma ve yargılamalarını yaparak şike yapıldığını net bir şekilde kabul etti ve bu kararlarını onaylandı. yani uluslararası arena'da fenerbahçe ve diğer kulüplerin şike yaptığı net bir şekilde kabul edilmiş durumda. bu saatten sonra uefa ve cas kararlarının değişmesi mümkün değil. zira yazının başında uefa'nın disiplin talimatlarında, devlet mahkemelerindeki yargılamaların sonuçlarının kendisi açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığına dair bir hüküm bulunduğundan da bahsetmiştim.

    kısacası şike suçlularının hükümet eliyle ve hukukun katledilmesiyle aklanması hiçbir şey ifade etmeyecek. evet tekrar söylüyorum; hiçbir şey ifade etmeyecek. çünkü böyle bir durumda şike sanıklarının kamuoyunun nezdinde aklanması mümkün değil...
  • 1279
    ekşi sözlük' te şöyle bir yazıya denk geldim. düşününce fazlasıyla da hak verdiğini söylemeliyim. takım fark etmeksizin ülkemizde haklı olanların* değil güçlü olanların istediği olur.

    --- alıntı ---

    valla helal olsun.

    şaka maka saydırdılar. toplumda bu normalleşti.
    demek ki “bir şeyi ne kadar tekrar edersen, sosyolojik olarak o kadar başarılı olur” tabiri doğru.

    kumpas kumpas diye diye konuyu kapattılar.
    ses kayıtları olsun, sürülen tarlalar olsun, ibrahim akın’ın hocadan “şike parası caiz midir” fetvası olsun, uefa cezası olsun, platini’yi makamında ağırlayan erdoğan olsun, cas davasının geri çekilmesi olsun... bjk’nın korkup kupayı iade etmesi olsun...maşallah toz oldu uçtu.

    sonra diyorsunuz ki fenerbahçe taraftarı neden arsız? niye arsız olmasınlar kardeşim, adamlar yaptıkları neyden ceza aldılar. hala kalkmış bu sene limit diyorsunuz? olm şikeye ceza almayan adamlar limite alırlar mı?

    bu adamların haddini bildiren, onların dilinden anlayan, tabiri caizse haşarı evladı tokatlayan baba figürü fatih terim’dir.

    şimdi tek dertleri hocanın gitmesi. o da gitsin ki siyasi ve derin ilişkileri sadece onlara kalsın istiyorlar. daha rahat at koşturacaklar.

    --- alıntı ---

    edit: entry fatih terim başlığına da taşınabilir. sanırım orada daha doğru olacak.

    edit 2: alıntının son paragrafı sözlük adabına aykırı olması sebebiyle silindi.
  • 877
    tarihe not düşüyorum. aslında ne oldu? sorusuna yanıt arayanlar için bir cevap, bir durum analizi bu. söz uçar yazı kalır demişler.

    uefa & fifa :

    uefa ve fifa futbolun marka değerinin korunmasından (u: burda yıldırım demirören ve türevlerinin sürekli söylediği gibi yalandan değil gerçek marka değeri) ve oyunun adil, tutkuyu ve ilgiyi artıracak bir şekilde devam etmesinden yanadır ve bunun kesin savunucusu iki kurumdur. bu iki kurum maddi, manevi dünyanın en prestijli kurumları arasındadır aynı zamanda. bedri baykam, lube ayar ve benzerlerinin saçmaladığı gibi isviçre'de basit bir dernek değillerdir zira milyarlarca dolarlık bir sektör bu kurumlara emanettir. uefa ve fifa bu sektörün sağlıklı ve güven ortamı içinde devam etmesinden sorumludur. yasaları açıktır. san marino için neyse ingiltere için de odur. çünkü alacakları her karar bir sonraki kararı etkileyecek bir emsal teşkil eder uluslararası hukukta. özellikle şike ve teşvik gibi konularda usulsüzlüğün ve kıyakçılığın bir kere yapıldığı anda sonunun gelmeyeceğini çok iyi bilmektedirler ve yaptıkları her açıklamayla, gerçekleştirdikleri her eylemle bunu ortaya koyma zorunlulukları vardır. kurallar konuşur. tff de bu iki kurumun üyesi olduğundan dolayı kuralları peşinen kabul etmiştir ve bu konuda yazılı garanti vermiştir. uefa & fifa futbol üzerindeki her türlü konuda amir durumdadır ve özerktir.

    3 temmuz 2011 pazar günü :

    gelelim türkiye'deki şike skandalına. futbolumuzda eşi benzeri olmayan bir depremdi 3 temmuz 2011. bir dolu adam özel yetkili cumhuriyet savcısı mehmet berk'in başlattığı bir soruşturma neticesinde gözaltına alındı, ifade verdi ve tutuklandı. 3 temmuz günü başlayan şike soruşturmasından sonra uefa ve fifa açık bir şekilde tff ve ilgili kurullarını aksiyona davet etti. mesele ciddiydi. 29 haziran 2011 günü yönetimi devrelan mehmet ali aydınlar başkanlığındaki tff doğal olarak şaşkındı. savcı mehmet berk ile görüşen aydınlar savcılık çıkışında 'durum vahim' dedi. şenes erzik'in de desteğiyle soruşturmanın federasyonca değil de emniyet ve savcılık tarafından başlatılmış olduğu teziyle zaman istedi tff. aydınlar, türk futbolunun dinamiklerini, 3 büyük kulübün futbol piyasasındaki önemini anlattı, ellerinde delil niteliğinde hukuki belgeler olmadığından ve savunmalar alınmadığından işlem yapmalarının büyük bir kaos yaratacağını belirtti ve bu zamanı bir miktar kazandı. uefa memnun olmasa da bunu kabul etti. fenerbahçe'sini kurtarmak istiyordu aydınlar. fenerbahçe başkanlığı gibi hedefleri olduğundan fenerbahçe'yi düşürüp kendi camiasında hain durumuna düşmek istemiyordu. süreci savsaklamaya başladı. bütün tarafsızlığını bir kenara bırakarak kurtarma operasyonun liderliğine soyundu. galatasaray ise gerek basın yoluyla, gerekse resmi site aracılığıyla uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak gereğinin yapılmasını istedi aksi durumda ülke futbolunun başına gelecekleri anlattı. ama operasyon başlamıştı bir kere. fenerbahçe önemli oyuncularını bir bir elinden çıkarırken bu sefer lig tv'de yangın çıktı. galatasaray'ın sezonu rakipsiz bir şekilde götüreceğini gören lig tv tff üzerinde baskısını arttırdı ve o ucube playoff sistemi devreye sokuldu. lig tv paranın, aydınlar şampiyonlukta galatasaray'ın yalnız kalmamasını istiyordu. paradan başka birşeyi düşünmeyen akbabaların olduğu kulüpler birliği de tff ne derse emre amadeydi. kulüpler birliği başkanlığına yıldırım demirören gibi niteliği ve yönetebilirliği deniz seviyesinin bile altında olan biri seçildi. beşiktaş ve fenerbahçe arasında oynanması gereken tff süper kupa ertelendi *, süper lig yaklaşık 1 ay ertelendi. 15 ağustos 2011 günü ellerine ulaşan tapeler üzerinden yapılmış incelemeler sonucu oluşturulmuş etik kurulu raporunu açıkladı tff. etik kurulunun o günkü raporunda fenerbahçe'nin 5 maçında şike, 3 maçında şike teşebbüsü, 3 maçta teşvik primi, 3 maçta da teşvik primi teşebbüsü tespit edildi resmi olarak. yani toplamda 14 maçla suçlanıyordu fenerbahçe. bu raporu acilen istedi uefa tff'den. uefa gerekli incelemeleri yaptı ve 22 ağustos 2011 günü iskenderiye'den gelen hakiki tosun paşa gibi uefa disiplin baş müfettişi pierre cornu indi istanbul'a. direkt olarak savcı mehmet berk'le görüşüp gizliliğin kaldırılmasını ve tff'ye savunma alıp işlem yapabilmesi için imkan verilmesini istedi ama savcı kabul etmedi. ve pierre cornu gerekli görüşmeleri yapıp geri döndü. eline geçen etik kurulu raporu sonrası uefa tff'ye fenerbahçe'ye söyleyin kendi isteğiyle bu sene şampiyonlar ligine katılmasın, onlar direnirse siz göndermeyin, yok eğer siz de gönderirseniz tff hakkında disiplin soruşturması başlatırız ve 8 sene tüm kupalardan men ederiz dedi. örnek olarak makedonya'yı gösterdi. bunu kabul etmedi fenerbahçe ve aydınlar yönetimi uefa baskısıyla 24 ağustos 2011 günü herkesin bildiği gibi fenerbahçe'yi şampiyonlar liginden men etti. men edilen fenerbahçe yerine uefa trabzonspor'u aldı. diplomasi ve diyalogdan uzak fenerbahçe yönetimi taraftarın gazını alıp hedef şaşırtmak için 45 milyon euro'luk cas davası açtı uefa ve tff aleyhine. ayrıca aziz yıldırım da uefa başkanı michel platini'ye dava açmış, uefa-fenerbahçe ipleri tamamen kopmuş, fenerbahçe yönetimi son sürat kulübü uçuruma sürüklüyordu.

    fenerbahçe'nin tezi şuydu || biz şike yapmadık, ortada herhangi bir delil yok, savunmamız alınmadı ve haksız yere men edildik. ama temelsizdi bu. çünkü spor hukuku kuvvetli suç şüphesi ve kanaatler üzerinden yürür. yani adli hukukta şüphe sanık lehine işlerken spor hukukunda yani disiplin yargılamasında şüphe sanık aleyhine işler. ve uefa'nın elinde kapı gibi bir etik kurulu raporu vardı ve şüphe resmi makamlarca kabak gibi ortadaydı. ayrıca; her ne kadar uefa tehditiyle olsa da fenerbahçe'ye avrupa yasağını tff koymuştu kağıt üzerinde. ve tff kararları için son başvuru yeri tahkim kuruluydu. yani dava cas kapsamında değildi ve kaybedilmiş, ölü bir dava olarak başladı. amaç taraftarı oyalamaktı. aylarca bunu yaptı fenerbahçe yönetimi. kazanamayacaklarını bildikleri bir dava üzerinden şov yapıp boş tehditlerle blöf yaptı, olmadı, tutmadı. bu konuya tekrar dönücez. ve lig başladı, sürecin temposu giderek düşmeye başladı.

    açiklanan iddianame & siyasal krizin ortasındaki oyun :

    ve aylar sonra 3 aralık 2011 günü savcılık iddianameyi mahkemeye sundu. 9 aralık 2011 günü istanbul 16. ağır ceza mahkemesi heyeti iddianameyi kabul etti ve dosya üzerinde gizlilik kalktı, deliller aleniyet kazandı ve dava resmen başladı. aziz yıldırım ve olgun peker 2 ayrı suç örgütünün lideri olmakla suçlanıyordu. artık tff için yapılacak birşey, gidilecek deniz kalmamıştı. 58. madde gereği şike ve teşvik teşebbüsü bile küme düşürme nedeniydi ve tff artık 58. maddeyi işletmek zorundaydı. çünkü artık savunma almanın da önünde hiçbir engel yoktu. iddianameyi bekleyen uefa'ya karşı da bir bahane kalmamıştı. ve kural açıktı : bir maçta şike ve teşvik eylemine girdiği saptanan kulüp bir alt lige düşürülür. ihlalin yani eylemin ağırlığına göre alt lige düşmeler devam eder. yani 58. madde gereği 14 maçla suçlanan fenerbahçe'nin 3 lig birden düşmesi ve düştüğü ligde eksi puan cezasıyla başlaması, şampiyonluk kupası ve kazanılan primlerin elinden alınması ve kişilerin spordan men edilmesi gerekiyordu. bu 3. lig meselesini kimse konuşmadı türkiye'de. televizyonlarda konusu açılmadı, gazeteler yazmadı hiç. böyle bir kural yokmuş gibi davranıldı. 1 maçın cezasıyla 14 maçın cezası aynı diye yutturuldu milyonlarca insana. aydınlar köşeye sıkışmış, nefes almak zorlaşmıştı. trabzon'un ve özellikle galatasaray'ın baskısı artarak devam ediyor, fenerbahçe her zamanki gibi galatasaray üzerinden tartışma yaratarak, galatasaray'ı bataklığa sürükleyerek gündemi değiştirerek kendine bir kulvar arıyordu. uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak ülkenin toplu bir men cezası yiyeceğinden korkan galatasaray yönetimi hem fenerbahçe hem tff hem de medyadaki amigo kalemşörler tarafından jurnalci ilan edildi uefa'nın her ülkede bir medya takip merkezi olduğunu bilmelerine rağmen. iğrenç oyun devam ediyordu ve galatasaray'ın temiz kalması hem tff hem medya hem de fenerbahçe tarafından öfkeyle karşılanıyordu. tff'deki galatasaraylı ilhan helvacı ve lütfi arıboğan fenerbahçe'yi jurnalleyen kişiler olarak aslanların önüne atılıyordu.
    ve sonra akp hükümetinin o kurtarma operasyonu başladı. rıdvan dilmen'ler, aykut kocaman'lar başbakan'ı dolmabahçe'deki ofisinde ziyaret ederek sürece müdahele etmesi için yalvarmaya başladı. fenerbahçe yönetimi başkan aziz yıldırım önderliğinde siyasal bir krizi kullanmaya karar verdi. suçlu bulunmuştu : fethullah gülen cemaati. biraz geriye dönelim..
    28 temmuz 2011 günü türk silahlı kuvvetlerinin komuta kademesinin istifasıyla gülen cemaati ve akp arasında bir ayrışma başlamış ve bu süreç mit kriziyle devam etmişti. ve fenerbahçe'nin de şansı tam da burada döndü. 3 temmuz şike operasyonu başladığında akp+ cemaat mutlak bir mutabakat içindeydi ve süreç aleyhine tek bir kelime duymadık. dava herkesin de tahmin ettiği gibi başbakan erdoğan'ın onayından geçmiş bir şekilde başladı. aksinin türkiye'nin bugünkü şartlarında imkansız olduğunu herkes bilir. evet dava kısmen siyasi bir davaydı bu açıdan. fenerbahçe cephesi cemaatin kulübü ele geçirmek istediği fikrini o kadar yoğun işledi ki en sonunda kendi uydurdukları yalana kendileri de inanmaya başladı. aziz yıldırım akp(fenerbahçeli erdoğan)- cemaat arasındaki ayrışmayı kulüp lehine kullanacağı altın bir fırsata çevirmek için metris'ten kulübün cemaatçe ele geçirilmek istendiğini, fenerbahçe'nin atatürk cumhuriyeti'nin son kalesi olduğunu buna karşın başbakan erdoğan'la arasına kimsenin giremeyeceğini, başbakanın bu ülke için büyük bir şans olduğunu söyledi sürekli. aziz yıldırım akp- cemaat kavgasında açık bir şekilde erdoğan'ı tahrik ediyor, destek veriyor ve destek istiyordu. böylece hem kendini aklamak istiyor, dikkat dağıtıyor hem de eski kurulu düzene tekrar dönmek istiyordu.
    fenerli başbakan erdoğan artık düğmeye basmıştı. fenerbahçe dahil hiç bir takım küme düşürülmeyecek, bu dosya içerde bir şekilde örtbas edilecek ve uefa bir şekilde ikna edilecekti.

    çarmıha gerilen futbol :

    kurtarma operasyonunda önce başbakan ve diğer partiler 6222 sayılı sporda şiddet yasasının ağırlığına ikna edildi ve yasa bir gecede akp+chp+mhp nin desteğiyle mecliste hafifletildi. böylece sadece şikeden yargılananlar tutuksuz yargılanacaktı. yasa köşke gönderildi ve cumhurbaşkanı abdullah gül beklenenin aksine yasayı meclise gönderdi. bazı hükümet üyeleri bunu vetoyu olumlu karşılamasına rağmen yasa tekrar aynen köşke gönderildi ve gül imzaladı, yasa resmiyet kazandı. ilk raund şikeciler adına bir zaferdi artık. ve ilk tahliyeler olmaya başladı.
    ve şike de asıl ve en önemli dönem başlıyordu. uefa tff'ye baskı kuruyor, cezaları vermesini istiyor ama tff direniyor ve hala pazarlık yaparak süreci minumum zararla geçiştirmeye çalışıyordu. yapılacak birşeyin kalmadığı anda 58. maddeyi 1 seferlik değiştirerek puan silme cezasıyla konuyu kapatmayı gündeme getirdi tff. uefa hem kendi saygınlığı hem de futbolun geleceği için bunu kabul etmedi ama mehmet ali aydınlar yönetimi uefa'yı paun silmeye ikna ettik, bize yazılı belge verdiler ama tek şart bu değişikliğin kongre tarafından onaylanması yalanıyla orta oyununa başladı. 26 ocak 2012 günü tff genel kurulunu toplayarak bu değişikliği yapmak istedi. ortada ne alınmış bir izin ne bir yazılı garanti vardı ki tff o yazılı kağıdı hiç bir zaman gösteremedi kamuoyuna. o gün genel kurulda fenerbahçe yönetimi tarafında yerden yere vuruldu mehmet ali aydınlar. fenerbahçe haini ilan edildi. 58 değişmezse türk futbolu batar diyen nihat özdemir dansözlüğe devam ediyor, tek puan sildirmeyiz diyor, fenerbahçe dışarda başka içerde başka bir oyun oynuyordu. 58 değişmedi, sinirlenen aydınlar üstelemedi, beşiktaş başkanı demirören gerekirse uefa ile kavga edelim, mahkeme sonucunu bekleyelim gibi abuk fikirlerle yangın içindeki futbolun üstüne benzin döktü.
    aydınlar'ın eli kolu bağlanmıştı ve artık herkes aydınlar istifa edecek diyordu. aydınlar yalanladı. ama sonradan infantino'nun istanbul'da söylediği gibi uefa tarafından görevden alınma korkusu ve fenerbahçe'yi düşüren başkan olmak istemesinden dolayı 2. başkanları lütfi arıboğan ve göksel gümüşdağ ile birlikte istifa etti. aslında istifa değil bir kaçıp gitmeydi bu. çaresizliğin ittiği son noktaydı istifa etmek aydınlar için. istifa sonrası kaos büyüdü. yeni bir tff yönetimi seçilecek yeni bir etik kurulu raporu yazılacaktı, kısacası herşey başa dönüyordu.
    şubat sonu yapılan tff kongresinde, soruşturmada adı geçen beşiktaş'ın başkanı akla ve insan zekasına hakaret edercesine hükümet tarafından tff koltuğuna oturtuldu. yıldırım demirören hükümetin de verdiği güçle uefa'yı ikna edecek, direnecek gerekirse kavga edecek ve bu konuyu kapatacaktı. bursa ve galatasary dışında tam bir destekle demirören iktidarı başlamıştı artık. kurtarma tff'si olarak herşeyi aklaması ve bunu uefa'ya yedirmesi isteniyordu. ne de olsa söz konusu 'fenerbahçemiz' di. göreve gelen demirören medyada pek görünmeden ve hiç bir adım atmadan olayı soğumaya bıraktı. istanbul'da 22 mart 2012'de başlayan uefa kongresinde uefa hükümet ve federasyonca yakın markaja alınıp ikna edilecekti.
    yeni bir can simidi daha buldular bu arada. kişilerle kurumların ayrılması. böylece kişiler men edilecek ama kulüpler hiç bir ceza almayacaktı, hükümetin yeni planı buydu. kongre öncesi gerçekleşen platini- erdoğan görüşmesinde erdoğan bunu platini'ye teklif etti ama uefa başkanı michel platini bunun imkansız olduğunu kibar bir şekilde başbakana iletti. başbakan ertesi gün uefa kongresinin açılışında yaptığı konuşmada bunu tekrarladı ama uefa'nın böyle bir hukuksuzluğu kabul etmeyeceği gün gibi ortadaydı. genel sekreter gianni infantino şike ile ilgili yeterli delilin var olduğunu, bir an önce karar verilmesi gerektiğini, spor hukukunun mahkeme sürecini bekleyemeceğini ve bağımsız olduğunu, kişilerin yaptığının kurumları bağladığını ve bir an önce uefa kurallarına uygun kararların alınmasını istedi. platini de bu konuda fazla yorum yapmadan infantino'yu onayladı. gianni infantino'nun kritik ve tff yönetimini paniğe sürükleyen bir açıklaması daha vardı. infantino gerekirse federasyon başkanlarını görevden alabileceklerini, bunu daha önce yaptıklarını ama tff ile ilgili henüz böyle birşey düşünmediklerini söyledi ve resmen aba altında sopa gösterdi. tff ve hükümet umduğunu bulamadı ve uefa bir türlü puan silmeye ikna edilemedi. istanbul'un orta yerinde çatır çatır racon kesiyordu uefa.

    başka kurgular & sarı-lacivert hükümet :

    demirören tff'si umduğunu bulamadı, hükümet istediği elde edemedi ve uefa ile bir türlü uzlaşma sağlanamadı. istenen elde edilemedikçe içerde fenerbahçe ve kontrolündeki medya ligde şampiyonluğa yürüyen galatasaray'ı bayatlamış numaralarla kendi çırpındığı batağa çekmeye çalıştı. aynı cemaat kurgusu gibi galatasaray fenerbahçe'yi jurnalleyen bir kulüp olarak fenerbahçe medyası tarafından alaşağı edilmek istendi. amaç aynı zamanda galatasaray'ı lig şampiyonluğundan edip olası bir fenerbahçe şampiyonluğu ile eli güçlendirip uefa'ya karşı gövde gösterisi yapmaktı. tff bu oyunu fenerbahçe ile göğüs göğüse oynadı galatasaray'a karşı. galatasaray bir anda karşısında fenerbahçe+tff ve hatta hükümetin olduğu dev bir koalisyon buldu. mücadele gittikçe zorlaşıyor kulüp sakinliğini korumaya çalışıyordu. ve demirören tff'sine ilk hediye, fenerbahçe için ülke futbolunu bir çırpıda yakmaktan çekinmeyen sarı-lacivert hükümetten geldi. başbakan erdoğan uefa'ya rest çekerek 'gerekirse 5 sene avrupa kupaları'na katılmayız, thatcher modelini uygularız' diyerek futbolu tarifi imkansız bir hızla uçurumun kenarına getirdi. hükümet gözünü karartmış, içerdeki şikeyi aklamak için gerekirse ülkenin topluca men edilmesini bizzat uygulayacağını açıklamıştı. demirören bu mutlak güce dayandı ve etik kurulu tekrar toplanarak kişileri kurumları ayırdı, birçok itiraf ve belge sümen altı edildi, olay zaman yayıldı ve ilk etik kurulu raporuna taban tabana zıt bir etik kurulu raporu hazırlandı. iki raporu da hazırlayanlar aynı kişilerdi ama emir büyük yerdendi ve rezil bir aklama operasyonu başladı. etik kurulu raporunu antalya'da inceleyen tff yönetimi soruşturmada adı geçmeyen galatasaray'ı fenerbahçe'den teşvik primi aldığı gibi komik ötesi bir iddiayla diğer kulüplerle birlikte pfdk'ya sevketti. galatasaray'ı da işin içine katıp hem uefa'ya karşı hepimiz kirliyiz, galatasaray da kirli deyip aynı zamanda galatasaray'a susması için alene gözdağı verildi. sonradan ali koç'un demirören'den galatasaray'ın da sevkedilmesi için özel istekte bulunduğu ve tarafsız federasyonun bunu gerçekleştirdiği ortaya çıktı. bu arada mevcut 58. madde kuşa dönüştürüldü ve teşebbüs küme düşmekten çıkarıldı, ağır ve hafif ihlal gibi uefa normlarıyla dalga geçen düzenlemelerle kabak gibi ortada olan şike yok sayıldı. aziz yıldırım 0 cezayla yırttı, şikenin şekip'i ve ilhan ekşioğlu ve ibrahim akın dışında herkes aklandı. yöneticileri suça karışmış takıma suç izafe edemedi pfdk. komik ötesi bir duruma düştü. 105. madde icat edilerek olası cezalara erteleme yolu açıldı. kısacası içerde hükümetin de full desteğiyle şike alenen örtbas edilmeye çalışıldı ve uefa tahrik edilerek türkiye'nin tamamen men edilmesi amaçlandı. iktidar oy hesabı yaparak ahlakın ve temiz sporun savunucusu iddialarından tamamen geri adım atmış oldu böylece.

    yalanlar üstüne ilahi komedya :

    uefa defalarca sözlü ve yazılı olarak uyarmasına rağmen aydınlar tff'si, demirören tff'si ve hükümet sürekli ikna ederiz moduyla bugünlere geldi. ama michel platini'nin uefa kongresinde söylediği gibi bir ülkede bir takım şike yaptığı için küme düşüyorsa bir başka ülkede de aynısı olmalıydı. hukuk ve adaletin gereği buydu. uefa kurallarının gereği buydu. aksi durum uefa'nın prestijin yerle bir olması, uefa'nın yaptırım gücünün yok olması anlamına geliyordu. 2011 yaz aylarında ortada savcılık iddianamesi, tutuklama, mahkeme, şike, teşvik tape vb. yokken sadece bir transfer usulsüzlüğünden dolayı 36 puanı silinmişti isviçre'nin sion takımının. sion isviçre yerel mahkemesi tarafından aklanmış olmasına rağmen fifa isviçre futbol federasyonu'na ultimatom verdi. ya gereğini yaparsınız ya da isviçre'nin federasyon lisansını askıya alırım ve isviçre futbolunu yok ederim şeklinde. o sırada 31 puanla lig lideri olan sion bir transfer usulsüzlüğünden dolayı -36 puan silme cezası aldı ve bu sezon küme düştü. uefa ve fifa'nın genel merkezinin isviçre'de olduğunu ve fifa başkanı sepp blatter'in isviçreli olduğunu da hatırlatalım. aynı şekilde yunanistan da olympiakos volou ve kavala takımları fifa ve uefa baskısıyla 3 lig birden düşürüldü. bütün bu sıcak örnekler ortadayken rezil türk spor medyası uefa'nın onca uyarısını göz ardı ederek uefa'nın türkiye'nin iç işlerine karışamayacağını yazarak uefa'yı yaptırım gücü olmayan, şikey eyvallah çeken, basit ve mücadelesi kolay bir dernek olarak gösterdi, uefa'ya karşı bir direnç noktası oluşturmaya çalışan tff ve hükümetin amigoluğunu yaptı aylarca.
    ve pfdk kararları açıklanmadan önce aylardır namus davası denilen cas davasını ve platini'ye açılan kişisel davayı şak diye çekti fenerbahçe ve aziz yıldırım. tek bir nedeni vardı. davanın kaybedilmesi durumunda uefa fenerbahçe'nin kulüp lisansının iptal edileceğini net bir şekilde son kez söyledi fenerbahçe yönetimine ve fenerbahçe yönetimi yine kendi camiasını ve kamuoyunu kandırmak için davanın ülke menfaatleri için çekildiğini söyledi.

    sorulmayan, sorulamayan sorular :

    1- şike yapmadığına bu kadar emin bir kulüp neden kapı gibi o namus davasının arkasında durmadı da geri çekti, davayı kazanıp uefa'yı bütün dünyaya rezil etme şansları varken?
    2- madem ülke menfaatleri düşünülüyordu da neden bu dava en başında açıldı, ağustos ayında ülke menfaatleri neden düşünülmedi?
    3- namus davası denilen davanın çekilmesinin pfdk kararları öncesinde olması bir tesadüf müydü?
    4- fenerbahçe bu davayı çekerek uefa ve tff tarafından men edilmeyi haklı mı bulmuş oluyordu?
    hiç biri sorulamadı, sorulsa cevap verilemezdi. fenerbahçe tarafından üretilmiş yüzlerce yalandan biriydi bu da. utanma, ahlak, dürüstlük gibi kavramlara teğet bile geçmiyordu çünkü fenerbahçe. 100 yıllık kulübü uçurumlara sürükleyen aziz yıldırım'dan hesap sormak yerine stockholm sendromu yaşayan fenerbahçe camiası aziz yıldırım'a sarılıp fenerbahçe= aziz yıldırım denklemi yarattı. aziz yıldırım içerden gönderdiği mektupla taraftarı provoke etti, kalkan olarak kullandı, sömürdükçe sömürdü. son 15 yılda fenerbahçe'nin elde ettiği her türlü başarıda aziz yıldırım'ın mafyatik gücünün katkısının olduğunu bilen ve aziz yıldırım'sız, galatasaray'la baş edemeyeceğini anlayan fenerbahçe taraftarı artık azizbahçeli olmuştu iyiden iyiye. beyinleri kilitlenmiş gibi. ortada buna fren olacak bir divan kurulu da yoktu mesela. ve aziz yıldırım suçladığı cemaatin bir ton adamını yönetime alarak resmen aptal yerine koydu taraftarı ve tekrar başkan oldu. her gün yaşanan, ardı arkası kesilmeyen skandallarla türk futbolu artık ilahi bir komedya halini almaya başladı.

    şah'ın gölgesinde güller savaşı :

    ve artık karar anı. uefa ve fifa birçok uyarı mektubu gönderdi, sözlü olarak uyardı ama bu tff buna rağmen hükümeti de arkasına alarak içeride müthiş bir kurtarma operasyonu yaptı. iğrenç bir şekilde sürece galatasaray çekilmek istendi. ama galatasaray yönetimi de sürecin en başından beri gerekli lobiyi yaparak aksiyon aldı, resmi site kanalıyla yaptığı açıklamalarla elini güçlendirdi. ama şikeciler için kaçış noktası kalmadı. sadece mali sebeplerden 30 mayıs 2011 de beşiktaş,trabzon ve gaziantep'i avrupa kupalarından men eden uefa ve fifa'nın şikeye karşı neler yapabileceğini kestirmek çok da zor değil. hükümet ve tff tüm takımların ceza alması için müthiş bir kulis yaptı ama bu plan tutmaz, uefa yutmaz. uefa iddianame açıklandığında orijinalini gönderin çevirisini biz yaparız diyerek zaten içerde ne tür dolaplar döndüğünü bildiğini ilan etmiş oldu. soruşturmada adı geçen bir kulübün başkanının başkan olduğu bir tff'ye uefa'nın güvendiğini ve adam yerine koyduğunu düşünmek saflık olur ki 26 mayıs 2011'deki fifa kongresinde infantino'nun tff yetkililerine bana palavra anlatmayın, icraati görelim demesi bile fazlasıyla yeterli. uefa net bir şekilde fenerbahçe'nin 3. lige düşmesini istiyor. kural bunu emrediyor çünkü. bakasya+puan silmeye ikna ederse sadece tebrik ederim tff'yi. eğer bu tff direnirse yapılacak 2 şey var. infantino'nun dediği olur ve özerklik yönünden zaten hukuksuz olan bu tff görevden alınır. ya da fifa devreye girer ve tff'ye aldığınız kararı revize edin yoksa tff lisansını iptal ederiz der. ki demiştir de. ve bu olay gerekirse 3 sene 5 sene gitmeyelim denilerek çözülebilecek kadar basit değil artık. bu artık uluslararası bir sorun ve fenerbahçe artık avrupa'da mimlenmiş bir takım. her branşta. yani fifa gerekeni yapmadığınız sürece yoksunuz der ve türkiye'de baklavasına halı saha maçı bile yapılamaz. 10 sene sonra da türkiye fifa kapısına dayansa bile fifa yaptırımları görelim der. yani bu kısır bir döngü. hükümet ve tff geri adım atacak, atmak zorunda yoksa ülkede futbol sonsuza kadar biter ve akp'nin bunu göze alacağını hiç sanmıyorum. çünkü futbol pastası büyük oranda hükümet yanlıları tarafından paylaşılıyor. fenerbahçe avrupa'dan ciddi bir men cezası almadan ve küme düşmeden bu dosya kapanmayacak. yoksa fifa ve uefa'nın ciddiyeti kalmaz. şah geri adım atmazsa ülke futbolu öyle bir sarmal içine girecek ki sonu yok, çözümü yok. uefa da toplu bir men cezasının şikecilere ödül olacağını bildiğinden ve suçsuz takımlara ceza vermenin adalete aykırı olacağı gerçeğini gözeterek sadece adı geçen takımları kısa bir süre sonra men edecektir diye düşünüyorum.

    vakit tamam, artık an meselesi, belki yarın belki yarından da yakın.
  • 1306
    bu konudaki “artık aklandık” diye diye konuştukları ifadenin hukuken bir karşılığı yoktur. her yere yazabilirsiniz, aklanmamışlardır, dava usülden bozulmuştur.

    türkçesi; fenerbahçe şike yaptı, ama davayı yürüten savcı fetöcü olduğu için soruşturma da, kanıtlar da geçersiz sayıldı. usülden bozulan bir davada aklanma olmaz. yasa dışı dinleme vardır mesela, savcılık izni olmadan dinleme yaptıysanız mahkeme bu kaydı kanıt olarak almaz. savcılığın izniyle yapmanız gerekir. bu davanın sonuçlanması da böyle olmuştur. savcının fetöcü olması sebebiyle yırtmışlardır. yatsınlar kalksınlar fetöye dua etsinler.
  • 1304
    fenerbahçe’nin 70 milyonun gözü önünde belgeli videolu şike yapıp sonucunda hiç ceza almadığı mükemmel soruşturma. gerçekten inanılmaz. ibrahim akın’ın imamla şike izni konuşması bile deşifre olmuştu, ötesi yok. kurban kesmeler, inşaatlar, korcan’lar, kahe’ler hepsi hasıraltı edildi. üstüne üstlük bir de fenerbahçe camiası mağdura yatıp operasyon çekilmiş süsü verdi kendisine, kahraman oldu. trabzonspor camiası da sustu oturdu, o da ilginç.

    böyle bir durumu anca rüşvetle yaşanabilen bazı afrika ülkelerinde görebiliriz, bir de türkiye’de.
  • 1277
    yargıtay 5’inci ceza dairesi, temyiz incelemesini tamamlayarak istanbul 13’üncü ağır ceza mahkemesi’nin ‘futbolda şike’ davasına dair kararlarını ‘usul eksikliği’ nedeniyle geçen hafta bozmuş olduğu soruşturma.

    kısa bir özet ile birlikte buraya durum değerlendirmesi bırakmak istiyorum.

    fenerbahçe kulübü eski başkanı aziz yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 36 sanık yeniden yargılanacak.
    dosya usulden bozulmuş olmakla, usul eksikliği giderilince yeniden esasa dair inceleme yapılacak…

    3 temmuz'a dönersek,

    özel yetkili istanbul cumhuriyet savcısı zekeriya öz’ün talimatıyla aziz yıldırım ve spor dünyasından çok sayıda kişi hakkında 3 temmuz 2011’de bir soruşturma başlatıldı.

    iddia: fenerbahçe’nin 2010-11 sezonunda şike yaptığı ve bu yönde bazı yöneticilerin ve spor adamlarının suç örgütü kurdukları idi…

    – soruşturma davaya dönüşmüş, dava sürecinde aziz yıldırım ve diğer sanıklar gözaltına alınmış ve 2 temmuz 2012 tarihinde sonuçlanan dava sonucunda 36 sanık hakkında “organize suç örgütü kurdukları” gerekçesi ile hapis cezaları verilmiş ve bu cezalar yargıtay tarafından onanmıştı. (bu onama ile hakkında altı yıl, üç ay hapis cezası kararı verilen yıldırım ve diğer sanıkların cezaları kesinleşmişti.)

    – 17/25 aralık sonrasında yargıdaki savrulmayı fırsat bilen aziz yıldırım, erdoğan’ın “dublaj, şantaj, kumpas” söylemine sarıldı, kendisine ve kulübüne kumpas kurulduğunu iddia ederek, 21 nisan 2014 tarihinde yeniden yargılanma talebinde bulundu.

    savcı abdullah mirza coşkun da ‘infazın durdurulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını‘ istedi, istanbul 13′üncü ağır ceza mahkemesi de bu talebi 23 haziran 2015’te kabul etti.

    – istanbul 13′üncü ağır ceza mahkemesi, yeniden yargılama sonunda, fenerbahçe kulübü başkanı aziz yıldırım ve 36 sanığın, ‘şike yapmak‘ ve ‘örgüt kurmak‘ suçlamasından kesinleşmiş cezalarını bozdu ve beraatlerine karar verdi.

    – yargıtay 9. ceza dairesi, şike davasını onayan eski yargıtay üyesi mesut kundakçı’yı ağır bir şekilde cezalandırdı, ‘fetö’ üyeliğinden 12 yıl hapis cezasına çarptırdı.

    – şimdilerde ise yargıtay 5’inci ceza dairesi, temyiz incelemesini tamamlayarak istanbul 13’üncü ağır ceza mahkemesi’nin ‘futbolda şike’ davasına dair bu kararlarını ‘usul eksikliği’ nedeniyle bozmuş oldu. yeniden yargılama yapılacak…

    “şike davasi”nda neler olmuştu?

    şike davasını hatırlayanınız var mı? neler olmuştu sahi?

    dosyayı az buçuk bilenler, oradaki tapeleri, fotoğrafları ve ifadeleri inceleyenler hadiseyi net anlar. kısa bir özet geçelim;

    – o dönem gençlerbirliği maçı için para dağıtılıyor.

    – bunu haber alan polis paranın ankara’ya götürüldüğü sırada sürecin tamamını kayda alıyor.

    – kayıtlarda geçtiği şekliyle: polis bagajı açtırıyor ve “ne için bu para?” diye soruyor, “gayrimenkul alacaktık” şeklinde cevaplıyorlar.

    – aziz yıldırım’ın verdiği iddia edilen paraya aracılık eden mecnun isimli kişi ve arkadaşı daha sonra ankara’da parayı dağıtıyorlar. hatta 150 bin dolar kadar artıyor ve bunu aziz yıldırım’a söylemiyorlar ve kendi ceplerine attıkları ifade ediliyor.

    – maç sonucu istediği gibi olmayınca (şike tutmayınca) aziz yıldırım, mecnun’u arıyor ve küfürler ettikten sonra parayı geri istiyor. sonrasında soruşturma patlıyor ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor.

    şike davasi nereye sürükleniyor?

    zamanaşımına mı götürülmeye çalışılıyor?

    zira bu davada zamanaşımının dolmasına yaklaşık olarak 2,5 yıl kaldı. dosya usulen bozulmuş bile olsa 2,5 yılda verilecek kararların kesinleşmesi mümkün olmayacaktır ve dolayısıyla dosya zamanaşımına uğrayıp tedavülden kalkmış olacaktır!

    zamanaşımı nedeniyle düşme kararı başta siyasiler olmak üzere bir kısım kişilerin işine gelecek ve onları rahatlatacaktır. iradenin bu yönde olduğu anlaşılıyor.

    zira yargıtay başsavcılığı tebliğnameyi 27.03.2017 tarihinde daireye sunmuş olmasına rağmen 3 yıl boyunca dosya dairede bekletilmiş ve sonunda usulen bozulmuş oldu…

    tck 66/5 maddesi gereğince “yargılamanın yenilenmesine” karar verildiği için zamanaşımı süresi bu kararın verildiği 23.06.2014 tarihinden itibaren “yeni baştan” işlemeye başlamıştır. zamanaşımını kesen bir neden (tck 67/2 gereğince) bulunmadığı için 8 yıllık zamanaşımı süresi 23.06.2022’de dolacaktır.

    peki bu arada dosyanın tekrar ters dönme ihtimali var mı?

    yargının ve adaletin konjonktüre göre değiştiği türkiye’de her an her şey olabilir. şu an suçlu denilenler bir adım sonra suçsuz ve hatta kahraman olarak bile ilan edilebilir. şu an masum, beraat etti, kumpasa uğradı ve hatta kahraman denilenler bir sonraki dönemde azılı suçlu ilan edilebilir.

    aziz yıldırım’ın davasında “bu adam olduğu sürece biz şampiyon olamayız” demiş muktedirlerin bir sonraki tavırlarını da iyi takip etmeli. onu devirmiş, sonra sulh olmuş kimselerin bir sonraki adımda ne yapacağını kestirmek güç olmasa gerek. geçmişte çıkardıkları sporla ilgili kanunları alelacele değiştirenlerin yaptıkları, yapacaklarının teminatı!

    kısacası muktedirin amacı davayı zamanaşımına uğratıp tarafların ceza almadan bu durumdan kurtulmasını sağlamak.

    daha evvel süreç ile ilgili yazdığım bazı entryleri buraya bırakmak istiyorum.

    (bkz: fenerbahçe/@birdfucker)
    (bkz: 15 mart 2019 cas duruşması/@birdfucker)
    (bkz: aziz yıldırım/@birdfucker)
    (bkz: 22 ocak 2019 cas bülteni/@birdfucker)
    (bkz: 7 haziran 2019 trabzonspor açıklaması/@birdfucker)

    unutmadım, unutturmayacağım.
  • 1299
    ezeli rekabete dayalı tüm dengeleri darmadağın eden, fenerbahçe camiasını günün sonunda deli gibi yapan* hadise.

    galatasaray fenerbahçe rekabeti dediğimiz şey olumlu ya da olumsuz olduğu farketmez, her konuda amansız bir sidik yarışından ibarettir. biri en büyük olduğunu söyler, öteki ben daha büyüğüm der. biri iflas bayrağını çeker, ne münasebet biz daha güzel iflas ettik diye ortalığa çıkar. efendime söyleyim biri elden ayaktan düşme bir yıldız getirir, öteki benimki daha yıldız diye daha bitik bir yıldızı allayıp pullayıp maaşa bağlar.

    tüm bu algoritma içinde muadili bir türlü bulunamayan yegane olaylardan biri olarak kaldı bu şike soruşturması.

    fenerbahçe camiasının yıllar içinde "fetösaray" iftirasından başlayıp "futbola egemen olan yapı" tabirine uzanan yolculukta akıllı mantıklı bir şey söylermiş edasıyla zırvalamasının altındaki temel sebep bunun galatasaray tarafında bir simetrisi ya da benzerinin olmaması. şike yaptığı alenen ispatlanmış bir ekibin peşinden koşmayı ülkedeki konjektürel gelişmelere bağlayıp direniş diye satmaları da, usulden bozulmuş bir davayı şikeden beraat diye pazarlamaları da keza aynı sebepten.

    galatasaray'da olmayan bir şeyi negatiften pozitife döndürme çabası. şikeymiş, maç ayarlamaymış, tarihi utançmış kimsenin umrunda değil...

    nasıl uefa ve süper kupa şampiyonluğu sonrası 6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçı yaşanınca kendince içleri soğuyup hayata tutundularsa, tüm bu yaşananlar sonrası öyle bir vesile arıyorlar 10 yıldır. anadolu takımlarının gezgin hocası mesut bakkal'ın kitap parlasın diye sıktığı iki palavraya kadar dip bucak bakmadıkları yer kalmadı. hala daha arıyorlar. sportif direktörleri emre belözoğlu'nu unutup 1996-2000 arası döneme bok atıyorlar. koca koca adamlar hande sümertaş diye ağlıyorlar. var operatörünün bağlı olduğu örgüt gibi saçma sapan imalar yapıyorlar...

    k a ç a c a k tweetinden sonra takım başı beşer hoca değiştirmelerine rağmen en ufak bir gerginlikte bir umut ortalığa dökülmeleri gibi, bu konuda minnacık bir yalana bile delicesine umutla sarılıyorlar. bir tane meczubun "ismini vermek istemeyen bir bein çalışanından gelen mail" diye youtube yayınında okuduğu uydurma bir metine bile kulüp başkanı düzeyinde inanıp kapıldılar.

    fenerbahçe 7 yıldır şampiyon olamıyor ve 8'e doğru götüm götüm ilerliyor. bayrak adamı volkan demirel "şampiyonlar ligi müziğini özledim" diye diye emekli oldu gitti. fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi'ndeki eleme harici son maçında reklam panolarında playstation 2 reklamları vardı, şimdi konsolun beşincisi çıktı. dört yıldızı saymıyorum bile...

    hal böyleyken istediğiniz yerden toplayacağınız 100 tane fenerbahçe taraftarına sorun şampiyonluk mu, şampiyonlar ligi mi, yarın sabah uyanınca 3 temmuz 2011'in galatasaraylı versiyonu mu diye; 100 tanesi de son şıkkı seçer. 10 sene daha şampiyon olamama pahasına bile seçer çoğu. ne adalet, ne temizlik, ne de masumiyet, ne şan ne şeref. tek dertleri bu kuyruk acısını dindirecek bir bahane...

    (bkz: allah kurtarsın orospu çocukları)
  • 1281
    ali ismail'le uzaktan yakından alakası olmayan, silah tüccarı aziz'le fethullahçıların ters düşmesi sonucu fetocu savcılar tarafından açılmış soruşturmadır. soruşturmanın ilk zamanlarında fetöcülerin ta o zamandan bunu yaptıkları bilindiği halde fenerbahçeliler dahil kimse tarafından bu gerçek dillendirilmemiş, bilakis aziz yıldırım hapisten çıktıktan sonra hocaefendi (!) ile alakalı son derece ılımlı demeçler vermiştir. ancak sonra malum parti ile fetöcüler ters düşünce aklanabilmek için fenerbahçe güdümlü kamuoyu tarafından olay şiddetle "fetöcüler bize kumpas kurdu, şöyle atatürkçüyüz, böyle kemalistiz" mevzusuna çekilmiş ve sözkonusu sezondaki bütün şike delilleri gerçek olan ve bunları inkar da etmeyen fenerbahçe spor kulübü duygusal ve cahil halkımızın nezdinde bir anda sütten çıkmış ak kaşık imajı kazanmıştır. arkasına da gezi direnişi patlak verince, mevzuyu iyice dramatize etmek için zavallı ali ismail kardeşimizin adı birkaç fenerbahçe formalı fotoğrafının olmasından faydalanılarak maalesef bu rezil davaya alet edilmiştir. masumiyeti ve temiz kalbi sağlığında saf duygularla gönül verdiği kulübü tarafından, vefatından sonra alabildiğine sömürülmüş, ölüp gitmiş 19 yaşında gencecik bir çocuğa edilebilecek en büyük saygısızlık edilmiştir. zira ali ismail günahların kulübü, bünyesinde tarih boyunca her türlü illegalitenin, suçun ve pisliğin döndüğü fenerbahçe için değil, cumhuriyet için, hürriyet için şehit olmuştur.

    sahici ve gerçek olan tek unsurunun, fetöcüler tarafından usulsüz şekilde toplanan şike delillerinin olduğu soruşturma.
  • 1283
    şekip mosturoğlu, bülent uygun ve mecnun otyakmaz dahil 18 kişiye beraat kararı verildi. aziz yıldırım ve diğer 4 sanığın dosyası da bugün görüşülecek. tabi onların da beraat alacağına hem fikiriz. yine haklı olanın değil güçlü olanın istediğinin olduğu bir karar ile karşı karşıyayız.

    geriye ise* tarlalar sürüldükleri ile, ibrahim akın cami hocasından aldığı şike fetvası ile, tahir kum' a yaptırılan ısmarlama haberler kaldı.
  • 368
    ulan arkadaş, yazmayayım diyorum, bekle diyorum, sabret diyorum, diyorum da diyorum ama biz de insanız en nihayetinde. sabırtaşı olsak hadi neyse ama o da bir yere kadar.

    belki en sonda söylemem gereken şey ama en baştan söyleyeyim; kimse kendini kandırmasın, öyle ya da böyle, şu veya bu şekilde, kısaca bir şekilde "galatasaray'ı bu işin içine bulaştırmadan, bu davadan sonuç çıkmaz."

    bugün bu dava bu kadar cıvımış, sulandırılmış ve amacından tamamen saptırılmış ise bunun tek nedeni galatasaray'ın bu işe bulaşmamış olmasıdır. yoksa şimdiye kadar çoktan kararlar verilmiş, cezalar kesilmiş olurdu. cezalar derken futbol federasyonu'nun kulüplere ve bu işe bulaşan başkan, yönetici, futbolcu menajer vb. kişilere vereceği cezalardan bahsediyorum, yoksa mahkeme sürecinin çok uzun süreceği zaten ortada. ama federasyon (eğer suç varsa) küme düşürülecek takımları, süper kupa finali ve ligin ne zaman başlayacağı konusundaki kararlarını çoktan vermişti. zira fifa ve uefa'nın bu konudaki tutumları çok açık ve net, adamlar delil filan da istemiyor, en ufak şüphe, söylenti vs. varsa düşüreceksin diyorlar. şu durumda fenerbahçe, beşiktaş ve trabzonspor bu işe bir şekile bulaşmışken (ankaragücü, sivasspor , ibb ve diğerlerini söylemiyoru bile) bütün bu takımları düşürememelerinin tek nedeni içlerinde galatasaray'ın olmaması.

    şimdi biraz filmi geriye saralım, türk telekom arena'nın açılışında olanları ve sonrasında galatasaray'a uygulanan linç politikasını hatırlayalım. taraftarlar (bir kısım diyeyim de herkesi töhmet altında bırakmayayım) başbakan'ı yuhaladı diye günlerce, haftalarca nasıl linç edildiğimizi unutmadım. unutmayacağım da. işin garip tarafı ise bu linç kampanyasının en önünde bayraklı sancaklı koşanların arasında bir sürü de galatasaraylı (!) vardı. başbakanından bakanına, milletvekillerinden federasyon başkanına, gazetecesinden iktidarın yancılarına kadar aklınıza kim gelirse saldırdı galatasaray'a. bu olayın ardından zaten kötü olan futbol takımı federasyon ve mhk'nın ufak bir müdahalesi ile de küme düşme potasının hemen üzerine kadar çekildi. yani kısaca "akıllı olun, bir daha başbakan'ı kızdırırsanız küme düşersiniz haa" mesajı verilmiş oldu. bilmiyorum aranızda o mesajı almayan oldu mu?

    peki suçumuz neydi? başbakan'ı yuhalamak. (demokrasi, demokratik hak, bu mu lan suç? filan mevzularına hiç girmiyorum). şimdi bu şike davasında "yöneticilerin yaptığı kulübü bağlamaz, gün, birlik beraberlik günüdür, tüm futbol camiası olarak tek vücütuz" diye konuşanların o zaman galatasaray'a nasıl saldırdıklarını da biliyoruz. bunun zaten bir suç olmadığını biliyoruz da yine de buna rağmen bir allah'ın kulu da çıkıp "bir kısım taraftarın yaptığı kulübü bağlamaz" demedi. evet, şu an ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı yok ama ciddi deliller ve iddialar var. operasyonu yapan emniyet müdürü fenerli, savcı fenerli, başbakan fenerli, federasyon fenerli delilleri vermişler elinize ama buna rağmen hala federasyon olarak bir karar veremiyorsunuz, çünkü yemiyor, tırsıyorsunuz. bunlar mı temizleyecek lan futbolu?

    şimdi bir de şöyle düşünelim, bu olayda fenerbahçe'nin yerine galatasaray'ı koyalım. yani bu soruşturmanın başladığı gün fenerbahçe'nin yerinde galatasaray olsaydı, gözaltına alınanlar adnan polat, adnan sezgin, mehmet helvacı vb. yöneticiler ile kulüp çalışanları olsaydı şimdiye kadar kalem çoktan kırılmıştı. zira böyle bir durumda fenerbahçe medyasının gazıyla, en önce galatasaraylılar "şike varsa düşelim aga, neyse cezamızı çekelim" diyeceklerdi, tıpkı telekom arena açılışından sonra olduğu gibi bayrağı, sancağı alıp en önde koşacaklardı. fenerlilere ve diğer takımlara hiç girmiyorum bile. bir allah'ın kulu da galatasaray'a sahip çıkmaz ve her zaman olduğu gibi özellikle de örnek olması açısından galatasaray en ağır şekilde cezalandırılırdı. zira alınan en radikal ceza kararlarının ilk olarak ve özellikle de örnek (!) olması açısından galatasaray'a uygulanmasına hiç yabancı değiliz.

    aslında daha yazacak o kadar çok şey var ki, mesela ünal aysal; "bu ateş üfleyerek sönmez" dediği zaman federasyon'un , kulüpler birliğinin, cavcav'ın ne gibi tepkiler verdiğini biliyoruz. ancak ünal aysal o zaman bugünleri ve bu davanın nereye gidebileceğini öngörerek aslında herkesi kurtaracak bir uyarı yaptı diye herkes ayaklandı. (bkz: #719562)
    şimdi gelinen noktada ise ünal aysal o zaman ne dediyse çıktı, ligleri biraz erteleyelim, durum biraz daha netleşsin vb. dedi diye ünal aysal'a saldıranlar şimdi kıvırıp hem süper kupa finalini erteledi hem de ligleri sıcaktan dolayı erteleyeceğiz noktasına geldi. ben de maldım yedim bunu.

    bir paragrafta, şike soruşturması başladığı günden itibaren fenerbahçe medyasının gösterdiği tutuma açmadan olmaz. haklarını vermek lazım, zira adamlar işlerini mükemmel bir şekilde yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. fenerbahçe medyasının içinde olanları zaten biliyoruz ama bu süreçte normalde futbolla hiç işi olmayan siyaset, ekonomi kısacası futbol dışında her şeyle ilgilenen yazarlar ile de çok güzel bir organizasyon ve ekip çalışması yürüterek, her gün, her kanalda fenerbahçe'yi aklamak için ellerinde ne geliyorsa yapıyorlar. işte tam bu noktada da aslında beni en çok güldüren durum ortaya çıkıyor. saatlerce süren (aslında boş beleş) tartışmaların sonunda ellerinde tek argüman olarak, "sadece biz değil, geçmişte her takım şike yapmıştır, madem öyle geçmişe gidelim, eskiye yönelik ne kadar söylenti varsa hepsi araştırılsın" kalınca zaten şikeyi de itiraf etmiş oluyorlar ya, o zaman ben de gülüyorum sadece.

    başta da demiştim; kimse kendini kandırmasın, öyle ya da böyle , şu veya bu şekilde, kısaca bir şekilde "galatasaray'ı bu işin içine bulaştırmadan, bu davadan sonuç çıkmaz." diye, o nedenle ya bir şekilde galatasaray'ı da bu işin içine sokup (nasıl yapacaklarsa artık) gereken cezaları "adil" olarak verecekler ya da işi kitabına uydurup işi kotaracaklar.

    bütün bu olanlardan sonra artık benim için bu davadan çıkacak sonucun hiç önemi yok, kimseye ceza vermesinler, her şeyin üstünü kapatsınlar umurumda bile değil. bu ülkede her şey olur, oldu da. zira biz halk olarak bu gibi önemli bir olay ortaya çıktığı zaman bir anda esip gürler, asar, keser ve cezanın en kralı verilsin deriz ama iş uygulamaya gelince işler değişir, zira gücü olan ya ceza almaz ya da en az cezayla kurtulur. avrupalılar ise olayları sakince takip edip, deliller ve yargılama safhasından sonra karşısındaki kişi ya da kurum her kim olursa olsun ayırt etmeden en "adil" kararı, eğer gerekiyorsa da en ağır cezayı verirler. bugün bazı eyyamcıların sadece bir takımı kurtarmak için verecekleri karardan dolayı ileride fifa - uefa bütün ülkeye toptan bir ceza verirse o zaman göreceğim ben sizi.

    daha söyleyecek çok şey var ama ne söylesek boş, hem ben de yoruldum zaten, üstelik karnım da aç.
  • 1248
    ergenekon ve balyoz'dan farklı gelişmiş davadır.

    ergenekon ve balyoz'da subaylar isyan etti biz yapmadık deliller sahte bize kumpas kuruldu dedi asla biz suçluyuz evet darbeye giriştik demediler.
    sonra deliller sahte çıktı kumpas ortaya çıkarıldı komutanlarımız serbest bırakıldı.

    şike soruşturmasında ise durum biraz farklı cereyan etti. şike yaptıysak fenerbahçe için yaptıklar mı dersin, herkes hızlı araba kullanıyor biz radara yakalandıklar mı dersin, tapelerde bahsi geçen dialogların gerçekliğini kabul edercesine konuşulanları açıklama gereği duymalar mı dersin.. muhataplarından itiraf gibi cümleler. ama dediler ki biz sizi yasalara aykırı dinledik bunları delil kabul edemiyoruz beraat.
    yani şike yapmadınız beraat değil. sizi usulsüz dinledik beraat.

    elmayla armutu karıştırmayalım.
  • 1284
    ülkemizdeki adalet sisteminin nasıl işlediğinin en güzel göstergelerinden birisidir. deliller, tapeler, itiraflar ile geçen 3 seneye rağmen hiçbir yere bağlanamayan bir dava; siyasilerin ve basının "kumpas" diyerek ağız birliği etmesi ve neticesinde gelen fenerbahçe şampiyonluğu. ve o günden itibaren yaşadıkları çöküş, aslında neyin ne olduğunu kanıtlar nitelikte.
  • 1288
    aziz yıldırım ve ekip arkadaşları beraat ettiler.

    bir ülkenin tamamının kanıtlarına tanık olduğu şike, devlet eliyle örtbas edildi. ama bu ne ki, bu ülkede, ülke tarihinin en büyük hırsızlığı da kumpas denilerek, montaj denilerek örtbas edildi.

    ne olsa fetö yaptı. primal fear'da bir sahne vardı. avukat, yardımcısına şöyle bağırıyordu; ''suçluyu neden bulamadık biliyor musun? çünkü sen abna suçlayabileceğim birini bulamadın!'' bu ülkede fetö diye ne kadarı gerçek ne kadar kurmaca olduğu bilinmeyen bir örgüt var edildi/icat edildi ve ne olsa o suçlanıyor artık ve bu sayede herkes aklanabiliyor. bu ülkede gerçekten adalet olsaydı bırak şikeyi, trafikte korumalarını arkasına alarak bir vatandaşı tehdit eden aziz yıldırım şimdiye kadar çoktan ceza alırdı zaten.

    aziz yıldırım şike yapmıştır, fenerbahçe şike yapmıştır. fenerbahçe de aziz yıldırım da şikecidir. bu şikenin kanıtları, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur. ancak bu kanıtlar elde edilirken yapılan dinlemelerin izinsiz olması izin varsa da bu izinlerin şu an fetöcü oldukları sebebiyle açığa alınan savcıların talepleri, hakimlerin kararlarıyla alınmış olması sebebiyle bugün beraat etmiştir aziz yıldırım ve ekibi.

    ben utanıyorum, üzülüyorum, kahroluyorum. şike olayı için değil, yemişim futbolu...
  • 438
    ben bir galatasaray taraftarıyım. renklere, armaya aşığım. bu takımı, bu kulübü büyük yapan da geçmişinden bugüne biriktirdiği onurlu, gururlu, şerefli yöneticileri, üyeleri, sporcularıdır. ancak her toplulukta olduğu gibi pek tabi tarihimize ve kulübümüze yakışmayan insanlar çıkmıştır, ilerde de illa ki çıkacaktır.

    bugün bülent tulun, kulübün (http://www.galatasaray.org/kulup/haber/10743.php) ve ali dürüst’ün açıklamalarına (http://www.galatasaray.org/kulup/haber/10750.php) göre kurum içi yazışmalardan dolayı olduğu belirtilen bir konuyla ilgili olarak “tanık” sıfatıyla ifade verdi. florya’ya arama izniyle giden emniyet görevlileri, taşınma sebebiyle evrakların tt arena’da bulunması sebebiyle galatasaray’ın daveti üzerine arama yaptılar. bu kısımda biraz koptum ancak sonrasında bülent tulun’un evinde ve adnan polat’ın ofisinde de aramalar yapıldı. sonuçta bahsedilen belgeye bildiğim kadarıyla ulaşıldı.

    3 temmuz’dan bugüne, olayların göbeğinde bulunan fenerbahçe'yi destekleyen* her birey (taraftar, yönetici vs) bir kez olsun; hayır bu işleri benim kulubüm yapamaz, beni bu işlerle anılmasına sebep veren “her kim olursa olsun aklanana kadar her türlü hakkından vazgeçmelidir” demedi. savunma dedikleri şey genel olarak “herkes yaptı, biz kurbanız, bunlar aziz yıldırım’ı bitirme komploları, cemaat bizi ele geçirmeye çalışıyor, galatasaray sütten çıkma ak kaşık mı” dan öteye geçemedi maalesef. üzerlerine sıçrayan lekeyi, iddia ettikleri gibi temizlemeye çalışmaktansa; herkesi lekeleme yoluna gittiler. hala da devam ediyorlar. bugün yaşanan timsah durumları zaten çok net, bahsettiğim bu durumdan duydukları hazdı.

    bugün ki aranan belgenin, lube ayar’ın günlerdir 05-06 şampiyonluk maçları öncesi geliştiğini iddia ettiği olayların belgesi olduğu iddia edildi. bu belgenin kopyasını ise emniyete tahir kum’un verdiği söyleniyor. sonuç itibariyle bu bahsedilen belge bulundu, tulun ifadesini “tanık” sıfatıyla verdi ve kendi deyimiyle “kendi arabamla geldim, kendi arabamla gidiyorum” diyerek anlayana ayarı çekti. sabahtan beri süregelen kına yakma eylemleri ise yarın adnan polat’ın ifade verme işlemine kadar durdu.

    bir aydır masumluk karinesi diye bık bık konuşan koskoca fenerbahçe camiası, soruşturma kapsamında tff’ye verilen 26 klasör ve soruşturma kapsamında hazırlanan 100 klasöre rağmen iddiaların inandırıcı olmadığından ve yetersizlikten bahsederken; bugün bir mektubun peşinde karineyi unuttu. bana göre, hakkında suçlama iddiaları olan kişi suçsuz olduğu kadar suçludur da. iddia makamı suçu ispatlamaya, savunma makamı ise suçsuzluğunu ispat etmekle yükümlüdür. o yüzden bu kişiler görevlerinden istifa etmeli, en azından bağlı olduğu kurumlara saygısını göstermelidirler. tabi burada araya giren şey, o kişilerin kurumlarına ne gözle baktığıdır. o kurumun sahibi olarak görüyorsan kendini ve fazlası o kuruma gönül verenlerin oluşturduğu ortam/sinerji tüm kamuoyuna bunu gösteriyorsa durum değişir. bugün timsaha yatanların bir kısmının “ tamam da siz bunu 1 aydır yapıyorsunuz, infazsız yargılıyorsunuz bizde bu yüzden böyle yapıyoruz” demeleri de kılıf aramaktır, başka bir şey değil. zira insan olan doğru bildiğinden vazgeçmez. bu yüzden biz; allah korusun aynı durumlara girersek; asla hiçbir futbolcumuzun bacağına sarılmaz, ayağını öpmez, sahaya inmez ve bu utancı bize yaşatacak kişinin maskelerini takmayı aklımızdan geçirmeyiz.

    bu yüzden galatasaray taraftarı olarak, şahsımda, bu şike soruşturmasına bağlı olarak herhangi bir lekelenme durumunda; bana, duygularıma, heyecanıma ihanet eden kişileri kim olursa olsun sarı-kırmızıdan uzak durmasını, zorla uzaklaştırılmasını ve yanında cezamız neyse çekmemizi isterim. bu kişi fatih terim, hasan şaş, hakan şükür, bülent korkmaz ya da bir başkası, kim olursa olsun değişmez. ama o kişi bana bu başarıları yaşattı, şunları bunları yaptı diyene de kibarca siktir çekerim. bu kadar net.

    görünen bazı amaçlar olduğu aşikar. suç belli ki büyük. evin şımarık küçük çocuğu belli ki babasından dayağı tek başına yemek istemiyor. sarının lacivert yakasında emenike transferi ile başlayan, arkasından lugano’nun, andre santos’un gidiş dedikodularının sürdüğü belirsizlik ortamında, düşürülme cezası kapıdayken, yanlarında bizi de içinde bulundukları çukura çekseler hiç fena olmayacak. öte tarafında biraz daha komplo teorilerine girdiğimiz vakit, galatasaray dışındaki tüm büyüklerin bu işin içinde olması yüzünden herhangi bir ceza verilmemesi durumunda bariz galatasaray’ın mağdur durumda kalacağı ortamda; bakın bu işte sizde varsınız diyerek bir kovuşturma yapılması hiç de uzak bir ihtimal değil. neyse geçelim bu konuyu zaten ortalık komplo teorisinden geçilmiyor.

    kısa bir paragrafta basına yazalım. haberi verirken ki ünlemler, getirildiler götürüldüler ile kimi rahatlatıyorsunuz? neyi zihinlerde meşrulaştırıyorsunuz? ayrıca yıllardır taraflı yayın diye bangır bangır bağırırken biz, sesi çıkmayan güruh; sayelerinde “passat medyası” diye bir jargon oluşmasına rağmen, bu soruşturma döneminde yapılan yayınlardan sonra basını stadlarından taşlaya taşlaya dışarı attılar. bugün yapılan yayınlardan sonra tepki verdiğimizde ise, “ee ne oldu dediğimize geldiniz işte” dediler ya, daha başka bir şey demem.

    sonuç olarak bugün bu yazıyı yazmamdaki amaç sadece bariz şekilde bulaştırılmaya çalışıldığımız şu soruşturmayla ilgili ilk andan rengimi belli etmek istemem. benim ve benim tanıdığım bir çok galatasaraylının kafası çok rahat. zira yapımız itibariyle bildiğimiz tek şey biz kendimizi gerekirse darağacına çıkarırız, kendi sandalyemize kendimiz vururuz. son durum itibariyle de söyleyeceğim şudur; bu ateş üfleyerek alevlenmez! altına daha çok odun atmanız gerek. üzgünüz ama yine erken timsah.
  • 1285
    https://eksisozluk.com/img/90kj0yiu

    "bu tarla bir şeydir, nasıl söyleyim, yani maçla ilgili bir şey değil yani, 3 tane tarla var işte, ekinler diyor suya çıktı, ya kurban kesiyor gidiyor. her hafta da eyüp sultan' a gidiyordu. her hafta gidiyor, bizim burada konuşmalar da var. hocaya gittik mi, camiye gittik mi, ne yaptın, tamer beye söylüyorum; " ne yaptın, gittin mi, hallettin mi?" diyorum. camiye gidiyor, eyüp sultan’a kurban kesmeye. biz deplasmana gittiğimizde tamer bey gidiyor, eğer deplasmanda değil içeride ise beraber gidiyoruz, kurban kesiyoruz. şimdi buradaki konuşmada da yani bu şeyi, tarla işini; maçları, tarla maçları sürmek de dilek anlamında kullanıyorduk"

    yukarıda yer alan savunmayı yapan sanığa verilen cezanın affedilmesi durumu.

    defalarca konuşuldu ancak yeniden söylemekte yarar var delillerin toplanma biçiminin hukuksuz olması, ceza hukuku açısından sakıncalı olsa da spor hukuku açısından hiç bir anlam ifade etmemektedir. spor hukuku için makul şüphe yeterlidir.

    aziz yıldırım kulübü için şike yapmıştır. aklanması bir şey ifade etmez.

    konuyla ilgilenen arkadaşlar için zamanında yazdığım bir kaç iletiyi aşağıya bırakıyorum.

    (bkz: fenerbahçe/@birdfucker)
    (bkz: 22 ocak 2019 cas bülteni/@birdfucker)
    (bkz: 15 mart 2019 cas duruşması/@birdfucker)
    (bkz: aziz yıldırım/@birdfucker)
  • 1224
    zaten bu ülkede hiç adalet olmamıştı. yine olmadı....

    olayları fatih terimin çalıştırdığı takımların birinin bulunduğu şehirde doktora yapan birine anlatır gibi anlatmak gerekirse:

    1) fenerbahçe birden fazla maçta şike yaptı.

    2) fenerbahçe şike yaptığı sezonda şampiyon oldu

    3) fenerbahçe'nin şike yaptığı ortaya çıktı

    4) fenerbahçe'nin şike yaptığı maçlarda dahil olmak üzere bir sürü bahis olayının da olduğu ortaya çıktı

    5) aziz yıldırım ve bir sürü yönetici ceza aldı

    6) fenerbahçe'nin o sezon aldığı emenike de şikeden yargılandı ve moskova kulübüne kaçmak zorunda kaldı.

    7) fenerbahçe'yi kümede tutmak için atanan mehmet ali aydınlar'ın göreve gelmesi. aydınlar'ın yaptığı itiraflar..

    8) statüde şampiyon gözükmesine rağmen fenerbahçe'nin avrupa'ya gidememesi.

    9) aydınlar'ın istifası ve tüpçünün göreve devam etmesi

    10) fenerbahçe'nin küme düşürülmemesi

    11) süper finalin o sene oynanmaması

    12) fenerbahçeli oyuncuların bir bir takımdan ayrılması

    13) popülaritesi dibe vuran ligin "marka değerini" artırmak için yapılan süper-final saçmalığının çıkarılması

    13.5) parası olmayan ve dibe vuran fenerbahçe'ye fransa ligi gol kralı moussa sow'un devlet-doğuş holding tarafından hediye edilmesi

    14) her türlü çirkef ve etiğe aykırı görüntüyü yayınlayan lig tv'nin şike ile ilgili yayın yapmama kararı

    15) galatasaray'ın şikecilerin evinde şampiyon olması ve kadıköy'ün yanması

    16) trabzon'un halen şampiyon yapılmaması

    17) fenerbahçe'nin uefa'dan avrupa kupalarına yönelik 2 yıl men cezası alması

    18) galatasaray'ın o sezon yine şampiyon olması

    19) trabzon'un halen şampiyon yapılmaması

    20) çok ince bir operasyonla fatih terim'in milli takımda görevde başlaması

    21) fatih terim'in savaşacağım dediği şikecilerin safına geçmesi

    22) hükümet ile ters düşen cemaat'in yolsuzlukları ortaya çıkarması

    23) hacıosmanoğlu slogan vari açıklamalar yapmasına rağmen alttan aldığı "destek primleri ile" şike konusunu ciddiye alınmayacak bir unsur yapması

    24) fenerbahçe'nin o sezon son dakiklarda attığı 6-7 gol ile şampiyon olması

    25) yolsuzlukların unutulması ve yargılanmaması

    26) 2014 yerel seçimlerinde trabzon'dan hükümet partisine yaklaşık %60 civarı oy çıkması

    27) 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde trabzonspor'un elinden şampiyonluğu alan "ekmeleddin ihsanoğlu'nun" trabzon'da yaklaşık %60 civarı oy alması

    28) cemaat ile ters düşen hükümetin cemaatin başlattığı (!!!) şike davasında fenerbahçe'nin safına geçmesi

    29) fenerbahçe'nin ve taraftarlarının yüzsüzce şikenin aklanmasını için eylem yapmaları

    30) aziz yıldırım'ın kumpas açıklamaları

    31) camiasından destek alamayan ünal aysal'ın görevini bırakması

    32) galatasaray'ın yeni başkanının duygun yarsuvat olması

    33) duygun yarsuvat'ın cemaatin aziz yıldırım'a komplo kurduğunu belirten açıklamaları

    34) bu sırada galatasaray'ın çok anlamsız bir sezonda şampiyon olması.

    35) borç içinde yüzen fenerbahçe'nin yaklaşık 60-70 milyon euroluk transferler yapması.. ve bunların miktarlarını borsaya açıklamaması

    36) 30 yaşında kontratının son senesinde olan moussa sow'un bir arap kulübüne 17 milyon euro'ya satılması (!!!)

    37) hükümet kanadının elemanlarının "fenerbahçe cumhurbaşkanımıza ve bize teşekkür etmeli" tarzı açıklamaları

    38) platini'nin, blatter'in görevlerinde usulsüzlük yaptığı, şenes erzik'in de şikeyi örtmeye çalıştığının ortaya çıkması7

    39) fenerbahçe'nin ve aziz yıldırım'ın şikeden yırtması..

    son 4 senede sporda yaşanan şeylerin hepsi burada.. arada olan madde değişiklikleri v.b. saçmalıkları saymıyorum bile onlar detaya giriyor.. cümlenin başında "olayları fatih terimin çalıştırdığı takımların birinin bulunduğu şehirde doktora yapan birine anlatır gibi anlatmak gerekirse" dedik çünkü..

    bu ülkede yaşamaktan, nefes almaktan bir insan olarak utanıyorum. herhangi birine herhangi bir şeye inanmak imkansız bu ülkede. çünkü kime inanırsan inan muhakkak çok büyük bir utancın içinde bulunmuş, desteklemiş oluyor. bir şey dışında.. o da galatasaray.. galatasaray'ın adı böyle olaylara asla ama asla karışmayacak.. çünkü galatasaray'ı bu vizyonsuz, hırsız ortadoğu zihniyetinden ayıran olgular var. galatasaray bu ülkedeki tek temiz, tek düzgün kavram.

    galatasaray da böyle bir şey yaparsa film biter, hayat biter zaten.

    son olarak internette gördüm şu cümleyi çok hoşuma gitti. "tribünlerde ali ismail diye bağırdınız, katili geldi sizi kurtardı. bu utanç size yeter".
  • 1272
    belediye seçimlerine meze olmuş süreçtir. istanbul'u isteyen her iki taraf da o senenin şampiyonu olarak trabzonspor'u işaret ediyor.

    züğürt aga'daki oy kavgası vardı ya hani.
    aga seçimde 1 oy alıyor. 2 yaverinin ikisi de o oya sahip çıkıyor. aga da diyor ulan o oyu siz attiysaniz benim oy nereye gitti diye.

    o hesap. ulan o zaman ne diye tüm tbmm'yi ayağa kaldırıp 550 milletvekilinin tamamının oylarıyla kurtardınız fenerbahçe'yi? kim kurtardı bunları amk?
  • 1282
    bir hırsızın bir katili cinayet işlemekle ihbar etmesi sonucu ortaya çıkan soruşturma benzetiyorum bu davayı.

    hırsızın hırsız olduğunu sonradan öğrenmemiz cinayet zanlısını masum kılmaz. aramızda hukukçu arkadaşlarımız mevcut onlar konuya daha hakimler doğal olarak ama fenerbahçe spor kulübü utanmadan arlanmadan işledikleri suçu fetö ortaya çıkardı diye kendilerini masum ilan ediyorlar.

    şike yaptınız ve bu şikeyi de en az sizin kadar kirli bir terör örgütü devletin belirli kurumlarına yerleşmiş olmanın verdiği konforla bunu gün yüzüne çıkardı.

    dönemin fenerbahçe başkanının silah ihalelerine bulaşması,siyasi kavgalar vs. bizim zerre umrumuzda değil. küme düşmeniz gerekirken üstüne ödülmüşcesine play off garabetiyle yarışmada olmanız sağlanmış ve fakat ilahi adaletin tecelli etmesiyle sizden her açıdan üstün olan ezeli rakibiniz sahanızda kupa kaldırarak belki de tff tarafından size verilecek tüm cezalardan çok daha ağırını sizlere yaşatmıştır.

    her kesin adaletinin şaştığı yerde bir başka adaletin varlığından haberdar oldunuz.
  • 1301
    https://twitter.com/...HZQAUbpN0uSqE7q4wA1A

    bu video vesilesiyle hafıza tazeleten aşağılık olay, emek hırsızlığı.
    tamam o polisler fetöcü, her şey kumpas ya kardeşim ibrahim akın’ a hocaya sorduğu sorularıda mı dış güçler sordurttu?
    korcan’ a, menajerlere giden mini’ leride mi fetöcüler sattı. aklım almıyor bu aymazlık hala türlü bahanelerle üzeri örtülerek kapatıldı. kapatılmakla kalmadı, yavuz “hırsız” ev sahibini bastırdı!
  • 857
    kabahatin çoğu senin burak yılmaz.

    şebekenin sistemi ne güzeldi oysa? şampiyonluk, sırasıyla ülkenin iki büyük takımı arasında pay ediliyor, arada sırada da eskiden büyük olduğu için saygı duulna beşiktaş'a veriliyordu. gerçi 40 sene önce bir takım daha çıkmış seri şampiyonluklar almıştı ama sorun değildi, tehlike daha büyümeden bertaraf edilmişti. leş, eşit şekilde paylaşılmayacak kadar değerliydi. sistem içinde her sene bir küçük takım efelenir, lige heyecan katar ama son anda kafası koparılırdı. sistemin ahenk içerisinde dönen dolabından bütün takımlar hoşnuttu. düzen de düzülen de hayatından memnundu.

    o malum sezona, tüpçü şuster, seramikçi reykart'la başladı.önceki sezon, hiç beklenmedik şekilde galatasaray ruhu hortlamış, hocasız, kalecisiz şampiyonluğu koparmıştı. sıra kayıtsız şartsız, sorunsuz, gönül rızasıyla kadıköy'ündü.

    tüpçünün takımıyla, seramikçinin takımı ortadan çabuk kayboldular.karadeniz'in çocukları da onca seneden sonra baş ağrıtacak değildi. her şey yolunda gidiyordu fenerbahçe için. sezonun sonlarına doğru hırlama sesi bu sefer uludağ'ın eteklerinden geliyordu. yok artık daha neler di? sesleri duymamazlıktan geldiler. nasıl olsa son haftalarda bir katakulliye kurban olurlardı. lig tarihimizin mezarlığı, son haftalara acaba ben de şampiyon olur muyum hayaliyle giren nice takımların çanak çömlek kırıklarıyla doluydu. ruhlarına birer fatiha okunup, gök tanrıdan rahmet dilenmişti tamamı için.

    şebeke ali sami yen'de bursaspor'a karşı sezonun en büyük futbolunu oynattı. galatasaray elinden geleni fazlasıyla yapmış büyük bir yumruk atmıştı. bir güzel tesadüf daha vardı. son maçını bursa, ölmüş eşşek tüpçünün takımıyla oynayacaktı. her ihtimale karşı beşiktaş, aynı sezonda bursa'ya karşı en büyük oyununu oynaması için dolduruluyordu. gerçi ihtiyaç pek yoktu. aziz son maçını kadıköy'de trabzonspor'a karşı oynayacak, kazandığında şampiyon olacaktı. bütün hesaplar tamamdı, son bir kez kontrol edip, son hafta maçlarına çıktılar. kadıköy'de her şey yolundaydı, takım galipti, gerçi bursaspor da 2-0 öne geçmişti ama ne önemi vardı ki canım? varsın garipler, son maçımızda, bizde şampiyonluk rüyası gördük diye avunsalardı.

    kadıköy'de ikinci yarıda hesapta olmayan bir mucize gerçekleşti. van basten, yıllar önce devrin en büyük kalecisi dassayef'e inanılmaz bir gol atmış, hollandayı şampiyon yapmıştı. o da ne? tay burak aynı yerdeydi, olanca dikkatiyle benzer bir vuruş yapmış cami tarafındaki kaleyi koruyan evliyaları, erenleri gafil yakalamıştı. o andan sonra bir titreme, bir sıtma nöbeti geçiriyordu fenerbahçe cumhuriyeti halkı. atamıyorlar, kulakları uludağ'ın eteğindeki cehennem şehrine çeviriyorlardı. tüpçüden medet beklemeye başladılar. gerçi tüpçü durumu 2-1 e getirmiş, kollarında serum, boğazlarında oksijen tüpü, son bir can çekişmeyle aziz, aziz abilerine unutulmaz bir kıyak geçmek istiyorlardı. kadıköy'de maç bitmiş, 52.000 fenerli felç geçirmiş, beklenen beraberlik golü gelmemişti. gol haberi değilse de beklenen yalan haber gelmişti. 2 dakika da olsa şampiyonluk sevinci doya doya yaşanmıştı. zaten bütün bu hengame, kavga bu an için değil miydi?

    değildi elbet. zaman gerçeklerle yüzleşme zamanıydı. burak yılmaz, futbol oligarşisinin tekerine çomak sokmuştu. fenerbahçe sırasını savamamış, sistem teklemişti. sağlık olsun dediler, imalat hatasına saydılar.bursaspor'un şampiyonluğunu bursa dışında yok saydılar. bursaspor pek yakında yediği haltın bedelini ödeyecekti. sistemin dışına attılar. her sene vak vakları ürkütmeden 3. 4 olmak varken, sen kalk şampiyon ol, büyük suçları vardı, en az 50 sene, sıra takımı olarak varlığını sürdürecekti. küme düşmezler ise büyük patrona dua etsinlerdi.

    tüpçü yeni sezona usta hocayı kovup, çırakla başladı. alemi yoktu, şampiyonluğu kaçıran patronu kızdırmaya. seramikçi reykart'la devam etme yolunu seçti. devre arasını görmeyeceği garantiydi zavallı reykart'ın. artık at rahat rahat koşturulur, ve şampiyonluk tenekesi papazın çayırı'na getirilirdi.tüpçü ve seramikçi sözünde durup, erken ayrıldılar yarıştan. bursaspor da geçen seneden işlediği suçun cezasını çekiyor, cebelleşiyor, tehlike yaratamıyordu. kayseri, gaziantep, eskişehir, sivas haddini biliyor, sırça köşkün camlarına taş atmıyordu. fakat o da neyin nesi? bu sezon esen, uludağ'ın rüzgarı değil, coşan karadeniz fırtınasıydı.ilk yarıyı uzak ara lider bitirdiler.bir zamanlar esmiş, eski kavak yeliydiler, unutulmuş karakterlerini, kavgalarını sahalara sürmek azmi ve kararındaydılar. işin şakaya gelir tarafı yoktu. bu sezon ki bela ''hoşt'' demeyle,''kış kış''çekmekle savuşturulacak gibi değildi.başka şeyler daha devreye sokmak gerekiyordu.

    seramikçi takımı sabote edip, reykart'ı kovmuştu, daha ne yapsın dı, üstelik arena'da fenerbahçe'ye de bir güzel yenilip afferin almıştı. trabzonspor'a karşı da takıma sezonun en büyük topunu oynatmıştı. ama tay burak şebekeye isyana devam ediyordu hala. ne var ki şebeke aynı suda iki defa yıkanmayacak kadar akıllıydı. varsın trabzonspor istediği kadar yenilmesindi. sistem tedbirini almış son maçın son düdüğünü bekliyordu. futbol içi bir kaza bu sezon kesin olmayacaktı. fakat bu kadar tıkırında işleyen mekanizmaya itirazı olan güzel insanlar da vardı, güzel olmayanların adam yerine koymadığı. topu görse bomba sanacak o güzel insanlar antenleri şebekenin çekim alanlarına çevirdiler.suç üstü yakaladılar, kan emicileri, sülükleri, futbolun global kraliyet çocuklarını, onların çanak yalayıcılarını. açıkladılar bize, futbol diye seyrettiğimiz gösterinin meğerse hisseli harikalar kumpanyası olduğunu. ortaya çıkardılar foyalarını düzenbazların.

    şerefsiz tribünlerinde oturan, localarda viskiyle puro yakan kodamanları, ranzalarda yatırdılar. paper moon'da verdikleri bahşiş kadar maaşı olan savcıların karşısında el pençe divan durdurdular. maskeli baloyu bitirip, onun sahte yüzlerini deşifre ettiler. her birine damgalı eşşek yaftası asıp, halk pazarına çıkardılar. namussuzların, leş kargalarının huzurunu kaçırdılar.namuslu olanları, delikanlıca spor seyretmek isteyenleri futboldan soğuttular.

    ah ulan tay burak; ayağın kırılsaydı da! o golü fenerbahçe'ye atmasaydın. fenerbahçe şampiyon olsaydı, bu olanların hiç biri olmayacak, biz huzurlu uykumuza devam ediyor olacaktık..

    söylemeye dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin sevgili kardeşim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın