islam çupi'nin fenerbahçe büyüklüğü kavramından hallice olan gerginlik.
allahın yürü ya kulum demesi diye bir tabir vardır ya, bir konuda çok çabuk ilerleyenler için kullanılır hani. 14 mayıs 2006 akşamı fenerbahçe'nin başına gelen bunun tam tersiydi. eğer fenerbahçe 2005-2006 sezonunu şampiyon olarak tamamlasaydı, 2020 mayıs'ı itibarı ile 22-19 galatasaray lehine olan şampiyonluk sayıları 24-18 falan fenerbahçe lehine olurdu.
o sezon 33 haftada 2 takım da 80 puan toplamıştı. üçüncü beşiktaş 51 puandaydı, öyle bir uçurum vardı arada. galatasaray bu dominant performansına rağmen iki maçta 5 gol yediği fenebahçe'ye gol bile atamamıştı. bir iki hafta önce kupa maçında dörtlediği denizlispor'a tek gol atıp kazansa fenerbahçe üst üste üçüncü şampiyonluğu kucaklayacaktı. 2006-2007 sezonuna her ne kadar teknik direktör değişikliğiyle girse de şampiyon olduğunu varsayarsak dört senelik seri yapacaklardı.
üstelik saha dışında çok güçlü bir fenerbahçe karşısında her anlamda zayıf bir galatasaray olacaktı. hem sportif, hem maddi hem de psikolojik üstünlük fenerbahçe'ye geçecekti. tökezlemeyle geçen 2000'li yıllardan sonra sefa içinde geçtiğimiz 2010'lu yıllarda belki de fenerbahçe hüküm sürecekti..
o akşam saha içinde
kalk appi allah'ın dediği olur diyerek fenerli futbolcuları toplamaya çalışan abimizin teşhisi doğruydu. tutuk başlayan bir fenerbahçe, golleri kaçıran denizlispor vardı. biz galatasaraylılar içten içe "denizli erken gol atıp da feneri uyandırmasın" derken bu açıdan çok da güzel zamanda gelen gol, sonrasında oynanan yaklaşık 20 dakikada fenerbahçe'nin geç kaldık paniği derken maç bir şekilde berabere bitmişti. istanbul'da işini tertemiz gören galatasaray koca bir sezon üzerine bir de 16 dakika bekleyerek şampiyonluğa ulaşmıştı.
2006-2007 sezonunda fenerbahçe kadro kalitesini korudu, biz ise aynı havayı ve istikrarı yakalyamadık. 2007-2008'de ise toplamda 6 iç saha maçını seyircisiz, sezonun genelini 3 yabancı ile, son 6 haftayı ise teknik direktörün istifası sonrası yeni bir hocanın gelmemesiyle bitirmiştik. o sezon biraz bizim ekstra performansımız, biraz da fenerbahçe'nin avrupa mesaisine yoğunlaşması ile açıklanabilir.
2008-2009 ise tam anlamıyla bir boşluk sezonuydu. ikinci yarıyı biraz ciddiye alan beşiktaş gerilerden gelip rahat bir şampiyonluk kazanmıştı.
16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçı bu gerginliğin ikinci raunduydu adeta. fenerbahçe o gün gerektiği gibi oynamıştı. tabiri caizse herşeyi yapmıştı ama golü atamamıştı. burak yılmaz'ın saçma vuruşunda gelen gol sonrası bir türlü ikinci gol gelmemişt. muhtemelen
14 mayıs 2006'dan ilham alan bir gerizekalının yaptığı anons ise olayı başlı başına bir rezilliğe çevirmişti...
2010-2011'de ise 2005-2006'da hakem kararlarıyla ve medya desteğiyle yapıp da başaramadığını bu sefer garantiye almaya çalıştılar. orda da
hız sınırı aşılmış ama radar bir takıma tutulmuş talihsizliği yaşandı ve 3 temmuz süreci patlak verdi. tüm o acılı sürecin(!) rövanşı için şampiyonluk altın tepside kadıköy'e getirilmişti. ama
12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçında da bir türlü vuslata eremediler...
sondan sonra zaten kayışı kopardılar. olay gerginlikten çıktı
hevesi kursağında kalan spor kulübü geleneğine kadar gitti. branş ve organizasyon ayırt etmeksizin bu gerginlik(!) devam ediyor. fenerbahçe cephesi de saçmalamaya, hayali düşmanlar yaratıp onlara karşı afra tafra yapmaya devam ediyor...
işin komik tarafı, onlar afra tafra yaptıkça bir sonraki hezimet daha beter oluyor...
bir galatasaraylı için mük-kem-mel bir döngü...
(bkz:
allah kurtarsın orospu çocukları)