aslında
ilahi adalet'in tecelli etmesinden ibaret olan olaylar silsilesi. ancak aradan yıllar geçtikçe olay gerginlikten çıkıp kronikleşen bir kaybetme alışkanlığına dönüşmüştür. 2006'da, 2008'de, 2010'da, hatta uefa kupasında yarı finalde kaldıkları 2013 senesinde "ilahi" bir boyutun varlığı daha barizdi. bir noktadan sonra olay daha çok bunların kendi kendine havaya girip aynı süratle göt olması boyutuna geçti. çünkü yaşadıklarının etkisiyle bozulan psikolojileri, var olan kibir ve densizliklerini daha da agresif bir noktaya getirdi toplu şekilde.
benim gibi seksenlerin sonu doksanların başında doğmuş çocukların bu takım konularına dair yaşadığı ilk sosyal tecrübe bütün film karakterlerinin fenerli olması, bütün ünlüler fenerli gibi bir hava yaratılması, televizyonlarda orada burada fenerbahçe'nin modern tabirle "hype"lanması idi. yaşımız itibarı ile can bartu - hıncal uluç atışmalarını kaçırdık, çavuşoğlu ömer'in
* "prime" zamanlarını da göremedik. ancak ali şen dönemini yaşadık. 7 yıl sonra gelen şampiyonluklarının sanki üst üste 4. ya da 5. şampiyonluk gibi kutlandığı o günleri gördük. mehmet ali erbil denen aşağılık herifin derbi tahminlerini her daim izledik. 14 senelik hasretin üzerinden 8-9 yıl ve 4 şampiyonluk geçmiş olmamıza rağmen hala daha 14 sene güzellemeleri(!) yapıldığına şahit olduk.
bu böyle 1999 yılına kadar gitti..
o yıl yaşanan 2 büyük deprem afeti ülkeyi de toplumu da kökünden sarstı. galatasaray'ın sonunda uefa ve süper kupayı aldığı 17 maçlık yolculuğu toplumun hemen her kesiminde bir moral kaynağı olarak sahiplenildi. çadırlarda ya da deprem konutlarında maçların izlenmesine dair görüntüler, sık sık yapılan "galatasaray depremzedelere moral oldu" temalı haberler, depremde yaşanan kayıpların üzerine yavaş yavaş 2001 krizine doğru giden türk ekonomisinin yarattığı tahribattan sıyrılma derken şimdilerde çok da tahayyül edilemeyecek bir şekilde toplumun neredeyse tamamının sempatiyle baktığı bir sezon oldu bizim adımıza.
2000-2001 sezonuna ise galatasaray'ın 4 sene üst üste şampiyon olup üzerine 2 avrupa kupası birden almasının rakip camiada açtığı tahribatla girdik. aziz yıldırım'ın uzun yıllar sürecek olan yalandan istifa etkinliklerinin ilkiyle başladık, o yıllar için acayip sayılabilecek paralarla yaptığı transferlerle devam ettik. tüm bu sportif tabloya rağmen "efsane geri döndü" lafının her spor programında söylendiği, her fırsatta gazete manşetlerine taşındığı, hatta köşe yazılarına başlık yapıldığı günlerdi.
o sezon galatasaray'ın yoğun avrupa temposu ve fatih terim sonrası yaşanan mentalite değişikliğiyle arada aldığı dumur mağlubiyetlere rağmen son 6 haftaya puan puana girildi. devre arasında aziz yıldırım'ın soyunma odasına indiği
21 nisan 2001 fenerbahçe gaziantepspor maçı sonrası sondan 5. hafta da puan puana geçilmiş oldu. 2 hafta sonra ise
6 mayıs 2001 fenerbahçe galatasaray maçı yaşandı. kaçak göçek 40 bin kişinin içeri girdiği, bizim taraftarın beline kadar lağım suyu içinde bekletildiği, oradan kurtulanları ise tribünde üzerine çürük yumurta kırılmış tezek yığınlarının karşıladığı, maçın başında 3-4 metre geriden çıkıp kaleci ile karşı karşıya kalınan pozisyona ofsayat bayrağının çekildiği enteresan(!) bir maçtı...
ondan da bir hafta sonra ise
13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı vardı sırada. okan buruk'un takımı sabote edip 30. dakikada kendini attırdığı, ankaragücü'ne giden bir çanta dolu paranın 3-4 farklı kişi tarafından farklı zamanlarda itiraf edildiği o rezil maç.
"efsane geri döndü" dedikleri sezonda yaşanan bunlardı. sezonun son maçında şampiyonluk kutlamaları yapılırken soyunma odasında aziz yıldırım'ın tüm takıma verdiği "takımı siz mi şampiyon yaptınız" ayarı sezonun özetiydi aslında. o günlerde birkaç heyecanlı gazeteci tarafından yanlışlıkla sızdırılmış, sonra da yaşanan şeyler gölgelensin diye apar topar unutturulmaya çalışılmıştı. yıllar sonra bir gece serhat akın'ın argo tabirle taşşak muhabbeti yaptığı bir twitch yayınında tekrardan anlatmasına kadar...
2001-2002 sezonunda ise galatasaray bu sefer sürprize izin vermemiş, yine 31. haftada yine iç sahada oynanan ankaragücü maçında bu sefer 2-0 galip gelerek şampiyonluğu gayrı resmi olarak ilan etmişti. o dakikalarda oynanan fenerbahçe-trabzonspor maçında ise fenerbahçe meşhur yıldız dolu forması ile sahadaydı. her ne kadar o hafta içi beşiktaş'a eski fetöcü bir yöneticisinin kıyağıyla indirilen 2 şampiyonluğa bir tepki gibi lanse edilse de aslında galatasaray'ın 2 hafta sonra 15. şampiyonlukla öne geçip 3. yıldızı ilk alan takım olmasının ilk karın ağrılarıydı...
2002-2003 sezonu beşiktaş'ın yüzüncü yılıydı. abdullah gül'ün başbakanlığı ve alaettin çakıcı'nın himayelerinde
para şike işte beşiktaş semra ile hakem ile engelleri aş nostaljisi yaşanan, karar noktalarında yine çok ilginç hakem kararları yaşanan bir sezondu. fenerbahçe o sezonu 6. bitirip bu hengameden çok uzaklarda olsa da
6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçı vardı yaşanan. ezeli rekabetteki etkileri bir kenara, "ah alma" konusuna çok büyük etkileri olan bir terör etkinliğiydi. o gün stad kapısında kafasına sidik dolu torba atılan, içerde kafası gözü taşlarla yarılan, o haliyle stadadn toplanıp karakollara götürülen insanların ahının da hatırı sayılır bir katkısı vardır bu gerginliğe.
(bkz:
#134738)
2003-2004 sezonunda ise bu sefer aziz yıldırım sahnedeydi. beşiktaş'ın ilk yarıyı 8 puan önde bitirdiği sezonda önce cem papila'lı
25 ocak 2004 beşiktaş samsunspor maçı, sonra da teşvik primlerinin umulmadık bir sebepten resmi tutanaklara geçtiği
28 şubat 2004 beşiktaş istanbulspor maçıyla sezonun kaderi yine değiştirildi. adnan sezgin'in imzasıyla çeşitli isimler altında fenerbahçe'den istanbulspor'a akan teşvik paraları, uzanlar sonrası kulübü devralan tmsf görevlilerince fark edilse de fatura üzerinde teşvik primi yazmadığı için doğal olarak "sahaya yansımadığı" kararı verilmiştir...
hazır 28 şubat demişken, yine o sezon 28 şubat'ta kadıköy'de oynanan maçta ise galatasaray taraftarı tribünde 12 saat aç susuz bekletilmiş, fenerbahçe'nin galibiyet golü sonrası kutlama amacıyla olsa gerek, sıkılan biber gazı ile karnını doyurabilmişti..
2004-2005 sezonu ise galatasaray'ın yüzüncü yılıydı ama acılarla yüreğimizi kararttın başkanımızında başkanlığının 3. yılıydı artık. çok ciddi bir gerilime ya da olağanüstü faaliyete gerek kalmadan şampiyonluğu kaçırmıştık elimizden. fenerbahçe resmi sitesinden girilen
cimbom'a koymaya az kaldı başlığı sonrası 5 tane yuvarladığımız kupa finali ise sezonun tesellisi olmuştu...
2005-2006 sezonu içinse uzun uzadıya konuşmak yersiz. fenerbahçe şampiyonluk sayılarında 16-15 önde olarak başlamıştı ve o sezon için de ağır favoriydi. 1989-2001 arası tek şampiyonlukla geçtikten sonra 2001-2004-2005 ile ağırlığını koymuştu. 1992-2002 sonrası 3 yıldır şampiyonluktan ve avrupa'dan uzak bir galatasaray vardı karşısında. yine de 3 maçını çok bariz hakem hatalarıyla kazanmıştı fenerbahçe. 2 maçı elle attığı gollerle kazanmış, 1 maçında da kaleci ile fenerbahçe'li oyuncu arasında bir metreden fazla varken çalınan penaltı ve kırmızı kart ile maçı koparmıştı
(bkz:
#3167975)
22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı ise yine bir "ah alma" maçı idi. bitime 4 maç kala 3 puan önde bir şekilde gidiyorduk kadıköy'e ve beraberlik bile büyük oranda şampiyonluk demekti. son gece gece yarısı açıklanan kararlara galatasaray taraftarının stada münferit şekilde gitmesi gerektiği, toplu şekilde gitmeye çalışanların durdurularak alıkonacağı duyuruldu. ancak fenerbahçe taraftarının stada çıkan yollarda toplu şekilde adeta kimlik kontrolü yapmasına, deşifre ettikleri galatasaraylılara meydan dayağı atmasına kimse ses çıkarmadı. maç sonunda ise 1 saate yakın süre amigo yücel ve stad görevlilerinin eziyet ederek çekiştirdiği bir hindi eşliğinde bizim taraftara manevi bir eziyet yaşatılmıştı, tribünün gözüne tutulan kocaman spot ışıklarıyla birlikte...
tüm bu ruh halinde mayıs ayına girerken
iki kupayı getirin bize canımızı verelim size tezahüratı, resmi bir slogan olarak fenerbahçe kulübünün internet sitesinden mağazalarına kadar her yerine asılır olmuştu. önce
3 mayıs 2006 fenerbahçe beşiktaş maçı yaşandı ve fenerbahçe'nin türkiye kupası hasreti 24 yıla çıktı. hatta maçın ertesi günü iki kupayı getirin bize yazısını temizlemeye çalışan bir fenerium çalışanının görüntüsü eğlence malzemesi olmuştu o dönem yavaş yavaş filizlenen internet aleminde.
7 mayıs 2006'da ise fenerbahçe son 20 dakikaya şampiyon, son dakikaya ise şampi olarak girdiyse de hasan salih kabze'nin golüyle zayıf bir umudu son haftaya taşımayı başarmıştık. yine de fenerbahçe'nin "buradan" işi bırakmayacağı herkesin malumuydu. hatta 14 mayıs günü ali sami yen'i dolduran ve gecenin sonunda hayatlarının en güzel gecesini yaşamış olacak taraftarın bile hem dilinde hem pankartlarındao sezonki mücadeleye dair teşekkür cümleleri vardı...
fenerbahçe tarafında ise kutlama hazırlıkları vardı. ciddi bir delegasyon stadda yerini alacaktı, "cadde ise" boydan boya süslenmiş ve kutlamalar için programlar hazırlanmıtşı. denizli yolundaki taraftarın bir benzinlikte yaşanan tartışmada bir kişiyi öldürdükleri haberi, heyecan uyandırabilen tek haberdi.
aradan geçen 16 yılda 14 mayıs 2006'ya dair yazılabilecek her şey yazıldı muhtemelen. tekrar tekrar anlatmanın gereği yok. ancak o gün, denizli'de bir vatandaşın dediği gibi "allah'ın dediği" oldu. galatasaray bir sıkımlık canıyla ligi "avengers" fenerbahçe'nin önünde bitirdi.
türk futbol tarihinde ilk defa yaşanan bir olaydı, son haftada liderliğin el değiştirmesi. galatasaray'ın 4 yıl sonra şampiyon olması, fenerbahçe'nin 2 senelik seriye ara vermesi gibi pek çok etmenle birleşince etkisi daha da dramatik oldu. 2008'de bu kadar dramatik olmasa da son haftaya matematiksel de olsa şampiyonluk şansıyla girip kaybettiler. 16 mayıs 2010'da dramatikten öte trajikomik bir son yaşadılar. arada şike olayları patladı. 12 mayıs 2012'de daha da kötüsünü yaşadılar.
25 nisan 2013 fenerbahçe benfica maçında kaçan bir torba golün ardından "aggregate" ile elenince bu söylem iyiden iyiye dillendirilir oldu.
belki denizli yakınlarında öldürülen o insanın ya da yakınlarının ahıydı, belki 2006'da kadıköy'ün ara sokaklarında dayak yiyen insanların, belki 6 kasım'da kafası boydan boya yarık olduğu halde televizyonlarda "futbol teröristi" diye fişlenip o halde anadolu yakasında ne kadar karakol varsa gezdirilen o çocuğun, belki 2001'deki maçta lağım içinde bekleyenlerin ahıydı...
belki de sadece kaderin bir cilvesiydi, bilemiyorum...
o günden entry tarihine geldiğimiz süreçte 16 yıl geçti. futbolda en sonuncusu 8 yıl önce olmak üzere 3 şampiyonluk gördüler. 2006 ve 2010'da son hafta liderliği kaybettiler. 2008, 2010, 2018'de son haftaya matematiksel olarak şampiyonluk şansıyla girseler de şans yüzlerine gülmedi. 2011-12 ve 2012-13'te türkiye kupasını kazanıp 29 yıllık hasreti bitirdiler ama 2016'da bize 2018'de akhisar belediyespor'a finalde kaybettiler.
erkek basketbolda 2017'de euroleague şampiyonu oldular, 2016 ve 2018'de finalde kaybettiler. kadın basketbolda yine euroleague'de bir tanesi galatasaray'a karşı olmak üzere 4 kere finalde kaybettiler. cev kupası, cev şampiyonlar ligi ve kulüpler şampiyonasını kazanıp kulübün bu anlamda en başarılı şubesi olan kadın voleybol'da bile kazandıkları kupa kadar finalde kaybettikleri uluslararası kupa var.
branşlardaki türkiye kupalarına doğru indikçe artık işin seceresini tutmak daha zor. ancak final serisi uygulamalarında güle oynaya geçen fenerbahçe takımlarının konu tek maç olunca bir şekilde takılması devam ediyor. yakınen takip edebildiğim kadın basketbol branşında örneğin bu aralar oynanan ligin final serisinde 30'ar 30'ar fark attıkları çukurova'ya türkiye kupası final maçında boyun eğdiler. aynı şekilde euroleague'de iki maçta 50 sayı geçtikleri sopron'a finalde kaybettiler.
gelinen noktada bu "gerginlik" biraz da şeyh uçmaz müridleri uçurur kıvamına gelmiş durumda. artık gerginlikten ziyade fenerbahçe'nin bozuk bir psikolojiyle sergilediği agresif kibirin elinde patlaması şeklinde cereyan ediyor böyle hadiseler. bunlar az biraz rahatlayıp da sağa sola sataşmaya başlar başlamaz işler tersine dönüyor. galatasaray'ın ellerinden aldığı euroleague women'in kuyruk acısıyla, doğal favori rus takımları kupa dışı kalınca nispet yapabilmek için açıktan 250 bin euro ödeyip istanbul'a aldırdıkları f4'ün final maçını normal sezonda 25'er sayı fark attıkları takıma kaybetmeleri gibi...
branş fark etmeksizin aynı psikolojiye hemen kapılıyorlar ve ilahi bir tokat enselerinde patlayıveriyor..
kimi gün bu tokadın adı gabby williams olur, kimi gün tuğba şenoğlu olur. gün olur didier drogba olur, gün olur lukas podolski, gün olur ergin ataman...
günahların takımı fenerbahçe pankartı sadece şike olaylarına bir gönderme değil aslında.
aklınızı başınıza devşirip ah almaktan vazgeçene kadar burnunuz boktan çıkmayacak böyle...