2008-09 UEFA Kupası Son 16 Turu Rövanş Maçı
21:30 Ali Sami Yen Stadyumu
2 - 3
  • 261
    kewell ve baros'un golleri. 2 - 0'lık skor. çeyrek final'de kimle oynayacağımızı düşünmek. kadıköy'de oynanacak final gününü hayal etmek. sonra ardarda yenilen 2 gol. hayallerin bulanıklaşması. 90. dakika'da gelen gol. gelen gole hamburglulardan çok fenerlilerin sevinmesi. koca bir kupa'nın göz göre göre elden çıkması. bu hayal kırıklığının daha sonra bütün sezona yansıması. böylesine türkiye üstü bir kadronun ligi 5. sırada kapaması. akabinde yeni sezon için yeşeren umutlar. rijkaard. keita. elano. franco. sarp. zan. ufuk. caner. herşeyden önce motivasyon. önümüzde duruyor avrupa ligi, türkiye kupası, türkiye ligi. hamburg maçı öylesine bir ders ki bizler için. kolay kolay kursağımızda kalmaz artık hiç bir başarı.
  • 256
    tekrar akla gelen, akıllara ziyan olan mac. oysa ki ne guzel baslamıstı; adım adım gidiliyordu kadıkoy'e, harry'den sonra, baros'un atmasıyla bu is bitti demistik, ne de guzel demistik, hepimizde ayrı bir sevinc, ayrı bir mutluluk. sami yen'deki ilk macım 26 subat 2009 galatasaray bordeaux maciydi ordaki mutlulugu, heyecanı, tutkuyu gordukten sonra hamburg macina gitmeleri icin arkadaslarıma nerdeyse yalvarmıstım ki kendim gidememistim cos of money gidip gorulmeliydi oyle onemli bir gunde, bu tapılası yer*. neyse dedik ya hersey ne guzeldi, aynen oyle mac da cok guzel baslamıstı coskuyla devam ediyordu.. 2-0 one gecince aklıma onlar* geldi, onların mutlulugunu anlayabiliyordum cunku onların yasadıgını yaklasık 1 ay once ben yasamıstım arda'nın attıgı on direkte bordeaux'a attıgı 3. golle. hersey ne kadar da cok benzesiyordu, bu macın sonu da guzel olacak diyordum. taa ki guerrero'nun attıgı ilk gol'e kadar, evet, sadece 1 gol yemistik hala ondeydik, birseyler yapması gereken hala onlardı; fakat o golle takım buz kesilmisti, yanlıs birseyler vardı ki, bizim cocukların yuzunde "lan yoksa"? ifadesi belirmisti. belki de galatasaray adının oldugu her yerde bir umut vardır sozunu bir an icin unutmuslardı kim bilir.. ki bunu mac sonunda arda belirtmisti icimi burkan o gozleriyle " 1. golu yedikten sonra bisey oldu, orda yıkıldık" gibilerinden birseyler soylemisti. daha sonra 2-2 oldu, - arkadaslarım geldi aklıma bordeaux macındaki 3-3 durumu aklıma geldi, ve orda anladım yenice iki mac arasındaki farklı oldugunu, o gunku galatasaray'dan kesinlikle birseyler eksikti - ve biz orada macı bitirdik belli olmustu, 3 oldu 5 bile olsa hic farketmezdi yıkılmıstık bir kere. eve geldim, sarıldım anneme "haketmedik biz bunu, cocuklar herseyi yaptılar hicbirine birsey diyemiyorum, cunku eksiktiler daha napsınlar, en iyisi yaptılar" diyordum yaslı gozlerle. 2 gun boyunca dısarı cıkmadım, yedigim ictigim neydi bilmiyordum. eninde sonunda bitti o 2 gun, o sırada iste aklıma sair'in su sozleri geldi ;

    "zaman,
    alır sizden bunların yükünü
    o boşluk dolar elbet,
    yaralar kabuk bağlar,
    sızılar diner, acılar dibe çöker.
    hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.. " **

    sonra da dedim ki kendime kendime iyi ki varsın galatasaray. http://www.vidivodo.com/...i-varsin-galatasaray
  • 50
    maça birkaç gün kala galatasaray'ın genel durumu;

    savunmanın göbeğinde oynatacağımız bir stoperimiz yok...
    baros hariç adam akıllı bir forvetimiz yok...
    sağ bekimizi sabri...
    sol bekimiz volkan yaman...
    kalecimizin ortalamasını bilen varsa beri gelsin, bir iyi; iki kötü...
    lincoln ilk maçta hocayla atıştı, trabzon'a karşı oynatılmadı, küsmüş olma ihtimali yüksek...
    nonda ve mehmet güven'in oynayabilecek olmasından mütevellit, sahaya 9 kişi çıkabiliriz...
    kurtarıcımız ümit karan olacaksa hepten yandık...

    ha bütün bu olumsuzluklar bizi yolumuzdan alıkoyar mı??
    asla!!!
  • 433
    kadıköy'de uefa kupasını kaldırma hayaliyle başlayıp hüsranla biten maç.

    o zamanlar internette şikayet edilecek yayın bulmak imkansıza yakındı. bordeaux maçını izleyememenin verdiği pişmanlıkla bu maç için balkona yeni anten koyup hotbird uydusunu yakalamaya çalışmıştık. alman spikerin art arda gelen gollerdeki bağırışı hala aklımdadır. maça üzüldüğüm kadar bir de babamın çabasına üzülmüştüm.
  • 458
    yakın tarihimizin en can acıtan maçları listesinde zirveyi kaptırmayan lanet maçtır.

    bir çırpıda onlarca maç sayarız bizi sinir krizine sokan,delirten ama bu maç başkaydı be abi :(

    kendi açımdan belki yaştan dolayı o dönemler daha fanatiktim o yüzden mi bu maç bu kadar etkilemişti beni bilmiyorum ama geçtim maç akşamını, sonraki günler bile etkisinden çıkamamıştım.

    kendi sahamızda feneri ezip 2-1 kaybettiğimiz maç bile bu kadar sarsmamıştı çünkü telafisi vardı en nihayetinde ve gerekeni de yapmıştık son maç.

    ne diyelim sonraki nesiller böyle travmatik bir maç yaşamaz umarım
  • 209
    2 - 0 ken ne de rahattık bordo maçındaki gibi atladık turu diyorduk. bordo maçından tek ve çok önemli bir fark vardı; inançsızlık. bordo maçında 3 - 3 ten sonra herkes ama herkes golü bekliyordu herkesin içinde bir umut vardı ama bu maçta 2 - 2 den sonra ne sahada ne hocada ne futbolcularda ne de tribünde zerre inanç kalmadı. kimse suçlu aramasın suçlu hepimiziz. inanmayan bizler.
  • 239
    bir gün önce olan güzel, kupkuru havanın değiştiği, soğuk bir gündü. ilk maç 1-1 bitmişti, deplasmanda golümüz vardı. üstelik avrupa maçlarında kendimize güveniyorduk bu sene, bir şekilde olacaktı. o kupa ülkemize girecekti, o köprüyü geçip anadolu yakasına gidecekti, biz de köprünün bir ucundan diğer ucuna getiriverecektik geriye sadece. finale billet bulmasak da olurdu, zaten tatil olan 19 mayıs günü tüm gün once istiklal'de, galatasaray'da, sonra mecidiyeköy'de sonra da kadıköy'de formalarımızla gezmeyi hayal ediyorduk.

    evden çıkmadan önce, akşam stadın önünde buluşacağım kardeşimin " içimde heyecan yok abla, bir garibim" deyişine takıldım zira bende heyecan ve de tuhaf bir his vardı, tabii her zamanki totem yapıp dışa vurmuyordum. maçı 4 kişi izleyecektik tribünde, sevgili gsuserların yanından in 99 we trust ile ayrılıp yerimizi almaya geldiğimizde yaşadığımız aksilik sanki kötü olayların da başlangıcı idi, o ayrı düşüp yeni açıkta kalmıştı bense eski açık'ta yalnızdım çünkü yanımda olması gereken kardeşim ve arkadaşımla ayrı düşmüştük, eski açık'ta en tepeye geçmiş elimde telefon birilerini bulmaya çalışıyordum ama maçın başlamasına sadece 4-5 dakika vardı, tribünde birini bulmayı bıraktım, yer değiştirmek mümkün değildi, bu maçı yalnız izleyemem diyordum. herkeste bir neşe vardı, sanki herkes birbirini tanıyor gibiydi o gün. artık yalnız olduğumu kabullendiğim anda öndeki bir tribüncü "şurda sarı bir çocuk var, telefonla birini arıyor, size benziyor" dedi ve o an bir parça rahatladım, resmen insanlar tünel açıp kardeşimin yanında yer almamı sağladılar, o oluşmuş tribün kültürüne minnet duydum, gözlerim ıslandı.
    nitekim bizler şanslıydık, diğer arkadaşımızı da tüm tribünün yardımı ile yanımıza aldık, başladık şarkılar söylemeye. penaltı oldu, ben hala in 99 we trust nerde kaldı, acaba ne yapıyor diye tuhaf haldeydim, bir türlü ona ulaşamamıştım telefonla. belki de o sevinemeyen garip halimi bu yaşadığım gerginliklere vuruyordum, resmen gole sevinmemiştim adam gibi. ikinci golde ise "bitti bu iş" diyemedim ama ben yine maç öncesi üzüldüğüm için böyle hissediyorum diyordum kendi kendime. birazdan maç bitecek, çıkışta yaşadıklarımıza gülecek ve çeyrek finali bekleyecektik. ilk golü yediğimizde ise hislerim bordo maçında son dakikaya kadar hissettiğimiz "o gol gelecek" hissinden farklı idi, hemen peşinden 2. golü yiyeceğimizi ordaki 17.000 kişi gibi ben de biliyordum, üstelik koskoca bir yarım saat gol atamayacağımızı da biliyordum. tribünde ilk kez bu kadar üzülmüştüm ve tv karşısındakinden çok daha acı olduğunu anlamıştım. o buz gibi sessizlik, herkesin kendi kendine ettiği küfürler. "gerçekleri tarih yazar, tarihi de galatasaray" tezahuratının suskunluğa dönüşü. maç çıkışı teselli için duymayı en çok sevdiğiniz sesin de en az sizin kadar tükenmiş halini duymak.

    "bazen sevinç bazen keder senin sevgin ömre bedel galatasaray" deyip acı hatıralara ekleyiverdik işte.
  • 370
    bülent'in maç 2-0 iken etkili olamayanlincoln'ü çıkarıp, mehmet topal'ı koyarak orta sahayı güçlendirmek yerine maçın 2-2 olmasını seyretmesi geliyor gözümün önüne. maç 2-2 iken ise o saatten sonra maçı çevirebilecek tek adam olan lincoln'ü oyundan çıkartıp mehmet topal'ı o zaman koymuştu. yani bir maçı katletmek istesen bu kadar edemezsin.

    kaptanı severim ama bu maç, teknik direktörlükten ne kadar bi haber olduğunun ispatıdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın