böyle maçlarda stadyumda olmak çok zor. resmen delirecek gibi oluyorum. taraftar kurbanlıktan kaçmış boğa gibi ne yöne saldıracağını şaşırıyor. hele bizimki gibi tek sesli hale getirilmiş ve yönetimle grift ilişkileri bulunan bir grup varsa tribünde işler daha zor. herkes tedirgin. “
ulan içimden geçeni söylesem başıma iş alırmıyım acaba” psikolojisinde.
aslında
ali sami yen’e gelen taraftarların büyük bir çoğunluğu ya
ultraslan’ın ne olduğunu bilmez ya da
ultraslan’dan soğumuştur. bu nedenle ali sami yen
kapalı’nın sol tarafı ve
yeni açık üst gibi bazı bölümleri yarı bağımsız hareket etmeye çalışır. “doğal tepkiler”de hep oralardan başlar. bu doğal tepkiler genellikle dozajı aşmadan ultraslan şefleri tarafından bastırılır. ama bazen öfke birdenbire patlar ve ağalar müdahale edemeden büyür. hatta bu tepki ultraslan’ın içini bile sarıp sarmalar ve herkesin süngüsü düşer.
işte bugün herkesin süngüsünün düştüğü günlerden birisi idi. 90+’ya kadar dayanan
ultraslan’ın bile (+) anında içini sarıp sarmalayıverdi o büyük öfke ve onlar da katıldılar “yönetim istifa” “adnan polat istifa” sloganlarına. şeflerin hali görülmeye değerdi. hayata küstüler.
aslında “doğal tepki” adını verdiğimiz tepkilerden de “yapay tepki” adını verebileceğimiz göbeğinden yönetime bağlı grubun verdiği başkan veya yönetim dururken kulübün maaşlı memuruna “
istifa” diye dümenden bağırmalardan da bıktım ve sıkıldım. senelerdir aynı. yok o oynamıyor bu oynamıyor, o şerefsiz bu karaktersiz veya “ibne hakem”. sonunda, “yönetim istifa”
sanırsın üveyik yüz elli yıl futbol oynamış veya kulüp divan kurulu üyesi. sen taraftarsın ulan. senin işin o takımı desteklemek. ha arkadaşınla sohbetini yaparsın şu kötü bu kötü diye. tribünden protesto edince ne oluyor. teknik direktörün mü fikri değişiyor, yoksa futbolcu gaza gelip daha iyi oynamaya mı başlıyor. hayır. teknik ekibi de stres sokuyorsun, yönetimi de, sahada oynayan futbolcuyu da. adamların iyice eli ayağı birbirine dolaşmaya başlıyor.
bir başka gerizekalılık ta “nereye saldıracaklarını bilmemeleri”. bugünkü maçta olduğu gibi kötü oynayan futbolcular dururken sırf “yabancı hayranlığı” ile dolmuş egona zarar gelmesin diye canla başla mücadele edip kaybettiği her topu mücadele edip kazanan
ali turan gibi bir futbolcuyu yuhalayıp o adamın ve sahadaki diğer mücadele eden futbolcuların psikolojisini skip atman işin cabası.
işte bu yüzden o futbolcular seni adamdan saymıyor. basına demeç verirken “taraftar o, bağırır” diye demeç verip sana “mal” muamelesi yapıyor. sen onun için milyon eurolara ulaşmakta bir araçsın sadece. senin hakkındaki gerçek fikrini bir bilsen uyuyamazsın.
bugün
ali sami yen’de iki tane güzellik vardı. birincisi o adi ve ahlaksız
beşiktaş kontrasının ağza dahi alınmaması, ikincisi
loric cana.
beşiktaş kontrası konusunda yarattıkları durum için
ultraslan’a ve kimin emeği varsa ona hasleten teşekkür ederim. bugüne ilişkin
ultraslan için yukarıda yazdıklarım benim için hiçbir şey ifade etmiyor. o ahlaksız kontranın söylenmesini engellediler ya, tekrardan kendimi insan gibi hissetmemi sağladılar. sağolsunlar varolsunlar. böyle olsunlar canımı yesinler. her türlü cefalarına varım. yeter ki ali sami yen de kendimle gurur duymamı sağlasınlar. minnetim bitmez.
tribünler maç içinde zulümdü. ne senkron ne doğru dürüst tezahürat ne katılım. hele gol yiyince iyice dağıldılar. penaltı golünden sonra da boğa gibi sağa sola saldırmaya başladılar.
gelelim maça;
galatasaray’ın bir tane bile gol pozisyonu yok. vay anasını. olur mu! oluyormuş. kim müsebbibi?
gheorge hagi başka kim olacak. hiç kimse bana “futbolcular vak vuk” demesin.
fenerbahçe maçından
denizli maçına kadar bu futbolcularla geldik. o zaman futbolcular iyiydi de şimdi mi kötü. geçiniz.
kewell, elano ve girdikten sonra misimovic hiç futbolcu görüntüsü vermediler. misimovic’e geldiği günden beri kılım zaten. elano ise bir var on yok. onu da biliyoruz. biz biliyoruz da hagi biliyor mu işte onu bilmiyoruz. kewell’i de geçmişin hatırına bir müddet daha idare edelim. tamam edelim ama sonucu ne olacak, orası muamma.
hoca hatalı.
en önemlisi
antalya maçında gördüğümüz futbolcuların bir birleri ile haberleşerek uyarma ve birbirlerinin açıklarını kapatma olayını bu maçta göremedik. 15 günde ne değişti de bu futbolcular
antalya maçındaki konsantrasyonu ve saha içindeki arkadaşlığı kaybettiler.
ya kewell, elano ve misimovic’teki isteksizlik. tamamen moral motivasyon kaynaklı. bir tek
pino’nun kaybolması taktik hata. diğerlerinin de muhakkak bu maçtan kaynaklanan taktik ten dolayı eksikleri göze batmış olsa bile bariz kötü oynuyor adamlar. neden kötü oynuyorlar. neyi eksik yapıyorsun hocam. sen bu takımın başına mevcut şartları bilerek geldin. bu şartlar içerisinde başarılı olmak zorundasın. öyle çaresizce maçı seyretme lüksün yok. bu adamlar bu durumdaysa bunları motive etmek ve onların rahat oynayabilecği oyun planları yapmak senin işin. olmuyorlarsa onların yerine birilerini monte etmekte senin işin.
olabilir, maça çıkarken kendince bir oyun planı yapmış olabilirsin ama seni
makakula hakkında birinin uyarmış olması ve oyun planını ona göre yapmış olman lazım. sonra sen eski futbolcusun, ali sami yen de defansı kalabalık tutup topu galatasaray’a vererek kontradan gol aramak yeni icad edilmedi ki. ezelden beridir var bu. ha bire elinle kolunla defansı ileri itiyorsun. gördün başımıza geleni. elin zencisi hiç acımadı yardı bizi.
ha! diyorsan ki; “ben anlamaz böyle oynatırım” zor işimiz. biz
lucesku’yu da gördük. elindeki malzeme ile zamanını bekleyip yılan gibi sokardı rakip takımı.
elindeki malzemeden memnun değilsen daha da zor. önceki teknik direktörlük macerandan öğrenmiş olman lazım galatasarayı. bu adamlar senin istediklerini değil kendi doğru bildiklerini yaparlar. “eee ne yapalım yaparlarsa giderler” deme. bunlar giderse gelenler de seninle çalışmaz ve ikinci teknik direktörlük maceran da hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. haberin olsun.
son olarak;
loric cana. büyük savaşçı. maçın yıldızıydı.