• 73
    golü izleyemeyenler için gelsin;
    ________________
    |/.............................
    |...a.........................
    |--------....................
    |__........|................
    |...|...... |.................
    |...|........|)................
    |.o|..ms..|.................
    |---........|.................
    |--------...................
    |.............................
    |\______________

    ms : mustafa sarp, a : arda, o: top.

    (bkz: galatasaray sozluk simulasyon servisi)
  • 19
    futbolda istatistiklere çok inanmam, moral de bozmak istemem ama galatasaray'ın sivas'taki karnesinin can sıktığı maç. sırasıyla hatırlatayım:

    2005-06 sivasspor-galatasaray maçı: 0-0 bitti. cihan haspolatlı kırmızı kart görmüş, babam delirmişti. sabri sarıoğlu da cihan'ın cezası nedeniyle alex'in frikiğinin olduğu kupa'daki derbide sağ bekte oynamak zorunda kalmıştı ama sanılanın aksine aslanlar gibi oynamıştı.

    2006-07 sivasspor-galatasaray maçı: 1-1 bitti. ümit karan'ın golüne cevabı fenerbahçe'den kiralanan gürhan gürsoy verdi ve izmir'de trabzonspor ile 2-2 berabere kalan fenerbahçe matematiksel olarak da şampiyonluğunu ilan etti. gürhan'ın golü bariz balık goldü. tomas'a falan çarpmıştı galiba. askerdeydim, pozisyonu 1 kere görmüş ama yeterince sinirlenmiştim.

    2007-08 sivasspor-galatasaray maçı: 5-3 kazandık ve "şampi" olduk. arsenal ile oynanan uefa kupası finalinde bu kadar heyecanlanmadım dersem, abartmış olmam. ertesi gün alnımda stresten kocaman bir sivilce çıkmış, kös kös evde durmuştum. aykut erçetin maçı vermiş, arda turan ona inat maçı almıştı. "bu adam neden sağ bekte oynamıyor?" diyerek teknik heyete bok attığımız song da sağ bekteki performansıyla sınıfta kalmıştı. ayhan akman ve barış özbek de maçın gizli kahramanlarıydı. tribünde olmalıydım.

    2008-09 sivasspor-galatasaray maçı: 2-0 yenildik. ümit karan'ın kırmızı kartı olmasa 0-0'a bağlanacak maçtı. asker bülent, oyuna soktuğu iki oyuncuyla maçı kopardı.

    2008-09 sivasspor-galatasaray maçı: 1-1 bitti ve penaltılarda kaybettik. türkiye kupası çeyrek final rövanşıydı ve bizim için o söz konusu sezon sonun başlangıcıydı. arda turan ile 1-0 öne geçtik ama sağolsun devreye yine sivas fatihi aykut erçetin girdi ve kamanan'ın dağlardan taşlardan şutunu içeri aldı. penaltılarda da ümit karan berbat vurmuştu. hakan balta attığı penaltı golünden sonra kadıköy'deki gibi yumruğunu göstermişti, ama bizim tribüne...

    2009-10 sivasspor-galatasaray maçı: 1-1 bitti ve şampiyonluktan sonra şampiyonlar ligi'ne havlu attık. rijkaard ilk kez "barış özbek-mehmet topal-mustafa sarp-ayhan akman" dörtlüsüne orta sahada şans verdi, ancak yerinde değişiklikleri yapamayınca eşitlik golüne davetiye çıkardı. o orta sahadaki 4 isimden 10 kat daha iyi top kullanan neill'ı orta sahaya çekse, savunmaya stoper alsa o kadar bunalmazdık. hele bir de oyuna giren jo'nun sahada yürüyecek hali olmaması, o gece canımı sıkan bir başka nedendi. aykut erçetin'den bahsetmedik, yine görevini yaptı. topu mehmet yıldız'ın önüne attı ve...

    sonuçta sivas'ta oynadığımız 6 maçta 1 galibiyet, 1 mağlubiyet, 4 beraberlik var. yani 5 kere sahadan mutlu ayrılamamışız. totem peşinde koşacak değilim. mantıken kazanmamız gerek. sürpriz olmazsa kazanırız da...

    neyse çok da maç başlığıyla ilgili bir entry olmadı, gerekirse sileriz. ama zamanında bu nostalji konseptini maç önceleri ekşi'de çok uygulardım, şimdi sıra izninizle galatasaray sözlük'te.
  • 147
    galatasaray için kötü başladı sezon. yenilgiye bakarsak kötü ama saha içine baktığımızda çok kötü diye tanımlamak gerek aslında.

    halbuki çok hızlı başlamıştı maça, golü de erken buldu. gole kadar geçen süre içinde bile sivas’ın kolay pas yapabildiğini, galatasaray kalesine gelebildiğini de gördük.
    golden sonra işler iyice karıştı. doğru dürüst tek pas yapamadı, rakibe basamadı.

    genel görüntü böyleydi de neden acaba? galatasaray pas yapamıyor. sebebi pas yapmayı bilmemesi değil, pas alacak futbolcu olmaması. arda ile kewell dışında herkes rakibin arkasına saklanıyor, kimse boşa çıkmıyor. zaman kaybı. topa ileride basan adamlar da baskıyı yiyince top kaybetmeleri kaçınılmaz.

    daha genel bakarsak. sivasspor sert bir futbol oynadı, tekme de attı ama asıl sertlik oyunu hiç bırakmamaları, müthiş bir yardımlaşma içinde olmaları ve en önemlisi vücut vücuda mücadelelerin hepsini kazanmalarıydı. sert derken çetin ceviz desem daha doğru olacak.
    bunun böyle olacağını biliyorduk değil mi? hiçbir zaman değişmedi ki. özellikle büyüklere karşı ve kendi sahalarında bütün takımlar böyle oynuyor, ben kendimi bildim bileli. sezonda deplasmanda oynanacak 17 maçın 13-14’ü böyle geçecek. bunu teknik heyet, yönetim bilmiyor mu? bilmiyorlarsa hiç orada durmasınlar zaten.

    saha içine dönelim, saha dışına tekrar döneceğim. forvet ileride topu tutabilmesine rağmen orta sahadan yardım gelmediği için pozisyon yaratmakta zorlandı takım. aynı zamanda beklerinde oyuna katılması gerekiyor artık. ama bekler hücum hattında hiç etkili olamadılar. bek demişken aklıma hakan balta geldi. bu çocuk niye bu kadar bitik. yediğimiz ikinci golde topu kaptırdı ve geri koşamadı yahu.

    orta saha yok gibi. mustafa sarp yine gölge markajda. golünü attı da işi bitti mi yani? bazı futbolcular vardır sahada gezeler sonra bir sıkıştırırlar işi bitirirler. bütün takım da bunu bilir ona göre tedbir alır zaten. galatasaray bunu hagi ve jardel’le yaşadı zamanında. ama mustafa sarp, önceki isimler olur da bu yazıyı bir şekilde okurlar, duyarlarsa isimlerini sarp’la aynı cümle içinde kullandığım için kusura bakmasınlar, özür dilerim.
    ayhan her topu gidip savunmadan alıyor, güzel. ama büyük bir oranda pas hatasıyla oynadı. ayhancım, nasıl olacak bu işler? aslında sana sormak yersiz, bu sorunun muhatapları ayhan değil. hemen heyecanlanmayın sadece yönetim de değil sorunun muhatabı.
    cana olacak, adam gibi orta sahada rakibe basmaya çalışan tek adam. gücü yok, klişe tabiriyle hazır değil.

    orta sahada yeterli pres görmeyen sivas çok kolayca savunmanın önüne gelebildi bu akşam. savunma ise bir türlü gerekli sertliği, vücudu kullanmayı göstermediler. hamlesi zayıf oyuncular var savunmada. hepsi ağır. bu yüzden hep rakibi bekliyorlar, ne yapacak acaba diye bakıyorlar. rakip zorladığında da dağılıp gidiyorlar. iki gol oldu ama böyle daha fazla pozisyon oldu. savunmanın kaptanı gözüyle baktığım neill’in artık libero diye bir şey kalmadığını, kendisinin stoper olduğunu anlaması lazım.

    şimdiiii bunların sorumluları ayağa kalksın kısmına geldik ki yazının en çok rating alacak bölümü. bu bölümü ayır bir yazı olarak mı yazsam?
    birinci sırada elbette galatasaray yönetimi var. sezon sonunda şampiyonluk yazısı yazmak kısmet olursa yine birinci sırada olacaklar, hatırlatmak isterim.
    sezon bittikten sonra takımın eksikleri belliydi. neredeyse her mevkiye takviye gerekiyordu, an azından kadro derinliği sağlamak için.
    transferler iyi başladı aslında. kadro derinliğine faydası olacak türk oyuncular alındı ve iyi takip eden galatasaray taraftarları tarafından başarılı bulundu bu transferler. ben sadece ali turan’ın neden bu kadar heyecan yarattığını anlamamıştım, hala anlayamıyorum. emre güngör kadroya girsin diye de heyecanlanmıyordum. neyse, konuyu dağıtmayalım.
    en büyük sorun orta sahadaydı. ayhan, barış, sarp, topal kadrosuyla elano birlikte oynamak zorunda kalmıştı.
    bu sezon cana alındı tamam. topal gitti o da tamam. elano dünya kupası’ndan sakat dödü, idmanlara bile doğru dürüst çıkamıyor hala. en az bir futbolcu daha gerekiyor. çok da büyük yıldız olmasına gerek yok. pas yapsın, alsın yanındakine versin, pas hatası yapmasın yeter. cana ile yeni alacağın adama sıkı sıkı tembih edeceksin ama orta sahayı geçmek yok diye, başka türlüsü zor. bu elano’nun takımda kalması şartıyla geçerli bir öneri. cana ile yeni transfer orta saha arkada, elano önlerinde.
    bugüne kadar bu transfer nasıl bitirilemez. bu kadar zor mu? bütçe bu kadar mı kısıtlı? hani işler düzeliyordu, hani yeni stad, riva şirket birleşmesi galatasaray’ın elini güçlendirmişti. taraftar her geçen gün daha fazla destek veriyor kulübüne. kombineler çıkıyor bir haftada bitiyor. yeni formalar çıkıyor yetiştirilemiyor talebe. ben 13 gündür bekliyorum ki captano – 10 yazan formam gelsin diye. hani rijkaard’ın forsu bile yetiyordu futbolcu transferi için. neler oluyor anlamıyorum ki.

    bunlar saha dışı ve yönetimin günahları. bir de saha içi var. orada da büyük yanlışlar var. baros’un sakatlığında mehmet batdal’ın olmaması bana rijkaar’ın sanıldığı kadar gençlere güvenmediğini düşündürdü. batdal ne zaman oynayacak ki? emre çolak iyi örnek olmaz, serdar özkan kadrodan çıkarılınca mecbur kaldı çolak’ı oynattı. mesela acaba musa oynayamaz mıydı demiyorum dikkat ederseniz. daha önce uzun uzun “futbolcunun şans bulması” konusunu yazmıştım. forma alınır, verilmez. bu sebeple batdal’ın oynadığı maçlarda kötü olmadığını düşündüğüm için batdal oynamalıydı diyorum. arda gibi messi gibi oyunculara formayı herkes verir, önemli olan batdal’a güvenmek. ben hoca güvenmiyor derim, birisi de çıkar futbolcu güven veremedi demek ki der. tartışmam, her ikisi de doğru olabilir.
    neyse, mehmet batdal’ı oyuna alıp sonra da baros’u oyuna almak ne demektir? ben hiçbir şey anlamadım. anlayan anlatırsa sevinirim. ama “rijkaard’ın bir bildiği vardır” cevap olarak kabul edilmeyecektir.
    sonra maçın sonlarında “vurun ileri” ne demektir. geçen sezonun başlarında en beğendiğim özelliğiydi takımın, ne olursa olsun, dakika kaç olursa olsun pas yaparak çıkması. bu sezon daha ilk maç uçtu gitti bu prensip.
    asıl en büyük sorun yazının sonunda. takım hiç pas futbolu gösteremedi ama hiç. tamam orta saha sorunlu, futbolcular saklanıyor falan da, ilaç için biraz göstermez mi takım yahu. beceremeseler de denemez mi hiç. rakip saldırırken oyunu soğutmak için pas yapamaz mı hiç. bu takım bunu hiç çalışmamış gibi oynuyor. “ama orta saha” diyenlere hem savaşıp hem de pas yapan sivas’ı örnek gösteririm, mahcup olursunuz.

    kötü bir başlangıç oldu. beklentiler haliyle yüksekti. ama bu kötü maç sadece orta sahaya yapılacak bir transfere bağlanmamalı. 1 diyorum çünkü 2 oyuncu alınırsa elano gidecek, bir şey değişmeyecek.

    son söz de şu olsun : bu takım hiç duran topu savunma çalışmıyor sanırım. kim kimi tutacağını bilmiyor. geçen sezon paso yedik, ofk’dan yedik yine öğrenemedik. çok enteresan. yeni transfer olsa paylaşımı ayarlar diyen var mıdır ki, illa vardır.

    http://captano.blogspot.com/...por-galatasaray.html
  • 167
    çokta beklenmedik bir galatasaray değildi sahadaki. herkesin bildiği;
    forvet hattında alternatifsiz, orta sahası yetersiz ve defansı uyumsuz galatasaray.

    tabii buna aykutun her zamanki yan top hastalığı da eklenince maçın bizim için iyi bitmeyeceği belli oldu.

    saha içindeki futbolcularımızın aklı kesinlikle futbolda değil. yoksa yediğimiz ilk golde yaptıkları hatayı minik takımların yapacağını sanmıyorum. konsantre değiller. düşünerek oynamıyorlar hala.
    geçen sezonun* son iki haftasında ** aldıkları 2-1’lik yenilgilere bu sezon da yeni bir halka eklediler. kötü bir başlangıç oldu.

    ama geçen sezonu hatırlarsak; (u: galatasarayın 6da 6 fenerbahçenin 8de 8 yapmasıyla herkes iki takımlı bir şampiyonluk yarışı olacağını düşünmüştü)*
    yani daha ilk haftadan kimseyi asıp kesmemek ve umutsuzluğa kapılmamak lazım. takımımızın eksiklerini görüp bunları düzeltecek yetiye sahip bir teknik heyetimiz ve her ne kadar transferde geç kalmış olsalar da 1 eylüle kadar takımı toparlayacak bir yönetimimiz var. o yüzden derin bir nefes alıp olacakları sakince takip etmeliyiz.
  • 173
    --- alıntı ---

    sabah kalkıp, otelden ayrılma işlemleri için lobiye indiğimde mustafa emre eyisoy dışındaki üç hakemle yine karşı karşıya geldim. hakemler maçın değerlendirmesini yapmaya devam ediyordu... akşam maraton programında sivasspor-galatasaray maçının tartışmalı pozisyonlarını seyredip markus merk’in yorumunu dinleyen mustafa öğretmenoğlu, mustafa kamil abitoğlu’na aynen şöyle dedi:

    “hocam, merk bizim yönetimimizi beğendi fakat ilk yarıdaki emre çolak’ın pozisyonunun penaltı olduğunu söyledi. penaltıymış.”

    bunu duyan selçuk kaya’nın ağzından şu laf döküldü:

    “s.çt.k”

    abitoğlu, hem kendini hem de kaya’yı teselli edercesine bir söz söyledi:

    “halbuki maçın genelinde çok iyiydik, onu kaçırdık.”

    --- alıntı ---
  • 154
    (bkz: #458251) görünen köy kılavuz istemez.

    aykut: (**) gollerde çok fazla hatası yoktu ama hala hava toplarına müdahalesi zayıf.
    ali turan: (*) bu maçta kötü oynadı, frank onu uyarmaktan yoruldu. ilk golde hatası vardı. kademe hataları yaptı ve çok fazla top kaybı yaşadı. hücuma destek vermedi. kayserispor'da da mı böyle oynuyordu dedirtti.
    servet: (**) bildiğimiz standartta oynadı. pek topu oyuna sokmadan uzun top oynamayıp lucas ya da hakan'a vermesi olumluydu.
    lucas: (**) mücadele eden ve direnç gösteren futbolcularımızın başındaydı. topları olumlu kullanmaya çalıştı.
    hakan: (*) bu maçta kötü oynadı. ikinci golden önce topu kaptırması bize pahalıya maloldu. hucuma destek vermedi.
    lorik: (**) mücadeleci ve direnç gösteren oyununu sahaya yansıtmaya çalıştı. orta saha oyuncularımız içinde sertlik gösteren tek oyuncu.
    ayhan: (*) pasları genelllikle yana veya geriye doğru olduğundan çok fazla pas hatası yapmamaya çalıştı ama buna rağmen topu 2-3 defa taça gönderdi. 2-3 kere yere yatarak müdahalesi oldu. yenik duruma düştükten sonra takımı gerginliğe sürükledi.
    mustafa: (**) gol haricinde maçta pek yoktu. kazandığı top veya topları forvete pek aktaramadı. o da ayhan gibi fazla risk almadan oynadı. (gol attığından dolayı fazladan yıldız verdim.)
    emre:(*) orta sahada ileriye dönük oynamaya çalıştı ama top kaybı çok fazla yaşadığı için kötü bir maç oldu. orta sahada risk alıp ileriye doğru oynamaya çalışan tek futbolcuydu.
    arda: (**) goldeki asisti iyiydi. fakat oyunun bütününde yorgun göründü, çok top kaybı yaşadı ve ileriye yeteri kadar destek veremedi. bildiğimiz arda değildi o da kötü futbolcular kervanına katıldı. (asist yaptığından dolayı fazladan yıldız verdim.)
    harry: (***) ileride tek başına mücadele etti. topu alıp sürükledi ve şut attı. bu maçta görevini yapan en iyi oyuncumuzdu.
    mehmet: (*) oyuna girdiğinde güzel bir şut haricinde başka olumlu bir hareket yapamadı.
    milan: (*) oyuna geç girdiğinden olumlu bir katkısı olmadı.
    barış: (*) oyuna çok geç girdiğinden adını maç esnasında duymadım desem yeridir.
    frank: (*) bu maçta gözüme çarpan şey, ilk defa bu kadar gerginve sinirliolmasıydı. istediği oyunu sahaya yansıtamayan oyuncular, hakemlerin hatalı kararları, rakip takımın sert oyunu gibi... bunlarda sinirlenmek için yeterli sebepler sanırım. ama geçen sene bunlara benzer birçok olaylar yaşıyorduk. bu sene böyle bir başlangıç yapması bence ilginç. oyuna müdahalesi geç oldu ve bence yanlış oyuncu değişiklikleri yaptı. ali ile hakan'ı çıkarması gerekirdi. 2-6-2 gibi bir sisteme geçilerek mehmet'e doğru uzun top oynanacak ve böylece orta alanı kalabalık tutarak seken topları topluyor olacaktık. tabii ki savunmada öne çıkarak baskı kuracaktı. ama anlaşılan o ki sonuç ne olursa olsun sisteminden taviz vermeyecek. kısa paslı oyun ve 4-3-3 sistemini uygulayıncaya kadar devam edecek. bu oyuncularla bunu başarması çok zor! sabırlıklar diliyorum kendisine.
    hakem: (*) ilk yarıda, sedat'ın kewell'a yaptığı hareket sarı karttı. lucas'ın golden önceki hareketi faul değildi. emre'ye yapılan hareket penaltıydı. ikinci yarıda çok büyük hata yapmadı ama sivas'ın sertliklerine göz yumdu.

    özetle; hakemlerin ve sıcaklığın etkisi haricinde, kanat beklerin ve orta sahanın ileriye destek vermemesi büyük eksiklikler olarak göze çarptı. orta sahaya box to box oynayan iki futbolcuya ihtiyaç olduğu açık seçik görülüyor.
  • 157
    sivas’ın dayanılmaz soğuk havası da, buzlu zemini de bahane olamazdı 14 ağustos 2010 akşamı için. bir bucuk sene geçti ama ben hâlâ gözle görülebilir bir ivmelenme ( 2009-2010 ilk 7 maçlık seri hariç) göremedim. hani görsek de ne olacak istikrar olmadıktan sonra? bunu da sorup sorup duruyorum kendime. nihayet ’oldu‘ diyemedi galatasaray’ı takip edenler. bir futbolsever, futbol seyircisi için geçerli diyelim bu oldu, olmadı bahsi. görünen köy kısacası… ama diğer taraftan galatasaray taraftarını hiç söylemeye gerek yok. oldu ve olmadının çok ötesinde yaşadıkları. onlar çilelerin çilesini çekiyor orta sahayı, defansif kopuklukları ve kaleci görünümlü valeyi izledikçe. galatasaray futbol takımı’nın dün gece sivasspor karşısına deplasmanda sürdüğü kadrodan normal şartlarda, asıl olması gereken galatasaray’da ilk 11 olabilecekleri bir sıralayalım öncelikle:

    kewell, arda, neill. buraya kadar tamamdır.yani garanti oynar onlar. ek olarak hakan balta, cana. (mecburen)

    yani artık şu durum (ilk 11) galatasaray futbol takımı’nın kadro anlamında ne kadar komik bir halde olduğunun bariz kanıtıdır. aslında sadece kadro deyip de geçiştirmemek lazım. vaktim ve zamanım varken, bu satırlar da bana aitken bir şeyler diyeceğim var. ey yüce galatasaray adının cüce yönetimi,

    - siyasetçi değilsiniz! vaatlerde bulunmak sizin kuyunuzu kazar. (uefa kupasını alacağız. 5 yabancı gelecek vesaire…)

    - etik davranmıyorsunuz. oyuncunuzu, teknik direktörünüzü küçük düşürüyorsunuz taraftarın gözünde.

    -yetkili kişinin işine son vermek için adeta bir akrep seçip, etrafını ateş ile sarıyorsunuz.

    bu kadar haysiyetsizlik ile, acziyet ile, bilirimcilik ile bırak kulüp yönetmeyi, apartman bile yönetilemez. alt komşu, üst komşu birbiriyle başlar dedikoduya. çayları da demlerler, atıp tutarlar bol keseden. işte bu hocam. içinde bulunduğunuz pislik durum bu. konuşan bol, vaadler durmaksızın devam ediyor, sözde yapılanma-özde çuvallama…

    dönelim tekrardan dün akşamın saatli bomba tadında patlayan kadrosuna. kewell, arda, neill, hakan balta ve cana dedik yukarıda. şu görüntüde aykut erçetin, ali turan, ayhan akman, emre çolak ( olmamış, kızarmamış börek) mehmet batdal ve mustafa sarp asla ilk 11 sürülemeyecek kapasitede futbolcular. yoklukta diğerlerine nazaran göze hoş gelen bir ayhan var. hani o da olmasa defans ile hücum arasında kalan bağlantının hali ne olacak diyebilirsiniz. yokluktandır işte efendim o. bu işi yapabilecek kalburüstü oyuncuları örnek verebilirim ama bu sefer de paran varsa al diyecekleri bildiğim için hiç gerek duymuyorum buna. halbuki ne zararı var efendim güzel benzetmenin? ah yiğidim, ne güzel futbolcu şu gerrard, pirlo demenin dezavantajını henüz görmedim bireysel anlamda. tam tersine artısı oldu. düşündükçe hayal gücüm genişledi. bir gün baktım dualar kabul olmaya başlamış. lincoln ile salatalar, mezeler soframıza konulmuş, elano ile de ana yemeğe geçmişiz. sen şimdi bu sofranın tatlısını, bitter çikolata damlacıklı keita’sını hiçbir bilgi verici ufacık açıklama yapmadan, sadece ‘ kendisi gitmek istedi. fiyat iyiydi ve gönderdik ‘ diyerek yollamış isen, artı bu huyuna da devam etmeye meyilli olduğunu ben seziyorsam; eşittir ilk seçimlerde tabiri caizse ananız ağlayacak.

    bunun bir diğer anlamı da ‘siz ne kadar dar görüşlü, belediye başkanı zihniyetinde insanlarsınız? ‘ olabiliyor. bence tam da oldu. yahu düşünsene, sen sadece işini gözle görülür şekilde mantıklı yapacaksın ve gelecek başarılar senin vadene ekelenecek. rakibindi, seçimlerdi falan filan bunların hiçbiri seni ilgilendirmeyecek. fakat sen ne yapıyorsun? karşında, sana muhalif olan ilk kişiyi bir gram doğruluk payı, gerçekçi fikirleri ve projeleri olmamasına rağmen yüceltiyorsun. niye? çünkü senin ve ekibinin tek alternatifi o oluyor da ondan. belediyeciliği de kattım işin içine ama vallahi benzetecek başka bir şey bulamadım. türkiye’de belediye başkanları, yönettiği bölgeyi sömürür, imkanları kullanır, para kazanır, ekibini kurar, ekibini bozar… bu böyle işler bizde. yani genelde böyle işler diyelim biz.

    frank rijkaard,

    olmadı hocam. yapamıyorsun. seni körü körüne savunanları da gördüm, at gözlüğü takarak dışlayanları da. bana sorarsan pek bir numaranı göremedim. şunun şurasında tek okuyucum senmişsin gibi düşünüp öyle yazıyorum frank hoca. bu yüzden içimi dökmemin bir sakıncası olmayacağını düşünüyorum. söylemek istediğim bazı şeyler var. mesela ben, senin geldiğin gün, aylar önce bazı kitle iletişim araçlarında, dost meclislerinde; ”frank rijkaard taş çatlasa 3 sene kalır bu takımda. bunun ilk senesinde takıma uyum, yeni bir sistemi aşılamak ile geçer ve hüsran olur. ikinci senesi yapılanma ayağını tamamlamak ile devam eder ve sistem geyikleri sürer, sonuç alınamaz. ha bu kadar yaşanılan şeye içerden dışardan tahammül edilirse bunlara ek olarak bir de 3. seneyi yaşar. işte o zaman muhtemel şampiyonluk gelir. ha ama bakın bana kalsa istikrar derim, galatasaray’ın geleceği derim 30 sene tutmak isterim bu adamı takımın başında. ama olması da mümkün değil. yine 2. senenin sonunda şutlanır, akabinde ya hagi, ya fatih terim ya da lucescu söylentileri çıkar. bahsi geçen meşhur sistem de yine kaybolur gider. biz yine, yeniden yapılanmaya başlarız. ” demişim. yani bu dediklerim az çok demeden görüldüğü üzere…

    üzülüyorum elbette. bir teknik direkörün hayatında alternatif yollar da olmalı.

    hakan şükür, bülent korkmaz, hasan şaş;

    evet, sizlerden sadece biri dün akşam sahada olup arda turan’ın çok gereksiz bir anda çekmiş olduğu şuttan sonra ona dönüp, yakasından tutup sarsarak bağırsaydınız, arda bir sene boyunca kendine gelemezdi. koca bir sezon şut çekmeye çekinir, takım yararına yapılabilecek her şeyi denerdi. gelelim buradan arda’nın emre çolak’a sitemine. uzun uzadıya bahsetmeyeceğim. tek merak ettiğim konu, ”acaba emre ne kadar umursayacak arda’yı?”

    galatasaray futbol takımı,

    geçen sezon dahil bu sezon ile birlikte en gözüme çarpan değişikliği kendi yarı sahasına çekilerek gerçekleştirdi. ali sami yen’de, deplasmanda farketmeksizin son derece pısırık, ısırmadan, agresiflikten yoksun bir futbol aşılanıyor bu takıma. bu da galatasaray görmüş bünyeleri, özellikle beni müthiş sinirlendiriyor, öfkeli bir insan haline dönüştürüyor. adeta düşman askerler bölgemi ele geçirmiş ve insanların aklını çelip kötüye kullanıyor hissine kapılıyorum. gün geçtikçe eriyen, uyumsuz, pas yapamayan, sözde 4-3-3 ‘ü top şişirerek oynuyor.

    sivasspor, galatasaray karşılaşmasına gelirsek bunca yazılandan sonra pek bir konuşulası yok kendi adıma. son 2 yıldır gelenekselleşmeye az kalan öne geçip yaslanma taktiğinin chapter‘larını hafta hafta atlıyoruz. bu konuda ders kitaplarının chapterları oluruz. hiç şüphem yok. bol pozisyon verilen, sonuca gidilemeyen, alternatifsiz tek taktik anlayışı ile devam eden maçlardan bir diğeri idi. sivas adına diyecek çok fazla analizim yok. çünkü iyi ve oturaklı bir galatasaray olmadığı için kayda değer bir şeyler söylemem zor oluyor onlar adına da. bol pozisyon buldular, gerektiği kadarını atıp 3 puanı aldılar.

    not: bu arada bu kadar uzun yazıya tahammül eden olduysa sonsuz teşekkür ederim. başlığı atıp, hakkında yazmam gerekenleri en son satıra bırakarak okyuyucu çekmeye çalışan internet gazeteciliği yaptığımı hissettim ister istemez. böyle düşünmemişsinizdir umarım. sivasspor- galatasaray maçı adı altında söylemek istediğim, gözüme çarpan aksaklıkları belirterek son noktayı koymuş bulunmaktayım.

    http://tamsaha.wordpress.com/...okus-devam-ediyor-1/
App Store'dan indirin Google Play'den alın