a, b, c, d... ve dahası bir araya gelip kelime olmaya giderken, bütün kelimeler bi cümle içinde köşe kapmaca oynayıp kendine yer ararken, cümleler de dağa taşa yazılırken ya da bal damlayan dudaklardan dökülürken ilhamını ondan alır. hatta ben tüm söz sanatları, söz oyunları, bilmem neler hepsi onunmuş diye duydum. zaten onlara canı bu yazar üfledi, valla gördüm bizzat. söz de en afilli sanat da ondan sorulur..
sonra şey, sen bi tane can sanarsın onu ama değil, renk renk insan var içinde. belki daha kendisinin bile tanışmadığı binlercesi. hangisini istersen onu oldurur ruhu, tıpkı kelimelere kurduğu hakimiyet gibi, orda da ferman padişahın, yanee onundur. sahip olduğu renklerle dünyalar çizmiş bir de kendine, orada her şey sıradışı, her şey olağanüstü, her şey büyülü. biz tek dünyada, o ise yüzlercesinde birden yaşar. sanırım ondan sebep değdiği yeri o kokuşmuş sıradanlıktan kurtarabilme yeteneği ne dersiniz? öyle olmalı. hatta bülent ortaçgil, şarkısının şu dizelerini de ondan aldığı ilhamla yazmış diyollar,
hep tekdüze her şey dümdüz sensiz olmaz. e ilham yalnızca o demiştim, bakmayın öyle.
diğer bişey de, dosttur. bazı insanlar vardır hayatta, tanıdığınız anda daha öncesi için hayıflandığınız, keşke çok daha önce tanısaydım dediğiniz, tıpkı öyle işte. paylaşmak güzeldir ya, ama güzel bi can dostuyla çok daha güzeldir. hele de bu dost, güzel bi şarkının, en muazzam notalarının kulağınıza her değişte dans etme isteği uyandırması gibi sizi her koşulda hayata katan bir dostsa.
valla uzun uzunu bırakıp bir de özet geçersem, böyle kıpır kıpır, böyle ışıl ışıl, böyle kahkaha gibin bişey bu insan. ve en güzelinden..